Güncelleme Tarihi:
Satın aldığınız, 75 bin lira değerinde, son model araca kasko sigortası yaptırmak isteseniz, kaç para ödersiniz, biliyor musunuz? Hemen söyleyeyim… Taş çatlasa bin 700 lira. Hem de tüm teminatları içeren bir sigorta olur. Hatta birkaç şirket dolaşıp, fiyat araştırması yaparsanız, bu rakamın bin 200 liraya kadar düştüğünü bile görebilirsiniz.
Aynı şekilde geçtiğimiz yıl satın aldığınız ve kaskosuna da bin 200 lira ödediğiniz aracınızın bu yıl kaskosunu yenilemek istediğinizde, primin 600 liraya kadar düştüğüne hiç şaşırmayın.
Sadece kasko mu? Trafik sigortasında, şehrine ve kişisine göre bugün iki yıl öncesinin yarı fiyatına bile sigorta yaptırabilirsiniz.
Bu indirimler, otomobil sigortasına yönelik zannediyorsanız, yanıldınız. 150 bin lira değerindeki evinizi depreme karşı sigortalatmanın bedeli, yıllık sadece 120 TL’yi geçmez. Tüm bu sigortalar için alacağınız yol yardımı, konut yardımı, çilingir yardımı, muslukçu-tamirci yardımı, çekici desteği gibi asistans hizmetleri de üstelik bedava.
Kaza tespit tutanağı istismar ediliyor
***TSRŞB Başkanı Hulusi Taşkıran, kötü niyetli kişilerin tutanak ile getirilen çağdaş uygulamayı istismar ettiklerini belirterek, “Bir dönem içinde birden fazla hasara sebep veren araç veya kullanıcılar, yenileme aşamasında yeterli seviyede cezalandırılmıyor” dedi.
Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği (TSRŞB) Başkanı Hulusi Taşkıran, trafik sigortalarında mevcut primlerle hasar-prim oranının arttığını belirterek, bu artışın, trafik sigortalarında yapılan primlendirmenin yetersizliğini ortaya koyduğunu kaydetti.
Hulusi Taşkıran, bu çerçevede TSRŞB’nin trafik sigortalarında 2011’e yönelik Rehber Tarife hazırladığını ifade ederek, yeni tarifenin bir önceki tarifeye göre yüzde 6,5 fiyat artışı getirdiğini söyledi. Taşkıran, bu konuda şu açıklamaları yaptı:
“Birliğimiz bünyesinde çalışmakta olan Kaza İnceleme ve Araştırma Komitesinin Rehber Tarife kapsamında yürüttüğü çalışmalar, sigorta sektörümüzün trafik sigortalarında yaptığı fiyatlamanın halen, kâr edecek seviyelerin çok uzağında olduğunu, dolayısıyla hasar maliyeti ortamındaki hızlı değişim ve belirsizlikleri dikkate alan bir fiyatlamanın yapılmasının zorunlu hale geldiğini bir kere daha göstermektedir.”
Kaza tespit tutanağı
Hulusi Taşkıran, uygulamaya giren kaza tespit tutanağının yarattığı sonuçlara da değinerek, kötü niyetli kişilerin tutanak ile getirilen çağdaş uygulamayı istismar ettiklerini söyledi. Bu istismarın bir nebze de olsun önlenmesi gerektiğini belirten Taşkıran, “Trafik sigortasında özellikle bir dönem içinde birden fazla hasara sebep veren araç veya kullanıcıların yenileme aşamasında yeterli seviyede cezalandırılmadıkları görülmektedir. Şirketlerimizin, kötü kullanım veya kötü niyetle sigorta havuzunun sonuçlarını bozanlara, sigorta tekniğinin gerektirdiği şekilde tepki göstermesi gerekmektedir” dedi.
