OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 11, 2003 00:00
Papyonlu kıyafetleri, Tipitip benzeri yuvarlak gözlükleri, ağzından düşürmediği ‘‘meme’’, ‘‘don’’, ‘‘sutyen’’ lafları, ‘‘iç çamaşırı değil, iç giyim diyeceksiniz’’ diye milleti azarlamaları ve iş hayatında batıp çıkmalarıyla tanınan bir zat, hatta çok daha fazlasıdır Cüneyt Ayral. Türkiye'deki iç giyimin sıradanlıktan afili kreasyonlara geçişine katkısını herhalde seven sevmeyen herkes kabul eder ve hakkını verir. Ama işte o popüler, proje üretirken kafası ışık hızıyla çalışan ve ‘‘her şeyin altından kalkarım, süpermenim’’ diyen o adam, bir gün duvara toslar ve iflas eder. Ve ‘‘Bu kadar emek verdim, herhalde ortada kalmam’’ diye düşündüğü Türkiye'de tabii ki ortada kalır ve küserek ailesiyle birlikte Fransa'nın Nice şehrine yerleşir.Birkaç yıl bu iflası hazmetmeye çalışır, ama bir taraftan şeytan onu sürekli dürter: ‘‘İstanbul'a dön.’’ Şeytanı dinler, havayı koklamak için İstanbul'a döner ama yine olmaz. Fabrika sahibiyken telefonuna ‘‘Cücü’’ diye çıkanlar, bu kez sekreterleri aracılığıyla ‘‘o, size dönecekmiş’’ mesajı verirler. Bu jargonu anlamaz ve ‘‘Allah, Allah neresini dönecekler acaba’’ diye düşünür. Kimse ‘‘dönmeyince’’ sırtlarını ‘‘döndükleri’’ kanaatine varır. Aslında trajik ama asla arabeskleştirmediği bir hayatı vardır. ‘‘Parasız kalınca oğlumla birlikte, pazarlarda Fransızca ‘ikizlere takke' diye bağırarak sutyen sattım’’ diyecek kadar da komplekssizdir.İşte Türkiye’ye döndü, dönmedi, battı, çıktı diye konuşulan Cüneyt Ayral, artık Fransa'da bir iç çamaşırı üreticisi ve yükselen ses anlamına gelen ‘‘Crescendo’’ markasıyla ve bu kez yoğurdu üfleyerek yeyip yoluna devam ediyor.n En son İstanbul'da görüştüğümüzde, ‘‘son bir kez daha denemeye geldim’’ diyordunuz. Denediniz olmadı mı, ne oldu?- İstanbul'da yaşanır mı diye gelmiştim. İş bulmam lazımdı. Ne de olsa burada creme de la creme bir arkadaş grubum vardı. Türk içgiyim dünyasına da hatırı sayılır bir katkı yaptığımı sanıyorum. Bu insanlar bana iş verir diye düşünüyordum. Bir geldim, bütün kapılar kapanmış. Kimse telefona bile çıkmadı, ‘‘ben ona dönücem’’ diye not bıraktılar bana. Ben de neresini dönecekler anlamadım. Neyse onların hiçbiri bana dönmedi sonuçta.n Ve küstünüz döndünüz, öyle mi?- O sıralar üstüste bir başarısızlık, bir becerememezlik vardı. Kafamı iki elimin arasına alıp düşündüm. İki çocuğum var, bir şeyler yapmam lazım. Fransa
Euro'ya geçmeden önce daha makul bir ülkeydi ama ÅŸimdi bir felaket. Bunun üzerine Ä°stanbul'a gelip, bir-iki üreticiden pazarda satmak için mal satın aldım. Nice'te, 12 yaşındaki oÄŸlum Sinan'la birlikte sabah 05.00'de uyanıp, 06.00'da pazar kurarak pazarcılığa baÅŸladık. Fransızca ‘‘ikizlere takke’’ diye bağırarak sutyen, don satmaya baÅŸladık.n Koca bir iç çamaşırı fabrikası sahibiyken, pazarda ‘‘ikizlere takke’’ satmak ağırınıza gitti mi? Bir gün pazarlarda don sutyen satacağınız aklınıza gelir miydi?- Pazara çıktığımız zaman çok eÄŸleniyoruz. Sinan para kazanmayı, hesap yapmayı öğreniyor, bu çok önemli. Pazara çıkmasaydım, Fransa'da yaÅŸayan kadınların memelerinin son on yılda geliÅŸtiÄŸini ve artık C ve D cup sutyenin daha çok sattığını nasıl öğrenecektim.n Çocuklarınız bu durumdan nasıl etkilendi?- Roxanne geldiÄŸimiz yıl sınıfta çaktı. Sinan geldiÄŸinde beÅŸ yaşındaydı, yaÅŸadıklarımızın acısı ondan ÅŸimdilerde çıkıyor. Prens gibi bir beÅŸ yılın ardından, ‘‘paramız yok dikkat’’le geçen yedi yıl. ÇiÄŸdem'e para vermem, çünkü zaten zor kazanıyorum. Ama onu da çalıştırıp para kazanmasını saÄŸlıyorum. Åžimdi cebi biraz para gördü. Bazı haftasonları kızları sinemaya ve hamburger yemeÄŸe götürüyor.n AÄŸladığınız oldu mu?