Sihirbazlar ’sihirlerini’ nasıl gerçekleştiriyor?

Güncelleme Tarihi:

Sihirbazlar ’sihirlerini’ nasıl gerçekleştiriyor
Oluşturulma Tarihi: Ocak 21, 2006 00:00

Gözden kaybolan ister bir metal para, isterse tavşan ya da Özgürlük Anıtı olsun, sihirbazlığın temelinde üç yöntem var:

Haberin Devamı

Önünüzde ters çevrilmiş üç fincan var. Soldakinin altında bir limon duruyor. Limonun orada olduğundan hiç kuşkunuz yok, çünkü sihirbazın fincanları özenle karıştırdıktan sonra onu oraya koyduğunu gözlerinizle gördünüz.

Size limonun hangi fincanın altında olduğu sorulduğunda da, kendinizden son derece emin bir tavırla o fincanı gösterdiniz.

Ama, fincan ters çevrilip de altında hiçbir şey olmadığını görünce şaşkınlıktan ağzınız açık kaldı!

Belki de olup bitenleri izleme konusunda pek becerikli değilsiniz. Bu kez sağdaki fincanı işaret ettiniz. Ancak onun da altından hiçbir şey çıkmadı. Öfkeye kapılıp son fincanı ters çevirdiğinizde de, altından limon yerine bir portakal çıkıverdi.

/images/100/0x0/55eac92bf018fbb8f8969d32


Beyin güdülenmeye hazır!

Tüm bunların ustaca sergilenen sihirbazlık numaralarından ibaret olduğunu bilmenize karşın, gerçeklikle ilgili en basit inançlarınız yine de tepetaklak oldu.

Sihirbazlık, hile ve aldatmanın en üst düzeyine ulaşarak incelikli bir sanata dönüştürüldüğü tek alan olsa gerek.

Sihirbazların en beylik numaraları ise para, kart ya da başka eşyaların ustalıkla idare edilmesi gibi fiziksel oyunlar.

Ne var ki, sihirbazlığın temelinde insanların dikkatlerini uzay ya da zamanda kendi seçtikleri bir noktaya çeken ruhbilimsel etmenlerin de önemli bir payı var. Gerçekten de, ruhbilim uzmanları son günlerde insan beyninin bu tür güdümlemelere ne denli duyarlı olduğu konusunda sarsıcı birtakım bulgulara ulaştılar.

Yanılsama ve beyin

Usta sihirbaz Jim Steinmeyer, "Yanılsama, eninde sonunda insan beyninde meydana gelen bir olgu," diyor.

Sihirbazlık numaralarının birçoğu yüzyıllardır uygulanıyor. Bunların bir bölümü insanları eğlendirmeye yönelik, görünürde herkesin yapamayacağı türde numaralardı.

Her saray soytarısının repertuarında bu tür numaralardan birkaçına mutlaka yer verilirdi.

Ancak çoğu zaman sihirbazlık kolayca tufaya gelenlerin paralarını tırtıklamak amacıyla uygulanan bir yöntemdi. Bu durum sihirbazlığın altın çağına girdiği, sahne sanatları ve teknolojik yeniliklerin biraraya gelerek bu tür gösterilerin
/images/100/0x0/55eac92bf018fbb8f8969d34
popüler bir sanata dönüştüğü 1800’lerin sonlarında çok daha farklı bir boyut kazanmaya başladı.

Bilimin katkısı

Tiyatro dalındaki bu devrimin gerçekleşmesinde bilimin çok ciddi bir katkısı oldu. Karmaşık mekanik aygıtlar ve optikle ilgili incelikli ilkeler sahne gösterileri yapan sihirbazların hiç vazgeçemedikleri unsurlara dönüştü.

Örneğin, 1862 yılında Londra’nın ünlü bilim merkezlerinden Kraliyet Politeknik Enstitüsü’ne gidenler sahnede beliren bir hayaletle karşı karşıya getirildiler.

İzleyiciler saydam bir figürün döşemeleri gıcırdatarak yürüdüğüne, katı cisimlerin ortasından geçip gözden yittiğine tanık oldular.

Bu görüntü karşısında ünlü fizikçi Michael Faraday’ın bile ağzı açık kalmış, ancak enstitüde okutmanlık yapan John Henry Pepper’in sahneye özenle yerleştirilmiş camı göstermesi üzerine kendine gelebilmişti.

Işık oyunları sayesinde kulisteki oyuncunun görüntüsü ustalıklı bir biçimde cama yansıtılmıştı.

Pepper’s Ghosts

Sonradan Pepper Hayaleti adıyla anılan bu numara sihirbaz çevresi tarafından da benimsendi ve özenle yerleştirilen aynalar zamanla mesleğin en önemli parçalarından bir durumuna geldi.