Trafikte prim artışı
Hulusi Taşkıran, şirketlerin bu konuda daha rahat davranabilmeleri için Birlik olarak, Hazine Müsteşarlığından; sektörün, trafik sigortasında uygulama hakkı olan yüzde 300 lük fiyat artış tavanın, yüzde 500’e yükseltilmesi talebinde bulunulduğunu açıklayarak, şunları söyledi:
“Sadece yılda iki veya daha fazla hasar yapan plakaların birden fazla oluşan hasarlarının sisteme yükü yüzde 15 civarındadır ki, salt bu araçların yeterli prim artışına tabii tutulması halinde mevcut piyasa zararının bertaraf edilebileceği görülmektedir.”
AVİVA SİGORTA- ERTAN FIRAT
Ekonominin birkaç puan üzerinde büyüyoruz
Aviva Sigorta Genel Müdürü Ertan Fırat, bu yıl sektörün büyüme rakamlarının olumlu olduğunu belirterek, “Sektör, Türkiye ekonomisinden bir kaç puan üstünde büyüyor” dedi.
Aviva Sigorta Genel Müdürü Ertan Fırat, sigorta sektörünün ekonomiden doğrudan etkilenen bir sektör olduğunu belirterek, “Ekonomik krizden çıkmakta olduğumuz bu yıl sektörün büyüme rakamları olumlu. Türkiye ekonomisinden bir kaç puan üstünde büyüyor” dedi.
Ertan Fırat, bu yılın sigorta sektörünü yavaşlatmadığını ifade ederek, Hazine'nin kararlarıyla daha sağlıklı bir yapıya kavuşulduğunu söyledi. Fırat, “2011 yılı ile ilgili beklentilerim olumlu. Önümüzdeki birçok fırsatı değerlendirmeye hazırız” dedi.
Ertan Fırat, kasko ve yangın sigortalarındaki zarara de değinerek, yangın sigortalarındaki zararın bu yıla özgü olduğunu, seller ve bazı büyük hasarlardan kaynaklandığını kaydetti. Fırat, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yangın sigortalarında Batı ülkelerine kıyasla hala yüksek bir marj var ve şirketleri motordaki zararları taşımasını sağlıyor. Motor tarafında hem kasko hem de trafikte şirketler değişen koşullar nedeniyle zor kararlar alma noktasına geliyor. Mevcut durum her ne kadar sürdürülebilir değilse de, 2011'de çok keskin değişiklikler beklemiyorum. Kısmi ayarlamalarla yol alınmasını bekliyorum.”
Rekabet primleri düşürdü
Ertan Fırat, yangın sigortalarında Türkiye’de büyük fırsatlar olduğunu belirterek, “Son yıllarda büyümenin düşmesinin nedeni rekabet sonucu primlerdeki ciddi düşüş. Tabi ki, büyük sanayi kuruluşları sigortalarını uzman ellere teslim ederek, eksiksiz yapmayı hedefliyorlar. Orta ve küçük işletmelerde ciddi fırsatlar var ve konutların yüzde 75'inin sigortaya ihtiyacı var. Bu alanla ilgili olumsuz düşünmek zor. İklim değişikliği nedeniyle katastrofik hasarlar yaşanması dışında genel trendin olumlu olduğunu düşünüyorum.
Ertan Fırat, “Şirket yönetim kurulları her sene bu şekilde zarar edilmesini nasıl karşılıyor?” sorusunu ise, şöyle yanıtladı: “Bu soruya kendi şirketim açısından yanıt verebilirim. Biz kar odaklı çalışan bir şirketiz, bu nedenle de son 4 yılda sektörde önde gelen şirketler arasında hasar prim oranı en düşük şirketiz.”
