ABUK, SUBUK ... VS. Hem "Ä°mparator" hem "Salvatore"...Kurtarıcı, ama imza atmayı sevmiyor...Son "süper star"ımız, FATÄ°H TERÄ°M!.. Medya marifetiyle, tabii...O

Güncelleme Tarihi:

ABUK, SUBUK ... VS. Hem İmparator hem Salvatore...Kurtarıcı, ama imza atmayı sevmiyor...Son süper starımız, FATİH TERİM.. Medya marifetiyle, tabii...O
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 26, 2000 00:00

ABUK, SUBUK ... VS. Hem "Ä°mparator" hem "Salvatore"...Kurtarıcı, ama imza atmayı sevmiyor...Son "süper star"ımız, FATÄ°H TERÄ°M!.. Medya marifetiyle, tabii...O da ne yapsın? Durmadan beyanat veriyor: KonuÅŸmak zorunda ki, laf olsun torba dolsun, spor sayfaları haber sıkıntısı çekmesin.Fatih Hoca, bir gün diyor ki:"Hayatımda aldığım en doÄŸru karar, evlilik kararımdır. Ä°yi ki, o imzayı atmışım. KeÅŸke, daha evvel davransaydım."Çok özel bir konu... Asla fikir beyan edilemez, caiz deÄŸil. EÅŸi Fulya Hanım'ın "onsuz olmaz" desteÄŸi de inkâr edilemez.Ä°yi de... Benim bildiÄŸim kadarıyla, nikâh için imza mı atmak gerek?.. (Ben hiç atmadığım için, böyle şüpheli bir ifade kullanıyorum.) O zaman, Fatih Hoca'nın hangi sözüne itibar etmemiz gerekiyor?"Evlilik aÅŸkı öldürür. Ä°ÅŸte, bunun için, ben de Galatasaray ile imza atmıyorum."Yine bir açmaz... Fiorentina ile imza attı ama... Benim kıt zekâmla kavrayabildiÄŸim tek ÅŸey, Galatasaray ile aÅŸkı bâki. Fiorentina ile ne olacağını ise, tanrı bilir... Mi?Fatih Hoca "Pilav Günü"ne de gitmedin?? Bir karar ver artık...Ä°mza meseleleri -nedense, benim kafamda hep çok net olan bu bahis- çok karışık görünüyor. Öyle ki, ele ayaÄŸa da düşmüş...Alacalı dergilerin gece hayatı sayfalarında çok sık boy gösteren ve çok sık da eÅŸ deÄŸiÅŸtiren manken-ÅŸarkıcı çiftlerinden biri, gene cevher yumurtlamış:Eh vallahi, beraber olalı bayağı uzun zaman geçti. Neredeyse bir ay oluyor. Niçin evlenmiyorsunuz?Çiftin cevabı abuk mu, deÄŸil mi, siz karar verin:-BoÅŸanmamak için!.."Bakarım ama okÅŸamam, sevmem."Neredeyse dokuz seneye uzanan bir hukuk savaşı sonunda, ÅŸarkıcı Emrah, mahkeme kararıyla "baba" oldu. Daha doÄŸrusu, hakim, davacı Ebru Çolak'ın talebini, üstüste tekrarlanan bir dizi DNA testlerinin sonuçlarına dayanarak haklı buldu. Bu testler, Emrah Ä°pek'in Tayfun'un babası olduÄŸunu yüzde 99.9 oranında ispatlıyordu.Bir bebek, "kaza kurÅŸunu" ile hayat bulsa dahi, ÅŸayet dünyaya gelmiÅŸse, her türlü sevgi ve ÅŸefkati hak eder. Çünkü, bir Allah'ın kulu ona "Dünyaya gelmek ister miydin?" diye fikrini sormamıştır. Hem de bu ÅŸartlarda... Tamamen masumdur...Gelin görün ki, mahkeme sonuçlandığında yurtdışında olmayı tercih eden Emrah, yasadan kaçamayacağını nihayet anlamış olmalı ki, "ÇocuÄŸa tabii ki bakacağım. Ama, kimse onu sevmemi beklemesin benden" diye "evlere ÅŸenlik" bir cevahir yumurtlamış.Kendi halinde bir Anadolu çocuÄŸu, bedelini ödemiÅŸ de olsa, hayal dahi edemeyeceÄŸi bir şöhrete kavuÅŸsa da, hazmetmesi