Allah vergisi lafı ağırıma gider, bu antrenör bir şey yapmıyor, demektir

Güncelleme Tarihi:

Allah vergisi lafı ağırıma gider, bu antrenör bir şey yapmıyor, demektir
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 27, 2002 02:03

Serpil Hamdi Tüzün Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün efsanevi altyapı hocası. Her ne kadar ‘‘altyapı’’ kelimesini, insandan çok elektrik-su tesisatını ya da kanalizasyonu çağrıştırdığı için sevmese de ‘‘altyapının mimarı’’ olarak anılıyor.

BJK'de, onun yerleştirdiği şekliyle söylersek ‘‘özkaynak düzeni’’nin genel menajeri. Birkaç yıllık bir ayrılık dönemi hariç 1975'ten bu yana Beşiktaş'ta çekirdekten futbolcu yetiştiriyor. Mesela o ünlü Metin-Ali-Feyyaz döneminin başmimarlarından. Atom Karınca lakabıyla anılan Rıza'nın, Ziya, Fuat, Gökhan, Sinan, Haluk, Kenan ve diğerlerinin yetiştiricisi. Sergen'le 11 yaşından itibaren yedi yıl çalıştı. Beşiktaş'tan ayrı olduğu dönemde A Genç Milli Takım'ı çalıştıran Tüzün, onları 1992'de Avrupa Şampiyonluğu'na taşıdı. Bu, son zamanlarda daha sık ‘‘duy sesimizi’’ diye bağıran aşağılık kompleksinden mustarip Türkler'in Avrupa'daki ilk şampiyonluğuydu, ki tesadüfi olmadığı sonraki yıllarda kanıtlandı: Aynı takım Serpil Hoca'nın yönetiminde '93'te Avrupa ikincisi oldu, '94'te B Milli Genç Takım şampiyonluğu aldı. Aşağılık kompleksini çok anlamsız bulan ve ‘‘beyni kullanınca futbolda başarılı olmamak imkansız’’ diyen Tüzün'ün kendine özgü bir futbol anlayışı var; zaman zaman uluslararası seminerlerde dile getirdiği özgün düşüncelerini hangi kavramdan futbola uyarladığını biliyor muydunuz? Sıkı durun: Psiko-sibernetikten! Bugüne kadar ‘‘elinden geçen’’ yüzlerce çocuğu da bu düşünceler ışığında çalıştırmış. Nitekim ilerde yıldız futbolcu olabilecek minikleri keşfetme yeteneği, işine olan sevgi ve saygısı, konsantrasyonu, tecrübesi, çocuk-genç psikolojisinden iyi anlaması ve çağdaşlığı dikkatli gözlerden kaçmıyor. Yıllardır yaptığını, Michelangelo'nun bir kaya parçasına bakıp heykeli görmesine benzetiyor ama bu bir yandan da iğneyle kuyu kazmak gibi; çünkü çalıştırdığı yüz çocuktan bir ya da ikisi üst düzeyde oynayabiliyor! Bu arada Tüzün'le futbol sohbeti, Camus'den Sokrates'e, Manifesto'dan Mendel Kanunu'na, Rönesans'tan caza, geniş bir entelektüel yelpazede gerçekleşiyor. İnsan şunların yüzde 10'unu bizim yakışıklı, süper lüks otomobilli ve milyon dolarlı futbolcularımız da can kulağıyla dinlese diyor...

Nedir sizin özkaynak dediğiniz düzen?

- Bazı ilkelerimiz var. Önce iyi insan olunacak, daha sonra iyi öğrenci, yetenek varsa da iyi futbolcu. Futbolu dünyadaki genel uygulamadan farklı yorumluyorum. 1975'te Beşiktaş'a girerken, bana ‘‘ne yapabilirsiniz?’’ diye sordular. ‘‘12-14 yaşlarında çocuklar bulup yetiştireceğim. İki üç tanesi profesyonel takıma çıkacak ve onların oynadığı takım şu anda sizin şikayet ettiğiniz takımdan daha iyi olacak’’ dedim. Nitekim üç yıl sonra ilk çocuklar takımda oynamaya başladı, Ziya, Süleyman, Fikret. 1982'de 15 yıl aradan sonra BJK yine şampiyon oldu. Gençlerden gelen 6 kilit oyuncu vardı takımda. 14 sezon içinde 6 şampiyonluk, 6 ikincilik.

