Acaba hangi takımı tutsam

Güncelleme Tarihi:

Acaba hangi takımı tutsam
Oluşturulma Tarihi: Haziran 21, 1998 00:00

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Efendim, perşembe günleri yazdığım köşemsi yazılarım (Hakkı Devrim'in tabiriyle) o kadar tutuldu ki, haftada iki güne çıktı. Bundan sonra cumartesi günleri de beraber olacağız. Bu arada benim bir fikrim var. Hakkı Devrim ustamız bütün köşe yazarlarını bir güzel dövse, rahatlasa, köşelerini ellerinden alsa ve bütün gazetelerin bütün köşelerinde kendisi yazsa, ne güzel olurdu diye düşünüyorum.

Salı günü Sabah'ta sayın Hıncal Uluç'un benimle ilgili yazısını okudum. Yeni bir işe başlayan her insan gibi desteğe ihtiyaç duyduğum şu günlerde bana verdiği güç için kendisine çok teşekkür ederim. Beni utandırdı. Bundan sonra benim için en büyük Hıncal, başka büyük yok. Ben de dönek oldum ne yapayım. Şaka bir yana burada bir eleştiri yapmam gerekiyor. Ben, ‘‘Sev beni seveyim seni’’ sözünü kendime düstur edinmişim. Bu da, insanları değerlendirirken objektif olmamı engelliyor benim. Aslında insanların çoğunluğunda var olan bu yanlışı düzeltmek gerektiğine inanıyorum. Şimdi gelelim asıl konumuza.

Hayatımda futbola hiç ilgi duymadım desem yalan olmaz. Ancak şu Dünya Kupası maçları başladığı günlerde şöyle bir düşündüm de, herkesin bu kadar ilgilendiği bir konuya ben niye ilgisiz kalayım? Hiç oturup da bir maçı baştan sona seyrettiğim olmadı ki, belki de çok hoşlanacağım.

Ve Dünya Kupası'nı izlemeye karar verdim. Eş dost takım tutarsan daha çok zevk alırsın dediler. İyi de ben hiç anlamam ki, hangisini tutayım. Hangi takım iyi, hangisi kof diye pazardan karpuz seçer gibi kendime takım seçerken birden aklıma şu geldi: Kızım dedim kendi kendime, sen futboldan anlamazsın ama erkeğin yakışıklısından da mı anlamazsın? Bak şunlara, en yakışıklı adamlar hangi takımdaysa, o takım sana hayırlı uğurlu olsun. Bu kararımdan sonra hemen araştırmalara başladım.

Sarışın erkekler ilgi alanıma girmediği için Norveçlileri hemen eledim. İngilizlerin holiganları moliganları var, istemem. İtalya'dan yeni döndüğüm için, erkeklerini canlı olarak yakından görme imkânım oldu, çok yakışıklılar, hem de sarışın kadınlardan çok hoşlandıklarına tanık oldum. Bu sebepten İtalyanlar'ı bir kenara koydum. Brezilyalılar zaten elde bir. Ronaldo, Carlos, Bebetto, yetmez mi? Daha ne diyeyim size? Arjantinliler de çok hoş. Yalnız ortada önemli bir sorun var. Bunların hepsi bana göre çok genç, hatta bazıları çocuk denecek yaştalar. Ne yapalım artık genç menç katlanacağız (!) Nereden bulayım, hem yaşıma uygun olacak, hem yakışıklı olacak, hem yarı çıplak olacak, yetmezmiş gibi 22'si bir arada olacak. Günde iki maç seyretsem 44 eder. Daha iyisi can sağlığı. Bu arada Almanya'nın 12 futbolcusunun yaşları 30 ve üstüymüş. Bunu öğrenince pek tipim olmasalar da onları da finale bıraktım. İlla ki tek bir takım tutulacak diye bir kaide yoktur herhalde, benim gönlüm geniş...

Bizimkilerin neyi eksik

Anlayacağınız ben bu Dünya Kupası'nı, erkeklerin, kız voleybol takımının maçlarını seyrettikleri gibi seyredeceğim. Ve seyretmeye başladım bile.

İskoçya-Norveç maçında baktım İskoç takımında hoş bir çocuk var. Acaba İskoçya'yı da mı tutsam derken, hemen vazgeçtim. Bunların ekose eteklik giydikleri geldi aklıma. Eteği değil, adamın üstünde görmek, dolabında görmeye bile tahammül edemem.

Bir ara kırmızı-beyaz formalı bir takım gördüm. Ah! Bizimkiler de orada diye tam sevinirken, arkadaşım bizim Dünya Kupası'na katılmadığımızı hatırlattı. Ben ne bileyim, hepsi trilyonluk çocuklar, performansları da yerinde maşallah. Televolelerde görüyoruz. Salıncakta sallanıyorlar, amuda kalkıyorlar, ağaca tırmanıyorlar, bütün bunlara rağmen Spor Yazarları Kupası'ndan öteye gidememişler. Neleri eksik anlayamadım.