pek kolay olmuyor anlaşılan.Sekiz yaşında bir çocuk gazete okuyabilir, fütursuz magazin haberlerinden etkilenebilir öyle deÄŸil mi?Soyguncuyu karısı soydu.Böyle habere can kurban. Yani... Dinsizin hakkından imansız gelir... Kökü taa 1997'lere uzanan, Hindistan'ı sarsmış bir yolsuzluk hikâyesinin son halkası, Yeni Delhi'de Tihar Cezaevi'nde mahpus Ali Bolat'ın eÅŸi ve görevlileri tarafından, imza taklidiyle, dolandırılması. Valla ne diyeyim? Hatun alırken dikkatli olmak gerekiyor galiba. Evlilik bağında, kadınların tuzaÄŸa düşürülüp tığteber ortada kalmasına pek alışığız da; kocaların da, kimi zaman soyup soÄŸana çevrilebileceÄŸini öğrenince, içten içe sevinmedim desem, yalan olur."Sanki bir yakınımı kaybettim!.."E.Mine imzasıyla köşe yazısı yazan bir arkadaşımız, Barbara Cartland'ın ölümü üzerine, hissiyatını yukarıdaki cümle ile dile getirmiÅŸ. Ä°ddia şöyle:"Biraz kitaba meraklı olanlar mutlaka Barbara Cartland'ın bir kitabını okumuÅŸtur." Düşünüyorum, belki okumuÅŸumdur, ama hiç mi hiç hatırlamıyorum. Hayatım boyunca kitap okudum; evde selüloz yığınları altında son nefesimi verme tehlikesiyle yüzyüzeyim. Yine de, insanları gözlerinin içine baka baka, pembe hayallerle aldatan bir hatunun nesine kanayım?Çok çocuklu kadınlar koca dayağını savunmuÅŸ!!??Pakize Suda'nın "Mış... MuÅŸ..." köşesinden dikkati çeken bir dokunduruÅŸ...Åžimdi, ne denir?Pakize Suda'nın dediÄŸi gibi, kadıncağız, bir baÅŸka kazık -yani, yeni bir çocuk- yiyeceÄŸine, koca dayağını ehven-i ÅŸer diyor, olabilir mi?Åžayet doÄŸruysa, erkeklerimizin, "Karının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" öğüdü kadınlar safında da doÄŸrulanıyor demektir.Milenyum'lar falan kutlandı. Ancak, doÄŸum kontrolü diye bir ÅŸeyin neredeyse, yüzyıl önce keÅŸfedildiÄŸini kimselere anlatamamışız. Bu gidiÅŸle, anlatamayız da.BebeÄŸi doÄŸuran, kadın. Bedenine sahip çıkmayan, gene kadın. "Vallahi çok kızar, köpürür, döver beni. Çaresizim" mazeret deÄŸil. Dahası, çok sevdiÄŸim bir arkadaşımın, bana da hocalık etmiÅŸ, had safhada entellektüel eÅŸinin, en ufak bir aile içi atışmada, (gebe bırakmayı kastederek) "Sana bilirim ben ne yapacağımı..." türü, yarı ÅŸaka, yarı ciddi tehditler savurduÄŸunu hatırladıkça, hâlâ fena olurum.Çeyrek asır önceydi...DeÄŸiÅŸen bir ÅŸey var mı?>"PoÅŸete koy... Artık ceket giymiyoruz ya..."Sabahın köründe kalkmışım. "Sabahın körü" saat 05.00 civarı oluyor; yani sabah namazından önce. Yazılara son eklemeleri yapıp sabah haber kuÅŸağının -geceden kalma- bayat tekrarlarını izledikten sonra, Hürriyet'in servis otobüsünü yakalamışım.Tombul zarfım, Hürriyet'in en kıdemli ve (bence) en yüreÄŸi temiz adamlarından birine, sevgili Rıfat'a teslim edilmiÅŸ. Artık, özgürüm...Sabahın serinliÄŸi ÅŸampanya gibi... HafiflemiÅŸim... Kendimi Küçüksu Kasrı'nın aÄŸaçlıklı yoluna vurdum. Pembe gül goncalarına baktım. Çayır çimeni kokladım. Denizi yaran gemilere