Güncelleme Tarihi:
Derken günün birinde bir müşteri geldi, hem de en üçkağıtçısından. Bir miktar parayı koydu tezgahın üzerine ben istediği pantolonunu sararken. Ben parayı daha kasaya koymaya fırsat bulamadan el çabukluğuyla da cebine geri soktu görmediğimi sanarak. Sonra da üstünü istedi utanmadan. Haksızlığa da katlanamıyoruz ya, serde gençlik var. “Ver ulan paramı” edebiyatının da türevlerini söylüyorum kibarca ama nafile.
İşte o zaman o mübarek adam, “Babam” devreye girdi. Üçkağıtçı müşterinin vermediği paranın
Erdoğan Aksoy yazıyor |
“Ağzını açacağına gözünü aç, bu sana ders olsun. Şimdi sen bu hatayı yaptın ya, bir kere daha bu hatayı tekrarlamazsan çok ama çok karlısın.”
Şimdi aynısını ben Demirören için söylemek istiyorum. Ama nafile. Çünkü gözünü açacağına o kadar çok ağzını açtı ki. Artık şansını çoktan ama çoktan kaybetti bile. Artk kendisinin Beşiktaş için yapabileceği en iyi şey “borcunu da alıp gitmek.” Bunu ben değil rakip takım taraftarları bile söylüyor artık.
Haklı çıktım diye sevinmiyor, üzülüyorum. Ama en azından testi kırılmadan önce bu sütunlardan gerekli uyarıyı defalarca yaptım. Hem de “karga” olma pahasına. Varsın desin hazretleri, güneş balçıkla sıvanmaz ki.
2 teknik direktörü anlayamamışımdır, belki de kafam basmadığından. Biri Fatih Terim, diğeri Mustafa Denizli. Bu ikilinin ortak özelliği nedir diye soracak olursanız ikisinin de “Şapkadan tavşan çıkarmaya” meraklı olduğunu söyleyebilirim. Basit oynamak varken, doğruları yapmak varken milleti şaşırtma merakı da ne ola ki. Birinin merakı yüzünden savaştan dün çıkan Boşnaklar bile bizim yerimize gidiyor Afrika'ya. Diğeri için daha çoook maç var bizleri şaşırtacak.
Dedim ya kafam basmıyor.
Nobre Nobre diye tutturdu Demirören ile Denizli ( D&D ). Hem bizim üçkağıtçı müşteri gibi yalancı menejeri Figer'e, hem de Nobre'ye istedikleri verildi takım içindeki dengeleri bozma pahasına.
Ama Nobre oynamadı.
Niye oynamadığını anlayamadım.
Madem oynatılmayacaktı, niye sözleşme yapıldığını anlayamadım.
Nihat alındı Topuz mağlubiyetini unutturmak için. 45 dakika yalnızları oynadı. Bitirmek isteseler böyle oynatırlar ancak bir futbolcuyu. Nihat İspanya'da R.Sociedad forması altında başarılı oldu ama yanında Kovaçeviç vardı birbirlerini tamamladıkları. Beşiktaş da kimle oynadı?
Anlayamadım.
10.5 numara istediler Manchester karşısında oynatmak için D&D. Tabata'yı aldılar. “İşte budur aradığımız adam, Brezilya'nın ihraç ettiği en büyük futbolcu” diye de maytap geçtiler bizlerle. Dedikleri doğru da olabilir. Ama niye sadece 45 dakika oynattılar peki? Hem de kurtarıcı diye alınan bir futbolcuyu. Hem de takım mağlup durumdayken.
Anlayamadım.
Oyuna son 15 dakika katkı yapmak için alınan Yusuf 90 dakika oynadı. İyi de oynadı diyelim. O halde Tabata'ya, Delgado'ya, Tello'ya verilen paralar da ne ola ki?
Anlayamadım.
Ekrem'i sağbek bilirdik. Fink'in yerine rol biçilmiş kendisine de. Öyle ya, Ernst ile Fink beraber oynadığında biraz kısır kalıyor orta saha. Yabancı kontenjanı aynı tür iki futbolcu ile niye doldurulur peki?
Anlayamadım.
İbrahim Kaş'ı daha yeni yetmeyken milli takıma alan şapka-tavşan meraklısı Fatih Terim'e inanarak bedavaya transfer eden İspanyollardan üste para vererek niye alınır?
