Dr. Yanıt

Güncelleme Tarihi:

Dr. Yanıt
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 2003 23:50

Kaç ağaç dikmem gerekir?

SORU: Şimdi oturmakta olduğum evin inşası için, kalan son ağaçlar da kesilince burada hiç ağaç kalmamış. Şimdi ben bunların yerine yeni ağaçlar dikmek istiyorum. Evde kullandığım elektriğin üretiminde ortaya çıkan karbondioksiti dengeleyebilmem için kaç ağaç dikmem gerekir?


YANIT 1: Fotosentez ve enerji tüketimi mevsimlere göre değişiklik gösterdiği için bu soruyu bir yıllık bir sürede neler olup bittiğini inceleyerek yanıtlamak gerekir.

Belirli bir miktar elektriğin üretilmesi sırasında ortaya çıkan karbondioksit ve su buharının miktarı, kullanılan yakıta ve elektrik santralının verimliliğine bağlıdır. Kömür, genel olarak, 1 kilowatt başına 1.1 kilogram karbondioksit üretir, oysa aynı miktarda elektrik için petrol sadece 0.9 kilogram karbondioksit üretir, çünkü yanan hidrojen daha fazladır. Bu iki yakıtın ortalaması olarak kilowatt,başına 1 kilogram karbondioksit üretildiğini söyleyebiliriz.

Bir yıl boyunca bitkiler tarafından karbondioksitten üretilen glükozun miktarı türlere, iklime, su ve besin kaynaklarına göre değişkenlik gösterir. Mısır, bu yönden büyük bir performans gösterir. Amerika'da üretilen bir mısır türünün, bir hektarda (yaklaşık 24.700 bitki) yüz günlük bir büyüme süreci içinde 23 ton karbondioksiti karşılayabildiği belirlenmiştir. Yani senede 1 kilo-watt için 0.5 metrekare mısır yetiştirmek gerekir. Mısır, çok etkili bir bitkidir, diğer bitkilerin aynı miktarda karbondioksitle başa çıkmasını istiyorsanız daha geniş alanlarda ekim yapmalısınız.

Soruyu soran okurun yapması gereken şey, bahsettiği büyüklüğe erişebilen uygun bir bitki bulup senede harcadığı her kilowatt-saat için 2-3 metrekarelik alanlarda bunlardan yetiştirmesidir. Bu bitkileri sonra ne yapacağı ayrı bir problemdir. Bunları yese de yaksa da yeniden karbondioksit üretilecektir.

YANIT 2: Biz de atmosfere verdiğimiz zararı hafifletmek amacıyla kayınbiraderimin arazisine ağaç dikmeye karar verdik. Bir ağaçtaki karbon oranı gövdenin çapına ve yüksekliğine, ağacın yoğunluğuna ve su oranına bağlıdır. Ağaç denildiğinde genellikle insanın gözünde canlanan nesne yaklaşık 50 santimetre çapında ve 15 metre yüksekliğindedir. Böyle bir ağaç yaklaşık 1.5 ton ağırlığındadır ve bunun %20'si karbondur. Örneğin 8 saatlik bir uçak yolculuğu yaparken yarattığımız atmosfer kirliliğini karşılamak için böyle on tane ağaç gerekir.

Yumurta tazeyken daha uzun sürede pişiyor, niçin

SORU : Taze yumurtanın pişmesi bir veya birkaç gün bekletilmiş yumurtaların pişmesinden daha uzun zaman alıyor. Neden?

YANIT: Birkaç gün bekletilmiş bir yumurtanın içindeki albümin 58 derece sıcaklıkta geri dönüşü olmaksızın katılaşır ve rengi de beyaza döner. Yumurtayı sıcak suya attığınızda yumurtanın içine doğru bir ısı transferi söz konusu olur ve yumurtanın beyazındaki albümin içeren suda konveksiyon akımları başlar, sonuç olarak yumurtanın beyaz kısmı alışılmış görünümünü alır.

Taze yumurtada bu albümin çözeltisi çok daha büyük bir hacim kaplar. Bu çözelti jelatin bir örgünün içine hapsedilmiştir. Bu örgü, birbirinin içine yerleşmiş olan üç ayrı tabakanın oluşmasını sağlar. Bu tabakaların en içeride olanı yummurta sarısını sarar. Taze yumurtada orta tabakayı ayıran örgü çok sağlamdır ve bu da yumurtanın tavada kızartılmasının uzun zaman almasına neden olur.

Kumdaki yıldırım renkli ışımalar nedir?

SORU: Arkadaşımla kumsalda gezerken, ayak bastığımız yerlerde küçük, mavi ışımalar farkettik. Işımaların rengi yıldırım rengini andırıyordu ve yere ne kadar sert basarsak, o kadar çok ışık çıkıyordu. Bunu açıklayabilir misiniz.


YANIT: Sözünü ettiğiniz ışık, kimyasal kaynaklı. Islak kumun içindeki bazı diyatomellerin (alg türünden küçük canlılar) bu tür ışımalara neden oldukları biliniyor.