Çağdaş malzeme ve uygulamalardan da yararlanmalarına karşın eskilerden kalma bu tür optik gizlerin günümüzde bile sihirbazlığın belkemiğini oluşturduğuna dikkat çeken Steinmeyer, "Bugün bizleri aldatan numaralar zamanında dedelerimizi ve ninelerimizi aldatanlardan hiç de farklı değil," diyor.

Sihirbazlar söz konusu teknolojileri el becerileri ve ruhbilimsel yöntemlerle birleştirmek suretiyle insanları farklı biçimlerde aldatıp şaşırtabiliyorlar. Böylelikle şapkalardan tavşanlar çıkıyor, bedenler testereyle ikiye bölünüyor, eşyalar görünüp kayboluyor, ya da havalanıyor.

Gelgelelim, işin belki de en şaşırtıcı yönü, tüm bunların temelinde bir avuç basit stratejinin yatıyor olması. 1905 yılında kurulan Sihirbazlar Derneği’nin ilk başkanı olan ve Britanya’nın gelmiş geçmiş en ünlü sihirbazı sayılabilecek David Devant’ın bir zamanlar kendisine bu tür 300 numara bildiğini öne süren çırağına, "Benim bildiğim numaralar ise
/images/100/0x0/55eac92bf018fbb8f8969d36
gerçekte sekiz taneyi geçmiyor," yanıtını vermesi de bu gerçeği gözler önüne seriyor.

Yanılsamanın yaratılması

O halde, sihirbazlığın temelini oluşturan bu stratejiler neyin nesi? Sihirbazlık numaralarının kavranması sürecinde öncelikle "etki" ile "yöntem" arasındaki farkın ayırdına varılması gerekiyor. Etki izleyici tarafından algılanan yanılsama, görünürde gözü yanıltan olgunun ta kendisi olarak tanımlanırken, yöntem bu yanılsamaya yol açan süreç olarak biliniyor.

Etkilerle yöntemlerin sınıflandırılması konusu sihirbaz çevrelerinde ateşli tartışmalara neden olmakla birlikte, bu mesleği sürdürenlerin çoğu her birinden yalnızca bir avuç olduğu görüşünde birleşiyor.

Dahası, olay en basit düzeyden ele alındığında esasen tek bir yöntem olduğuna ve bunun da birtakım edimleri izleyiciye çaktırmadan gerçekleştirmekten ibaret olduğuna dikkat çekiliyor.

Söz gelimi, en yaygın kullanılan etkilerden bir tanesi gözden kaybolmaktır.

Üç yöntem

Gözden kaybolan ister bir metal para, isterse tavşan ya da Özgürlük Anıtı olsun, bu olgunun temelinde üç yöntem vardır:

Benzeşim (nesnenin hiç orada olmayıp, yalnızca varmış gibi görünmesi).

Gizleme (nesnenin hala orada olması, yalnızca artık gizlendiği).

Araklama (nesnenin gizlice kaçırılması).

Belirme etkisi gerçekte gözden kaybolmanın tersi olduğundan, bu etkinin yaratılmasında da aynı stratejilerden yararlanılabiliyor. Bu iki etki birleştirildiğinde ise, yer ya da biçim değiştirme türünde gösteriler sergilenebiliyor.

Böylece, limon bir portakala dönüşebiliyor.

Haberin Devamı

İyi bir sihirbazın nitelikleri

Ne var ki, salt yanılsamanın fiziksel düzenekleri konusundaki beceri sahibi olmak, sihirbazın mesleğinde başarıya ulaşmasına yetmiyor. Devant’ın da bir zamanlar belirttiği gibi, "İyi bir sihirbazın bir numaranın nasıl yapıldığını bilmekle, onu nasıl yapacağını bilmek arasındaki farkı da kavraması gerekiyor."

Bir başka deyişle, sihirbazın yanıltma sanatının inceliklerinden yararlanmak suretiyle izleyicinin beklentilerini gösteri boyunca denetimi altında tutması gerekiyor.

Sihirbazlıkta yanıltmanın belki de en bilinen biçimlerini, izleyicinin ilgisini belli anlarda belli yerlere çekmek türü fiziksel yanıltmalar oluşturuyor.

Burada asıl amaç izleyicinin ilgisini belli bir anda belli bir noktaya çekmek ve o noktaya yoğunlaşmasını sağlamak. Örneğin, sihirbaz numarasının en can alıcı noktasında sahne arkasındaki bir gürültüyle izleyicinin ilgisini oraya yönlendirebiliyor. Ancak, fiziksel yanıltma kimi zaman çok daha ustalıklı bir uygulamayı da gerektirebiliyor.

