Güncelleme Tarihi:
Göç çalışmalarında, güvenlik, iletişim, antropoloji, sosyoloji, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi ile ekonomi gibi farklı disiplinlerin bir araya geldiğini dile getiren Özdemir, dijital teknolojik gelişmelerin göç ve dijital teknolojiyle ilgili alanlarda daha farklı araştırmalar yapılmasına yol açtığını belirtti.
Özdemir, gelişen iletişim teknolojileri sayesinde sosyal medya üzerinden veya uygulamalar aracılığıyla mültecilerin gitmek istedikleri ülkeye ilişkin bilgi sahibi olabildiğini söyledi.
Mültecilerin kurdukları iletişim ağları sayesinde göç rotalarını dahi değiştirebildiğine dikkati çeken Özdemir, şöyle devam etti:
"Mülteciler, özellikle Facebook kullanıyor. Burada oluşturdukları sosyal ağlarda bir araya geliyor ve orada bir kamusal alan yaratıyorlar. Daha önce giden, deneyimli mülteciler, diğer mültecilerle yol güzergahındaki riskleri, maliyeti, yaşadıkları ülkedeki yaşam tarzını, zorluklarını kurdukları ağlarda paylaşıyor ve orada bir heterotopya yaratıyorlar. Bu da mültecilerin göç rotalarını değiştirmelerine neden olabiliyor."
Doç. Dr. Özdemir, akıllı telefonların mülteciler için bir zenginlik sembolü olmadığının altını çizerek, "Akıllı telefon bir mülteci için yaşam kiti, bir pusula, Avrupa'ya giriş kapısı, can simidi görevi görüyor. Cep telefonuna sahip olmak bir mülteci için güvende olmak anlamına geliyor. Ailesiyle veya daha önce göç eden mültecilerle iletişim kurma aracı olarak görülüyor." dedi.
Mültecilere yönelik mobil uygulamalara değinen Özdemir, şu bilgileri verdi:
"Bir mültecinin, herhangi bir ülkeye gitmeden önce edinmesi gereken bütün bilgiler, onlara yönelik geliştirilen mobil uygulamalarda bulunuyor. Uygulamalar, çevrim içi veya çevrim dışı kullanılabiliyor. Mültecilerin uygulamalarda edindikleri bilgileri normal hayatta edinmeleri çok zor ve zaman alıyor. Uygulamaları daha önce Avrupa'ya göç etmiş mülteciler, gönüllüler, kendilerinden sonra gelecek mültecilere yardım etmek amacıyla yapıyor. Sivil toplum kuruluşları, Birleşmiş Milletler veya hükümetlerin yanı sıra bazen birkaç ülke bir araya gelerek proje kapsamında uygulamalar yapabiliyor. Örneğin Kızılhaç'ın Norveç ve Kanada'ya gitmek isteyen mülteciler için yaptığı bir uygulama var. Birkaç Avrupa ülkesinin bir araya gelerek, proje kapsamında oluşturduğu 'Love Europe' uygulaması var. Arakanlı Müslümanlar'a yönelik uygulamada, onların gittiği Avustralya, Çin, Japonya, Malezya, Singapur ve Tayland'a ilişkin bilgiler yer alıyor."
Özdemir, mültecilerin gittikleri ülkelerde karşılaştıkları ilk sorunun dil olduğunu, uygulamalarda günlük konuşma kalıpları ve kelimelerin yer aldığını söyledi.
Ulaşım, sağlık, hastaneler, eğitimle ilgili her türlü bilginin buralardan edinilebildiğini kaydeden Özdemir, "Dijitalleşme ve sosyal ağlar göçü kolaylaştırıyor. Diyelim ki bir grup mülteci Avusturya sınırına gitti ve orada güvenlik güçlerini gördü. GPS koordinatlarını göndererek, arkadan gelen mültecileri uyarıyor. Onlar da göç rotasını değiştiriyor. Bu bağlamda mülteciler açısından dijitalleşmenin göçü kolaylaştırdığını söyleyebiliriz." ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Özdemir, uygulama ve sosyal ağların risklerine de işaret ederken, "Mültecilerin kurdukları sosyal ağlarda sadece mülteciler yok, kaçakçılar ve insan tacirleri de var. Uygulamaları da herkes indirebiliyor. Bu riskli bir durum ve güvenlik problemlerini ortaya çıkarıyor. WhatsApp'ta, Telegram'da, Signal'de tartıştığımız güvenlik problemleri aslında bu ağlar için de geçerli. Bana göre bunların devlet eliyle yapılmış uygulamalar olması gerekiyor çünkü cep telefonuna indirilen her şeye uygulamayı yapan kişi erişebiliyor." diye konuştu.
Mültecilere yönelik uygulamaların olumlu ve olumsuz yanları olduğunu dile getiren Özdemir, "Mülteciler bu uygulamalar sayesinde gittikleri ülkede çok kolay dil öğrenebiliyor ve ülkeye uyumu kolaylaşıyor. Ancak uygulamaları kimlerin, hangi amaçla yaptığını bilmek gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.