- AÄŸladım. Çok aÄŸladım. Madam Anahit'in öldüğünü duyduÄŸumda, Çelik Gülersoy'un kaybında, TuÄŸrul Åžavkay'ın ölümünde çok aÄŸladım. Kendi durumuma kolay aÄŸlamam. Kendime acımayı hiç sevmedim, acımam da. Bugüne kadar başıma ne gelmiÅŸse, benim yüzümdendir. Akıllı olacaksın kazık yemeyeceksin.KABAHAT BENDE TABÄ°Ä°n Bütün hata Türkiye'deki ticari hayatın bıçak sırtında olması mıydı? Sizin bütün bunları yaÅŸamınızda kiÅŸisel bir hatanız olmadı mı? Türkiye'deki herkes tu-kaka da siz cici miydiniz?- Olur mu! Kabahat elbette bende. Ortağımın imzasına güvendim. Nedim Akkohen, ÅŸimdi Mozaik Tekstil'in sahibi, adam yolunu buldu. Yanımda çalışanları da aldı. Kabahat kimde? Bende, güvenmeseydim. Benim markam Reflections'ı satın alan Mehmet Özgün ile geniÅŸ detaylı bir anlaÅŸma imzalamıştık. Sekiz yıldır mahkemedeyiz. Çünkü anlaÅŸmayı avukata yazdırmadım, kendim yazdım. Her ÅŸeyi bilirim ya! Adam anlaÅŸmada açık buldu, paramı ödemedi. Süründüyor. Kabahat kimde? Bende. Adama ve sisteme güvenmeyecektim. Yani kaka olan ben.n Batmış biri olarak hayatla ilgili ne dersler çıkardınız?- Ticaret hayatında acımak yok onu öğrendim. Dostluklar saÄŸlamsa her ÅŸartta onlar var. Düşenin dostu olmaz gibi laflar vardır, o insanların dost deÄŸil, tanıdık olduklarını öğrendim. Yani dost, arkadaÅŸ ve tanıdık ayrımlarını yapabilmeyi öğrendim. Bir de para iÅŸini bilmediÄŸimi ve öğrenmeye de niyetim olmadığını öğrendim.n Türkiye'yle ilgili içinizde ukte kalan ne var?- Türkçe yazan bir yazarım. 37 senedir Türk basınındayım. Hálá Dünya Gazetesi'nin temsilciliÄŸini yapıyorum. Türkçe yazan, bu kadar deneyimden geçmiÅŸ, Güney Amerika ve Avustralya dışında her yeri gezmiÅŸ bir yazar, kitaplarına Türkiye'de bir yayıncı bulamıyorsa bu insanı kırıyor. Ve biraz da bekliyorsun. Roman ve ÅŸiir kitaplarım yayına hazır. Çıkmış kitaplarımın hiçbirinin baskısı yok. The Sutyen kitabının yeni versiyonunu yeniden yazıp vermem lazım. Hayat hikayemi yazıyorum, o da bitti bitecek.n İç giyimin doÄŸduÄŸu Fransa'da var olmaya çalışmak gözünüzü korkutuyor mu?- Korkak olsaydım, ÅŸimdiye çoktaaan öbür tarafa göçmüştüm. Fransa korkulacak bir pazar deÄŸil. Ama rehavet yok, tecrübeleri buraya uygulayıp, it gibi çalışmak var. Günde 600 km direksiyon sallarsan, sabah 06.00'da kalkıp, gece 24.00'da yatarsan, zamanını iyi kullanırsan hiçbir ülkeden korkulmaz. Fransa'da baÅŸarılı olmak benim için ayrıca önemli. Ele güne karşı, ölmeden önce ‘‘vayy be bu herif bu iÅŸi gerçekten biliyormuş’’ dedirtirsem gerisi mühim deÄŸil. YENÄ° MARKASININ ADI YENÄ°DEN YÃœKSELÄ°ÅžAyral'ın Nice'te yeni kurduÄŸu iç giyim firmasının adı yine kendi adından geliyor: Juneight (Cüneyt). İçgiyim markasının adı ise ‘‘Crescendo’’ yani yükselen ses. Bu ismi eÅŸi, ‘‘yeniden çıkış, yeniden yükseliş’’ anlamına geldiÄŸi için seçmiÅŸ. Crescendo'nun tüm tasarımlarını Cüneyt Ayral ve moda tasarımı okuyan kızı Roxanne (18) yapıyor. OÄŸlu Sinan (12) iÅŸe kolileri taşıyarak çıraklıktan baÅŸlamış. Ayral'ın koleksiyonunun yüzde 50'si Türkiye'de, geri kalanları Çin, Tunus, Sri Lanka ve Cezayir'de üretiliyor.Ayral'a göre Fransız kadınlar, ‘‘göstermeyi’’ sevdikleri için koleksiyonu da onlara göre hazırlamış. Yani bir kadın ceketinin içinde rahatlıkla sadece sutyeniyle gezebilir, sutyeni gözükürse de ‘‘amaaan ÅŸanım yürüsün’’ diyebilir. Don satışları neredeyse sıfıra inerken, string satışlarında patlama varmış. Ayral'ın koleksiyonunda özellikle ÅŸeker pembe, uçuk mavi, sarı ve açık yeÅŸil gibi renkler önde.Â
button