Peki futbolu yorumlayışınızdaki fark nedir?

- Oyunculara birinci planda doğru karar vermesini öğretmeye çalışıyoruz. Beyni kullanmak önemli. Beyni ezbere bilgilerin çöplüğü gibi kullanmak değil de değişimi algılayıp ona uygun kararları vermesini sağlamak. Maalesef futbol literatüründe bu konuda yazılı hemen hemen hiçbir şey yok. Oysa ne yapmak, nasıl yapmaktan daha önemli. Bunun için doğru karar lazım. Doğru karar doğru bilgilere dayanır, bilgi kaynakları da oyunda var ve öğretilebilir. Önce bir uyarıları alacaksınız etraftan, bunlar kafanızda bir veriye dönüşecek, arkadan bilgi olacak, yorumunuzu ekleyeceksiniz ve karar!

Bu anlattığınız, sahada nasıl tezahür ediyor?

- Futbolcu daha akıllı oynuyor, neyi ne zaman yapacağını, daha topa sahip olmadan önce kararlaştırıyor! Top geldikten sonra düşünmeye başlarsanız bilgi toplayamazsınız. Sonra stratejik düşünce var: Doğru işi yapmak, işi doğru yapmaktan daha önemli. Biz Avrupa'da bunlarla, aklımızı kullanarak şampiyon olduk. Yani vatan millet sakarya, Avrupa sesimizi duy Türkiye geliyor filan bizim uzağımızdaydı.

SERGEN'E PAS YASAĞI

Bu düşüncelerinizi bazı kaynaklardan futbola uyarladığınızı söylüyorsunuz. Hangi kaynaklar?

- 1961 yılında Ankara'dan aldığım ve Dr. Maxwell Maltz'ın yazdığı bir kitap vardı: Psycho-cybernetics (Psiko-sibernetik) diye. Sonra NLP uygulamalarına kaynak oldu o kitap. (İnsanın kendini yetiştirmesini, kişisel liderliği, olumlu düşünceyi öne çıkaran nörolinguistik program) Futbolda zihinsel çalışmalar çok önemli. Mesela Sergen 15 yaşındayken hep pas verirdi. Top kendine gelmeden düşünüp olabilecek durumları yaratırdı ama pasla bitirirdi. Halbuki sayı paslara değil gollere veriliyor. Dolayısıyla bütün dünya pas verme çalışması yaparken, biz onunla pas vermeme çalışması yaptık. Onun pas vermesi yasaktı. Top kendine gelmeden kale nerede, kaleci nerede, en yakın rakip nerede, bu hesapları yapıp işi bitirmesi lazımdı. Bunları zihinsel çalışmayla yapması ona deneyim kazandırdı. Her hafta 8-10 gol pozisyonu çizerdi defterine. Gol attığını hayal ederdi. Bir araştırma sonucu okudum: ABD'de halter kaldırdığını hayal eden insanın kasları yüzde 13,5 gelişmiş! Futbolda o gollerini attığını hayal etmesi, onun aynı pozisyonlarda daha kolay hareket etmesini sağlıyor.

Olması gereken bir yana, gerçekte futbolda bu kadar zihinsel faaliyet var mı?

- Pek yapıldığını söyleyemem. Bunlar yüz sayfalık bir futbol kitabında üç sayfada çok yüzeysel geçilir. Bütün futbol kitapları yeniden yazılmalı.

