Rıdvan, Basri ve Ercan’ı kumsalda top oynarken görünce hemen yanlarına geldi ve tanışmak istedi. Basri’nin yine muzipliği üstündeydi. İmama "Madem Fenerlisin, o zaman ezan okurken Fener’den bahset" dedi. İmam, biraz sonra ezan okumak için minareye çıktığında, Basri’nin bu sözlerini yerine getirdi...
GECE saat 02.30. "Şeytan" lakaplı Rıdvan’ın kapısı çalındı. Bu saatte kapıyı kim çalabilir? Büyük bir tedirginlikle göz deliğinden baktı, kapıda iki polis duruyordu. Sık sık sakatlanan Rıdvan yine bir sakatlıktan çıkmış, Amerika’da bir buçuk ay tedavi görmüş ve İstanbul’a yeni dönmüştü. Sahalara henüz dönmemişti.
Merakla kapıyı açtı, polisler kısa kesti, "Karakola kadar geleceksiniz." Gecenin 02.30’unda ne karakolu? "Ben ne yaptım ki" sorularını polis hiç dinlemiyordu. Karakola gittiler. Komiser elindeki telsizle birileriyle konuştu. Rıdvan’ın bir arabaya bindirdiler, doğru Harbiye Orduevi’ne.
İKİ YILDIZ KADRO DIŞI
Orada da başka polisler karşıladı, doğru on birinci kata. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Rıdvan’ı gülerek kucakladı, "Seni çok özledim ve merak ettim, sakatlığın ne oldu, ne zaman oynayacaksın, gel bir çorba içelim" dediğinde, Rıdvan derin bir nefes aldı. Cumhurbaşkanı ile çorba içerken, bir saattir aklını kemiren "Şimdi ben ne olacağım" kaygısını çoktan geride bırakmıştı.
Rıdvan ve Tanju’nun kadro dışı bırakıldığının ilan edildiği gün
Fenerbahçe, UEFA Kupası’nda Manchester City ile oynuyordu. Fenerbahçe Stadı, belki de ilk kez bu kadar ağır biçimde Fenerbahçe yönetimini ıslıklıyordu. Neyse ki Fenerbahçe maçtan 3-1 galip ayrıldı. Buna rağmen protestolar dinmek bilmiyordu. Teknik Direktör Osieck derdini Başkan Güven Sazak’a açtı. "Ben bu kadroyu adam ederim, ama Tanju ile Rıdvan takımda ahengi bozuyor. İsterlerse oynuyorlar, isterlerse oynamıyorlar."
Tanju da, Rıdvan da o sırada vazgeçilmez iki futbolcu. Hele Rıdvan, tam şeytan. Kıvrak, zeki, topu çok iyi kullanıyor.
Güven Sazak, Osieck’e "İyi düşün" dedi, ancak Osieck Nuh dedi, peygamber demedi. Dönemin kendilerinden en çok söz ettiren iki futbolcusu kadro dışı bırakıldı. Bir süre sonra Tanju Fenerbahçe’den ayrıldı.
TURGUT ÖZAL’IN AF RİCASICumhurbaşkanı Özal, bazı kulüp başkanlarını Çankaya’da toplantıya çağırdı. Sporda centilmenlik, sahalardaki şiddetin önlenmesine dönük konular konuşulacaktı. Hayret, kulüp başkanlarının yanı sıra, toplantıya tek bir futbolcu davetliydi. Kadro dışı bırakılan Rıdvan. Toplantı bitti, Rıdvan ertesi gün Fenerbahçe’de yeniden kadroya girmişti. Cumhurbaşkanı Özal’ın ricası karşısında, Başkan Güven Sazak ve teknik direktör Osieck’in karşı durması mümkün değildi.
AVUSTURYA MAÇI SONRASIRıdvan o hızla sahalara döndü. 1990’da Avusturya ile milli maç oynayacaktık. İstanbul’da maçı Türkiye 3-0 kazanınca, Cumhurbaşkanı Özal, milli takım oyuncularını Çankaya Köşkü’ne çağırdı. Futbol Federasyonu her futbolcuya onar milyon lira prim verdi. Özal köşkte birer Cumhuriyet altını armağan ederken, Rıdvan dilini tutamadı. "Sayın Cumhurbaşkanım, bize onar milyon lira prim verildi, ama bir araba 35 milyon" deyince, Özal’ın emriyle, primler o anda 35 milyon liraya yükseldi.
