Affedemeyeceğim tek insan Tansu Çiller

Güncelleme Tarihi:

Affedemeyeceğim tek insan Tansu Çiller
Oluşturulma Tarihi: Ekim 18, 1997 00:00

Haberin Devamı

Hürriyet'teki köşesinden, ekrandan ve radyodan veryansın eden gözüpek Fatih Altaylı

Fatih Altaylı'yı nasıl bilirsiniz? Asabi, zaman zaman küstah, karısına aşık, ciddi... Hepsini kabul ediyor, ancak ciddi olduğu konusunda derin şüpheleri var. Ona sorarsanız dünyanın en gayrı ciddi adamı kendisi. Yalnızca işini ciddi yapıyor o kadar. Karısı Hande'ye gelince... Hande onun yalnızca hayatının aşkı değil, hayatının olayı! Öyle ki, 26 yaşındaki bu genç kadının kocasına yaptıramayacağı şey yok. Röportajı yaptığımız akşam Hande'nin küçük ayak parmağı 15 gündür kırıktı. Bu yüzden bütün içki servisini Fatih Altaylı yaptı. Gerçi onun beli de jet ski'den düştüğü için sakattı. Altaylı her an herşeyi bırakabilecek kadar deli, düşündüğünü anında söyleyecek kadar dobra, başarıyı mutluluk olarak tanımlayacak kadar keyfine düşkün. 35 yaşına girdiği sabah yatakta hüngür hüngür ağlayacak kadar da duygusal! Gerisi röportajda.

Nasıl gazeteci oldu?

Fatih Altaylı gazeteci oldu çünkü her şeyi ama her şeyi çok merak ediyordu. Cumhuriyet Gazetesi'nin spor servisinde imzasız yazılar yazarken herkesi şaşırtan bir haber yaptı: ‘‘Tam o günlerde de babamdan dolayı tanıdığım birinin yabancı bankacı dostları Türkiye'ye geliyordu. Onları İstanbul'da gezdirmemi istediler. Gezi boyunca onlardan duyduklarımı haber olarak yazıp ekonomi servisine götürdüm, manşet oldu. Kendimi dünyanın en önemli adamı gibi hissettim.’’

Cumhuriyet'ten sonra Gelişim günleri, ardından da Güneş Gazetesi macerası başlar. Altaylı çok keyifli, aynı zamanda da çok zor günler yaşadığı Güneş'i bir okul olarak görüyor: ‘‘İlk günler çok iyiydi. Sonra çok sıkıntılar başladı. Bir yıla yakın maaş alamadık. Gazeteciliğime karşı çıkmış bir babadan aç kalmış bir gazeteci olarak para almak çok ağır geliyordu. Yine de o dönemde babamdan bir kaç yüz bin dolar para almak zorunda kaldım, gazetenin ihtiyaçlarını karşılamak için.’’

Güneş'teki umutlar sönünce, Altaylı o günlerde yeni kurulmakta olan Best FM'e geçer. Radyoda yöneticilik ve onu bütün Türkiye'ye tanıtan haber yorumlarına başlar. O günlerde Kanal D'den de program teklifi gelir ve ortaya Teke Tek çıkar. Yine aynı günlerde Hürriyet'teki köşe yazılarına başlar. Fatih Altaylı şimdi üç koldan gazetecilik yapıyor. Ama her zaman söylediği gibi radyoyu hiç birşeye değişmiyor.

Gizemli bir tarafınız var. İnsanlar sizi merak ediyorlar. Siz başkalarında neleri merak edersiniz?

- Bu sorunun cevabı çok kısa olacak. Herkeste herşeyi merak ederim. Ben dünyadaki herşeyi merak ediyorum. Mariana Çukuru'nun dibinde ne var merak ediyorum, inebilsem inerim. Kuşların göç yollarını da merak ediyorum. Çin'de hapis yatmanın nasıl bir şey olduğunu çocukluğumdan beri merak ediyorum.

Bunlar sofistike meraklar. Magazinel meraklarınız yok mu?

- Hülya Avşar'ın çocuğunun cinsiyetini de merak ediyorum.

Ciddi bir görüntünüz var. Şakayla aranız nasıl?

- Ben dünyanın en gayrı ciddi adamıyım. Benim ciddiyetle uzaktan yakından alakam yok. Bir tek yazılarımı yazarken, işimi yaparken ciddi oluyorum. Sürekli kakara kikiri yapan bir adamım. Ama suratımda bir asıklık var, bu da genetik bir şey herhalde.