Attila İlhan bir yazısında Türk Futbol Sentezi'nden, ‘‘Ecnebiden kalıbı kopya etmek yerine, yöntemi ulusal koşullara uygulayarak ulusal ve çağdaş bir futbol yaratmaktan’’ sözediyor. Bunu yapanlardan biri de sizmişsiniz ona göre. Ne düşünüyorsunuz?

- Bizde yüz yıldır bir kompleks var batıya karşı. Biz çocuklarla 90'ların başında Avrupa şampiyonluğunu konuşurken çok bilinçliydik. Ben '70'lerde söylerken de ‘‘burnu büyük’’ diyorlardı. Oysa tamamen akılla olacaktı. Çocukların kafasındaki o kompleksi kırmak istedim. Düşünün çocuk Fransa'ya gidiyor, babası çıkarken ‘‘beş yersiniz’’ diyor. Okuldaki arkadaşı ‘‘Dört yersiniz İtalya'dan’’ diye uğurluyor.

Bugüne kadar niye olamadı peki?

- Belki koşullar uygun olmadı. Tarihin bazı dönemlerinde bazı insanlar çok uygun ortam, sinerji yaratıyorlar: Rönesans öyle olmuş ya da caz öyle doğmuş. Böyle durumları yaratabilmek önemli. Lafla da olmuyor, ben vatan millet sakaryaya, o aşırı psikolojik yüklemelere karşıyım. Böyle basit bir şeye bağlanıyorsa, antrenörün çalışmaları görülmüyor demektir.

‘‘Michelangelo bir kaya parçasına bakıp nasıl bir heykel görüyorsa, biz de küçük yaştaki bir futbolcu adayına bakarak onun 8 sene sonraki halini görmeye çalışıyoruz’’ diyorsunuz. Sahiden öyle mi oluyor?

- Çocukla konuşmak önemli benim için. Onun aklının nasıl çalıştığını öğrenmek açısından. Çünkü sizin nasıl düşündüğünüz hiç önemli değil. Sahada işi yapacak olan o. Ben onu ikna etmek zorundayım. Bu arada, Allah vergisi lafı da ağırıma gider. Bu antrenörler hiçbir şey yapmıyor anlamına gelir.

Peki sizin keşfetme yeteneğiniz Allah vergisi mi?

- Hindistan'da taş ocağında turist bir adama ne yaptığını soruyor. ‘‘Taş kırıyoruz işte’’ diyor. Bir başkası ise ‘‘Tac Mahal'i inşa ediyorum’’ cevabı veriyor. Adam o taşı vururken kafasında başka şeyler var. Biz de çocuğa bakarken potansiyel olduğunu anlayabiliriz. Sergen'in yeteneğini anlamak için antrenör olmaya gerek yoktu tabii.

OPERAYA GÖTÜRMELİYİZ

Siz sürekli okuyorsunuz anlaşılan. Bu futbolcular için niye geçerli değil? Niye kültürden, edebiyattan, sanattan bu kadar uzak oluyorlar?

- Onların da okumasını istiyoruz tabii. Bazen ödevler şeklinde veriyoruz. Bu biraz da bizim hatamız. Onlara örnek olabiliriz. Bir operaya 20 bilet alsak, bir sergiye götürsek, iyi olur. Değişik yaş gruplarında üç teknik direktör arkadaşım var. Sosyo kültürel gelişimle ilgili bölüm kurduk. Çocukların kişisel gelişimiyle ilgilenecek; sinema tiyatrodan başlayıp İngilizce dersler filan olacak. Bir de bizim için iyi öğrenci olması önemli. Küçük çocuklarda bunu bir silah gibi de kullanıyoruz. Karnesi kötü olanları futboldan uzaklaştırdığımızda velilerden teşekkür alıyoruz.

Veliler ne diyorlar, eti senin kemiği benim mi?

- Genelde öyle. Ama biz eti ve kemiğini birarada tutuyoruz.

Giderek futbolcuların sosyal ve ekonomik hayatında büyük değişiklikler oldu? Sahada yıldız olunca çok ünlü ve zengin de oluyorlar, manken sevgililer, lüks otomobiller...

