Son saptamalar

Güncelleme Tarihi:

Son saptamalar
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 11, 2006 02:24

Kocanın annesine yakın oturan ailelerde ölü bebek doğumları daha fazlaydı.

Eğer kayınvalide bebeklerin doğumundan önce ölmüşse, bebeklerin yaşama şansı daha yüksekti.

Gelinin annesi ölmüşse, yeni doğan bebeklerin doğumdan bir ay sonra ölme riski daha büyüktü.

Güney Etiyopya’daki Oromo topluluğunda da aynı durum söz konusu.

İngiliz araştırmacıları Ruth Mace ve Mhairi Gibson’un son araştırmaları, büyükannenin, annelere ağır ev işlerinde yardımcı olduğunu gösteriyor. Yaşlılar mısır öğütüyor, odun topluyor veya su taşıyorlar.

Diğer bir araştırma da Finlandiya’daki Turku Üniversitesi’nden. Biyolog Mirkka Lahdenper?, yardımcı büyükanne menopozdan sonra uzun süre yaşarsa, on yıl içinde iki torun fazladan dünyaya geliyordu diyor. Lahdenper?, Finlandiya ve Kanada’nın eski köy yaşantılarını incelemiş.

Gelinin annesi

Büyükanneler, çocukların hayatta kalma şansı için önemli bir rol oynuyorlar, fakat bilim adamları bu rolün genel olarak gelinin annesi tarafından üstlenildiğini görmüşler.

Torunların sadece sayıca çok olduğu yerlerde değil, daha sağlıklı büyüdükleri yerde de işin içinde annenin annesi var.

Mesela Etiyopya’daki Oromo halkında, büyükanne, bitişiğinde oturan oğlunun ailesine ziyaret etmek yerine, diğer bir köyde oturan kızına yardıma gidiyor. Yaşadığı sürece de, kızının çocukları daha iyi büyüyor.

Torunların, özellikle de yaşamlarının en kritik dönemi olan ilk üç yılını atlatmalarında, anneannelerin rolü büyük. Tam tersi olarak da babaannelerine yakın yaşayan çocukların ölme riski daha fazla.

17.-18.yy’daki QuŽbec yaşamını inceleyen Max-Planck Demografi Araştırmaları Enstitüsü’nden Jan Beise, "Gerçekten yardımı bulunanlar anneanneler" diyor.

Anneanne rolü bugün de geçerli

18.yy’dan bu yana çok şey değişmesine rağmen endüstri ülkelerinde bile anneannenin rolü sürmekte. Torunlarla ilgilenen yine o. Ve burada hangi büyükannenin daha yakında veya daha uzakta oturduğunun hiç önemi yok.

Almanya’da kısa bir süre önce Kassel Üniversitesi psikologu Harald Euler tarafından son bir araştırmayla elde edilen bazı sonuçlar ise şöyle:

Anneanneler veya annenin babası, torunlar tarafından daha çok sevilmekte

Anneanneler torunlarıyla daha fazla vakit geçiriyor ve daha çok hediye alıyorlar

Araştırmaya katılanlardan sadece %12’si babaannesini daha çok sevdiğini söylemiş

Babaanne, kendi kızına

Peki kayınvalideler neden kendi kızlarına yardım etmeyi tercih ediyor? Ve niçin kızlarının çocuklarını daha çok seviyorlar?

Voland, bu sorunun yanıtını sosyobiyolojik açıdan kısaca şu şekilde özetlemekte:

Gelinin annesi, torununun kızından olduğundan yüzde yüz emindir, fakat kayınvalide gelininin gerçekten de oğlunun çocuğunu doğurup doğurmadığını bilemez. Ve bilim adamı henüz birkaç aylıkken ölen bebeklerin, gelinlerin kayınvalideleri tarafından sevilmediklerine bağlamakta.

Oğlunun karısı, evdeki işleri yaptırmak için idealdi, hatta sağlığına zarar gelecek olsa bile. Vogland bu iddiasını kanıtlamak için şu soruyu soruyor:

"Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin bakalım. Siz inekleri otlatmak için kimi gönderirsiniz? Hamile kızınızı mı? Yoksa oğlunuzun çocuğuna gebe olan gelininizi mi?"

Güvensizlik var

Hamile kadının, kayınvalide baskısı ve stres yüzünden bebeğini düşürmesi de çok önemli değildi. Nasıl olsa yine hamile kalabilirdi. Hindistan’ın Bengal bölgesinde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre babanın annesi, annenin sağlığı pahasına bile olsa torun sayısını arttırabilmişti.

Öyleyse gelin kaynana çekişmesinin evrimsel kökleri bir yerde güvensizliğe dayanıyor. Ve anlaşıldığı kadar bu güvensizlik, geçmişti de günümüzde de tek taraflı işlememekte.

Kayınvalide oğlunun torunundan emin değil, çünkü gelinine güvenmiyor. Gelin, bir şeye ihtiyacı olduğunda ya da çocukları için yardım gerektiğinde kocasının değil kendi annesini arıyor.

