Oluşturulma Tarihi: Mayıs 30, 2003 00:00
Pansiyon eve yerleştik ve oyalanmadan Amasra'yı keşfetmeye çıktık. İşin doğrusu Amasra'nın manzarası, yeme-içmesi ve insanı dışında çok da fazla keşfedilecek bir yeri yok! Bir de fotoğraf çekmek isteyene tepesi bol Amasra'nın.Biz önce Kale'ye yöneldik. Bir sağa gittik, bir de sola yukarı. Solda, tepedeki manzara çok heyecan verici. Manzarayı izleyip, çay içmek keyifli. Bir de ağaç var burada. 'Ağlayan Ağaç' diyorlar. Ağacın yaprakları sisli havalarda terleme yapıp su akıtıyormuş, isim buradan geliyor. Biraz 'hurafe' gazı verilse var ya, bu tepe, 'Ağlayan Ağaç Türbesi' olmaya aday. Şimdiden kale kapısının oralarda 'Burada Ağlayan Kale varmış, nerede acaba?' diyen yaşlı teyzeler duydum. Eğer Amasra Belediyesi isterse onlara 'Hurafe pazarlaması' konusunda yardımcı olurum. Tek isteğim Amasram geldiğinde bana Işıkaltın Oteli'nde yer bulsunlar, yeter. Canlı
Balık mı Canlı Ramazan mı?Amasra'daki kalabalığı görünce akşama başıma ne geleceğini tahmin etttim. Balık lokantalarının birinde yer ayırtmak için girişimde bulundum. Sonuç? Bırakın yer ayırmayı, telefona bile yanıt veremiyorlar.Amasra'da üç balık lokantası öne çıkıyor. Canlı Balık (315 26 06), Çeşm-i Cihan (315 10 62) ve Martı (315 34 65).Biz gözümüze Mustafa Amca'nın yeri Canlı Balık'ı kestirdik, kuyruğa daldık. Bekleme süresi en az iki saat. İştah kabarmış, salyalar akmış, sıkıysa bekleme. Dışarda yiyecek yer çok da Balığı Canlı Balık gibi pişiren, salatayı Canlı Balık gibi yapan yok.Müdür Ramazan Canlı Balık'ın her şeyi. O kadar kuyruğa rağmen kimsenin hakkını yemeden masalara dağıtmak ciddi 'canlılık' istiyor. Hem de 'höt zöt' yapmadan. Herkesi sevgiyle kucaklayarak. Ramazan'a 'Bravo' dedim içimden.Himiniler açlıktan bayılmak üzereydi ki bize sıra geldi. Neyse ki o kalabalığa servis hızlı. Bize bakan garson Apo, pire gibi maşallah, hiçbir şeyi unutmuyor. Hava kararıp o muhteşem deniz manzarası ortaya çıkınca da insan her şeyi unutuyor zaten.Yusuf ile Nesteren'in Heykelini Dikseler YeriAmasra'da bir kere daha anladım ki, yağda balık pişirmek bir sanat. Canlı Balık'ta mutfakta altı tava varmış, her tavanın da ayrı 'bekçisi' varmış. Mustafa Amca'nın oğulları sürekli tavaların başlarında nöbet beklermiş. Onu bunu bilmem ama ben az daha parmaklarımı yiyecektim. Biz bir tava kalkan, bir tava barbunya yedik. İlan ediyorum, ölmeden Amasra'ya gidin, kendinizi bu lezzetten mahrum bırakmayın. Ya Mustafa Usta'nın salatası. Salatadaki ot sayısını keşfetmek için mikroskop altında çalışmak gerekiyor desem yeridir... Mezeler, kalamarlar, midyeler hepsi lezzetli. Bir de Canlı Balık'ın kendine has ballı yoğurt tatlısı var. Gitmişken ortaya bir tane alın, fena değil.Hesap da çok makul geldi. Dört kişi yedik içtik, tıka basa doyduk, 90 milyon lira ödedik. İstanbul'da aynı masadan 300 milyondan aşağı kalkmak mümkün olmazdı.Saat 22.00'de Canlı Balık'tan Yusuf Kurçenli ile Nesteren Davutoğlu'nu bir kez daha anarak ayrıldık. Amasralılar, Gönderilmemiş Mektuplar filmini yaratan bu ikilinin heykelini dikseler yeridir. Dışarı çıkarken bekleyen en az on farklı grup vardı, on ayrı masa yani...'Heykel önerisi' konusunda haksız mıyım?Amasra işi mi Çin işi mi?Amasra'da bir de Çekiciler Sokağı var. Daracık bir sokak. 