- Benim beraber çalıştığım çocukların bunu çok iyi karşıladığını düşünüyorum. Direndiler, yani kendilerini öyle ucuz şekilde göstermediler. Genel olarak sorarsanız çok olumlu karşılamıyorum. Futbol saygın bir meslek.

çabukluk önemli

Bir çocuğun futbola başlaması için kilo, boy ölçüsü o kadar önemli değil. Kısa boylu iyi futbolcular da var. Çabukluk önemli faktör, ama çabuk olmayan iyi futbolcular da var. Çocuğun oyuna yatkınlığı önemli. Yaş giderek aşağı iniyor. Şimdi biz 6-8 grubunu başlattık. Daha önce 8-10'du en küçük grubumuz. Çocukların mahalle arasında da oynaması lazım, şimdikiler bu konuda pek şanslı değil ama.

PAF PATATES DEĞİL

Bir yaşam biçimi futbol. PAF grubuyla bunu çok konuştuk PAF profesyonelliğe aday futbolcu demek. P, patates değil, pırasa değil, poşet değil, profesyonel! O zaman her bakımdan farklı düşünmek lazım. Sırtınıza Beşiktaş forması giyiyorsanız, bir triko atlet değil, 100 yıllık birikim var orada, bir adım atarken ona göre düşünmeli.

ALTYAPI DEMEK YANLIŞ

Tatlıses'in dediği gibi çim sahamız vardı da çalışmadık mı! Tesise fazla yüklenmek bizim yaptığımız çalışmaları küçültmek gibi geliyor bana. Çünkü işin esası doğru karar vermek. ‘‘Altyapı’’ diyorlar, elektrik, su tesisatı; kanalizasyon demek altyapı. Biz ‘‘özkaynak’’ diyoruz; insan var burada. Çocuk gözünü bir yuvada açıyor. Kaynak ise süreklilik, duru, temiz demek. Bir de düzen, bilinçli ve planlı yapılan işler anlamında!

VAROŞ FUTBOLU ÇIKIŞ YOLU GÖRÜYOR

Eskiden gelenler daha çok orta sınıftandı. Giderek varoş bir çıkış yolu olarak görmeye başladı. Belki üstündeki ceketi satacak çocuğa bir ayakkabı alacak. Üç yerine iki ekmek yiyecek. Bu durumlarda kötü kişi ben oluyorum. Birinin gerçeği söylemesi lazım; bu yatırımı yapma çocuğa!

SERGEN ÖZEL YETENEK

Sergen çok özel bir yetenek. Dünya klasındaki oyuncular çevreyi daha iyi süzer, kendileri düzenler, ona teslim olmazlar. Ama sadece iki üç kişi var. Maradona gibi, belki Pele. Kendileri düzenlediği için de herkesten yarım saniye önde olurlar, yarım saniye de her şeye yeter.

BEYNİ KULLANMAYA KÜÇÜKKEN BAŞLASIN

Bizim farklı yaptığımız şeylerden biri: doğru karar vermeyi öğretmeye küçük yaşlardan başlıyoruz. Çünkü insan beyninin yüzde 90'ının 6 yaşında tamamlandığı söyleniyor. Geçenlerde okudum, öğrenme kapasitesinin en yüksek olduğu dönem 3-7 yaş arasıymış.

İŞTE FAVORİLERİ

Beşiktaş'ta Tümer iyi oyun kurucu. Aynı şekilde İlhan ve Ahmet iyi oyuncular. Tayfur her antrenörün beraber olmak istediği bir oyuncu, öyle ki onun gibiler yanındaki oyuncuları da etkileyen oyuncular. Galatasaray'da Emre Belözoğlu, Emre Aşık, yaşına rağmen Bülent. Berkant'tan da çok umutluyum. Fenerbahçe'de Serhat iyi olacak. Abdullah, Ogün, tecrübeleriyle çok katkılarda bulundular, bulunacaklar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!