Güncelleme Tarihi:
Geçen sezon ara transfer döneminde Hull City'ye giden milli futbolcu Abdülkadir Ömür, Spor Arena'ya konuştu.
Hull City’e transfer sürecinle başlamak istiyorum. Çok uzun yıllardır bulunduğun kulüpten, 8-9 yaşlarında, aslında küçük bir çocukken girdiğin kulüpten geçen sezon ayrılma kararı aldın ve sonrasında da bu transfer gerçekleşti. Detayları öğrenebilir miyim?
“8-9 yaşından itibaren ben Trabzonspor’un altyapısına başlamıştım. 16 yaşında profesyonel olarak imza attım. Yaklaşık 25 yaşıma kadar dokuz yıllık profesyonel bir hayatım oldu, orada çocukluğum geçti diyebilirim ama bazı fırsatlar da elime gelmişti yıllar önce. O zaman kulüp başkanımız gitmeme izin vermemişti, benim de her zaman bir Avrupa hayalim vardı. Devre arasında da bir noktadan sonra artık Trabzonspor taraftarını da üzmemek için ayrılma kararı aldım. Acun Abi ile de 2-3 sene önce acaba olur mu olmaz mı diye bir görüşmemiz olmuştu. Ayrılma kararımı aldığımı öğrenince Acun Abi direkt beni aradı. Sadece 5-10 dakikamızı aldı çünkü bana Premier Lig’e çıkma hayali olduğunu ve bunu gerçekleştiren ilk Türk olmak istediğini söylemişti. Ben de bu hayalde ona ortak olmak istedim. Çocukluğumdan beri aynı takımda oynayıp farklı bir kulübe gitmek ve özellikle İngiltere’de kalite, tempo olarak da zor bir lige gidiyordum. Geçtiğimiz dört ay benim için adaptasyon süreci olarak geçti, oradaki Türk abilerimiz de bana yardımcı oldular.”
Transfer süreci imzayla bitmiyor, yeni bir ülke, yeni bir dil, yeni bir kültür. Bu süreç nasıl geçti senin için tam olarak uyum sağlayabildim diyor musun?
“Kesinlikle diyorum. Aslında bunun yegane sebeplerinden birisi de Ozan Abi diyebilirim. Ozan Tufan benden iki sene daha fazla oynamıştı, taraftarlarımız onu çok seviyordu. O takım içerisindeki durumu, insanları, personeli, sahayı, taraftarı her şeyi açıkladı. Acun Abi ile görüştüğümüzde: “Yabancıların içine ne kadar kendini atarsan, onlarla konuşmaya çalışırsan ve hocayı dikkatle dinlersen adaptasyon sürecin o kadar kısa olur” dedi. Ben de hiç çekinmeden arkadaşlarımla konuşmaya çalıştım. Zaten çok genç bir kadromuz vardı, hafta sonları kahve içmeye gittik, onlar da iyi insanlardı. O utangaçlık, çekingenlik ortadan kalktı. Ozan Abi’nin sayesinde diyebilirim. Ozan Abi olmasaydı birazcık daha zorluk çekebilirdim.”
İngiltere’de ilginç bir şey yaşadın mı dört aylık süreçte?
“Biz Türkiye’de mağlup olduğumuzda bir hafta dışarı çıkamıyorduk, insanlar nasıl tepki gösterecek diye biraz korkuyla beraber ama orada maçtan sonra mağlup olunca taraftarlar bizi alkışlıyordu. Bu dört aylık süreçte unutamadığım bir anı olarak kaldı çünkü alışık değiliz biz. Yensek bile bazen Trabzon’da, atıyorum 1-0 kazandık taraftarlarımız bize “Neden 2-0 kazanmadık?” diye soruyorlardı. Şimdi burada tam tersine, yenilince onlar bize, “Önemli değil, üç gün sonra tekrar maç var” diyerek motive ediyorlar.”
Hull nasıl bir şehir peki?
“Hull, aslında biraz Karadeniz’e benziyor diyebilirim. Yeşilliği var, ormanı var. İngiltere’de olan diğer şehirlere göre biraz küçük bir şehir ama insanı çok mütevazi. Arkadaşlarımızla bazen oturup kahve içeceğimiz, kruvasan yiyeceğimiz yerler oluyor. Bir de bizim ligimizde haftada iki maç oluyor, çok dışarı çıkma fırsatımız olmuyor ama sizin de bildiğiniz üzere biraz soğuk. Aslında güneş oluyor ama sıcak olmuyor o yüzden enteresan bir yer.”
Geçtiğimiz sezona da bir bakmak istiyorum. 16 maça çıktın, kendini değerlendirdiğinde nasıl buluyorsun?
