Sormadığımız bir soru: Acaba hayvanlar bizi seviyor mu?

Güncelleme Tarihi:

Sormadığımız bir soru: Acaba hayvanlar bizi seviyor mu
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 16, 2005 02:16

Hayvanları seven, mirasçısı ilan eden, hayatta tek ve biricik dostu olarak gören ve onlarla birlikte yaşayıp, kendilerine en yakın bulan insanlar var. Peki ama hayvanlar dünyasında da insanları seven ve onlara ilgi duyanlar var mı?

Kelebekler, kuşlar, böcekler ve daha birçok hayvan, insanı, bizim gibi algılama konusunda teknik sorunlara sahip. Çünkü onlar tamamen farklı bir duyu dünyasında yaşıyor. Kedi ve köpeklerin insanlarla bir arada yaşamaya başlamaları binlerce yıl öncesine dayanır. O nedenle bu hayvanların insanları sevdiklerine kesin gözle bakılabilir aslında. Evlerinde hayvan beslemeyenler bile sokakta gördükleri minik bir kedi yavrusunu okşamadan geçemez. Hatta aç ve susuz olduğunu düşünerek süt verir, minik hayvanın karnını doyuruşunu izler ve bundan mutluluk duyar.

Ya köpekler? Köpeklerin insanlara ne kadar anlamlı baktığınızı fark ettiniz mi hiç?

Max-Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Josep Call ve Brian Hare örneğin köpeklerin insan hareketlerini ve mimiklerini diğer insanlardan daha iyi anladıklarını saptadılar.

Mesele araştırmacılar bir yere gizlenmiş mamayı gösterdiğinde, köpek durumu hemen anlıyor.

Oysa insanın en yakın akrabası olarak bilinen şempanze işaretlerimizi kavrayamıyor.

Köpek sahibi olanlar bilirler. Hayvan kendisine yasaklanan bir şey yapmak istediğinde sahibinin meşgul olduğundan emin olur veya bir anlık dikkatsizliğinden yararlanarak yapacağına yapar. Köpekler gerçekten de "insanın en yakın dostları" ve kimi zaman kurnaz, kimi zaman yalvaran bakışları arkasında "antropofil" (insanı seven) bir beyin işlemekte.

Doğada yaşayanlan

Peki doğada yaşayan hayvanların durumu ne? Bilim adamları onların beyinlerinden geçenleri henüz bilemiyorlar.

Yabanıl hayvanlar insanları nasıl görüyor? Bizler onlar için düşman mı yoksa av mıyız? Koyunlar keçiler insanlara ilgi duyuyorlar mı? Bizleri kendileri gibi yoksa daha güçlü varlıklar olarak mı görüyorlar?

Çanakkale boğazında gemiyle iki yaka arasında gidip gelen yolcular zaman zaman yunusların gemilere yaklaştığını görürler. Hatta bu sevimli deniz canlılarıyla burun buruna geldiklerini anlatan amatör yüzücüler bile var.

Yunuslar sanki insanlarla ilişki kurmak istiyormuş gibi davranıyorlar. Bahama adalarında Sansibar veya Gomera’da turistler yunuslarla birlikte yüzüyor, İrlanda’nın Dingle limanı yunuslar tarafından yirmi yıldan bu yana ziyaret edilmekte; insanlar bu durumdan mutluluk duydukları için yunusların heykellerini bile dikmişler.

Kelebekler, kuşlar

Avustralya’nın kimi plajlarında yunuslar sığ sulara bile gelmeye cesaret ediyorlar ve bunlar özürlü çocukları yunus terapisiyle tedavi eden uzmanlarca memnuniyetle karşılanmakta. Terapist Sabine Klektau, yunuslar, yeni öğrenme aşamalarıyla ortaya çıkan rahatlama durumları yaratıyorlar diyor ve bunun yunuslar tarafından yansıtılan ultrason dalgalarıyla ilgili olduğuna inanmakta.

Fakat insanlarla yüz yüze gelmeyecek kadar ürkek olanlar çoğunlukta tabii. Kelebekler, kuşlar, böcekler ve daha birçok hayvan, insanı, bizim gibi algılama konusunda teknik sorunlara sahip. Çünkü onlar tamamen farklı bir duyu dünyasında yaşıyorlar.