Şu uçan adam Michael Jordan da harika. Bir keresinde 45 gol atmış. Bir dakika bunda bir tuhaflık var gibi geliyor bana. Tamaaam, bu Jordan basketçiydi. Olsun! Çıplak bacaklarla gözümün önünde salınıyor ya, ha eliyle vurmuş topa ha ayağıyla.

Şili-Avusturya maçını seyrederken aniden futbolcuların yan yana dizilip şeylerini tuttuklarını gördüm. Herhalde kızlar dayanamayıp sahaya indiler, bunlar da şeylerinden bir kaza çıkmasın diye kendilerini kolluyorlar diye düşünürken dağılıp gittiler. Ne olduğunu anlayamadım.

Dikkatimi çeken bir şey daha var, bunlar sakatlanıp, yere düşüp kıvranmaya başlıyorlar, yerde yatarken aniden eli çantalı bir adam koşarak geliyor, su gibi bir şey sürüyor. Sürmesiyle bunlar ayağa fırlayıp tazı gibi koşmaya başlıyorlar. Bu suyun ne olduğunu, nerede satıldığını bilen varsa Allah için söylesin, anacığımın siyatikli bacağına süreceğim bundan.

Kadınlara öneririm

Aklıma bir şey geldi. Kızlar!.. Kocalarınızın gözü maçtan başka bir şey görmüyorsa ve siz de bundan şikâyetçiyseniz, vereceğim şu taktiği uygulayın:

Kocalarınızla beraber televizyonun karşısına oturun. Maç sırasında durmadan futbolculara olan hayranlığınızı belli eden sözler söyleyin. Formaları terden vücutlarına yapışınca adaleleri iyice ortaya çıktığını, ya da ne güçlü bacaklarının olduğunu söyleyin. Hatta daha da abartıp, gol attıklarında tahrik olmuş gibi sesler de çıkarabilirsiniz. Seyretmeye çok hevesli görünün, televizyonu kocanızdan önce açın, adamları bir an önce görmek için sabırsızlanıyormuş gibi yapın. Eğer kocanız bir daha maçın m'sini ağzına alırsa, ben de buradayım. Bir kere deneyin bunu, hem adamın sevgisini de test etmiş olursunuz. Eğer bütün yaptıklarınıza rağmen kocanız kılını kıpırdatmadan televizyonun karşısında fındık fıstık yemeye devam ediyorsa, zaten sizi gözden çıkarmış demektir. Siz de devam etmeyin artık, boşu boşuna bu adamın gömleklerini ütülemeye.

Mış, muş köşesi

Afyon milletvekili Kubilay Uygun 7. kez parti değiştiriyormuş.

Ne yapsın adam? Partiler kavun değil ki dibini koklasın, gide gele iyisini bulacak.

Nazlı Ilıcak evinde FP Genel Başkanı Recai Kutan, Necmettin Erbakan ve Tayyip Erdoğan'a içkili yemek vermiş.

Artık hiçbir şeye şaşmıyorum. DSP Grup Toplantısı'nda mevlit okuttu deseler, ona da şaşmam.

Recai Kutan, ‘‘Nazlı tam erkek’’ demiş. Allah Allah! Her yaşta öğreneceğimiz bir şeyler var. Hâlâ benim bilmediğim ayrıntılar varmış bu konuda.

Recai Kutan, Nazlı Ilıcak'ın verdiği içkili davet için ‘‘Masada içki görmedim’’ demiş.

Sizi gidiler! Liseli çocuklar gibi tuvalette içip içip gelmeler öyle mi?

FP seçime DYP, MHP, BBP, DP, YDP ve Liberal Parti'yle ittifak yaparak girmek istiyormuş. Oldu olacak, ANAP'la CHP'yi de alın da, tarihteki gülünç olaylar köşesinde yerinizi garantileyin.

Prenses Ferguson'un çorabı kaçıkmış... Çorap bu, ne bilsin prensesin bacağında olduğunu, çoraplığını yapacak tabii.

Manisa'nın iki köyü arasındaki arazi anlaşmazlığı davası 59 yıl sürmüş. Ne demişler, ‘‘Yaz var kış var, bitmedik ne iş var.’’

Papağanlar kendilerini vücut dilleriyle anlatıyorlarmış.

Aynı bizler gibi, ama bazılarımız vücudumuzun hep aynı yeriyle konuşuyoruz.

Tansu Çiller, ‘‘Kırat'ın suyunu yemini bölmeden verin, bu bacınızı ele güne muhtaç etmeyin’’ demiş.

Verin, verin de bacınız atı alsın Üsküdar'ı geçsin.

‘‘Kaliteli uyku’’ sektör olmuş. Kaz tüyü yastık yorgan ve kauçuk yatakla sektörler ‘‘Rahat uyutma’’ yarışındalarmış.

Bizim politikacılar da yıllardır bu yarışta hem de yastıksız yorgansız, ayakta!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!