Sözcülük yalan söylemek değil

69 emekli büyükelçiye Dışişleri Bakanlığı’ndan telefon, şubat başında:

"Sayın Cumhurbaşkanı sizi 22 Şubat’ta Çankaya’ya davet etmektedir. Göreviniz sırasındaki çabalarınız için, size takdirname sunacaktır."

Devlette böyle bir gelenek var. Daveti alan büyükelçiler kendi aralarında tartışıyor. "Gidelim, gitmeyelim" tartışması.

Gitme taraftarı olanlar, "devletin tepesinden gelen daveti geri çevirmek yanlış olur" düşüncesinde.

Gitmek istemeyenler, "türban tartışmasının alevlendiği sırada eşi türbanlı Cumhurbaşkanının bizi çağırması politik manevradır" düşüncesinde.

69 emekli büyükelçinin yaklaşık 40’ı gitmekten yana değil. Durumu Dışişleri Çankaya’ya iletiyor. Ve tören erteleniyor. Bu ilk perde.

YALANLAMA FACİASI

İkinci perde yalanlama faciası.

Büyükelçilerin Çankaya protestosuna dönük haber geçen pazar Hürriyet’te yayınlanıyor. Çarklar dönüyor, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Levent Bilman sahneye çıkıyor:

"Emekli büyükelçilere plaket verilmesi için belirlenmiş bir düzeleme ve Cumhurbaşkanlığınca yapılmış sözlü veya yazılı resmi bir davet söz konusu olmamıştır."

Yalan bir:

Düzenleme var, tarihi 22 Şubat. Bunu emekli büyükelçilerin hangisine sorarsanız, size söylüyor.

Yalan iki:

Düzenleme var, emekli büyükelçiler arasında çıkan gidelim-gitmeyelim tartışmasının kaynağı bu davet. İki farklı görüş gazetelere yansıyor.

Yalan üç:

Madem Çankaya’dan davet yok, emekli büyükelçilere neden "Cumhurbaşkanı takdirname sunacaktır" deniyor?

Çuvallama:

Düzenleme için Çankaya, Dışişlerine görev veriyor. Bilman’ın sözcüsü olduğu kuruma. Ama, Bilman’ın Dışişleri’nin bu girişiminden haberi yok.

Kıvırma:

Davet doğrudan Çankaya’dan yapılmıyor, Dışişleri protokol üzerinden yürütülüyor. Bu da doğal. Ve hep böyle.

Öyle bir yalanlama ki, baştan sona yalan, çuvallama, kıvırma.

ASIL SORUMLU GÜL

Sözcü ne yapsın? Emir büyük yerden, "yalanlanacak" deniyor, o genç arkadaş da yalanlıyor.

Ancak, yalanlamaların ciddi sonucu var. İnandırıcılık kayboluyor. Sözcülük zor iş, diplomatik manevra yeri, ama yalan söyleme yeri değil. İkisi birbirine karışırsa, yapılan hiç bir açıklamaya kimse inanmaz. Buna diğer ülkeler dahil.

Yine de, asıl sorumlu Abdullah Gül. Kendini kurtarmak için, eskiden başında bulunduğu Dışişlerini ateşe atıyor.

Olayın devamı var. Yeni bir program düşünülüyor. İlerde bir tarihte, emekli büyükelçiler ile yüksek yargı organlarının davet edileceği bir tören. Hele, bu skandal küllensin, zamanına bakarız. Olmazsa, yalanlamak serbest.

28 Şubat’a denk getirmek

AKP çekirdek takımı, özellikle Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan yanıp tutuşuyor, 28 Şubat rövanşıyla.

Erdoğan’ın 2003’te Siirt’ten milletvekili seçiminde, seçim tarihinin 28 Şubat gününe denk getirilmesi düşünülüyor. Sonra vazgeçiliyor. İsteniyor, ama yine de gereksiz görülen bir gösteri. Yok canım, olur mu hiç, baştan sona senaryo.

Şimdi benzer düşünce, Gül’ün türban onayı ile ilgili. Onay 28 Şubat’a ne kadar yakın bir tarihe denk düşerse, bundan alınacak zevk o kadar fazla.

Böyle bir rövanş duygusu ile devlet yönetilir mi? Elbet yönetilmez. Zaten yok böyle bir şey, tarih hesaplamalar, denk getirmeler birer senaryodan ibaret.
Yazarın Tüm Yazıları