Bu noktaya değinerek gelin kaynana çekişmesinin biyolojik boyutunun yanlış olmadığını söyleyen Floransa’daki Avrupa Yüksekokul Enstitüsü biyologu Martin Kohli, konunun toplum bilimsel yönüne dikkat çekiyor.

Tek sorun kayınvalideler değil, gelinler de değerli çocuklarını babaannelerine teslim etmek istemiyorlar. Oysa kayınvalideler de kendilerinden istendiğinde pekala torunlarını bakarlar, diyor.

Kaynaklar:

www.uni-giessen.de, www.uni-kassel.de,

Spiegel 11/2006


Güney Etiyopya’daki Oromo topluluğunda da aynı durum söz konusu.

İngiliz araştırmacıları Ruth Mace ve Mhairi Gibson’un son araştırmaları, büyükannenin, annelere ağır ev işlerinde yardımcı olduğunu gösteriyor. Yaşlılar mısır öğütüyor, odun topluyor veya su taşıyorlar.

Diğer bir araştırma da Finlandiya’daki Turku Üniversitesi’nden. Biyolog Mirkka Lahdenper?, yardımcı büyükanne menopozdan sonra uzun süre yaşarsa, on yıl içinde iki torun fazladan dünyaya geliyordu diyor. Lahdenper?, Finlandiya ve Kanada’nın eski köy yaşantılarını incelemiş.

Gelinin annesi

Büyükanneler, çocukların hayatta kalma şansı için önemli bir rol oynuyorlar, fakat bilim adamları bu rolün genel olarak gelinin annesi tarafından üstlenildiğini görmüşler.

Torunların sadece sayıca çok olduğu yerlerde değil, daha sağlıklı büyüdükleri yerde de işin içinde annenin annesi var.

Mesela Etiyopya’daki Oromo halkında, büyükanne, bitişiğinde oturan oğlunun ailesine ziyaret etmek yerine, diğer bir köyde oturan kızına yardıma gidiyor. Yaşadığı sürece de, kızının çocukları daha iyi büyüyor.

Torunların, özellikle de yaşamlarının en kritik dönemi olan ilk üç yılını atlatmalarında, anneannelerin rolü büyük. Tam tersi olarak da babaannelerine yakın yaşayan çocukların ölme riski daha fazla.

17.-18.yy’daki QuŽbec yaşamını inceleyen Max-Planck Demografi Araştırmaları Enstitüsü’nden Jan Beise, "Gerçekten yardımı bulunanlar anneanneler" diyor.

Anneanne rolü bugün de geçerli

18.yy’dan bu yana çok şey değişmesine rağmen endüstri ülkelerinde bile anneannenin rolü sürmekte. Torunlarla ilgilenen yine o. Ve burada hangi büyükannenin daha yakında veya daha uzakta oturduğunun hiç önemi yok.

Almanya’da kısa bir süre önce Kassel Üniversitesi psikologu Harald Euler tarafından son bir araştırmayla elde edilen bazı sonuçlar ise şöyle:

Anneanneler veya annenin babası, torunlar tarafından daha çok sevilmekte

Anneanneler torunlarıyla daha fazla vakit geçiriyor ve daha çok hediye alıyorlar

Araştırmaya katılanlardan sadece %12’si babaannesini daha çok sevdiğini söylemiş

Babaanne, kendi kızına

Peki kayınvalideler neden kendi kızlarına yardım etmeyi tercih ediyor? Ve niçin kızlarının çocuklarını daha çok seviyorlar?

Voland, bu sorunun yanıtını sosyobiyolojik açıdan kısaca şu şekilde özetlemekte:

Gelinin annesi, torununun kızından olduğundan yüzde yüz emindir, fakat kayınvalide gelininin gerçekten de oğlunun çocuğunu doğurup doğurmadığını bilemez. Ve bilim adamı henüz birkaç aylıkken ölen bebeklerin, gelinlerin kayınvalideleri tarafından sevilmediklerine bağlamakta.

Oğlunun karısı, evdeki işleri yaptırmak için idealdi, hatta sağlığına zarar gelecek olsa bile. Vogland bu iddiasını kanıtlamak için şu soruyu soruyor:

"Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin bakalım. Siz inekleri otlatmak için kimi gönderirsiniz? Hamile kızınızı mı? Yoksa oğlunuzun çocuğuna gebe olan gelininizi mi?"

Güvensizlik var

Hamile kadının, kayınvalide baskısı ve stres yüzünden bebeğini düşürmesi de çok önemli değildi. Nasıl olsa yine hamile kalabilirdi. Hindistan’ın Bengal bölgesinde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre babanın annesi, annenin sağlığı pahasına bile olsa torun sayısını arttırabilmişti.

Öyleyse gelin kaynana çekişmesinin evrimsel kökleri bir yerde güvensizliğe dayanıyor. Ve anlaşıldığı kadar bu güvensizlik, geçmişti de günümüzde de tek taraflı işlememekte.

Kayınvalide oğlunun torunundan emin değil, çünkü gelinine güvenmiyor. Gelin, bir şeye ihtiyacı olduğunda ya da çocukları için yardım gerektiğinde kocasının değil kendi annesini arıyor.