Yeni yatırım yapmaya hazırız
Aviva Sigorta Genel Müdürü Ertan Fırat, “Yabancı sermayeli bir şirketin yöneticisisiniz. Sermayedarlar bu şekilde zarar edilmesini nasıl karşılıyor ve ne yorumda bulunuyor?” sorusunu ise şöyle değerlendirdi:
“Aviva Grubu, Türkiye'ye en çok yatırım yapan üçüncü İngiliz grubu. Şu anda sigorta pazarında da payını artırmak için ilave yatırım yapmaya hazır. Türkiye pazarının potansiyeli çok büyük ve biz en rasyonel şekilde bu fırsatları değerlendirmek için çalışmaktayız. Aviva Sigorta, kar odaklı bir şirket ve mevcut durumdan şu ana kadar göreceli olarak en az etkilenen şirket.”
EUREKO SİGORTA- Okan Utkueri
Daha fazla kişiye ulaşmada banka sigortacılığı önemli
Eureko Sigorta Genel Müdürü Okan Utkueri, daha fazla insana ulaşmak, sigortayla ilgili farkındalık ve bilinç yaratmak için banka sigortacılığının çok önemli bir kanal olduğunu söyledi.
Eureko Sigorta Genel Müdürü Okan Utkueri, 2010 yılında sektördeki şirketlerin teknik sonuçlarının ve bilanço karlarının bozulduğunu söyledi.
Okan Utkueri, teknik sonuçlardaki bozulmaya paralel oarak, faiz oranlarının düşmesiyle birlikte mali gelirlerin de azalmasının, bilanço karlılıklarının tarihsel olarak en dip noktalara gerilemesine neden olduğunu belirterek, “Sektörün bir an önce yeni iş fırsatları yaratarak, ürün ve hizmetlerde kalite ve farklılığın üzerinde durarak ve bu sayede teknik kârlılığını arttırarak büyümeye odaklanması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Okan Utkueri, şirket olarak 2010 yılını yaklaşık yüzde 13 prim artışı elde ederek, sektörün ilk 10 şirketi arasındaki yerini koruyarak tamamlayacaklarını ifade ederek, “Garanti Bankası’yla güçlü işbirliğimiz sayesinde 2010’da da banka sigortacılığındaki liderliğimizi devam ettiriyoruz. Yüzde 23’lük pazar payımızla bu alanda en yakın rakibimizin iki katından daha yüksek performans gösterdik. Prim üretimimizi reel anlamda artırırken, son iki yılda olduğu gibi teknik kârlılık oranı açısından sektördeki ilk 10 şirket arasında ilk sıradaki yerimizi koruduk” dedi.
Sosyo-ekonomik koşullar
Okan Utkueri, sigorta sektörünün henüz gelişmekte olduğu Türkiye’de daha fazla insana ulaşmak, sigortayla ilgili farkındalık ve bilinç yaratmak için banka sigortacılığının çok önemli bir kanal olduğunu da vurgulayarak, “Bu nedenle bu alana yönelik altyapı yatırımlarımıza önümüzdeki dönemde de devam edecek, ürün ve hizmetlerimizi, süreçlerimizle birlikte müşterilerimize en uygun olacak şekilde tasarlama çalışmalarımızı sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
Okan Utkueri, sektördeki rekabet ortamı ve ülke genelindeki sosyo-ekonomik koşullar dikkate alındığında, yeni ve kârlı iş yaratabilme başarısını sağlayabilmenin önümüzdeki dönemde şirketlerin en önemli performans kriteri olacağını da belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yüzden de sektörün mutlaka müşteri odaklı yaklaşımı benimseyen, hizmet kalitesini ön plana çıkaran ve güçlü bir stratejik planlamaya dayalı, kanal ve ürün bazında yeni, yaratıcı, farklı çözümleri ortaya koyabilen bir ‘değişim yönetimini’ hayata geçirmesi gerekiyor. Bunu hayata geçirebilen şirketler sürdürülebilir büyüme ve kârlılığı yakalayabilecekler ve böylece sektörde kalıcı bir konum elde edecekler. Bu değişime ayak uyduramayanlar için bilanço yapısındaki bozulmaya paralel ilave sermaye gereksinimini doğuracak ve bu durum konsolidasyon ihtiyacını beraberinde getirecektir.”
