Güncelleme Tarihi:
◊ Bir müzisyen için hangisi daha klas: Abbey Road’da Londra Filarmoni’yle kayıt yapmak mı, Rusya’da St. Petersburg Filarmoni’yle kayıt yapmak mı?
- St. Petersburg. O karamsar hava, o ciddiyet... Onun verdiği lezzet Londra’da çıkmaz. Londra’da dünyanın her yerinden gelmiş insanlar vardı orkestrada. Buna mukabil bak Los Angeles Filarmoni de ilginçti. Geleneksel Amerikan caz lezzeti... 1950’leri, Frank Sinatra’yı soluyorsunuz. Köşedeki o taburede Nat King Cole oturmuş mesela.
◊ Hangi cazcı seni daha çok etkiledi: Bill Evans mı, Tony Bennett mi?
- Bill Evans. Ondan başka yok. 89 albümünün hepsi vardır bende. Prag Filarmoni ile “To Bill Evans” (Bill Evans’a) diye albüm bile yaptım.
◊ Müziğe 6 yaşında İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda başlıyorsun ama ilk albüm “Hands and Lips” 34 yaşında geliyor. Geç mi, erken mi?
- Hiçbir zaman geç değil, çünkü hiçbir zaman bir albümü yapmış olmak için yapmadım. Mayanın tutması, kıvama gelmesi önemli. Yoksa 25’imde de yapabilirdim.
◊ Hangisi daha sinir konser dinleyicisi: Yemek tıkınan mı, telefonuna bakan mı?
- İkisini de kabullenemiyorum. Konsere aç gelmiştir belki, tamam ama... Sahneden de itiraz etmem tabii. Ama çok tuhaf.
◊ Konserden önce bir kadeh mi, konserden sonra bir kadeh mi?
- Yaşlı bir viski konserden önce de sonra da olur. Beni neşelendiriyor.
◊ İmkânın olsa hangisiyle kahve içmek isterdin? Mozart mı, Beethoven mı?
- Buna cevap olarak Bach desem? Onlardan önce yaşadı ama günümüzün caz müzisyenleri çok etkilenmiştir Bach’tan.
KÜÇÜK KEYİFLER...
Şu anda bir tane kartal geçiyor
◊ Koyu Fenerbahçelisin. Aynı zamanda klasik otomobil tutkunusun. Futbol mu, otomobiller mi?
- Evet, 1920-70 arası otomobillerin ayrı bir kişiliği, suratı var. Şimdi yok o hava. Çok seviyorum ama tercih yapmak gerekirse tabii ki Fenerbahçe.
◊ Birinde 734 bin, ikincisinde 24 bin takipçin var. Twitter mı, Instagram mı?
- Instagram. Daha keyifli, renkli. Yeniyim ama eğleniyorum. Twitter dertlerimi, meselelerimi yazdığım bir mecra.
◊ Ceketlerin pek meşhur: Nubuk mu, kadife mi?
- Nubuk. Güderi, deri, süet seviyorum. Atmaya da kıyamam. 1989’da aldığım yeleğim hâlâ durur mesela.
◊ Hayatına giren köpeklerden hangisi daha asildi: Kendi Dalmaçyalın Bebop mu, şarkı yazdığın sokak köpeği Barones mi?
- Sadece bu ikisi değil, hayatıma çok köpek girdi. Monk, Misty... Ama ölen Bebop’un yerini kimse dolduramaz. Şu anda da bir Mojocat’imiz var. Onun da şarkısı hazır, yeni plakta olacak.
◊ Denize ve tekneye düşkünsün, en iyi tekne hangisidir: Kendininki mi, arkadaşınınki mi?
- Denizdeki özgürlük kimseyle paylaşılmaz. Sakin bir koyda gece müzik dinlemek parayla ölçülemez. Ama istediğim müziği dinlemeliyim. Kimseye ne rahatsızlık vermek isterim bunu dayatarak ne de kendim rahatsız olmalıyım. O yüzden kendi teknem.
◊ Bodrum mu, Çeşme mi?