Rıdvan’ı kadro dışı bıraktı ama, onu Fenerbahçe’ye getiren Güven Sazak’tı. Rıdvan o sırada Sarıyer’de oynuyordu. Herkes de onu transfer etmek istiyordu. Güven Sazak, Rıdvan’la birlikte Ercan Aktuna ve Yavuz Ağırgöl’ü Bodrum Akyarlar’daki evinde ağırlıyor, daha doğrusu Rıdvan’ı transferin resmen başlayacağı tarihe kadar saklıyordu. Fenerbahçe’nin unutulmaz Mehmetçiği Basri de, oraya gelmişti. Zaman zaman kumsalda aralarında top oynuyorlardı.
FENERLİ FANATİK İMAM
Akyarlar imamı da Fenerbahçeli idi. Rıdvan, Basri ve Ercan’ı kumsalda top oynarken görünce, koşa koşa onların yanına geldi. Tanışmak istiyordu. Basri’nin yine muzipliği tutmuştu. İmama "Madem bizi seviyorsun ve Fenerlisin, o zaman ezan okurken Fener’den de bahset." İmam pek anlamadı. Ama, biraz sonra ezan okumak için minareye çıktığında, Basri’nin sözünü yerine getirdi:
"Allahü Ekber, Allahü Ekber!.. En büyük Fener!.."
Fenerbahçe’nin girmediği tek yer vardı, sonunda ezana da girmiş oldu.
Pendikspor faciası tüm camiada deprem yarattı
İlk yarıda Metin Diyadin topu ağlara bıraktı. Fenerbahçe, Pendikspor karşısında 1-0 öne geçti.
İkinci devre Pendik aslan kesildi. Attığı iki golle, Türkiye Kupası üçüncü tur karşılaşmasında 2-1 galip gelerek Fenerbahçe’yi kupadan eledi. Birkaç yüz bin dolarlık küçük bir takım, 60 milyon dolar değerindeki takımı kupada saf dışı bırakmıştı.
Tarihinin en kara günlerinden biri, 14 Aralık 1999, aynı zamanda Fenerbahçe’nin en uzun günü olacaktı. Taraftarlar, amigo eşliğinde çılgına dönmüştü. "Elalem Milan’ı eliyor, biz Pendik’te boğuluyoruz" sloganıyla başlayan tepkiler, padişah Genç Osman’ı tahttan indiren Patrona Halil isyanına dönüşmüştü.
Önce, teknik direktör Zeman bavulunu topladı. Maçtan sonra futbolcuları takip eden bir gurup Dereağzı tesislerine geldi. Kaptan Rüştü futbolcu arkadaşlarını tek tek kaçırarak, en sona kaldı. Taraftar etiketi altında bir güruh, Rüştü’nün yolunu kesti ve ona saldırdı. Saldırıyı kulüp sade suya tirit bir açıklamayla, kınamakla yetindi. Rüştü’nün çok ağırına gitmişti. Kaptanlığı bıraktı.
Rüştü o zor günde, kendi kendini teselliyi yolunu anılarında buldu. Bir süre önce, askerliğini yaparken Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, onu makamına davet etmişti. Odaya girince Kıvrıkoğlu, esas duruştaki er Rüştü’ye emir verdi: "Rahat!.." Sonra onu bir koltuğa oturttu. Rüştü’nün doğduğu yerden, eşine kadar özel hayatına ilişkin ne varsa, hepsini saydı ve "Bütün Fenerbahçe ve bir Fenerbahçeli olarak ben, senden çok şey bekliyoruz" dedi.
Rüştü’nün bir başka anısı daha canlandı. Nikahını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan kıymıştı. Nikah biterken, Erdoğan evlenme cüzdanını Rüştü’ye değil, eşine verdi. "Evin reisinin kim olduğunu anladın değil mi" şakasıyla.
Kıvrıkoğlu ile Erdoğan’ı çok iyi tanımıştı Rüştü. Amigoları ise, o gece Dereağzı’ndaki saldırıda. İçindeki kırıklık hiçbir zaman geçmedi. Aradan yıllar geçti, Başbakan Erdoğan her fırsatta Rüştü’nün hatırını sordu. Antalya’nın Serik ilçesinde bir caddeye Rüştü’nün adı verilmişti. Başbakan Erdoğan ilk gördüğünde Rüştü’yü kutladı, "Bak senin adını vermişler, geçen gün oradan geçerken gördüm."
Milli maçta sakatlanıp, sahalardan aylarca uzak kaldığında, onu teselli eden yine Başbakan Erdoğan olacaktı.
Milli maçta topa çıktığı anda, Rüştü’nün ayağı kaydı, burkuldu ve yan baları koptu. Tedavi için gittiği doktor ana, o durumda bile müjde olabilecek bir haber verdi: "Senin kopan bağlar, bir TIR’ı çekecek güçte."
