Bebekler soyut kavramları da anlıyor
Bebekler sanıldığından çok daha iyi bir konuşma yetisine sahipler. Henüz bir yaşındayken bile anne ve babadan çok daha karmaşık kavramları anlıyor ve bunlara uygun objeleri biliyorlar. Banyo, araba veya yatak Ğ bu tür sözcükleri bebekler her ne kadar konuşamıyorlarsa da bir yaşından önce anlayabiliyorlar.
Oysa bilim adamları bebeklerin gündelik yaşamla ilgili olmayan kavramları öğrenebilmeleri için en az iki yaşında olmaları gerektiğini düşünüyorlardı. İngiliz gelişim psikologu Graham Schafer, şimdi tamamen farklı bir sonuç elde etti. Küçük bebekler sözcükleri sanılandan daha iyi kullanabiliyorlar.
Reading Üniversitesi araştırmacısı bu tahminini kanıtlayabilmek için sonuçları şimdi Child Development dergisinde yayımlanan bir araştırma yaptı. Schafer dokuz aylık bebekleri olan 52 anne babadan haftanın dört gününde iki saat kadar basit bir oyun oynamalarını istemiş. Bebekler resimli kitap ve kartların yardımıyla balık, elma veya anahtar gibi sözcükler öğrenmişler.
Ve üç ay sonra bir yaşına bastıklarında öğrendikleri sözcükler kontrol edilmiş. Bebeklere bu sefer üzerinde aynı objelerin bulunduğu farklı resimler ve kartlar gösterildiğinde, hep doğru yöne bakmışlar. Bu da bebeklerin sözcükleri öğrendikleri anlamına gelir diyor araştırmacı. Oysa anne babaları tarafından çalıştırılmayan diğer bebekler aynı başarıyı gösterememişler.
Cildimiz kendi kendini dezenfekte ediyor
Bedenimizdeki bir madde tehdit altında bulunan beden bölgelerini, bağırsak mikroplarından koruyor. Birkaç yıl önce sedef hastalarında saptanan "Psoriasin" maddesinin mikropları öldürdüğü saptandı. Kiel Üniversitesi Cilt Hastalıkları Kliniği’nde Prof. Jens-Michael Schröder başkanlığında araştıran ekip şimdi sağlıklı cildin de Psoriasin ürettiğini kanıtladı. Bu madde özellikle de bakterilerin daha fazla bulunduğu koltukaltı bölgesi, anüs ve parmaklarda yoğun olarak bulunmakta. Cildin içindeki antiseptik, mikroplar için yaşamsal önem taşıyan çinkoyu emerek etkiyor.
Hepatit B’ye karşı genetik patates geliştiriliyor
Hepatit B’ye karşı bir aşı maddesi içeren genetik patatesler insanlar üzerinde etkili oldu. Genetik patatesler Arizona Eyalet Üniversitesi’nde Charles Arntzen yönetiminde çalışan ekip tarafından geliştirildi. Ancak New Scientist dergisindeki habere göre zorluk, muz, domates veya patates gibi aşı içerikli besinlerin şu sıralar pek ilgi toplamamasında yatıyor. Genetik gıda ürünlerinin eskiden yoksul ülkeler için ucuz bir alternatif olabileceği sanılıyordu. Fakat bugün artık bu tür yiyeceklerin marketlerde diğer ürünlerle karışma olasılığı üzerinde çok fazla durulmakta.
Araştırmacılar şimdi bu yüzden aşı maddesi taşıyan bitki yaprakları üretmeye çalışacaklar. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan yazıda Arntzen, araştırmacıların geçtiğimiz son iki yıl içinde patatesle çalışmadıklarını anlatıyor :"Bugün artık yenilebilir aşılar değil sıcağa dayanabilen oral aşılar üzerinde duruyoruz."
Şu sıralar öğütülmüş yapraklar bildik ilaçlar gibi jelatin kapsüller içinde verilmekte. Hayvanlarla yapılan deneyler sonucunda en iyi sonuç Nicotiana benthamiana bitkisiyle elde edilmiş. Yapraklar toplanıp yıkandıktan sonra doğranıyor ve bozulmamaları için de dondurulup kurutuluyor. Bu şekilde dayanıklı hale getirildiklerinde kapsüller, sıcak ortamlarda da saklanabiliyor.
Araştırmalar sırasında denekler çiğ olarak rendelenmiş patates yemişler. Aşı maddesini üç kez alan katılımcıların %60’ından fazlasında proteine karşı antikor oluşmuş. Aşı maddesi iki kez verildiğinde bu oran %53’te sınırlı kalmış. Tüm katılımcılar patates aşısından önce normal aşı olmuşlar. Bu da patates aşısının zaten var olan bağışıklığı güçlendirdiği anlamına geliyor. Arntzen, aynı deneyin daha önce aşılanmamış olan kişilerde etkili olması için daha uzun sürebileceğini söyledi.
