Oluşturulma Tarihi: Ocak 07, 2006 00:00
Eşcinsel erkeklerin şiddete eğilimi farklı
Eşcinsel erkekler de tıpkı heteroseksüel erkekler kadar büyük bir saldırganlık potansiyeline sahip olmalarına karşın bedensel şiddet uygulamaktan kaçınıyorlar. 182 erkekle yüz yüze görüşen İngiliz psikolog Tom Dickins, eşcinsel erkeklerin sözel şiddete başvurduklarını ortaya koydu. 91 eşcinsel ve 91 heteroseksüel erkekle yapılan görüşmeler, eşcinsel erkeklerde empati yetisinin daha güçlü olduğu ve bedensel şiddette pek yanaşmadıklarını gösteriyor.
Ama iki gruptaki saldırganlık potansiyeli eşit diyor Dickins. Eşcinsel erkekler, sözel veya duygusal olarak dolaylı yoldan şiddet uyguluyorlar. Oysa daha önceleri eşcinsel erkeklerin daha az saldırgan olduğu sanılıyordu. Son araştırma eşcinsel erkeklerin saldırganlıklarını farklı şekillerde ifade etmelerini göstermesi açısından önem taşımakta.
Araba kullanmak eklemlere iyi gelmiyor
Gündelik yaşamda yaptığımız hareketlerin birçoğu eklemleri zorluyor. Alman bilim adamları şimdi omuz eklemini en fazla zorlayan farklı hareketleri kesin bir şekilde ölçünce ortaya ilginç sonuçlar çıkmış: Otomobil sürmek ağır bir sandığı taşımaktan daha tehlikeli. Hatta saçları taramak bile!
Berlin Charit Enstitüsü’ndeki araştırma, içindeki mikro-elektronikle omuz eklemindeki kuvvetleri hesaplayarak telsizle dışarı yansıtan yapay bir omuz eklemiyle gerçekleştirilmiş. Enstitüde geliştirilen ölçüm implantı uzun yıllardır omuz eklemi artrozu (eklemlerde yıpranma, kireçlenme) çeken bir hastaya aktarılmış. Böylece doktorlar, eklem üzerinde etkiyen kuvvetleri ölçme imkanın bulmuşlar. Ölçüm yapılabilmesi için hasta, üst kolunda manyetik bir bobin taşıyor.
Bobin gerekli olan elektrik enerjisini üretmekte. Hastanın hareketleri videoya alındığı için omuza etkiyen kuvvetler ekranda izlenebilmekte. İşte bu şekilde yapılan incelemeler sonucunda, gündelik yaşamda yaptığımız sıradan hareketlerin eklem üzerinde ne kadar büyük baskı yaptığı ortaya çıkmış.
Örneğin saçların taranması sırasında beden ağırlığının %70’i kadar kuvvet etkilemekte omuz eklemine. İçi dolu büyük bir kahve fincanını kolumuzu uzatarak kaldırdığımızda ise beden ağırlığımızın %100’ü kadar, direksiyon çevirirken de %130’u kadar kuvvet biniyor omuz eklemine.
Oysa ağır işler olarak bilinen bira kasası kaldırmak gibi hareketler omuz eklemini daha az zorlamakta. 10 kilo ağırlığında bir kasa kaldırdığımızda örneğin beden ağırlığımızın sadece %15’i kadar kuvvet etkiyor. Bilim adamları bu bilgilerin fizik tedavisi için çok önemli olduğunu bu yüzden sonuçları gelecekte İnternet’te sunacaklarını bildirdiler.
Çanakkale’ye Korfmann kütüphanesi
Geçen ağustos ayında yitirdiğimiz Troya kazı başkanı Manfred Osman Korfmann, ölümünden önce kitaplarını Çanakkale’ye bağışlamıştı. Şimdi bu kitaplar için bir kütüphane hazırlanıyor.
Canakkale’deki 100 yıllık tarihi Tekel binasının Korfmann kütüphanesi haline getirilmesi için çalışmalar kısa bir süre önce başladı. Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, 55 milyar liraya alınan binayı inceledikten sonra şöyle konuştu: "İlk tespitlerimizde binanın yıpranmış olduğunu gördük. Ahşap tavanları ve tabanları sağlam. Burada köklü bir değişikliğe gerek yok. Hızlı bir biçimde altı aylık bir süre içinde bu binayı işlevsel hale getireceğiz."