- Bodrum tabii. Burada yaşıyorum zaten. Merkeze 35 kilometre uzaklıkta bir dağ köyünde. Zeytinlikler, tabiat, sükunet... Bak şu anda bir tane kartal geçiyor mesela. Bodrum’un içine sadece dostları görmek ve noter vs. gibi işler için gidiyorum.
◊ Deniz-kum-güneş mi, orman-ağaç-temiz hava mı?
- Eyvaaah kazık soru... Denizi, güneşlenmeyi çok severim ama kum bana göre değil. Koyda, açıkta, teknede olacak. Yeşillik ve ormana da bayılırım. Saçma sapan oldu şimdi değil mi bu cevap? (Gülüyor)
ÖZEL MESELELER...
Yanımda ağlanmasından hoşlanmam
◊ Hangisi daha kötü senaryo: Kimselere âşık olamamak mı, her aşkın kötü bitmesi mi?
- Kimselere âşık olamamak güzel bence. Ne güzel işte, seçici olduğun, zor beğendiğin anlamına gelir. Zaten aşk gelip seni buluyor. Hüsranla bitmesi de beni ilgilendirmiyor. Aşk isterse sana müzik yaptırır.
◊ Yılın hangi mevsimi daha romantik? İlkbahar/yaz mı, sonbahar/kış mı?
- Sonbahar ve ilkbahar. Birinde hayat yok oluyor, öbüründe yeniden yeşeriyor. İkisi de pastel. Gauguin gibi, Van Gogh gibi.
◊ Tek başına ağlamak mı, birinin yanında ağlamak mı?
- Hayatımda bir-iki kere ağladım. Tek başımaydım. Yanımda ağlanmasından da hoşlanmam.
◊ Kızın Nisan 20 yaşında... Bir erkek ne zaman daha cesurdur: Bekârken mi, babayken mi?
- Babayken tabii. Düşünsene, doğduğu andan itibaren senin elinde büyüyor, onu korumak istersin. Bir de ben hep evdeydim. İşim evde... O yüzden hiç ayrılmadık. Şimdi Amerika’da üniversitede okuyor ama hâlâ öyle yakın devam ediyoruz.
◊ Hangisiyle komşu olmak isterdin? Marilyn Monroe mu, Brigitte Bardot mu?
- Bardot. Daha çok beğeniyorum, daha çekici. Sarışınlarla pek aram yok. Onu röntgenlemeyi daha çok severim. (Gülüyor)
MAHCUP HALLER...
Uyandırılınca sinirleniyorum
◊ Asla hatırlamadığın biri sana çok samimi davranıyor... Yekten hatırlamadığını mı söylersin, dolambaçlı sorularla kim olduğunu mu anlamaya çalışırsın?
- “Kusura bakma çıkaramadım” diye söylerim. Ciddi konuştuğum kimseyi unutmam.
◊ Eve yatılı misafir geldi, horlamasından uyunmuyor. Uyandırır mısın, uykusuz mu kalırsın?
- Uykusuzluktan, uyandırılmaktan çok irite olurum. Ama o akşam uykusuz kalmayı tercih ederim. N’olacak, sineye çekerim. Her gün misafir gelecek değil ya...
◊ Uçakta/otobüste habire omuzunda uyuyan bir adam/kadın var... İnce ince ittirir misin, hostese mi şikayet edersin?
- Bakarım, bilmem, şöyle belli belirsiz dokunurum. Halletmeye çalışırım. Olmaz mı?
HİÇ DÜŞÜNMEDEN HIZLI HIZLI...
◊ İlham hangisinde daha rahat eder: Gündüz mü, gece mi?
- Gece.
◊ Anne tarafın Rizeli. Peki sen çaycı mısın, kahveci mi?
- Kahve.
◊ İstanbul’un Avrupa yakası mı, Asya yakası mı?
- Avrupa.
◊ İkisinde de oturdun. Tarabya mı, Emirgân mı?
- Emirgân.
◊ Misafir gittiğiniz bir yerde yemeği beğenmedin. Tabakta bırakmak mı, çaktırmadan köpeğe vermek mi?
- Tabak.