O zaman yaptığınız iş sizi çok fazla yansıtmıyor.

- Bir takım insanlar hayatlarında çok ciddi görünürler ama işlerini çok gayrı ciddi yaparlar. Ben işimi ciddi yaparım, ama bunu eğlenerek, neşe içinde yaparım. Ben sabah yataktan şarkı söyleyerek kalkarım, bu yüzden Hande'den fırça yerim. Sabah sabah bu ne neşe diyor. Herkese şakalar yaparım, ağır ve adi şakalar.

Kendinizle dalga geçer misiniz?

- En çok kendimle dalga geçiyorum galiba. Sürekli kendi kendimle bir alay halindeyim. İnsanların kendilerini çok ciddiye almalarına taraftar değilim.

Şaka kaldırır mısınız?

- Parmak atmazlarsa evet. El şakasını sevmem. Onun dışındaki her türlü şakayı kaldırırım.

Hayatta en çok neye sinirleniyorsunuz?

- Tansu Çiller. Benim hayatta affetmeyeceğim tek insan Tansu Çiller'dir herhalde. Ciddi ciddi vatan haini, çok bayağı... Bak yine sinirleniyorum işte.

Peki hayatınıza bu kadar değiyor mu Tansu Çiller?

- Değiyor tabii, değmez olur mu? Gidin Güneydoğu'ya görün. Belki benim hayatıma değmiyor, belki büyük avantajları var. Ben Çiller'e ve Refah'a yaptığım muhalefetle son dönemde gazetecilikte mesafe kaydettim. Şahsi olarak menfaatim var. Keşke onlar hep iktidarda olsa, ben onların aleyhine yazı yazarak prim toplasam. Ama mesele o değil. Ben evden işe gelirken iki tane gecekondu mahallesinin içinden geçiyorum. O insanlar yarın çıkıp yollarımızı kesecekler. Hatta yılbaşı akşamı kestiler. Haklılar da, hiç birşey diyemezsin. Kızarım tabii Çiller'e.

Gazeteci olmasaydınız da kızar mıydınız?

- Daha çok kızardım belki.

TAKIM SPORU YAPAMAM

Sizi bir kuzuya veya kediye çevirmek için ne yapmak lazım?

- Hande beni kuzuya veya kediye çevirebiliyor. Hayatımdaki en önemli olay Hande. Zaman zaman yazılarıma da yansıyor. Tatlı dil çok önemli. Ben neşeli, esprili, kıvrak zekalı insanlardan hoşlanıyorum. Onların karşısında elim kolum bağlanıyor. İnsanlar Hande'nin benim gibi sert mizaçlı bir adamla nasıl yaşadığını düşünüyorlar, ama Hande beni o insan olmaktan çok uzaklaştırıyor. En kötü anımda bile sakinleştiriyor.

Mücadele etmeden yaşayabilir misiniz?

- Herhalde yaşayamam. Ben takım sporu yapamam, çok sinirlenirim takım sporlarında. Çünkü insanların eşit oranda mücadele etmeleri gerektiğine inanıyorum. Takım sporlarında birisi diğerinin hakkını yer. Siz koşarsınız koşarsınız, ama takımda koşmayanlar olduğu için kaybedersiniz. Kızgınlığım da bu yüzden. Mücadele etmeyen insan ölsün zaten. Mücadele edilecek bir şeyler her zaman vardır; sevgili, çocuk, vatan, kendisi... Kim mücadele etmiyor ki?

Yıldığınız olmuyor mu hiç?

- Bazen, bir iki saniye. Herşeyi bırakıp gitmek istiyorum. Geçen pazar arabaya atlayıp Afrika'yı gezmek geldi içimden. Ama Hande benimle gelmeyeceğini söyleyince vazgeçtim.

Gelse gidiyordunuz yani?

- Valla gidebilirdim.

Hande sizin evin sağduyusu o zaman?

- Bizim evde pek sağduyu yok açıkçası. Solduyu daha fazla bizde. Ama Hande benden daha aklı başında. Benim yaptığım hataları daha iyi analiz ediyor, yapacağım hataları öngörüyor.

Kendinizi başarılı buluyor musunuz?

- Ben kendimi doğduğum günden beri çok başarılı bulurum. Bu megalomoni değil. Ben başarılı bir adamım; iyi yemek yaparım, evde temizlik yaparım, çok güzel araba kullanırım, çok iyi spor yaparım. İyiyim yani. Keyfim çok yerinde. İnsanın keyfi yerindeyse başarılıdır.

