Güncelleme Tarihi:
Ankaraspor'un oynadığı futbol karşısında gözlerim kamaşmış, Aykut Kocaman'ın takımının ligde açık ara lider olamamasının sebebini anlamamıştım. Nedense Ankaraspor bizleri tekrardan şaşırtmak istercesine kendi evinde oynadığı maçta oldukça durgundu.
Bu değişimin nedeninin Beşiktaş'ın performansından değil de, Ankaraspor'un düşüş trendine girmesinden kaynaklandığını söylemeliyiz. İki maç arasındaki farkın Ernst'in olması veya Özer'in eksikliğine bağlanamayacak kadar büyük olması da düşüncemizi doğrular niteliktedir.
Erdoğan Aksoy yazıyor |
Bunca yıldır maç seyrederim, tribünlerden futbolcuların kafasına yağan türü türlü nesne bilirim. Fakat ilk kez bir futbolcuya jant kapağının atıldığına şahit oldum. Yıllar önce oynanan bir maçta kafasına küçük bir cisim isabet eden o anda yenik durumdaki Fenerbahçe'nin eski Teknik Direktörü Otto Bariç'in, Kral Tutankamun gibi kafasını sardırmaması, Tello'nun sportmenliği ile açıklanabilir ancak. Ligimizde mücadele etme gücünün tamamını Melih Gökçek'in belediye bütçesinden ayırdığı payın büyüklüğüne borçlu olan Ankaraspor'lu taraftarların bu tavrını anlamakta güçlük çekiyoruz. Anlayamadığımız esas konu ise İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının kentlerinin sorunlarına harcaması gereken hatırı sayılır bir bütçeyi, profesyonel bir takıma kanalize etmeleridir. Ayrıca bu iki belediye takımının da altyapıya ne derece önem verdiği de tartışma konusudur. Amatör kulüplerden esirgenen bu bütçenin kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kentin diğer takımlarını zayıflattığı da işin bir başka boyutudur.
Ernst'i seyrederken daha önce bu mevkide oynayan Kleberson'dan Cisse'ye diğer futbolcuların ne kadar yetersiz olduklarını daha iyi anlayabiliyoruz. Hem adı geçen, hem de şu anda oynayan bazı futbolcuların öylesine, yalandan, yasak savar gibi yaptıkları presin ne kadar etkisiz olduğunu görüyoruz. Ernst ise koşıyor, didiniyor, girdiği tüm ikili mücadeleleri kazanıyor ve takımına maksimum fayda sağlıyor.
Ekrem ve Zapotocny'de ise bir miktar form düşüklüğü görünüyor. İ.Toraman ve Sivok ise takımlarının en iyileri arasında idiler. İ.Üzülmez ise Mehmet Çakır ile olan mücadelelerde ayakta kalan isimdi. Penaltı pozisyonunda yaptığı hareket ne kadar gereksiz ise sağ ayağı ile daha iyi orta yaptığını anlaması da o kadar takdire şayandır. Delgado ise attığı gol dışında pek etkili olamadı. Delgado'nun bu pasif oyunu, kendi hanesine yazılan eksi puandan daha çok, ileri uçta oynayan Bobo ve Nobre'yi olumsuz etkilemesi ile önemlidir. “Bobo ile Nobre beraber oynayamaz” diyenlerin, ortasahadaki bu zafiyetin de farkında olmaları gerektiğini söylemeliyiz.
Beşiktaş'ın bu galibiyetinde aslan payını kalecisi Hakan Arıkan'a verirsek yanlış yapmış olmayız. Genç kaleci öyle kritik pozisyonlarda öyle kurtarışlar yaptı ki, şanssız bir gününde olan meslektaşı Evren'in üzüntüsünü bir kat daha arttırdı. Hakan Arıkan bu formu ile Rüştü'yü de yedek bırakırsa şaşırmamak gerekir. Hakan Arıkan, yaptığı kurtarışların yanında liglerimizde ender görülen bir golün de asistini yaptı. Hakan Arıkan'ın Nobre'nin kafasına nişanladığı pası çok iyi takip eden Holosko, mükemmel bir vuruşla kaleci Evren'i avlarken, “3 pasta golün” en güzel örneğini de vermiş oldu.