Güncelleme Tarihi:
Dokunaklı yazıyor, gerçeküstü hayalleri iyi kurguluyordu. Ancak evinin kirasını 8 aydır ödeyemiyor ve ev sahibine “Dört ay daha kira ödeyemeyeceğim, ya bizi evden at, ya da bir yıllık kirayı ancak dört ay sonra ödeyebilirim” diyebilecek kadar açık yürekli...
Mexico City’de eve kapanıp bir yılda bitirdiği kitabı Buenos Aires’teki yayınevine yollamak için postaneye gelir. Eşiyle birlikte. Tartıda 80 Pezo tutar, 490 sayfalık kitap. Ancak onların topu topu 50 Pezo’ları var. Sadece 300 sayfayı gönderebilirler. Geri kalan 190 sayfayı bir gün sonra ellerindeki telefon ve ütüyü görevliye rehin vererek postalarlar. O kitap, “Yüzyıllık Yalnızlık” çağımızın en çok satan kitabı. Yazarı ise yokluktan şimdi dünyanın en çok kazanan edebiyatçısına dönüşen Gabriel Garcia Marquez...
Özel bir adamsın
Sevgili Alex..
Ertuğrul Özkök çok değil daha geçen yıl bir efsanenin izini sürmek için ta Brezilya’ya gitti. O söyleşiden öğrendik ki, henüz 9 yaşında ailesine bakmak zorunda kalan bu kahramanın babası badanacı, annesi de turşucuydu.
Sen onları hep çok mutlu ettin Alex... Tıpkı şarkıdaki gibi, en mutlu kişi mutluluk verendir, süper solak. Sen küçücükken ailenden aldığın bu özelliğinden olsa gerek milyonları da mutlu ettin..
Tıpkı Marquez gibi... Yokluktan bir başarı öyküsü çıkardın. Sen de fakirlikten yeteneğiyle varlıklı bir konuma sıçradın. Şu da var. Zaten bir Messi’yim demiyorsun. Dünya starı iddiasında hiç olmadın. Ama sen söyleme ben yazayım, Türk futboluna özellikle de Fenerbahçe tarihine damga vurmuş ”özel” bir adamsın.
Alex de Souza,
Ben hepsine hak veririm. Oynatılmayabilirsin. Kulüpten gönderilebilirsin. Hocan seni istemeyebilir. Teşekkür edilip ülkene yollanabilirsin. Bunların hepsine evet. Ama itibarsızlaştırmaya hayır... İşte ben buna itiraz ediyorum, Alex. Bu film böyle bitmemeli çünkü...
Ben bu yaz boyunca senin yaşadığın coğrafyanın büyük edebiyatçısı Gabriel Garcia Marquez’in yazdığı ne varsa okudum. Sonunda da biyografisini bitirdim. En büyük özelliğim utangaçlığımdır diyor, Gabo. Sende de öyle bir utangaçlık görüyorum. bu ülke seni o özelliğinle de çok sevdi. Başbakanımız seni örnek gösterdi. Aile yaşantınla...
Kulağıma geliyor, “Alex takımda çok dedikodu yapıyordu, futbolcuları kışkırtıyordu” diyorlar. Düne kadar attığın -hem de kritik- gollerden sonra takım arkadaşların dizlerinde ayakkabılarının tozunu alırken susanlar şimdi fırsatçı bir gevezelik içinde. Sen boşver onları...
Senin suçun büyük
Bak dinle Alex, senin suçun büyük... 343 maçta 172 gol, 139 asist ve taraflı tarafsız milyonlarca hayran yarattın. Hiçbir zaman gece kuluplerinde sabaha kadar seni eğlenirken görmedik... Hani Tuna Kiremitçi diyor ya “Git, kendini daha fazla sevdirmeden...”
Sevgili Alex, Ertuğrul Özkök röportajına dönmek istiyorum. Adım gibi eminim ki, o röportajın iznini bizzat başkan Aziz Yıldırım verdi. O da çok istedi senin bu hikayenin yazılmasını... İşte ne oldu da sen böylesine dışlandın? Acaba hata sadece sende mi? Yönetim yanlışı yok mu? Kendisi de bu tür sıkıntılar yaşamış olan Aykut Hoca’nın hiç mi kabahati yok? Bana göre saha kenarındaki Aykut Kocaman’ın vücut dili sempatik durmuyor. Hani bir krizle başedecek bir misyon sinyali alamıyorum... Belki de yanılıyorumdur.
Dışlanan adam sen olunca işte böyle bir yazı doğuyor Alex.. Bu yaşananlardan sonra aklım Daiane Alex’te... Eşinde. Sırtında Ay yıldız ve Boğaz Köprüsü dövmesi vardı, değil mi? Eşin gönüllere kazındı. Türkiye seni de eşini de çocukların Maria, Antonia ve Felipe’yi de çok sevdi. Biliyorum üzgünsün. Çünkü artık istenmeyen adam oldun... Nereden nereye be, Alex...
Sevgili Hocan, Şampiyonlar Ligi play-off maçı için geçtiğimiz günlerde gittiği Moskova’da Nazım Hikmet’in mezarını ziyaret etti. Biliyorum Aykut Hoca romantik bir adam... Sen de öylesin kuşkusuz. İkiniz için de Fenerbahçe, aşk... Ve Nazım Hikmet’in güzel bir dizesi var... “Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; ‘git’ne demekti sevgilim?”
Sanki sana söylenmiş Alex...