Bu noktaya değinerek gelin kaynana çekişmesinin biyolojik boyutunun yanlış olmadığını söyleyen Floransa’daki Avrupa Yüksekokul Enstitüsü biyologu Martin Kohli, konunun toplum bilimsel yönüne dikkat çekiyor.

Tek sorun kayınvalideler değil, gelinler de değerli çocuklarını babaannelerine teslim etmek istemiyorlar. Oysa kayınvalideler de kendilerinden istendiğinde pekala torunlarını bakarlar, diyor.

Kaynaklar:

www.uni-giessen.de, www.uni-kassel.de,

Spiegel 11/2006


Almanya’da son bir araştırmayla elde edilen bazı sonuçlar:

Anneanneler veya annenin babası, torunlar tarafından daha çok sevilmekte

Anneanneler torunlarıyla daha fazla vakit geçiriyor ve daha çok hediye alıyorlar

Araştırmaya katılanlardan sadece %12’si babaannesini daha çok sevdiğini söylemiş.

Erken ergenliğe çare aranıyor

Çocuklarda ergenlik dönemi git gide daha erken başlıyor. Bu durum anne babalar kadar bilim adamlarını da kaygılandırmakta. Çünkü erken ergenlik sağlık açısından da sorunlar yaratmakta.

Bilim adamları şimdi ergenliği kontrol altına alan bir hap geliştirmek istiyorlar. New Scientist dergisindeki habere göre geçtiğimiz son 250 yıl içinde ergenlik dönemi git gide daha erken başlamış.

18.yy Avrupa’sında kızlar ilk kez 17 yaşında regl görürken, yüz yıl sonra regl yaşı 14’e inmiş. Günümüzde ise ilk regl görme yaşı ortalama olarak 13 olsa da bu sınır aşağı doğru inmeye devam ediyor diyor araştırmacılar.

Moleküler biyolojik açıdan bakıldığında, ergenlik bilmecesi, KiSS-1 proteini ve bir sinir hücresi reseptörünü üreten GPR54 geninin keşfiyle çözülmüş görünüyordu.

Karmaşık bir sinyal zincirinin başlangıcında bunlar ergenliğin zincirleme reaksiyonunu başlatmakta.GnRH (gonadotropin releasing hormone/ gonadotropin salgılatıcı hormon), hipofizin uyarı maddesi salgılamasını tetiklemekte.
Kızlar anneleri gibi

Bu madde ise erbezlerini ve yumurtalıkları, cinsellik hormonu üretmeleri için uyarmakta. Ama bu kadarıyla ergenliğin başlangıcı yine de açıklanmış olmuyor. Kisspeptin molekülünün ne şekilde açığa çıktığı hala bilinmemekte ve yanıt gerçekten de karmaşık gibi. Ergenliğin başlamasına genetik ve sosyal faktörler karar veriyor.

Mesela kızların, anneleri gibi aynı yaşta ergenliğe girdikleri bilinmekte. Babalarıyla ilişkileri iyi olmayan ya da tamamen babasız büyüyen kızlarda da ergenlik daha önce başlıyor. Anlaşıldığı üzere çevrenin de etkisi var. Mesela yüksek bölgelerde yaşanlar cinsel olgunluğa daha geç ulaşıyorlar.

Diğer bir faktör ise beslenme. Örneğin kisspeptin molekülü ve enerji rezervleri arasında bir bağlantının bulunduğunu gösteren kanıtlar var. İyi beslenenler daha erken, kötü beslenenler ise daha geç yaşıyorlar ergenliği.

Sakıncaları

New Scientist dergisindeki haberde, altı yaşındaki kızların regl görmeleri ve sekiz yaşındaki erkek çocukların cinsel bölgelerindeki tüylenme gibi erken ergenlik belirtilerinden söz edilmekte. Erken ergenlik çocuklar kadar ebeveynler için de külfet olarak kabul edilmekte.

Ayrıca hastalık riski de söz konusu. Nitekim erken ergenliğe girenlerde meme ve prostat kanseri riski daha yüksek. Erken gelişme süreci GnRH hormonu tedavisiyle durdurulmakta. Fakat ilaç çok pahalı, ayrıca tedavinin uzun vadedeki yan etkileri de henüz bilinmemekte. Birçok araştırmacı KiSS proteininin, ergenlik sorununu gidermek için mükemmel bir araç olarak görmekte. Protein, sinyal zincirinde GnRH’ın bir üst aşamasında etkimekte.

Bu da kisspeptini yeni ilaç üretimi için cazip kılmakta. Proteinin, erken ergenliği doğal yoldan kontrol edebileceği sanılmakta çünkü. Ama proteinin, ergenliği "tek tuşla" durduracak bir ilaç haline dönüştürülmesi şimdilik sadece hayalden ibaret.

Kimi bilim adamları hormonsal çevrimlere müdahalenin ne şekilde sonuçlanacağının bilinmemesi yüzünden bu gelişmeye pek sıcak bakmıyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!