Renk körleri için gözlük geliştirildi
Renk körlüğü bilgisayarlı görme testiyle belirleniyor
Alman fizikçi Markus Gregor, renkkörleri için renkleri düzelten bir gözlük geliştirdi. Gözlük önemli görme bozukluklarını düzeltiyor. Dünya genelinde yaklaşık olarak 180 milyon renkkörü bulunmakta. Renkkörlüğünün nedeni genelde erkeklerde görülen genetik bir bozukluktur. BioRegio firmasının açıklamasına göre gözlük bu konuda çözüm olabilecek.
İnsan en iyi durumda 10.000 rengi birbirinden ayırt edebiliyor. Gerçi renkkörlerinin gözlerinde de tüm renk reseptörleri bulunmakta ama en azından bir reseptör duyarsızdır. Bu yüzden de belli renk alanlarındaki renk ayırım yetisi zayıflamakta.
Kırmızı reseptörün yetisi %10 oranında zayıf ise kırmızı bir
trafik lambası yeşil olarak algılanmakta diyor Gregor. Görme bozukluğunun düzeltilmesi için tüm renk alanlarındaki bozuklukların kesin bir şekilde belirlenmesi gerekiyor. Bilgisayarlı bir görme testiyle bilim adamı önemli bir adım attı. Bu yöntemle renkkörlüğü derecesi en iyi şekilde belirlenebilmekte. Fizikçi, özel bir matematiksel yöntemle işleyen ve halihazırdaki filtre malzemeleriyle birleştirilen bir renk düzeltme aletinden yararlanıyor. 40 renkkörüyle yapılan ilk testler başarılı olmuş. Tüm hastalar renkleri ilk kez doğru olarak algılamışlar. Araştırmacı şimdi ürünün seri üretimi üzerinde çalışıyor.
D vitamini kalp için de önemli
D vitamini bir yüzyıl boyunca haksız olarak sadece "kemik vitamini" olarak kabul edilmişti. İlk keşfedilen vitaminin kemik gelişimi için gerekli olduğu eskiden beri biliniyordu. Ancak son araştırmalar D vitamininin kalbin işlevi üzerinde de önemli bir rol oynadığını gösterdi. D vitaminin rolü üzerine yepyeni görüşlere sahip olan Michigan Tıp Okulu farmakologu Prof. Robert Simson, anlaşıldığı üzere bu maddenin bedenimizde çok fazla işlevi bulunmakta derken, Bonn Üniversitesi’nden Armin Zeidler da 54 kalp hastasında D vitamini oranının %50’daha az olduğunu saptamış. Ve hastalığın ağırlık derecesi de vitamin D eksikliğine bağlı olarak değişmekte.
Yeni AIDS virüsü çok tehlikeli
New York’da yaşayan bir adamda çok hızlı gelişen bir Aids virüsü saptandı. Son derece ender olan virüs kökü, halihazırdaki Aids ilaçlarına karşı dirençli. Hastalığın etkisinin sadece üç ay içinde ortaya çıkmış olması Amerikalı Aids uzmanlarını endişelendirirken, New York Sağlık Odası başkanı Thomas Frieden de "Bu bulguyla çok büyük bir tehlike gördük ve bu hepimiz için bir alarmdır" diye konuştu.
New York Sağlık Odası’ndan yapılan açıklamaya göre, tehlikeli virüs kökü kırk yaşlarındaki bir adamda saptanmış. Virüsü Ekim ayında kapan hasta, cinselliği uyarıcı ilaç alan çok sayıda erkekle korunmasız anal seks yapmış. Amfetaminlerin hastalığın seyrinde etkili olduğu sanılıyor.
Enfeksiyon tarihi, hastanın geçen yıl beş Aids testi yaptırmış olması nedeniyle kesin bir şekilde belirlenebilmiş. Ekim ayındaki korunmasız seksten sonra hasta, Kasım ayında kendisini kötü hissetmeye başlamış ve Ocak ayında da bildik Aids ilaçlarına dirençli bir virüs saptanmış. Hastalığın hızlı seyri doktorları telaşlandırdı.
HIV enfeksiyonunun Aids’e dönüşmesi normalde on yıl sürmekte."Anladığımız kadar hasta, birkaç ay içinde Aids’e dönüşen çok saldırgan bir virüs taşımakta" diyor Aids Healthcare Vakfı’ndan Charles Farthing. New York Sağlık Odası, şimdi HI-virüsünün bulunduğu tüm hastaneleri virüsün kökünü araştırmaları konusunda uyardı.
Mizah en önemli afrodizyakmış
Son bir araştırmaya göre bir kadının kalbini fethetmenin yolu eğlenceli olmaktan geçiyor. Sonuç, mizahın eş arayışında en önemli faktör olduğunu kanıtlayan araştırmayla elde edildi. Kanada’daki McMaster Üniversitesi profesörü Eric Bressler, mizahın kadın ve erkek ilişkileri üzerindeki etkisini araştırarak kadın ve erkeklerin farklı isteklere sahip olduklarını görmüş. Kadınların %62’i kendilerini güldüren erkekleri tercih etmelerine karşın erkeklerin %65’i kendi fıkralarına gülen ama kendileri komik olmayan kadınları tercih ediyorlar.
