Güncelleme Tarihi:
Fanatik gazetesinden Mehmet Demirkol'un tecrübeli futbolcu ile yaptığı röportaj şöyle:
Herkes döneri, kebabı özlerken, o tam 8 yıldır Ada’da... Tam 13 sezon süren Galatasaray serüveni sonrasında, hem de 30'una merdiven dayadığı yıllarda Glasgow Rangers'a gitmişti. İskoç devindeki muhteşem 2 sezonun ardından, Premier Lig'e geçti. 6 sezondur Blackburn Rovers’da... İngiltere’nin en tecrübeli isimlerinden biri artık... Oynadıkça açılıyor, açıldıkça izleyenleri büyülüyor. Blackburn Rovers Yönetimi, 36'sında ona yeni bir teklif getiriyor, 'ne olur kal' çağrısı yapıyor. Onun da dönmeye niyeti yok, çünkü, "40’ına kadar yolu var" diyor. O adam, Tugay Kerimoğlu...
Bu büyük başarını, son dönemdeki müthiş çıkışını neye ve kimlere borçlusun?
* Açık söylemeliyim ki, bu başarımı aileme borçluyum. O kadar iyi bir aile yaşantım var ki burada. Stresten uzak, kafam rahat, problemlerden uzağım. Sade ve mutlu bir yaşantım var. Eşimin desteği büyük. Onun da sporcu olması olayları kolaylaştırıyor. En kötü dönemlerimde, yedek kaldığımda hep yanımdaydı. Kişisel yeteneklerim ve futbol bilgim de artık elbette.
Souness’ı unuttun mu?
* Onun hakkını hiç bir zaman ödeyemem. Galatasaray’dan ayrıldıktan sonra beni Benfica’ya götürmek istedi, ama Portekiz ekibinin parası yoktu. Daha sonra onun isteği ve yardımıyla Rangers’a gittim, ardından beni Blackburn Rovers’a transfer etti. Souness olmasa bunlar olabilir miydi?
Sen de çok savaştın. Diğer lejyonerler gibi ani dönüş yapmadın.
* Evet, savaşçı bir ruhum var. İngiltere’de futbol oynamak kolay değil. İstikrarlı olmalısın. Çok çalışmalısın. Onlar için özel hayatın önemli değil. Onlar için sahada verdiğin performans önemli.
Özellikle son 1-2 yılda yıldızın parladı. Bunun nedeni ne?
* Burada insanın yaşına bakmıyorlar. Burada kalite önemli. Futbol bilgin önemli. Ada’da basit oynamayı öğrendim. Genç takım arkadaşlarımdan daha fazlasını vermeye, daha fazla koşmaya çalışıyorum. Türkiye’de az kalsın futbol hayatımı bitiriyorlardı. 30 yaşımda futbolu bıraktıracaklardı. Şimdi Blackburn Yönetimi yeni sözleşme imzalamamı istiyor. Vallahi gücüm yeterse ‘devam’ diyorum.
İngiltere ve Türkiye’de top oynamanın en büyük farkı ne?
* En önemlisi, burada kafan rahat çıkıyorsun sahaya. Sıkıntı yok, baskı yok, fazla derdin de yok. Futbol burada eğlence. O eğlence sahaya çıkınca başlıyor, 90 dakika sonra bitiyor. Her şey sahada kalıyor, maç bitiyor ama hayat devam ediyor.
Ama burada da oyuncular, antrenörler eleştiriliyor, öyle değil mi?
* Evet, ama kimsenin 2-3 hafta sonra kellesi istenmiyor. Futbolcuların özel hayatına girilmiyor. Uzun süreli kamplar yapılmıyor. Mesela ben maç günü kendi arabamla Newcastle maçına gidiyorum. Statta öğle yemeği yedikten sonra maça çıkıyorum. Türkiye’deki o baskı ve stres yok. Blackburn ile üst üste 10 maç kaybettim bir dönem. Kimse ne hocanın ne de oyuncuların kellesini istemedi.
Ya hakemler?
* Onlar da konuşuluyor. Hem de zaman zaman acımasızca eleştiriliyor. Ama önce bu hakemin gerçekten hata yapıp yapmadığı gözetleniyor. Türkiye’deki gibi ‘geri al, biraz öne al, şimdi dur’ diye saatlerce ekranda hakemler tartışılmıyor.
Futbolu ne zaman bırakmayı düşünüyorsun?
* Belki şaka olarak algılanabilir, ancak ben futbolu bırakmayı düşünmüyorum! 40 yaşına kadar ‘devam’ diyorum. Neden olmasın? Bu güç bende var. Herkes de beni takdir ediyor. Gençlerden daha yetenekliyim, futbolu daha iyi biliyorum ve onlardan daha çok koşuyorum. Belli mi olur; belki de bir kulüpte menacer-oyuncu görevini üstlenirim.
Futbolu bıraktığında neler yapmak istiyorsun?
* İki iş arasında kalacağım! Niyetim, kesinlikle futbolun içinde kalmak. Ya teknik direktörlük yapacağım ya da futbolcu menaceri olacağım. Çünkü İngiltere’de çok büyük isimlerle tanıştım. Futbol bilgime çok güveniyorlar. Türkiye’yi iyi tanıdığımı ve gençlerle iyi iletişim kuracağımı söylüyorlar. Bu yüzden menacerlik işi beni çekiyor.
