Güncelleme Tarihi:
Milli Parklar Genel Müdürlüğü hantal yapısından olsa gerek, günün şartlarına bir türlü ayak uyduramıyor. Genel Müdür Muzaffer Gültekin yeni dünyayı turalayadursun, Genel Müdürlük personeli de derin kış uykusunu sürdürüyor. Kaçak ve usulsüz avcılık almış başını giderken, avcılardan toplanan avlanma bedellerine rağmen parasızlıktan kontrollere memur gönderilmiyor. Dağ koyunlarının kanı yabancı ülkelere satılırken, sorumluları ödüllendiriliyor. Bakanlığın ithal ettiği bine yakın araçtan bir teki dahi Milli Parklar'a tahsis edilmiyor. Kıçı kırık 30 senelik bir pikapla ülke denetimlerine çıkılıyor (Şayet marşı basar, deposunda da yakıt bulunursa!). Anlayacağınız milli parkların ahı gitmiş, vahı yerine de merkez karargahında topu topu 20 tane gönülsüz ve küskün bürokratı kalmış.
Bu Genel Müdürlüğün kuruluş amacı; ‘‘Doğal ve kültürel varlıkları koruma altına almak, yaban hayatını koruyup çoğaltmak, avcılık sporunu düzenlemektir.’’ Ama gelin görün ki, bu yazdıklarım sadece laf-ı güzaf temenniler faslında yerini alıyor, ortada görülen hiçbir icraat yok. Çevrecilere de yetki ve sorumluluklar bonkörce ikram ediliyor. Nadide tür kırmızı benekli alabalık kaynaklarımızı özelleştirip kuruttukları yetmiyormuş gibi yüze yakın orman içi parkların giriş kapılarını da ellerinden uyanık kişilere kaptırdılar. Ormancılar balıktan çoktan vazgeçtiler de! Şimdi kendi diktikleri ağaçların dibinde gölgelenmeye dahi korkarım para ödemek zorunda kalacaklar!
GELEN AĞAM, GİDEN PAŞAM
En kıymetli, en dürüst ve bilgili uzman bürokratlar görevlerinden alınıp, yerlerine bal peteğinin üzerine oturtulmuş, üç hilal rozetli siyasiler getiriliyor. Ne ormanı, ne hayvanı düşünen var. Var mı, yok mu politika. Doğa kavrulmuş, ormanlar tutuşmuş, kimin ne umrunda? Ormancılar iyi niyetli, içine kapanık, kanaatkar insanlar. Yine de hallerine şükredip, ‘‘Gelen ağam, giden paşamdır’’ demekten başka bir tepkileri olmuyor. ‘‘Eleştiri yapmak işin kolay tarafı, önemli olan bu kadar çok sıralayıp yazdığın olumsuzluklara çözüm nasıl bulunacaksa sen onu yaz, biz bunları biliyoruz’’ diyorsanız, bunun da açık ve seçik cevabını aşağıda bulacaksınız:
Bana kalırsa, milli parkları, yaban hayatını ve amatör balıkçılığı bugünkü kafa yapısına sahip olan siyasetçilerle onların her dediğine ‘‘evet’’ demeyi marifet sanan bilgisiz, deneyimsiz, her türlü ileri görüşten yoksun, çağdaşlıktan uzak, kendisini devlet değil hükümet memuru olarak gören, yalancıları baştacı eden bürokratların elinden vakit geçirmeksizin kurtarmaktır. Bunun da dünyada denenmiş ve halen de uygulanan en doğru yöntemi, yetki ve sorumlulukların kar amacı gütmeyen gönüllü sivil toplum örgütleri ile paylaşılmasıdır. Nasıl mı? Devlet, köylü, dernekler, vakıflar ve spor federasyonları arasında, ‘‘Yetki ve sorumlulukların üleşimiyle’’. Elbette ki, ‘‘Ben bilirim’’ havasıyla, ‘‘Ben yaptım, oldu’’ kafasıyla, ‘‘Bekleyin görün’’ uyutmacasıyla değil!