iyi seferler diledim.O serinlik yok mu... Kimsecikler de yok... Ipıssız. Tıngır mıngır, Güzelcehisar'ın çevresini dolandım. Seneler evvel, bizi çok erken terkeden bir yakınımla tırmandığımız merdivenleri, ufak tefek yaramazlıklarımızı hatırladım.Kahve, henüz sabah mahmurluÄŸunu yaşıyordu. Kediler balık artıklarını bekliyor; Lassie'ye bir selâm çaktım, ama bana pek bir muhabbet gösterdiÄŸini söyleyemeyeceÄŸim. O da, uykulu bakıyordu...Yola çıkmadan, kahveyi ana yola baÄŸlayan minik yokuÅŸta, efendi biri yeni bir büfe açtı: KKuruyemiÅŸ, bisküviler, meÅŸrubat ve tekel.Tam büfenin önünden geçerken, kulağıma bir cümle çalındı: istemeden, bir konuÅŸmaya ÅŸahit oldum. Kapının önünde, kaldırımda duran yaÅŸlıca, bakımsız, kendi halinde biri, büfe sahibi ile konuÅŸuyor:PoÅŸete koyayım mı?"Koy, koy... Artık ceket giymiyoruz ya..."Bir anda kafam karıştı: ne poÅŸeti, ne ceketi?Sonra, kendi kendime gülümsedim. Adamcağız rakı alacak, ya da bira. Kış günlerinde, anlaşılan, ceketinin iç cebine koyuyordu ÅŸiÅŸesini. Hava ısınıp da ceketler fora edilince, poÅŸet ihtiyacı doÄŸmuÅŸ anlaşılan. Abuk'luk bende.Ben de içki alırım, ama ceket cebime hiç koymamıştım...Ä°nsanoÄŸlu, bizzat yaÅŸamadığı ÅŸeyi, ilk ağızda yakalayamıyor.Nihayet yakaladığında ise, gülümsüyor..."HELAL OLSUN!" köşesi...Halı kaplı tuvalet!??Zonguldak'ın YaÄŸmurca Köyü halkı, halı kaplı tuvaleti ile Avrupa BirliÄŸi'ne girmenin heyecanını yaşıyor. Köy halkı, yememiÅŸ, içmemiÅŸ, kafa kafaya vermiÅŸ, insanların aklını çelecek bir "cinlik" düşünmüş.Eh, insanoÄŸlu aramaya görsün. Belasını da bulur, mevlasını da.Efendim, çare bulunmuÅŸ... Köylerine itibar ve, bilinmez ki, biraz da turist akını saÄŸlayacak bir yöntem.Sıcak suyu gün boyu 24 saat akan, havluları her sabah deÄŸiÅŸen, halı döşeli ve de üstelik terlik ikramlı bir "umumi tuvalet."Yanlış iÅŸitmediniz. Zira, haberlerde ben ilk duyduÄŸumda kulaklarıma inanamadım. Ä°maj doÄŸrultmak için, sittin senedir halledemediÄŸimiz, "façası en bozuk" noktamızdan baÅŸlamak hangi sivri akıllının fikriyse, helal olsun.Haberden anlaşıldığı kadarıyla, "halı kaplı tuvalet" beÅŸ yıldızlı otelleri aratmıyor. Ayakkabılardan ve ayaÄŸa geçirilecen her türlü nesneden kapıda kurtulunuyor. Temiz terlikler giyiliyor. Tabii bu kadar merasim olunca, ahali, ihtiyaç vuku bulmasa dahi, sırf merak saikiyle bu inanılmaz mekanı ziyaret ediyor. Çıkışta tuvalet ücretini ödüyorlar mı, onu bilemeyeceÄŸim. Haberde zikredilmemiÅŸti.Sözün özü, Zonguldak'ın YaÄŸmurca Köyü, "halı kaplı tuvalet"leri ile dehÅŸetli iftihar ediyorlar. Bu "haklı" gururun takdir edilmesini bekliyorlar; "haklı" olarak.Ne demiÅŸler? Akıl akıldan üstündür. Yolum Zonguldak'a düşerse, dünyanın ilk "halı kaplı tuvalet"ine bir ziyaret tasarlıyorum. Hazır gitmiÅŸken, arkadaÅŸlara "helal olsun" diyebilmek için...Jülide ERGÃœDER - 26 Haziran 2000, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!