Şimdiden Türk oyuncularıyla görüştüğün, takımlar için önerdiğin isimler var mı?
* Açık söylemeliyim, Türkiye Süper Ligi’nde çok beğendiğim isimler var. İngilizler de bir kaç sezondur zaten çok yakın takipte. Bana soranlara hep söylüyorum, referanslar veriyorum. Özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe’yi çok iyi analiz ediyorlar. Bir çok kulüp, bu iki takımı yakın takibe aldı. Scoutlar bu takımların maçlarını izliyor. Mesela Arda, Sabri ve Tuncay sıkı takibe alınan oyuncuların başında. İngilizler bu üçlüye hayran. Ama başka futbolcular da var, Adalılar’ın beğendiği...
Sen Süper Ligi takip ediyor musun?
* Evet, mümkün olduğu kadar. Kendi maçlarım olduğu zaman zor oluyor, ancak genelde haftada bir önemli maçı izliyorum. Lig TV’yi bağlattım eve de.
Boş zamanlarında neler yaparsın?
* Genelde boş zamanım olmuyor. Antrenmanlar, maçlar, deplasmanlar. Ama zamanım olduğunda kitap okumaya çalışıyorum. Severim kitap okumayı. Çoğu deplasmanlara otobüsle gidiyoruz ve o zaman ya kitap okuyorum ya müzik dinliyorum. Bir de akşamları eşimle dizi izleriz. Sıla ile İki Aile favorilerimiz.
Peki Tugay’ın bir günü tam olarak nasıl geçiyor?
* Sabahları antrenman olduğunda saat 07:30 gibi kalkıyorum. Kahvaltıdan sonra oğlum Berke’yi okula bırakıyorum, ardından antrenman sahasına gidiyorum. Antrenman dönüşü eve geldiğimde eşim, kızım Melissa ile meşgul oluyor, ancak genelde öğle yemeğine dışarı çıkıyoruz. Ailece tiyatro ve sinemaya gitmeyi tercih ederiz.
İlginçtir ki, kendi hocan Hughes’in yanı sıra diğer hocalar da seni seviyor, sayıyor.
* Evet, böyle ilginç bir durum var. Hughes ile aram süper. Her zaman bana destek oluyor. Bir gün Manchester United ile oynarken Alex Ferguson beni çok duygulandırmıştı. ‘Tugay eğer 10 yaş genç olsaydın, bizim takımda 10 yıl forma giyerdin’ dedi. Bir de Bryan Robson, ‘Her takıma bir Tugay lazım’ demişti. Bu benim için büyük onur. Bu arada siz de gördünüz, Newcastle maçında bana karşı çok sert oynadılar. Sonradan öğrendim. Roeder öğrencilerine, ‘Tugay’ı durdurun, maçı alırız’ demiş!
İngiltere Süper Ligi’nde hangi oyuncuları, hocaları beğeniyorsun?
* Alonso, Lampard ve Gerrard favorilerim. Hoca olarak da Mourinho’ya hayranım. Belki onu kimse sevmiyor, ama yaptıkları ortada. Onunla çalışmayı çok isterdim.
Emre’ye herkes hayran
Emre çok yetenekli bir futbolcu. Souness ona güvendi ve Newcastle’a getirdi. Emre kalitesini hemen ortaya koydu. Sahada olduğunda çok diri ve çok zeki. Ama en büyük şanssızlığı sık sık sakatlanması. Burada geleceği var mı derseniz ‘var’ derim. Çünkü herkes ona hayran. Önü açık, sık sık konuşuyoruz kendisiyle.
İnamoto’ya şaşırıyorum
Galatasaray hâlâ Türkiye Süper Ligi’nin en iyi futbol oynayan takımı. Ancak benim anlamadığım konu, İnamoto’nun oynadığı pozisyon. Adam ön libero diye alındı ve o pozisyonda oynatılıyor. Ama o, İngiltere’de orta sahada ileriye dönük bir oyuncuydu. Bu çok garip, ancak herhalde Eric Gerets bunu daha iyi biliyordur.
Ben bıraktım. Keşke...
Milli takım formasını gururla giydim, zamanı gelince de bıraktım. Gençlerin önü açılsın istedim. Keşke bir kaç oyunca daha benim gibi yapmış olsaydı. Ama herkes kendi kararını kendisi verir. Bakıyorum, şimdi yerimde Aurelio oynuyor. Üzülüyorum biraz, ama adam Türk olmuş, Fatih hoca da uygun görmüş. 2008’e kesin gideriz.
Fener’e ‘Hayır’ dedim
Rangers’a ilk geldiğimde Fenerbahçe istedi, ‘hayır’ dedim. Çünkü buraya yeni gelmiştim. Sonra 2 sezon önce Galatasaray istedi. Burada ‘ben dönmek istiyormuşum’ gibi bir hava yaratıldı, ama gerçek bu değildi. Görüştük ve olmadı. Ardından da Beşiktaş talip oldu, ama ben ailemle birlikte burada çok mutluyum.