Pendik İsyanının son halkası Aziz Yıldırım’a çarptı. Başkanlıktan istifa etti ve olağanüstü kongreye gidildi.
6-0’ın hİkÁyesiGenelkurmay Harekat Dairesi Başkanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt’ın yüzünden düşen bin parçaydı. Pendikspor faciası onu da can evinden vurmuştu. Ağzını bıçak açmıyordu. Yemeğini bitirmişti. Önüne helva getirildi. Büyükanıt
helva filan istememişti. Genelkurmay’da her rütbeden subay, Büyükanıt’ın üstleri ve astları kıs kıs gülüyordu. Helva, Fenerbahçe’nin ruhuna, Pendikspor yenilgisinin kırkıncı gününde yapılmıştı. Genelkurmayda görevli
Beşiktaş ve Galatasaraylı subaylar, kırkıncı günde Genelkurmay’da bir de mevlit şekeri dağıttılar. Fener’in ruhuna fatiha okuttular.
Büyükanıt, "Bunun acısını sizden çıkartırız" diyor, başka bir şey demiyordu. Acısını çıkarmak için, sabırla üç yıl bekledi.
GÖZ KAMAŞTIRAN SKORBaşkan Aziz Yıldırım maçtan önce soyunma odasına indi. Takım arka arkaya kötü sonuçlar almış, moraller sıfıra yaklaşmıştı. Yıldırım umut dağıttı: "Siz iyi bir takımsınız. Son maçlarda aldığımız sonuçlara aldanmayın. Bugün bizim için çok önemli, çıkın ve yenin şu
Galatasaray’ı."
Her Galatasaray maçı Fenerbahçe için bayram günüydü. Bayramda taraftara armağan vermek adettendi. Ayrıca, Fenerbahçe’ye her yeni gelen futbolcuya verilen ilk ders yine sarı kırmızı bağlantılıydı: "Ancak Galatasaray’a gol atarsan, gerçek Fenerli olursun."
6 Kasım 2002’de Fenerbahçe, aklından çıkarmadığı bu gelenekle sahaya çıktı. Tribünler inliyordu. Nazım’ın bir şiirine nazire, "Çocuklar inanın, inanın çocuklar/ güzel günler göreceğiz, güneşli günler/ Cimbomu Kadıköy’de devireceğiz/ Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz."
Daha dokuzuncu dakika dolmamıştı, Tuncay durumu 1-0 yaptı. 38. dakika sahneye Ortega çıktı, 2-0. Sahada bütün Fenerli futbolcular "Aman hata yapmayalım, skoru koruyalım" diye birbirine destek veriyordu. Devre arasında teknik direktör Lorant da, "Tamam işte böyle, herkes işini iyi biliyor" diyordu.
İkinci devre şanssız başladı. 58. dakikada Ortega kırmızı kart gördü. Fenerbahçe on kişi kaldı. Galatasaray yüklenmeye başladı. Ama, nafile. 68’de Serhat 3-0, 75’te yine Serhat 4-0. Skor tabelasına kimse inanamıyordu. Localarda ve tribünlerde herkes birbirini dürtüyor, "Gördüğümüz doğru mu, değil mi" diye soruyordu. Hayır değildi, çünkü sahada top koşturan Fenerli futbolcular, bu kez birbirlerine "Farkı arttıralım, daha çok paslaşalım" demeye başladı. 78’de Ceyhun’la 5-0 ve 86’da Ümit’le efsanevi sonuç geldi: Fenerbahçe 6-Galatasaray 0.
CANAYDIN’DAN KUTLAMATam bir bayram günüydü. Galatasaray’ın o maçtaki teknik direktörü Fatih Terim’in karizması fena çizilmişti. Fenerli futbolcular teker teker Fatih’in elini sıktılar, "Geçmiş olsun hocam."
Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bilgisayarına, onu kutlayan yüzlerce e-mail ve sarı kırmızılı karikatürler düştü. Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın gitti, Aziz Yıldırım’ı kutladı. Bu kez cimbom taraftarı ayaklandı, "Sen gider nasıl kutlarsın" diye. Canaydın’ı teselli Fenerbahçe aşığı Orgeneral Büyükanıt’a kalmıştı. Canaydın’ı aradı. Bir yandan 6-0’ın keyfini çıkartıyor, bir yandan Canaydın’a reva görülen, sporla bağdaşmayan davranışa üzülüyordu.
Aziz Yıldırım ise, 6-0’la kendinden geçmiş taraftara stad mikrofonundan sesleniyor, seyircilerin taşkınlığını önlemeye çalışıyordu.