Kum tanelerinin arasındaki su, çok ince film tabakaları oluşturur. Kumda yürürken uyguladığınız basınç, türbülans yaratır ve türbülans sonucunda ortaya çıkan bozuntu da ışık etkisinin ortaya çıkmasına neden olur. Suyun içinde bulunan diyatomeller de dalgaların kırılması sonucunda ışık saçarlar. Diyatomellerin bulunduğu bir suda yüzerseniz, suda bıraktığınız iz de aynı şekilde mavi ışıklar saçar.

Bundan bir kaç yıl önce sandalla balığa çıktığım bir gece ben de benzer bir durumla karşılaşmıştım. Misinanın su yüzeyini kesmesi sonucunda ortaya etkileyici ışıklar çıkmıştı. Işıklar mavi-gri arası bir renkteydi ve neredeyse 100 metre uzaklıktan görülebilecek kadar parlaktı. Diyatomellerin varlığının, suyun kirli olduğu anlamına geldiğini söyleyenler de var ama ben bu konuda fazla bir şey bilmiyorum.

Gürültüler içinde sadece adımı duymamın nedeni nedir?

SORU: Bir çok kişinin konuşması nedeniyle çalışıtğım ofiste sürekli bir uğultu var. Söylenenlerin çoğu anlaşılmıyor, konuşmaları anlayabilmek için konuşmasını anlamak istediğiniz kişi üzerinde dikkatinizi yoğunlaştırmanız gerekiyor. Fakat ben geçenlerde ilginç bir olay yaşadım. Masamdaki evraklarla boğuşurken, bulunduğum yerden yaklaşık yirmi metre uzaklıktaki bir masada oturan bir memurun, konuşması esnasında benim adımı söylediğini farkettim. O sırada kimseyi dinlemiyordum ve tüm dikkatimi masamdaki evraklara vermiştim. İlginç olan durum, memurun benim adımı söylemeden önce konuştuklarını da ayırdetmem.

Bu durum, beynin bazı sesleri belirli bir süre için hafızaya aldığı ve bu sesler işe yaramazsa da sildiği anlamına mı geliyor? Eğer bu doğruysa sesler ne kadarlık bir süre için saklanıyor? Bazen, daha önce hiç bulunmadığımız bir yeri daha önceden tanıyormuş izlenimine kapılırız (deja vu), acaba benim karşılaştığım durum da böyle bir makizmayla mı bağlantılı?

YANIT: Uyarılar, sizin bilinçli kavrama mekanizmanızdan geçmeden önce işlem gördükleri için böyle durumlarla karşlaşırsınız. Bir çok dilde, cümleler içindeki küçük değişiklikler önemli anlam farklılaşmalarına yol açar. Özne, fiil, yüklem gibi gramer öğelerinin dizilişleri de bir çok dilde, söylenenin anlaşılabilmesi için beynin cümlenin bütününü "duymasını" zorunlu kılar. Beynin bu duyumu, cümlenin bilinçli algılama merkezine aktarılmasından önce olur, fakat yine de bu duyum esnasında sesler ve kelimeler kaba anlamda "ayırdedilirler".

Algılamalar, anlam içeren dosyalar olarak değirlendirilebilirler ve algılama mekanizmasının gerektiği gibi çalışabilmesi için konunun genel hatlarının beyinde daha önceden var olması gerekir.

Gece tuvalete kalkarken hafif gürültüler yapsanız bile yanınızda uyuyan insanları uyandırmayabilirsiniz fakat çok hafif bir sesle isimlerini söylerseniz uyanmalarına neden olursunuz.

Beynin bu tür seslere ne ölçüde hassas olduğu veya bu "tampon" sesleri ne kadar hafızada tuttuğu pek bilinmiyor. Böyle bir sistemin gerçekten var olup olmadığı bile tam olarak anlaşılmış değil. Bu çok zor bir alan, çünkü ölçüm yapmak neredeyse olanaksız. Beyin duyumuyla bilinçli algılama arasındaki minicik zaman dilimi üzerinde çalışmanız gerekiyor.

Deja vu durumu, insanın, hafızasına kazınmakta olan şeyleri, yanlış olarak önceden beri hafızasındaymış gibi algılaması durumudur. Duyumlarda bu duruma rastlanmamasının nedeni, insanların, gözlerinden gelen bilgilere, kulaklarından gelen bilgilerden daha çok değer vermeleridir. Soruda belirtilen durumun böyle bir mekanizmayla bağlantılı olması olasılığı oldukça düşük.

Konuşurken kelimeleri bir araya getiriyoruz. Bu kelimelerin her birini farklı konuşmalarda farklı amaçlar için binlerce kez tekrarlamışızdır. Buna rağmen, konuşma sırasında duyduğumuz bir kelime nedeniyle, bu kelimeyi daha önce defalarca duyduğumuz halde "deja vu" paralelinde bir hisse kapılmayız.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!