“Geçen sene eski hocamızla konuştuğumuzda adaptasyon süreci olarak gayet iyi bir sezon geçirdiğimi söylemişlerdi. Biraz kaos vardı o transfer sürecinde, psikolojik olarak etkilenmiştim, kendimi oraya vermeye çalışıyordum, tahmin ettiğimden çok daha sert ve tempolu bir lig. Kendi yeteneklerimi gösterebilmem için doğru anda doğru yerde olmam gerektiğini öğrendim. Türkiye’deki kadar rahat dripling yapamıyorsun veya rahat topu ayağına alıp pas veremiyorsun sürekli arkanda bir oyuncu oluyor. Kendi performansımın yüzde 50’sini verdim diye düşünüyorum çünkü onların da beklentisi bu yarım dönemi adaptasyon olarak geçirmemdi. Önümüzdeki sezon tam konsantre bir şekilde yüzde yüz performans verebileceğimi düşünüyorum.”
Futbol orada farklı işliyor. Çok baskı var, çok hızlı. Oraya gittiğinde şaşırdın mı?
“Şaşırdım. Ozan Abi sürekli bahsediyordu zaten. Milli takımdayken, “Bazen top dışarı çıksın diye dua ediyordum” diyordu. O kadar hızlı ve durmayan bir temposu var. Birkaç maçtan sonra ilk 11 oynamaya başladım, gerçekten topun oyunda kalma süresi inanılmaz. Bazı pozisyonlarda faul olsa bile hakemler oyunu durdurmuyor, biz alışığız ufak bir itmede faul çalınıyor Türkiye’de ama yurtdışında öyle değil, taraftarlar da hız istiyorlar oyunun durmasını istemiyorlar.”
Hedef Premier Lig. Dünyanın en ilgi çekici, birçok insan için de en kaliteli ligi. İllaki bunu düşünüyorsundur, hayal ediyorsundur, hatta belki çok uzun yıllardır hayal ediyor bile olabilirsin. Sana neler hissettiriyor?
“Düşünüyorum. Ben 19 yaşındayken o herkesin konuştuğu teklif gelmişti Manchester City’den. O tekliften sonra zaten bir hafta içinde ben sakatlanmıştım, O sakatlıktan sonra da her zaman kendime şu soruyu sordum, “Ya o zaman gitseydim?” Geçmişe gidip bazı şeyleri değiştirmek isteseydik derler ya onu hep diyorum kendime. Mesela şimdi Arda ile gurur duyuyoruz, dünyanın en iyi kulübüne gitti. Bazen kendime diyorum ki, “Acaba ben de gitseydim Arda kadar iyi olabilir miydim veya Arda kadar ses getirebilir miydim?” Sakatlıktan sonra her zaman kendime bu soruyu sordum, “Tekrardan oraya gidebilecek miyim acaba?” diye. Çünkü ağır bir sakatlık yaşamıştım, altı ay gibi uzun süre, bir de bu sakatlık o teklif reddedildikten bir hafta sonra oluyor, bu daha çok acı veriyor adama. Yapacak bir şey yok yine İngiltere’deyiz, bir alt ligindeyiz, tekrardan o hayali gerçekleşmek için çalışıyorum.”
Milli Takım'ın EURO 2024 performansını da sormak istiyorum. İnanılmaz bir turnuva geçirdik. Ama hevesimiz de kursağımızda kaldı. Turnuva performansını nasıl değerlendiriyorsun?
“Ben bireysel olarak söylemek gerekirse Arda, Barış ve Ferdi’yi çok beğendim. Sürekli zaten irtibat halindeydik oradaki arkadaşlarımızla. Onlar da aslında “Avusturya’yı geçtikten sonra yarı final ve finale çıkabiliriz.” düşüncesindeydiler çünkü artık o momentumu almıştık. Bireysel oyuncular olarak da çok güçlü bir takımdık, herkesin de oynamaya çekindiği bir takım haline geliyorduk. Avusturya maçı çok zorlanmıştık, onu da atlattıktan sonra Hollanda maçında herkes yüzde yüz yarı finaldeyiz gözüyle bakıyordu. Hollandalı oyuncular da bizden çekiniyordu.
Gerçekten çok büyük hayal kırıklığı. Bu başarının 2008’den daha fazla ses getirebileceğini düşünüyorduk, çok genç bir jenerasyon, bu daha başlangıç olarak görüyor herkes ama en azından iyi bir iz bıraktığımızı düşünüyorum. En azından biz de bir diş gösterdik, geri geldik çünkü say say bitiremeyeceğimiz kadar çok yetenekli arkadaşlarımız var, kardeşlerimiz var. Umarım bu sadece bir başlangıç olur.”
İki yıl sonra da Dünya Kupası var. Bu turnuva sana ayrı bir motivasyon oldu mu?
“Tabi oldu, kesinlikle. Oradaki arkadaşlarımızın birlikteliği, taraftarlarla olan bütünleşme, Türkiye’nin ayak sesleri diyebileceğimiz bir turnuva geçirdik. Benim için de tekrardan bir motivasyon kaynağı çünkü herkes oraya gitmek için çalışıyor, 20 milyonun, 30 milyonun, 40 milyonun yükü var omuzlarında. Herkesin hedefi, şu an oynayan arkadaşlarımızın da, o turnuvada, iki yıl sonraki Dünya Kupası’nda olabilmek olduğunu düşünüyorum.”