Bir de dobralığınız var. Her şeyi herkesin yüzüne söyler misiniz?

- Benim böyle bir derdim var hayatta. Her şeyi herkesin yüzüne söylemek gibi son derece geri zekalı bir yapıya sahibim. Ağzımda pek bakla ıslanmaz. Mesela Hande bir arkadaşıyla ilgili bir şey söyler, ben onu görür görmez, aa, böyle böyle olmuş derim. Meğersem o sırmış. Lisede okurken dedem ne olacaksın diye sormuştu. Başbakan dedim. Dedem olamazsın, çünkü herşeyi herkesin yüzüne söylüyorsun, böyle olmaz dedi. Ben de, dede o zaman birileri başbakan olur ama o ben olmam demiştim. Dedem de beni yanaklarımdan öpmüştü.

Size dobra dobra konuşulmasından hoşlanır mısınız?

- Çok severim, ama ne yazık ki pek konuşulmuyor. Şöyle bir yeteneğim var, birisi bana bir şey anlatırken doğru değilse anlıyorum.

Dobralıkla küstahlığın sınırı ne?

- İkisi birbirine çok yakın. Hatta zaman zaman aynı şeyler. Tarzınız bozuksa dobralık küstahlığa dönüşüyor. Ben zaman zaman küstahımdır. Hiç haddim olmayan konularda, muhattabım olmayan insanlara abuk sabuk şeyler söylediğim oluyor. Ne yazık ki böyle.

BÖCEK BENİ BAYILTTI

Bir çok işi yapabileceğinizi kanıtladınız. Asla yapmayacağınız iş ne?

- Büyük konuşmamak lazım. Hayatta ne olacağı belli değil. Pezevenk olmam herhalde. İnsan her işi yapar, bir gün muhtaç kalırsak pazarda limon da satarız.

Mesela politika yapar mısınız?

- Hande izin verse yaparım belki. Benim tarzımda bir adam ne kadar politika yapabilir, o ayrı mesele. Halâ Türkiye'ye başbakan olmak istiyorum yani.

Şimdi burada sohbet ederken yukarıdan bir böcek düşse...

- Ben burada düşer bayılırım. Hayatta en korktuğum şeydir. Ama hepsinden değil, mesela akrepten korkmam. Galiba hızlı hareket eden ve ne bok yiyeceği belli olmayan böceklerden korkuyorum. Kelebek, gece kelebeği, çekirge, hamam böceği, kalorifer böceği, peygamber böceği... Delikanlı zamanlarımda, romantik bir sonbahar akşamında, kız arkadaşım olmasını planladığım bir kızla duvar üzerinde oturduk. Çivi sandığım bir şey buldum, elime aldım. Çivi açıldı, ayakları filan çıktı. Meğer tırtılımsı, kırkayak gibi bir şeymiş o. Küt diye düştüm. Uyandığımda kız beni tokatlıyordu. Pek şefkatli bir kız değilmiş galiba, daha sonra pek görüşmedik.

Av ve araba merakınız meşhur...

- Av artık değil ama bir zamanlar en büyük merakımdı. Senenin birkaç ayını avda geçiriyordum. Bütün hayatımı ava göre programlıyordum. Bu tam avcılık değil aslında, ben doğaya çok meraklıyım. Kuş ve yaban domuzu vururdum. Av merakım sayesinde Anadolu'yu çok iyi tanıdım. 7 senedir gitmiyorum. Vaktim olmuyor. Otomobil ise hayatta en sevdiğim ikinci şey, Hande'den sonra. Çok iyi bir sürücüyüm, hakikaten çok iyiyim. Hayatta en iyi yaptığım iş araba kullanmak. Hayatım boyunca kazandığım paraları hep arabalara yatırdım. Evlendiğimden beri bunu yapamıyorum. Ancak Hande'den pazartesi akşamı bir saat kadar ağlayarak 1998 yılı sonunda istediğim arabayı almak için izin kopardım.

Şimdi ne kullanıyorsunuz?

- Bir Citroen bir de Volvo'm var. Ama Hande'nin Alfa Romeo'sunu kullanmayı daha çok seviyorum. Geçen yıl Amerika'da bir otomobil yarışına katıldım. Vahşi kullandığım için diskalifiye edildim. Kimin yerinde olmak isterdin deseler, Michael Schuhmacher ya da benim biraz daha çağdaşım olan Alain Prost filan derim. Geçen gün, bir oğlum olursa araba yarışçısı yapacağım dedim, hadi be manyak, dedi Hande.