Ruhbilimsel yöntemler

İzleyicilerin tanık oldukları görüntü karşısındaki düşüncelerine yön vermek amacıyla başvurulan ruhbilimsel yanıltma biçimleri de vardır.

Örneğin, sihirbaz izleyicilere elinde sıradan bir kese kağıdı olduğunu söyleyebilir. Bu duyuru karşısında izleyici bunun gerçekte öyle olmadığını düşünür ve ilgisini kese kağıdıyla yapılabilecek numaralara odaklar. Bu arada sihirbazın kullandığı bir başka sahne donanımı gözden kaçıverir...

Bu stratejilerin birçoğunda insanın görme duyusuyla ilintili birtakım şaşırtıcı özelliklerden yararlanılır. Dış dünya ile ilgili görsel deneyimlerimiz genellikle düzenli ve sürekli bir değişimden ibarettir.

Bu düzenli akışta A’nın arkasından B gelir, B’yi C izler. Gözlerimiz ve dikkatimiz bir nesneden ötekine kayarken, bilgi de gerçekte belli aralıklarla özümsenir. Bu süreç beklentilerimize bağlı olarak görsel, işitsel ve dokunsal birtakım dış etmenlerin de katkısıyla belli bir görüntüye dönüşür.

Ruhbilim uzmanları kısa yoldan edinilen bu zekasal veriler sonucunda açıkça ortada olanı görmezden gelebileceğimizi, ya da hiç yaşanmamış olgulara tanık olduğumuz inancına kapılabileceğimizin artık bilincindeler.

Goril olayı

Goril olayını ele alalım. 1999 yılında Harvard Üniversitesi ruhbilimcilerinden Daniel Simons önderliğindeki bir ekip "Dikkatsizlikten kaynaklanan körlük" durumunu şaşırtıcı bir örnekle gözler önüne serdi.

Deneklere basket topuyla aralarında paslaşan, yarısı siyah yarısı beyaz tişörtlü insanların olduğu bir film izleten Simons onlardan yalnızca beyaz tişört giyenlerin topu kaç kez pasladıklarını öğrenmek istedi. Deneklerden istenen bu görev oldukça incelikliydi ve yoğun bir dikkati gerektirmekteydi.

Filmin sonunda deneklerin ekranda bir goril görüp görmedikleri soruldu. Yaklaşık yarısı bir gorilin gözlerinden kaçabileceğine ihtimal vermediklerinden soruya olumsuz bir yanıt verdiler.

Dikkatsizlik kaynaklı körlük

Ancak, ikinci kez izlediklerinde filmin ortalarında goril kılığına bürünmüş bir kişinin sahaya çıkıp oyunculara katıldığına tanık oldular.

Şimdilerde Illinois Üniversitesi’nde görevli olan Simons’a göre "dikkatsizlikten kaynaklanan körlük" bakmakla bilinçli bir biçimde görmenin farklı kavramlar olduğunu ortaya koyuyor.

Bu durum kaza yapan sürücülerin genellikle ortalıkta başka bir araba görmediklerini öne sürmelerinin nedenini de açıkça ortaya koyuyor.

Sihirbaz, doğal olarak, işini şansa bırakmaz. Böylesine belirgin olduğu göz önünde tutulduğunda, goril etkisi şaşırtıcı bir başarı oranına sahip olsa da, izleyicinin yarısı bunu yutmaz. Bu da, sihirbazın başarısı açısından oldukça olumsuz bir durumdur. Gelgelelim, goril etkisinin gözler önüne serdiği olgu çok daha incelikli biçimlerde sihirbazlığa uygulanabilir.

Örneğin, söz konusu olgu iki sihirbazın yarattığı yeni oyuna esin kaynağı oldu. Hertfordshire Üniversitesi ruhbilimcilerinden Richard Wiseman ve Edinburgh Üniversitesi tarihçilerinden Peter Lamont bir deste oyun kağıdının izleyicinin gözleri önünde renk değiştirdiği izlenimi veren basit bir yanılsama şakası tasarladılar.

Anahtarı bükme olayı

Duyduklarımız da düşüncelerimizi belirlemede aynı oranda etkili olabilir. Wiseman bu yılın başlarında yayımlanan ve telkinin gücünü ortaya koyan araştırmasında bu olaya dikkat çekiyor.

Araştırmada iki ayrı gruba ayrılan deneklerden bir sihirbazın görünürde beyin gücüyle bir anahtarı büktüğü, gerçekte el çabukluğunun etkili olduğu bir filmi izlemeleri isteniyor.

Filmin sonunda sihirbaz bükülmüş anahtarı kameranın önünde masanın üzerine koyuyor. Filmin farklı bir kopyasında, öyle bir durum söz konusu olmadığı halde, sihirbaz filmin sonunda anahtarın bükülmeyi sürdürdüğünü belirtiyor.