Konut sigortalarına yoğunlaşmalıyız
Eureko Sigorta Genel Müdürü Okan Utkueri, son dönemde yangın sigortalarında da karlılık açısından sorun yaşandığını belirterek, bu konuda şu açıklamaları yaptı:
“Yangın sigortası branşındaki sorun, özellikle ticari risklerde teknik anlamda gerçek fiyatlandırma kriterlerine bağlı bir risk kabul ve fiyatlama politikası yerine, tamamıyla deprem tarifesine dayalı bir fiyatlama yapılmasından kaynaklanmaktadır. Bu tarz büyük ticari işlerde gerek sigorta bedellerinin artmaması, hatta azalması, gerekse primlerin ciddi bir şekilde erozyona uğraması içinde bulunduğumuz durumu doğurmuştur. Sadece biz de değil, bir çok gelişmiş ülke piyasalarında da büyük hacimli kurumsal risklerin ciddi bir rekabete sahne olduğu bilinmektedir. Yapılması gereken, orta ve küçük çaplı risklerdeki portföyü arttırmak üzere, özellikle KOBİ ve konut sigortalarına yoğunlaşıp, bu alanlarda çok düşük düzeylerdeki sigortalılık oranlarını farklı kanalları ve satış stratejilerini kullanarak yukarı çıkarmanın yollarını aramaktır.”
ANADOLU SİGORTA- Mustafa Su
Devlet, sigorta yaptıranla yaptırmayana aynı davranmamalı
***Anadolu Sigorta Genel Müdürü Mustafa Su, devletin sigortayı teşvik etmek için sigorta yaptıran ile yaptırmayana aynı şekilde davranmayacağını açıkça söylemesi ve dediğini de yapması gerektiğini söyledi.
Anadolu Sigorta Genel Müdürü Mustafa Su, Türkiye’de sigorta sektörünün uzun yıllardan beri faaliyet göstermesine karşın aslında yasal çerçeveden bakıldığında, bağımsız olarak yeni kurumsallaşan bir sektör olduğunu söyledi. Su, devlet yönetiminin eskiye nazaran sigortacılık sektörüne daha fazla önem verdiğini kaydetti.
Mustafa Su, sigorta sektörünün gelişebilmesi için öncelikle Türkiye’deki sigortacılığın hacimsel olarak genişlemesinin, bir başka ifadeyle daha fazla kişiye ulaşmasının gerektiğini ifade ederek, bunun ise toplumda sigortaya karşı olan bilincin artmasıyla mümkün olacağını kaydetti. Mustafa Su, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu noktada devletin tutumunu çok önemli buluyoruz. Devletin sigortayı teşvik etmek için sigorta yaptıran ile yaptırmayana aynı şekilde davranmayacağını açıkça söylemesi ve dediğini de yapması lazım. Elbette bu, devlet kimseye yardım etmesin demek değildir ancak bazı durumlarda iyi niyetle yapılan hareketler, insanların zihninde, sigortanın gerekliliği konusunda yanlış izlenimlere de sebep olabiliyor. Bu durumun en somut örneklerinden birisi Doğal Afet Sigortaları Kurumu yani, DASK, sigortası ile ilgilidir. Aslında zorunlu yapılması gereken bu sigortanın yaygınlığı maalesef olması gerekenin çok altındadır.”
Mali bünye zayıflayabilir
Mustafa Su, sigorta sektöründe süregelen şirketler arası rekabetin etkileri konusuna de değinerek, 2010 yılı 9 aylık dönemde hayat dışı sigorta şirketlerinin toplamda 64 milyon liralık zarar açıkladığını söyledi. Su, “Önemli branşlara göre değerlendirirsek, kasko branşında 296 milyon, trafikte 359 milyon TL, sağlıkta ise 22 milyon lira teknik zarar yazıldığını görmekteyiz. Elbette bu durumun, bugünkü haliyle 2011 senesinde sürdürülmesi olası görünmemektedir. Tabloya bu açıdan bakıldığında, 2011 yılında benzeri bir durum şirketler açısından sürdürülebilir değildir” dedi.