Troya’da yaklaşık olarak yirmi yıl kadar çalıştıktan sonra 63 yaşında yaşamını yitiren Korfmann, Troya’nın Milli Park ilan edilmesi çaba harcamıştı. 1998 yılında , Türkiye Tarihsel, Kültürel Miras ve Sanat Ödülleri çerçevesinde "Özel Başarı Ödülü" aldı.
Kazılar sırasında köylülerle yakın ilişkiler içinde bulunan Korfmann, halk arasında "Osman Hoca" olarak anılıyordu. Arkeolog 2003 yılında Türk vatandaşlığına geçmişti.
Pasif içicilik sanılandan çok daha tehlikeli
Yanan sigaradan solunan duman, içe çekilenden daha zehirli. Diğer bir araştırmaya göreyse, pasif içiler görme yetilerini daha çabuk yitiriyorlar.
British Medical Journal dergisindeki habere göre sigara içilen yerlerde solunan duman, içe çekilen dumandan dört misli zehirli. Buna göre pasif içici tarafından solunan duman, sigaradan çıkan dumanın %85’ini oluşturmakta. İçe çekilmeyen sigara dumanının zehirliliğini Alman Biyoloji Araştırmaları Enstitüsü için 1981 ve 1989 yıllarında ölçen Philip Morris firması, içe çekilmeyen sigara dumanındaki katranın daha zehirli olduğunu bulmuştu.
Cambridge Üniversitesi’nde gerçekleştirilen diğer bir araştırmayla da pasif içiciliğin yaşlılığa bağlı makula dejenerasyonu riskini yükselttiği ortaya çıktı. En az beş yıl sigara içen biriyle yaşamak, hastalık riskini %50 yükseltmekte.
Zekada beyin büyüklüğü önemliymiş
Zekanın en azından kısmen beyin büyüklüğüyle ilgili olduğu ortaya çıktı. Kanadalı bilim adamlarının saptamasına göre, beynin büyüklüğüne göre kadınlarda ve sağlak erkeklerde sözel zeka da artıyor.
Zeka ve beyin büyüklüğü arasındaki bağlantı diğer açılardan o kadar belirgin değil ve iki cins arasında farklılıklar göstermekte. McMaster Üniversitesi’nden Sandra Witelson’un araştırması "Brain" dergisinde yayımlandı. Beyin boyutunun zeka üzerindeki etkisi bilim adamları arasında hep tartışmalıydı. Daha önceki araştırmalarla çıkan sonuçlar birbirini tutmuyordu. Bazıları büyük beynin zeka üzerinde etkili olduğunu gösterirken, diğerleri sadece gri madde ve zeka arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyordu.
Bazı bilim adamları da beyin hacminin zeka üzerinde hiçbir etkisi olmadığı sonucuna varmıştı. Son araştırma için bilim adamları tedavisi bulunmayan hastalıklara yakalanmış 100 hastadan ölümlerinden sonra beyinlerini incelemek için izin almışlar. Sonuçlar, beyin boyutunun kadınlardaki sözel zeka için önemli bir faktör olduğunu göstermekte.
Aynı şey sağlak erkekler için de geçerli. Solak erkekler de bu etki görülmüyor. Bu da sözel zekanın erkeklerde daha çok tek beyin yarısında toplandığını kanıtlamakta diyor bilim adamları. Ayrıca kadınlarda mekansal algılama yetisi de beynin büyüklüğüne bağlı. Fakat bu etki sözel zekada olduğu kadar belirgin değil. Erkek ve kadın arasındaki diğer bir fark da yaşa bağlı büyüklük değişimi.
Erkeklerde beyin hacmi ilerleyen yaşla birlikte küçülmesine rağmen, kadınlarda bu etki görülmüyor. Sonuçlar, kadın ve erkek beynin birçok açıdan farklı işlediğine dayanan tezi destekliyor diyor bilim adamları.