Bressler’in açıklamasına son araştırma, gelecekteki insan davranışlarıyla ilgili araştırmaların sadece bir başlangıcı. Fiziksel faktörler gerçi daha kolay belirlenip ölçülebiliyor ama psikolojik durumlar karmaşık maddeye daha ayrıntılı bir bakış imkanı sunmakta. Sonuçta hoş bir yüz ilişki için yeterli değildir diyor Bressler. Araştırmacı bu nedenle mizahı, çekicilikle ilişkilendirebilmek için daha derinlemesine araştırmalar yapmaya planlıyor.
Uzun süre emzirilen bebeklerde şişmanlık riski düşük
Uzun süre emzirilen bebeklerin yetişkinlik döneminde zayıf kalma şanslarının daha yüksek olduğu anlaşıldı. Bilim adamları bu konuda ayrıntılı bir açıklama yapamıyorlarsa da anne sütünün yağ dokusu üzerinde etkili olan biyoaktif faktörlerden ibaret eşsiz bileşimler içerdiği kesin. Dahası anne sütünün tadı annenin aldığı besinlere göre değişirken inek sütü hep aynı tattadır. Bebekler emzirme döneminde böylece tat duyularını da geliştiriyorlar. Ve eğer anne iyi besleniyorsa, çocuk da büyüdükten sonra sağlıklı besinlerden keyif alır diyor araştırmacılar.
Kör fare deprem yaratıyor
Yeraltında yaşayan fare adından da anlaşılacağı gibi kördür. Kemirgen, geçitlerini bulabilmek için ilginç bir taktik geliştirmiş. Kafasıyla geçitlerin duvarına vurarak, buradan yansıyan sarsıntıları ayaklarıyla kontrol ediyor. İlginç sonuç Tel Aviv Üniversitesi’nde Tali Kimchi yönetiminde çalışan Amerikalı bilim adamlarına ait. Gözleri görmeyen fareler bu sismik yöntemden engelleri aşmak veya bitki köklerinin bulunduğu tabakaya ulaşabilmek için yararlanıyorlar.
Kör farelerin (Spalax ehrenbergi) kafalarını geçitlerin tavanına vurarak iletişim kurdukları daha önceleri de biliniyordu, Journal of Experimental Biology dergisindeki yazıda şimdi aynı teknikten konumlama için de yararlandıkları bildirilmekte. Kimchi ve ekibi araştırmalar sırasında fare geçitlerine delikler açmış ve buralara normalde sismik dalgaların ölçüldüğü jeofon yerleştirmiş. Engelle karşılaşan kör fareler kafalarıyla her sefer geçitlerin duvarlarına vurmuşlar. Bu minik depremin dalgaları ise karakteristik bir titreşim motifi oluşturmakta.
Fareler, sismik dalgaların kuvveti ve dağılımına göre yeraltındaki engellerin büyüklüğü ve uzaklığı hakkında bilgi ediniyorlar. Fareler bu yansımaları patileriyle hissediyorlar. Hatta Kimchi fare patilerini daha ayrıntılı bir biçimde incelediğinde yeraltındaki yaşama olağanüstü bir şekilde uyum sağlamış titreşimli reseptörler saptamış. İsrailli ve İsviçreli araştırmacılar kısa bir süre önce kör farelerin konumlama için dünyanın manyetik alanından yararlandıklarını bulmuşlardı. On santim büyüklüğündeki hayvanların yaşam alanları Önasya ve kuzey Afrika’dır.
Ekşi şekerlemeler dişlere daha zararlı
Almanya’da gerçekleştirilen yeni bir araştırmaya göre meyveli jöle şekerler veya gazozlu içecekler gibi daha çok çocuklar tarafından tüketilen ekşi abur cubur yiyecekler dişlere tatlı yiyeceklerden daha faza zarar veriyorlar. Ekşi şekerlemeler diş minesini aşındıran yüksek oranda limon asidi içerdikleri için çocuk dişi daha fazla zarar görmekte.
Kuzey Ren Vesfalya tüketiciyi koruma bakanlığının istediği doğrultusunda gerçekleştirilen araştırma çerçevesinde 173 üründeki ph değeri kontrol edilmiş. Örneklerden %95’inde 4’ün altında ,%56’sında ise 2-3’lük bir değer çıkmış. Oysa dişlere zarar vermeyecek ürünlerin 5,7 ph değerine sahip olması gerekiyor. Çocuklar yoğun miktarda şekerleme yediklerinde diş minesindeki mineral maddeleri çözülmekte ki bu da diş çürümelerine yol açmakta.