Altın topağı üreten bakterilerVahşi batının simgesi olan altın topakları, büyük bir olasılıkla bakteriler tarafından üretilmekte. Toprakta yaşayan bakteriler çıkardıkları altını tabaka tabaka minik altın taneciklerinin üzerine istifliyorlar, böylece zamanla iri topaklar oluşmakta. İlginç sonuç, altının üzerinde yayılan bakteri kolonileri bulan Avustralyalı bilim adamlarına ait.
Frank Reith ile birlikte çalışan araştırmacılar, sıvıda çözülen ağır metalleri toplayan mikropları incelerken, çalışmaları için Avustralya’daki iki farklı altın madeninden minik altın tanecikleri toplamışlar. Neredeyse saf altından oluşan bu taneciklerin üzerinde bir
film tabakası halinde bakteriler saptanmış ve genetik analizin ardından 30 farklı bakteri türünün bulunduğu anlaşılmış.
Bunlardan birçoğu altın üzerine uzmanlaşmıştı diyor bilim adamları. Çünkü altın taneciklerinin toplandığı toprağın içinde bu bakterilere rastlanmamış. Özellikle de Ralstonia metallidurans olarak bilinen mikroba çok benzeyen bakteriler daha fazla.
Ralstonia metallidurans mikroorganizmaları daha önce sıvılardaki ağır metalleri temizlemek için kullanılmıştı. Ancak son araştırmada toprağın içindeki altını toplayarak bir yüzeye aktarabildikleri anlaşılmış. Bilim adamları bu nedende dünyanın birçok yerinde bulunan iri altın topaklarının oluşumunda bakterilerin önemli ölçüde katkıda bulunduklarına inanıyorlar.
"Tüm topakların mikroorganizmalar tarafından üretildiğini iddia etmiyorum, ama bazılarının ürettikleri kesin" diyor Reith. Bundan sonraki çalışmalarda bakterilerin, altını, metabolizmalarında ne şekilde sakladıkları ve yüzeye ne şekilde aktardıkları araştırılacak.
Robotlar bizim gibi göreceklerTübingen Max-Planck Biyolojik Sibernetik Enstitüsü bilim adamları, canlıların algılama yetisini daha iyi anlayabilmek için karar verme yeteneğine sahip robot sistemleri geliştiriyorlar. Bayesian Approach to Cognitive Systems (BACS), gündelik yaşamdaki karmaşık görevleri üstlenebilecek yapay algılama sistemi görevini görecek. Proje, Avrupa komisyonu tarafından 7,5 milyon Avroyla desteklenmekte.
Bilim adamları deneklerin algılama deneylerine dayanan beden ve yüz hareketlerine uygun modeller geliştiriyorlar. Yeni geliştirilen üçboyutlu animasyon teknolojileriyle insanların, mimikleri ne şekilde algıladıkları öğrenilmeye çalışılacak. Elde edilen yeni bilgilerle, gelecekte çevrelerini analiz edebilen, bilgileri durumlarla alakalı olarak toplayan ve insanlara birlikte kararlar alabilen robotların geliştirilebilmesi umuluyor.
Mesela otomobil ve kamyonlar için bir sürüş asistanı söz konusu olabilir. Bu robot, kontrol fonksiyonları ve sürücü stratejileriyle daha güvenli bir yolculuk sağlayabilir. Ayrıca binalardaki, yamaçlarda ve madenlerdeki yapısal değişimleri takip eden üçboyutlu modellerin geliştirilmesi de mümkün olacak.
Morbus Crohn hastalığının olası nedeni bulunduMorbus Crohn, ortaya çıkış nedeni bilinmeyen bir bağırsak iltihabıdır. Bilim adamları şimdi bir gen kopyasının eksikliği yüzünden beden savunmasının zayıfladığını buldular.
Morbus Crohn hastalarında savunma molekülünün bir gen kopyası eksik. Bilim adamları beta- Defensin 2 proteinine ait kopyanın bulunmayışı yüzünden kronik iltihabın geliştiğini söylüyorlar. Uluslararası bir araştırma ekibi kalınbağırsağında bozukluk bulunan hastalarda ortalama olarak 3 beta-Defensin 2 kopyasının bulunduğunu saptamış.