Anlayamadım.
Erkan Zengin, İ.Toraman, Ekrem, İbrahim Kaş'dan bir Gökhan Gönül nasıl çıkmaz?
Anlayamadım.
Tabata, Yusuf, Tello, Delgado'dan bırakın 10.5 numarayı, 8 numara nasıl çıkmaz?
Anlayamadım.
Maçın hemen başında öyle bir gol yedi ki defans, evlere şenlik. Sanki sahada Arda ile M.Sarp'dan başkası yoktu. Ne kaleci vardı, ne de direkleri alan bir futbolcu. Herkes birbirine bakıyor. Sahi, kim alıyordu önceki maçlarda bu direkleri?
Şimdi herkes G.Saray'ı şişirecek 3-0'dan dolayı. Yere göğe koyamayacaklar. Nasıl ki Brezilya maçında bir asist'den başka bir şey yapmayan Elano'yu şişirdikleri gibi. Tıpkı kaleci Mühre'nin iç organlarından geçen gol sonrası şansına kazanılan maç ve benzeri maçlardan sonra şişirdikleri Fatih Terim gibi. İşte bizi de bu zihniyet mahvetti. O yüzden gidemiyoruz işte Afrika'ya.
G.Saraylı tanıdık sima Abdülrahim Albayrak diyor ki “Beşiktaş'a Manchester maçında başarılar dilerim, bize karşı oynadıkları oyunu oynarlarsa galip gelirler” Şimdiiii, ölür müsünüz, öldürür müsünüz?
Beşiktaşlı yöneticiler de diyor ki "Futbolcularımızı tanıyamadık."
Neden ben gayet iyi tanıyorum öyleyse, mal bu çünkü.
Kimse kimseyi kandırmasın, G.Saray kadayıf gibi gevrek, lokum kadar yumuşak bir takım. Ayhan da tribünde olunca koşan, mücadele eden futbolcusu yok gibiydi. Milli maçtan yorgun dönen futbolcuları, gözü morarmış Arda'nın isteksiz haline rağmen yine de 3 gol atmayı başardılar Beşiktaş'a.
Ne yaptı Beşiktaş peki bu durumda?
Kabul ettiler yenilgiyi. Faul bile yapmadılar, kızlar gibi oynadılar. Ne oyunu sertleştirebildiler, ne de isyan ettiler mağlubiyete. Kuzu kuzu oynadılar, yenildiler. Kabul ettiler, kanıksadılar, üzülmediler.
G.Saray o kadar kötü idi ki, 1-0'dan sonra Beşiktaş oynar gözüktü uzun süre. Ezdiler rakiplerini, top göstermediler ama nafile. Gol bölgelerinde işinin ehli kimse yoktu ki. Girilen pozisyonlarda da Serdar Özkan'ın beceriksizliği, şanssızlığı vardı. Ama yine de kendisini Ernst ile ayrı kefeye koyuyorum. Takımda birbirinden yıldız futbolcular varken en azından gol pozisyonuna girebildiği için.
Bu arada sahaya kaptan olarak çıktı Serdar Özkan. Yerinde olsam endişelenmeye başlardım. Çünkü Beşiktaş kaptanlarına gereken saygıyı göstermiyor. Belki de yanlış kişileri kaptan seçiyor.
Bir takım düşünün, kaptanını takasta kullanıyor : Koray.
Bir takım düşünün, kaptanı ile sözleşme yenilemiyor : Gökhan Zan.
Bir takım düşünün, kaptanının sözleşmesini donduruyor : Delgado.
Ya kaptanınızı doğru seçin, ya da arkasında durun. Beşiktaş kaptanlığına, Baba Hakkı'nın makamına erişmek bu kadar ucuz olmamalı çünkü.
Maçın hakemine gelince.
Ofsayt pozisyonlarını kılı kırk yararak öyle güzel yakaladılar ki. Fakat ne hikmetse kaleci Franco'nun Serdar Özkan'ın topunu ceza sahası dışında eliyle önlemesini es geçtiler.
Şimdi benim sorum şu : “Ya G.Saray mağlup durumdayken Rüştü ceza sahası dışında topu eliyle karşılasaydı ne yapardı hakemimiz?”
Yorumlarınız için