Sahi ne zaman çocuk yapacaksınız?

- Bu soruyu geçelim. Hande istiyor, ben istemiyorum. Çocuğun çok kısıtlayıcı olduğunu düşünüyorum. Çocukları çok seviyorum, ama en iyi çocuk arkadaşının çocuğu!

Sonuçta yakın zamanda çocuk yok.

- Onu Hande'ye soracaksınız. Sonuçta o kafaya koyarsa benim yapabileceğim bir şey yok.

Hande'nin size yaptıramayacağı bir şey var mı?

- Yalan söyletemez, ancak bazen doğruları söylememi geciktirebilir. Hırsızlık yaptıramaz. O da bunları istemez, zaten biz bu yüzden evliyiz.

Mesela gazeteciliği bırak, başka bir şehre taşınalım gibi şeyler istese...

Evet, yaparım istediklerini.

Bu itaatin ne kadarı korku?

- Tamamı korku, Hande'yi kaybetme korkusu. Hande'yi kaybetmektense bir sürü şeyi kaybetmeyi yeğlerim. O korku bunu yaptırır. O korku da sevgiden kaynaklanıyor.

KONTROLSÜZ BİR ADAMIM

Sizin de birilerinden korkmaya ihtiyacınız mı var acaba?

- Ben çok kontrolsüz bir adamım. Hayatım boyunca ne ailem ne de kendim bu kontrolü sağlayamadık. Patronlarım, müdürlerim, amirlerim de kontrol edemedi. Ama Hande beni kontrol edebiliyor. Ertuğrul Özkök benim yazılarımı sayfaya koymama hakkına sahiptir belki ama, onların değiştirme hakkına, yazılarımın nasıl yazılacağını söyleme hakkına bir tek Hande sahiptir. Ben Hande'ye diyorum zaten, sen kadınlara bir kurs aç, kocanızın ağzına nasıl yaparsınız kursu.

Herkes patır patır boşanırken sizin bu mutluluğunuzun sırrı ne?

- (Burada tahtalara vuruldu). Bir birbirimize çok saygısısız aslında. Bağırıp çağırırız, herşeyi konuşuruz, söyleriz. Ama birbirimizin kişiliklerine çok saygılıyız. Üç sene çıktık, üç senedir de evliyiz. Artık kendimi onsuz düşünemiyorum.

Ciddi kavgalarınız nelerden çıkıyor?

- Neden çıkıyor Hande? Çıkıyor mu? (Hande ‘‘çoraplarından’’ diye cevap veriyor). Ha evet ben çok dağınığımdır. Eve gelince herşeyimi bir kenara atarım. Sonra onları toplarım ama bazen toplamakta gecikirim. O da kulağımdan tutar toplatır.

Her zaman şık ve bakımlısınız. Bunda Hande'nin payı var mı?

- Yok galiba. Giyimime hep dikkat ederim. İyi giyindiğim zaman kendimi iyi hissediyorum. Bir dergi en iyi giyinen gazeteciler olarak Güneri Civaoğlu ile beni seçmiş. Çok hoşuma gitti.

Bizimle konuşmaya sizin kuşak sözüyle başlıyorlar. Siz kendinizi hangi kuşaktan görüyorsunuz?

- Ben kendimi bir sürü kuşağa dahil ediyorum. Dedemin, dedemin dedesinin, benden çok küçüklerin... Benim kendi yaşımda arkadaşım yok. Ben kuşak farkına filan da inanmıyorum. Bu, kültür farkı, dünyaya bakış farkı. Kuşak farkını ortaya koyarak kendinden genç kuşakları suçlayanları kompleksli buluyorum. Pek çok arkadaşım, meslektaşım bana kırılabilir ama bu bir gerçek. Kendini fazla önemseme kompleksi, ağır ol molla desinler kompleksi. Rekabete ayak uyduramayanlar böyle konuşuyor.

Dostlarınızda aradığınız özellikler neler? Sizce dost kimdir?

- Dostumda hiç bir özellik aramam. Dostum dostumdur. Siyasi, ahlaki, yaşam tarzı açısından hiç benzemediğimiz dostlarım var.

İKİNCİ SEVGİLİM OTOMOBİLİM

Otomobil, hayatta en sevdiğim ikinci şey, Hande'den sonra. Çok iyi bir sürücüyüm, hakikaten çok iyiyim. Hayatta en iyi yaptığım iş araba kullanmak. Hayatım boyunca kazandığım paraları hep arabalara yatırdım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!