Mustafa Su, bu durumun 2011 yılında da devam etmesi halinde bazı şirketlerin mali bünyelerinde zayıflığa yol açıp, sektördeki şirket yapılarında değişikliklere yol açacak çeşitli gelişmeleri de tetikleyebileceğini vurgulayarak, “Diğer yandan özellikle zarar eden branşlarda, tedarikçilerle ilişkiler, fiyat ve hizmet anlamında daha fazla sorgulanmaya başlayacaktır” şeklinde konuştu.
2011’de hissedilir büyüme olacak
Mustafa Su, sigorta sektörünün 2010 yılını değerlendirip, 2011 yılı hakkında da görüşlerini şöyle anlattı:
“2010’u, 2009’a göre daha iyi koşullarda geçirdik. Önümüzdeki yıl içinde sektörde daha hissedilir bir büyümenin yaşanacağını düşünüyoruz. Ekonomimizde kriz sonrasındaki toparlanmayla birlikte, kısa vadede belirli sigorta türlerine yönelik talebin artacağı inancındayız. Özellikle araç satışlarının artışına paralel olarak, araç sigortalarında da artış yaşanacağını düşünüyoruz. Uzun vadede, ekonomideki gelişmeler ışığında, piyasalardaki istikrar durumu korunacak olursa, sigorta sektörü de bu durumdan olumlu yönde etkilenecektir. Aşırı fiyat rekabeti, hâlihazırda sektörümüzdeki en önemli sorun olarak görünmektedir. Bu sebeple, pazarın büyümesine rağmen, aşırı rekabet sebebiyle toplam primin olumsuz etkilenmesi mutlaka söz konusu olacaktır.”
Sel felaketi karlılıkları etkiledi
Mustafa Su, son dönemde yangın sigortalarında da kötüleşme başladığını belirterek, şunları söyledi:
“Aşırı fiyat rekabetinin, diğer branşlara göre nispeten kârlı olan yangın branşına da kayması bu branşın kârlılığını etkileyen en önemli sebeplerden biridir. Diğer yandan kârlılığın olumlu gidişatına engel olan bir diğer faktör ise, üst üste yaşanan sel hasarlarıdır. Söz konusu branşın kârlılık durumunun, aşırı fiyat rekabetine karşın, kasko veya sağlık sigortalarındaki kadar bozulması beklenmemektedir. Yangın branşında da, diğer branşlarda olduğu gibi, fiyat ve hizmet alanındaki rekabet devam edecek, sigorta şirketleri, daha düşük primlerle daha iyi hizmet vererek rakiplerinden bir adım önde olma çabası içinde olacaklardır.”
LİBERTY SİGORTA- Ragıp Yergin
Liberty Sigorta Genel Müdürü Ragıp Yergin, sigortaya yönelik algının değişmesi gerektiğini belirterek, “Ne sattığımız, hangi riskleri koruma altına aldığımız konularında tüketici bilgilendirilmeli” dedi.
Liberty Sigorta Genel Müdürü Ragıp Yergin, Türkiye’deki genel kanının sigortacıların hasar olduğu zaman müşteriye gerekli ödemeyi yapmaktan çekinmesi yönünde olduğunu söyledi. Yergin, öncelikle bu algının değişmesi gerektiğini belirterek, bu noktada da bilgilendirmenin ve bilinçlendirmenin öneminin ortaya çıktığını kaydetti. Yergin, “Ne sattığımız, hangi riskleri koruma altına aldığımız konularında tüketicinin çok net olarak bilgilendirilmesi önemli. Tüketici ödediği paranın karşılığında ne aldığını çok iyi biliyor olmalı. Ben bu bilgilendirmenin hem ürün kapsamları hem de fiyatları çerçevesinde olmasının amaca daha iyi hizmet edeceğine inanıyorum. Zaman zaman müşterilerle yapılan röportajlardan da anlıyoruz ki müşteriler daha ucuza poliçe yaptırdıklarını zannediyorlar ancak bu arada ürün teminatlarından bir kısmını poliçe kapsamı dışında tutuyorlar. Hasar olduğu zaman ise kapsam dışı kalan teminat için talepte bulunca sigorta şirketlerinden gelen olumsuz cevabı, sigorta şirketinin gerekli ödemeyi yapmak istememesi olarak algılıyorlar” dedi.