Oysa sağlıklı insanlarda ve ince bağırsak hastalığında veya Colitis ulcerosa hastalığında, hücre başına dört kopya bulunmakta. Defensinler, bağışıklık sistemimizin bir parçasıdır. Yaklaşık olarak 30 protein yapıtaşıyla bir araya gelen proteinler, mukozayı bakterilerden koruyan bir tür antibiyotik görevini görürler. Defensinlerin genleri gruplar halinde sekizinci kromozom üzerinde dizilmiştir.
Bu grupların sayısı aynı toplum içinde farklılık göstermekte. Bilim adamlarına göre düşük gen sayısı bedenin antibiyotik üretimini düşürmekte, dolayısıyla da bağırsak mukozasının savunması zayıflıyor ve bakteriler mukozaya yapışmakta. Böylece bağırsakta kronik iltihap süreci gelişmekte. Morbus Crohn, daha çok ince bağırsağın alt kısmını ve kalın bağırsağı etkileyen bir sindirim sistemi hastalığıdır.
Beyin inmesi sigara bağımlılığını yok ediyorBeyin inmesinin çok özel koşullarda sigara bağımlılığından kurtardığı anlaşıldı. Iowa Üniversitesi bağımlılık araştırmacısı Antoine Bechera, Avrupa Beyin Araştırmacıları Forumu’nda 14 beyin inmesi geçiren ve birden bire sigara bağımlılığından kurtulan hastalar hakkında bilgi verdi.
Tüm bu hastaların, bağımlılıkla ilişkilendirilen insula bölgesinde bozukluk söz konusu. Becheras’ın açıklamasına göre sigaranın birden bire bırakılması, hastaların sağlık kaygılarıyla ilgili değil. Hastalarda sigaraya olan ilgi aniden yok olmuş, hatta bazıları sigara içtiklerini bile unutmuşlar diyor Nature dergisindeki araştırma yazısı. Bu gözlem, bağımlılığın, iki nöronsal sistem arasındaki dengenin bozulmasına bağlı olarak geliştiğine dayanan tezi desteklemekte. Birinci sistem beyin bademciği (amigdala) tarafından çalıştırılan ve duygularda önemli bir rol oynayan impulsif sistem.
Diğeri ise ön beyin tarafından kontrol edilen ve davranışın pozitif veya negatif davranışlarını önceleyen reflektif sistem. Uyuşturucuların bu ayar dengesini bozduğu düşünülmekte. Yeni sonuçların bağımlılara ne gibi faydası olacağı henüz bilinmemekte. Bechera, her şeyden önce sistemdeki bozukluğun tam olarak nerede bulunduğunu saptamanın daha önemli olduğunu söylüyor.
Sofya’da amfitiyatro bulunduİnşaat işçileri Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da Roma dönemine ait bir amfitiyatro buldular. Haberlere göre tiyatro bugüne kadar Balkanlar’da bulunan en büyük amfitiyatro. Elips biçimindeki tiyatro 60.5m uzunluğunda ve 43m yüksekliğinde. Bu ölçüleriyle Roma’daki Kolosseum’dan biraz küçük olan tiyatro İ.ÖS3.yy’a ait. Ancak yapının ortadaki kısmının İ.S.2.yy’a ait olduğu sanılmakta. Arkeolojik buluntular yüzünden Ulusal Elektrik Birliği’nin yeni bina inşası durdurmak zorunda kaldı.
Akciğer kanserinde ikili terapi daha etkiliIsı ve ışın tedavisinden oluşan ikili terapi sayesinde akciğer kanseri hastalarının daha uzun yaşadıkları ortaya çıktı. Terapiden sonra hastalığın nüksetme süresi de uzamakta. Sonuçlar başlangıç aşamasındaki akciğer kanseri için geçerli. Rhode Island Hastanesi’nde görevli Damian Dupuy, ameliyat için uygun olmayan akciğer kanserine sahip 41 hastanın verilerini incelemiş.
