Fotoğraflar: DepoPhotos
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2020 10:43
Topkapı Sarayı, İstanbul Sarayburnu'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihine 400 yılı boyunca, devletin idare merkezi olarak hizmet vermiş. Osmanlı padişahlarının yaşadığı sarayda bir zamanlar 4.000'e yakın nüfus mevcutmuş. 1478’de Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı içinde yer alan Harem-i Hümayun hükümdarın makamı olan Mabeyn-i Hümayun’a bağlı, kendi içinde hiyerarşisi olan bir birim olarak süregelmiş.
Çoğu kez sarayda yaşayan sadece kadınlara özel bir bölüm olduğu sanılsa da bu doğru değildir. Gerçekte Harem, yani resmî ismiyle Harem-i Hümayun, padişahın kendisi, ailesi ve onlara bağlı çalışan hizmet sınıfının yani cariyelerin gündelik yaşantısının geçtiği bölümü ifade eder. Bu alan için kullanılan doğru tabirlerden biri de “Mutluluk yuvası” anlamına gelen Darüssaade’dir; fakat “Harem” ifadesinin kullanımı daha yaygın ve yerleşik olmuştur.
Harem ifadesi, Akadça “örtmek, gizlemek, esirgemek; ayırmak” anlamlarıyla karşılığını bulan “haramu(m)” kelimesinden gelmekte. Ayrıca Arapçada da “korunan, mukaddes ve muhterem olan şey ya da nesne” anlamında kullanılmakta. Bu anlamlarına da bakıldığında teşkilat yapısı olarak dış dünyaya, Mabeyn-I Hümayun’la kıyaslandığında görece kapalı, özel bir bölgeyi ifade ettiği anlaşılmakta. Hatta yalnızca sarayda değil klasik Osmanlı Türk evinde de aileye özel olarak ayrılan, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmayacağı şekilde planlanan mimari alanlara da harem deniliyordu.
Doğası itibari ile dışa kapalı olan bu bölümün mimarisi de buna uygun bir şekilde tasarlanmıştır. Harem’le dış dünya arasında görsel bir “mesafe” konulması, erişimin de sadece hanedan ailesi ve çalışanlara açık olması nedeni ile bu bölüm hep ilgi ve merak konusu olmuştur. Osmanlı kaynaklarında da hakkında yeteri kadar bilgi verilmeyen harem ile ilgili bazı yanlış algılar yerleşmiştir. “Cariye kelimesi haremdeki hizmetli kadınların genel unvanı idi. Dolayısıyla Valide Sultan ve Kadın efendilerin de cariyeleri vardı. Ancak zamanla sadece padişahların cariyesi olur gibi hatalı bir algı oluşmuştur.
18. yüzyıldan itibaren hareme olan ilgi ve merak artmış, harem üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. Fakat harem teşkilatının kapalılığı ve gizliliği, araştırmaların eksik bilgilere dayanmasına ve yorumların rivayetlerle sınırlı kalmasına sebep olurken; Batı’da artan ilgiye paralel olarak üretilen ve ticari olarak da karşılık bulan sanatsal eserler gerçek Harem yerine gerçekle bağı kopuk hayali bir harem oluşumuna yol açmıştır.