Diğer insanları ve hayvanları anlamak için onların yüzlerini ve mimiklerini izlemek seçeneklerden sadece biri olsa gerek. Sonuçta gece etkin olan kuşlar koku, ötücü kuşlar melodilerle dolu bir dünyada yaşıyorlar. Mercan balıkları ise parlak motifleri seviyorlar. Bu açıdan baktığımızda birçok hayvanın merakını uyandıracak kadar çekici değiliz

Diğer canlıların insanları nasıl gördüklerini belki de doğdukları andan itibaren insanlar arasında yaşayan hayvanlardan öğrenmek en kolayı. Onlar bizi kendileri gibi görüyorlar.

Varlık anlaşıyı yok mu?

Kaz civcivleri yumurtadan çıkarken Alman etolog Konrad Lorenz’i görünce onu anneleri olarak kabul etmişlerdi. Bu tür hayvanlar ilk kez hemcinsleriyle karşılaştıklarında bocalıyorlar. Hatta cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için bile insanlara yöneliyorlar.

Münster Etoloji Birliği başkanı Norbert Sachser, birçok tür sadece anahtar uyarıları alıyor, insanı bizim gibi görmelerini sağlayacak varlık anlayışı bulunmuyor onlarda, diyor.

Örneğin kuş yavrularını yuvadan alındıklarında ve bir tüpe aktarılıp üzerine küçük bir karton parçası konduğunda anneleri onları yine beslemeye devam ediyorlar. Yani yavrularının görüntüsü bile yok akıllarında. O halde insanı nasıl ayırt etsin ki? Ve aynı kuş insanın avucundaki yeme geliyor.

Davranışlarımız onlar için elverişli hale geldiğinde insanlara ilgi duymaya başlayor. Hatta bazıları olağanüstü algılama yetisine sahip ve hemcinslerinden çok insanlardan yararlanıyorlar.

Gözlem yetenekleri

Algılama konusunda usta olan ünlü hayvanlardan biri "Akıllı Hans" idi. Bu ismi taşıyan bir at 20.yy Almanya’sında yaşıyor ve matematik yetisine sahip olduğu sanılıyordu. Akıllı Hans matematik sorularının çözümlerini toynak vuruşlarıyla açıklıyordu.

Fakat atı yakından inceleyen psikologlar bu mucize hayvanın aslında matematikten hiç anlamadığını fark ettiler. At en hassas antenlerle bilinçsiz olarak beden sinyallerini ölçüyordu. Soru soranın varlığında (physis) bir değişiklik fark ettiğinde vurmayı kesiyordu. Ancak atın matematik bilgisi olmadığının anlaşılmasından sonra bilim adamları akıllı Hans’la daha fazla ilgilenmediler.

Hayvanların gözlem yetisinden, aslan terbiyecisi Dieter Farell de emin. Farell bir kaplan için hangi beden sinyallerinin çekici olduğunu çok iyi bildiğinden, onları terbiye ederken nasıl davranacağını da gayet iyi biliyor. Onun iki ayak üzerinde dik yürümesi hayvanlar için bir üstünlük işareti.

Kediler saldırı durumuna geçtiklerinde iki ayak üzerine dikiliyorlar. İşte Darell, bu yüzden hayvanlarını çağırdığı zaman kafasını omuzlarının arasına alıp kamburunu çıkararak yürüdüğünde kaplanlar ona yaklaşmaya cesaret ediyorlar.

Yaklaşmayı bilmek

Küçük hareketlerin insanlar ve hayvanlar arasında önemli bir rol oynadığını Fransız psikiyatr Boris Cyrulnik, geyikleri sevmek isteyen sağlıklı ve zihinsel özürlü çocukları inceleyerek öğrenmiş. Geyikler, sağlıklı çocuklardan kaçarken, Down sendromu olan çocuklar geyikleri okşama fırsatı bile bulmuşlar.

Bilim adamının açıklamasına göre bunun nedeni Down sendromlu çocukların, hayvanlarla göz göze gelmeden, yandan yaklaşıp ve daha yavaş hareket etmeleriyle ilgili. Sağlıklı çocuklar doğrudan doğruya geyiklerin yüzüne bakıyor, gülerken dişlerini gösteriyor ve okşamak için kollarını uzatıyorlardı.

Hayvan terbiyecisi Farell, kaplanlarının kendisini hemcinsleri olarak gördüklerinden emin. Bunun için de dişi kaplanların cangılda kaplanlara yaklaşmaları gibi kendisinin etrafında dolaştıklarını kanıt olarak göstermekte. Yani onu kaplan gözleriyle görüyorlar. Kaplanın bir saldırısına uğrayan terbiyeci de av değil düşmandır ona göre. Oysa eğitilmemiş kaplanlar, insanları bir av gibi görüyorlar.