Denekler sorgulandığında, filmin bu kopyasını izleyenlerin %40’ı anahtarın masanın üzerine konduktan sonra da bükülmeyi sürdürdüğüne gözleriyle tanık olduklarını öne sürüyorlar. Sihirbazın böyle bir yorumda bulunmadığı kopyayı izleyenlerin ise yalnızca %5’i bükülmenin sürdüğü yönünde bir görüş belirtiyor.

Beni aldatacak

Sihirbazlık kimi açılardan öteki aldatma biçimlerinden farklı bir özellik taşıyor: izleyici gösteriyi sergileyen kişinin sonuçta kendisini aldatacağını başından biliyor ve yanılsama numarasının düzeneğini keşfetmeye çalışıyor.

New Scientist’ten aldığımız bu ilginç yazı şöyle sürüyor: İzleyici olayı bir tür zekasal meydan okuma, ya da beyin cimnastiği olarak değerlendiriyor. Öte yandan, olayın püf noktasını yakalayamamış olmak izleyicide genellikle düşkırıklığına neden olmuyor.

Tam tersine, kötü bir gösteri izlemek onları hüsrana uğratabiliyor. İzleyici ile sihirbaz arasında bir tür anlaşma söz konusu oluyor ve bu anlaşmanın ödülü olarak şaşırtılmayı umuyor.

Steinmeyer, "Sihirbazın görevi izleyiciyi şaşırtmaca, büyülenme ve kuşkunun kol gezdiği ve ödül olarak gönlünü eğlendirdiği bir yolculuğa çıkartmaktır," diyor.

Wiseman gibi ruhbilimciler sihirbazların sahip olduğu ruhbilimsel bilgi dağarcığının kaynağını deşmeye çalışıyorlar. Sihirbazların engin bir bilgiye sahip oldukları görüşüne katılan Simons da, bu bilgilerin dikkat ve algılamayla ilgili araştırmalara ışık tutabileceğine inanıyor.

Bu düzenli akışta A’nın arkasından B gelir, B’yi C izler. Gözlerimiz ve dikkatimiz bir nesneden ötekine kayarken, bilgi de gerçekte belli aralıklarla özümsenir. Bu süreç beklentilerimize bağlı olarak görsel, işitsel ve dokunsal birtakım dış etmenlerin de katkısıyla belli bir görüntüye dönüşür.

Ruhbilim uzmanları kısa yoldan edinilen bu zekasal veriler sonucunda açıkça ortada olanı görmezden gelebileceğimizi, ya da hiç yaşanmamış olgulara tanık olduğumuz inancına kapılabileceğimizin artık bilincindeler.

İskambil kağıdı numarası

/images/100/0x0/55eac92bf018fbb8f8969d38

Sihirbazın buradaki numara veya hilesi, kartların rengini, izleyicinin gözleri önünde değiştirmesine dayanıyor.. Siz bunu farketmiyorsunuz. Buna psikologlar "dikkatsizlikten kaynaklanan körlük" diye tanımlıyor. İnsanlar konsantrasyonları bir başka yana veya noktaya kaydığında, çok aşikar bazı noktaları görmeyebiliyorlar.

Sihirbaz bir paket mavi arkalı oyun kağıdını masa üzerine yerleştiriyor ve kartları, izleyicinin renklerini farketmesine zaman tanıyacak süre içinde orada bırakılyor. Ve bu arada şuna benzer sözleri söylüyor:

"Burada oyun kartlarını kullanarak bir gözlem testi yapacağız. Masanın üzerinde arkası kapalı kartlarla oynayacağım. Sizin de göreviniz, kaç tane kırmızı kart olduğunu saymaktır. Ve karolara ve kupalara bakacaksınız.

Sonra kartlar üzerleri açık olarak çevriliyor. Gözlemci ise kupa ve karoları saymak için çok fazla dikkat sarfetmek durumunda kalıyor. Yani dikkatini belli bir yere yoğunlaştırmış durumda.

Sihirbaz ilk bir kaç kartı çevirdikten sonra, çaktırmadan arkası kırmızı kartları kullanmaya başlıyor. Gözlemci bu değişimi farketmiyor, çünkü o kırmızı karo ve kupaları saymakla megul..

Son kart mavi, yine gözlemci bu değişimi farketmedi. Sihirbaz kartları karıştırıp değiştiriyor, elini bir kızak gibi yaparak mavi arkalı kartları paketin en üstüne yerleştiriyor.

Sihirbaz, bütün unmarasını yaptıktan ve işlemi bitirdikten sonra soruyor: Kaç tane kırmızı kart saydınız? Gözlemci yanıt veriyor. Sihirbaz: Aslında bütün kartlar kırmızıydı...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!