DNA bozukluklarını gideren onarım mekanizması
Alman bilim adamları insan bedeninde, cilt kanserinde DNA bozukluklarını gideren bir onarım mekanizması buldular. Kızılötesi ışından zarar görmüş kalıtım malzemesinin onarımında, Ubiquitin adlı bir protein molekülü önemli bir rol oynamakta.
Frankfurt Üniversite Kliniği, Biyokimya Enstitüsü Müdürü Werner Müller- Esterl, Ubiquitin’in varlığı aslında uzun süredir biliniyordu ama DNA onarımındaki önemli katkısı bizim için sürpriz olduğu diye konuştu.
Bulgu cilt kanseri tedavisinde yeni kapılar açacak. Söz konusu protein bir tür biyolojik şalter gibi işliyor. Bir kalıtım maddesinin bir hücresi kızılötesi ışından zarar gördüğünde, hücre kendi kendine yenilenememekte. Bu durumda özel enzimler "uzman işçi" olarak devreye giriyor. Son araştırmayla bu enzimlerin yetisi Ubiquitin’e bağlamakta. Bilim adamlarına göre hücrelerdeki onarım mekanizmasının anlaşılması, yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesini kolaylaştıracak.
Jeolojik Permien bölgeleri 100 yıl içinde eriyebilir
Colorado Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi’nin (NOAA) kısa bir süre önce Geophysical Letters dergisinde yayımlanan yazısına göre perma topraklı bölgeler 2100 yılına kadar yok olabilecek.
Özellikle de en üstteki 3,3 metrelik kısmın tamamen eriyebileceği tahmin edilmekte. Sıcaklıkların uzun yıllar sıfırın altında seyrettiği donmuş topraklı yerler perm bölgesi olarak adlandırılır. Bu bölgeler Kuzey Avrupa ve Kuzey Asya’da yer almakta. İklim araştırmacısı David Lawrence, NOAA araştırmasında derindeki perma topraklarının dikkate alınmadığını bildirdi. Bilim adamları derindeki toprakların küresel ısınmadan etkileneceğini düşünmüyorlar.
Larwrence, Colorado Üniversitesi’nden Andrew Slater ile birlikte atmosfer, kara kütlesi, denizler ve topraklar üzerindeki etkileri ortaya koyan bir model geliştirdi. Halihazırdaki perma toprağı araştırmalarında interaktif iklim sistemi modeli bulunmuyordu diyor Lawrence. Araştırmacılar birkaç senaryo hazırlamışlar.
En kötü ihtimale göre 6,4 milyon kilometrekarelik perm toprağından geriye sadece 2,4 milyon kilometrekarelik bir alan kalacak. Buzlu toprakların erimesi çevre üzerinde önemli etkiler yaratacak. Özellikle de ırmaklar ve denizlerdeki su seviyesinin yükseleceği hatta deniz akıntılarının değişebileceği tahmin edilmekte. Donmuş topraklar ayrıcı küresel karbonun %20-40’ını barındırmakta. Erime halinde önemli oranda karbonun açığa çıkması beklenmekte.
Çin’de kuş gribi aşısı geliştirildi
China Daily gazetesindeki habere göre kuş gribine karşı geliştirilen ilk canlı aşı, aynı zamanda Newcastle hastalığı olarak bilinen kuş vebası üzerinde de etkili. Yeni madde iğneyle aşılanabileceği gibi ağızdan veya sprey şeklinde de verilebilmekte. Canlı aşılar çok az miktarda canlı virüsten oluşmakta, fakat iyice zayıflatıldıkları için hastalığa neden olmuyorlar. Çin hükümeti yeni aşının seri üretimi için onay verdi.
China Daily gazetesindeki haberde ay sonuna kadar bir milyon dozun üretilebileceği belirtiliyor. Ülkenin kuzeydoğusundaki Harbin Veterinerlik Araştırmaları Enstitüsü bilim adamları, aşının geliştirilebilmesi için dört yıl çalıştılar. Çin hükümeti geçen Kasım ayında tüm kümes hayvanlarının aşılanmasını öngörmüştü.
Çin’de yaklaşık olarak 14 milyar kümes hayvanı bulunmakta. Veteriner Jia Youling’in açıklamasına göre bu gelişme insanda görülen kuş gribine karşı bir aşının da geliştirilmesine de yardımcı olabilecek.