Atların insana bakışı

Ellili yıllarda atların insanları nasıl gördüklerini öğrenmek isteyen Alman zoolog Bernhard Grzimek, bu amaçta bakıcıları dışında herkese karşı saldırgan olanları seçmiş. Atlar, bakıcılarının görünüşünü bile unutmuşlardı. Bakıcıları farklı bir kıyafetle karşılarına çıktıklarında hemen saldırıyorlardı. Oysa yüze takılan maske ilginç bir şekilde aynı etkiyi yapmıyordu. Yoksa atlar insanları manken olarak mı görüyorlar sadece? Bizler onlara göre ilkel anahtar uyarıları sunan yoksa en fazla sözde hemcinsleri miyiz yalnızca?

Fakat zeka sahibi küçük bir grup için durum farklı. Sachser, kesin kanıtlar olmasa da kanıtlanabilecek tahminler var diyor. Ona göre insansı maymunlar, foklar, yunuslar, filler ve köpekler hemcinsleri olmadığımızı farkındalar.

Bilim adamına göre bu hayvan türleri, onlara insanları ayrı bir kategoriye koymaya izin veren bir varlık algılama yetisine sahipler. Ve Max-Planck araştırmacısı Tobias Deschner, şempanzelerin insanları kesinlikle hemcinsleri olarak görmediklerinden emin.

Maymundan dayak

Deschner bir televizyon ekibiyle Tanzanya’daki maymunları filme alırken, şempanzelerden biri ormandan fırlayınca herkes kaçmış, bir tek kameraman olduğu yerde kalmıştı. Maymun onu yere iterek bir güzel pataklamış.

Fakat buna rağmen tek bir kemiği bile kırılmamıştı adamın. Bu sadece diğer şempanzeler için bir üstünlük gösterisiydi diye açıklamıştı şempanze araştırmacısı Jane Goodall daha sonraları. Eğer ormandaki şempanze kameramanı düşman maymun olarak görseydi çok daha vahşice saldırabilirdi.

İnsansı maymunlar, kendilerinden farklı olduğumuzu bilseler de, insanlara benzer görünecek ya da tam tersi olarak bizim onları kendimize yakın hissetmemizi sağlayacak şekilde davranacak kadar da ustalar.

Kızıl saçlı kadınlar

Bundan emin olan Dortmund Hayvanat Bahçesi müdürü Frank Brandstaetter, çiftleşme konusunda beceriksiz olan orangutanlara porno filmi izletiyor. Deneyimlerine göre erkek orangutanlar uzun kızıl saçlı kadınlara karşı tepki gösteriyorlar. Kızıl saçlı kadın onlara göre herhangi biri değil. Yani davranış bilimcileri maymunların, insanları birbirlerinden ayırt edebildikleri kanısındalar.

Mesela hayvanat bahçelerinde veterinerlerin ne zaman olursa olsun maymun kafeslerine girmeleri yasaktır. Primatlar nefret ettikleri kişinin yüzünü hemen tanıyor ve "kudurmaya" başlıyorlar. Primat araştırmacısı Frans de Waal 1980 yılından bu yana Amerika’da yaşamasına rağmen Almanya’daki bir deney maymunu ona hala tanıyor.

Ancak bu yetiye sadece çok yetenekliler sahip değil. Cambridge Üniversitesi bilim adamları örneğin koyunların bile çobanlarının yüzünü uzun bir süre hatırlayabildiklerini saptadı. Hatta diğer koyunların yüzlerini iki yıla kadar unutmuyorlar.

Tabii koyunlar ev hayvanı, hayvanat bahçelerindeki şempanzelerin de kaçma şansı yok gibi. Bir yerde insanlarla ilgilenmek zorundalar.

Doğada yaşayanlar

Peki doğada yaşayan yabanıl hemcinslerinde durum ne? Onlar gerçekten bizi görmek istiyorlar mı? Hayvanlar, doğal olarak insanlara karşı ürkek değiller mi?

Bu konu da türlere göre değişiyor. Bilim adamları shy species (ürkek türler) ve bold species (cesur türler) olmak üzere iki türden söz ediyorlar. Ancak cesur türlerin de insanlarla ilişkiye girip girmeyecekleri deneyimlerine bağlı.

Afrika’daki milli parklarda hayvanların kaçış mesafelerinden onların ne kadar süredir koruma bölgesinde yaşadıklarını anlamak mümkün. Avlanma bölgesinden yeni gelen hayvanların deneyimleri çok taze olduğundan, uzun süredir parkta yaşayan ve insanları zararsız otobüs yolcuları olarak görenlere kıyasla çok daha çabuk kaçıyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!