Bu hastalar yedi yıl boyu sadece ışın tedavisi ya da ışın tedavisiyle birlikte hipertermi olarak adlandırılan ısı tedavisi görmüşlerdi. Hipertermi yönteminde doku ısıtılarak, kanser hücrelerindeki doğal indirgeme süreçleri hızlandırılır. Hücreler bu şekilde ışın tedavisine daha duyarlı hale gelirler.
Bilim adamları tümör hücreleri üzerine radyo ve mikrodalga ışını uygulamışlar. Hastaların birçoğunda kanser birinci veya ikinci aşamadaydı, yani tümörler üç santimden daha küçüktü ve henüz metastaz oluşturmamıştı diyor bilim adamları. Sadece ışın tedavisi görenler arasında bir yıl sonra yaşama şansı %57, iki yıl sonra %36 ve üç yıl sonra ise %21 idi.
Oysa ikili terapideki yaşama şansı daha yüksek: Bir yıl sonra yaşama şansı %87, iki yıl sonra %70 ve üç yıl sonra ise %57 olmuş. Dupuy, kombine terapinin, iki yöntemin birbirini tamamlaması nedeniyle daha etkili olduğunu düşünüyor. Işın tedavisi tümörün kenarındaki hücrelerin öldürülmesinde daha etkili iken, hipertermi de tümörün çekirdeğine ulaşmasına rağmen kenardaki hücreleri öldüremiyor.
Endülüs’te dünyanın en büyük güneş enerji santralı kuruluyorEndülüs’te geçen Perşembe günü (20.7.06) dünyanın en büyük güneş enerji santralının temeli atıldı. İki yıl içinde 510 metrekareyi aşkın (aşağı yukarı 70 futbol sahasına eşit) bir kolektör alanı kurulacak. 50 megavatlık santralın, saatte 179 gigavat ile yılda 200.000 kişinin elektrik ihtiyacını karşılaması beklenmekte. 300 milyon Avroluk "Andasol 1" projesi Erlangen’deki (Almanya) Solar Millenium AG’ye ait. İspanya’nın en büyük inşaat firması ACS/Cobra grubu, %75’lik bir hisseye sahip ve inşaatın sorumluluğunu üstlendi.
Elektrik enerjisini doğrudan doğruya güneş ışınlarından elde eden fotovoltaik tesislerin aksine solar termik santraller, elektrik enerjisini yakaladıkları güneş ışınlarının sıcaklık enerjisinden elde ediyorlar. Termik depolara sahip oldukları için güneş battıktan sonra da üretime devam edebiliyorlar.
Kolesterolü taşıyan molekülün yapısı çözüldüAvusturyalı biyofizikçiler, LDL molekülünün (Low Density Lipoprotein) yapısını çözdüler. Bulgunun kolesterol metabolizması ve bozukluklarının incelenmesinde yararlı olması bekleniyor.
Kısaca LDL olarak adlandırılan molekül, protein ve yağdan oluşmakta. Kanda yüzen LDL, besinle alınan kolesterolü yakalıyor ve hücrelere taşıyor. Hücreye taşınan protein, ikinci bir protein tarafından tanındıktan sonra (anahtar-kilit ilkesi) hücreye nakledilmekte.
Ama herhangi bir değişiklik ya da LDL molekülünde oksidasyon meydana geldiğinde tanıma mekanizması çalışmıyor ve kolesterol metabolizması bozuluyor. Graz Biyofizik ve Nano-Sistem Araştırmaları Enstitüsü’nden Ruth Prassl şimdi LDL molekülünün üçboyutlu yapısını açıklayarak, kolesterol metabolizmasının, kolesterolün hücreye alınışı ve tanıma mekanizmasının daha iyi araştırmasını sağlayacak önemli bir çalışma yapmış oldu.
LDL modül biçiminde yapılanmış ve sağlam kısımlar dışında esnek bölümlere de sahip. Bu şekilde hücre reseptörleri tanıma görevini üstlenirken, diğer yandan da çeşitli boylardaki lipoprotein parçalarının uyumu sağlanmakta. Bu proteinin kolesterolle birleşmesinin ve tanıma mekanizmasının ne şekilde işlediğinin görülebilmesi demek. Konuyla ilgili araştırma yazısı Journal of Biological Chemistry dergisinde yayımlandı.