'Orada Amasra işi ağaç işleri satılır, mutlaka gidin' dediler. Gittik. Amasra halkının el işini ara ki bulasın. Amasra'yı turistler basınca Çekiciler Sokağı olmuş sana 'Çinliler Sokağı'. Sürümden kazanmak isteyen esnaf rotayı Tahtakale'ye çevirmiş, tezgahlarını çin malı hediyelik eşyalarla doldurmuş. Amasra'da artık Amasra halkının el emeği göz nurundan çok Çin halkının el emeği göz nuru hediyelik eşya olarak satılır hale gelmiş.Değişime direnen birkaç kişi de yok değil. Örneğin Amasra Lisesi Müdürü Recep Işık...Karısına ait hediyelik eşya mağazasında inatla sadece Amasra işi hediyelik eşya satmaya devam ediyor. Işık'la ayak üstü konuştuk: 'Halimden memnunum yakında kim doğru, kim yanlış yapıyor ortaya çıkar’ dedi. Bence Işık'ın yaptığı doğru. Amasra'nın turistik geleceği için 'Çekiciler Çarşısı' ne satacağını bir kez daha irdelese çok iyi olur.Ahmet Hakan'dan garip tavırİnsan, karalamak için karalayınca Allah bazı şeyleri böyle ayağına dolandırıveriyor işte. Ahmet Hakan'dan söz ediyorum. Hakan, Eurovision Şarkı Yarışması'nın yapıldığı gün çıkan yazısında Sertab Erener'i 'oryantalist' bulduğu için yerin dibine soktu. Erener yarışmada birinci olunca da tükürdüğünü yalamadı: 'Hamam, harem ve göbek dansından yararlanmışlar, bunlar çok klişe şeyler, o yüzden bu şarkı birinci olsa da reddediyorum' demeye getirdi.Hakan bunu hep yapıyor, çaktırmadan, sistemli bir şekilde, bazı kişi ve kurumları aşağılıyor. 'Seçici algı' nedeniyle olsa gerek hep aşağıladıkları da bu ülkenin, kendi gibi düşünmeyen 'değer'leri... İnsan ister istemez düşünüyor, 'Acaba Hakan, 'ana akım gazetesi' varsayılan bir gazetede 'makineyi bozan yağ' olmaya mı çalışıyor' diye.Ya Sertab Erener ne yapsaydı Ahmet Hakan? Kazanma mimarisini hamam, göbek dansı, harem motifleri yerine 'suşi, sumo güreşi ve şinto müziği' üzerine mi yapılandırsaydı? Geyşa kıyafetini de unutmadan tabii ki...Tebrikler Sertab Erener, tebrikler Demir Demirkan, tebrikler TRT. Bir düşü gerçek kıldınız. Gözlerimi yaşarttınız. Bu başarıda emeği geçen herkesi kutluyorum, yürekten tebrikler. Amasra gezisine geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Hatırlarsanız binbir güçlükle bir pansiyon ev bulmuştuk. Cuma TakıntısıBalıkçı Sebahattin. İstanbul'da Sultanahmet'te, Erol Taş'ın kahvesinin yanından yukarı çıkın, hemen orası. Bütün balıklar taze, olta lüferi bile var. Salata ve mezeler çok sağlam. Kalamar tadından yenmiyor. Cuma lakırdısıDiyet yapıyorum...Ama aynı anda iki
diyet yapıyorum, zira tek diyetle yeterince doymuyorum. (Barry Marter)
button