Ragıp Yergin, tüketicilerin doğru bilgilendirilmesinin, sektörün geleceği ve tüketicilerin sektöre duyduğu güven açısından da büyük önem taşıdığı için bu konuda hem sigorta şirketlerine hem de acentelere çok büyük sorumluluklar düştüğünü vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
İletişimde açık olunmalı
“Acenteler ürünü satarken tam olarak poliçe kapsamını anlatmalı, uygun fiyat yerine müşterinin gerçek ihtiyacına çözüm olacak ürünün sunulmasında müşteriyi doğru yönlendirmeli. Sigorta şirketleri de hem acente hem de müşteri iletişimlerinde açık ve net ifadelerle gerekli tanıtımları yapmalı. Örneğin, biz şirket olarak hasarda sorun yaşatacak belli muafiyet ve kısıtlardan kaçınıyoruz. Bu şekilde acente ve müşteri arasında oluşabilecek yanlış anlaşılma gibi konuların önüne geçmeyi hedefliyoruz. Bu çabaların, kısa sürede, yaşanan güven sorununun aşılmasına yardımcı olmasını beklemiyorum ama sektördeki firmaların, DASK ve Türkiye Sigorta ve Reasürans şirketleri Birliği gibi kurumların gerçekleştirdiği bilgilendirici çalışmaların bu yönde atılmış önemli adımlar olduğuna inanıyorum.”
Ragıp Yergin, sektörün 2010 yılını nasıl geçirdiğine de değinerek, krizin etkilerinin azaldığı, tüketici güveninin arttığı, ticari hayatın canlanmaya başladığı bir yıl olduğunu söyledi. Bu gelişmelerin, doğal olarak, bir önceki yıl global kriz ve ekonomideki daralmadan çok ciddi biçimde etkilenen sigorta sektörüne de olumlu yansıdığının altını çizen Yergin, sözlerini şöyle sürdürdü:
Sektör dönüşüm içinde
“Ancak bu olumlu havaya rağmen sektörümüzde artan fiyat rekabeti sonucu düşen ortalama fiyatlar ve azalan teknik karlar, artık sigortacılıkta farklı iş yapış şekillerinin düşünülmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Sektörümüz ciddi bir dönüşüm içinde. Reel faizlerin yüksek seyrettiği dolayısıyla yatırım gelirlerinin teknik karlılığı desteklediği bir ortamdan; rekabetin yoğunlaştığı, faizlerin düştüğü ve teknik sigortacılık ihtiyacının, dolayısıyla müşteri odaklı olma ihtiyacının arttığı bir döneme girdik. Şirketlerin buna, verimliliklerini, hasar süreçlerine yaklaşımlarını gözden geçirerek, farklı segmentlere farklı ürünler geliştirerek, müşteriye ulaşmanın ve hizmet sunmanın farklı yollarını araştırarak uyum sağlayacaklarını düşünüyorum. Ben bu dönüşüm sürecinin 2010’da başladığını ve 2011’de çok daha ciddi bir şekilde hissedileceğini tahmin ediyorum.”
Yabancı sermaye uzun vadeli bakıyor
Liberty Sigorta Genel Müdürü Ragıp Yergin, Türkiye’nin büyüyen ve yüksek potansiyele sahip bir ekonomisi olduğunu, aynı potansiyelin sigorta sektöründe bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Sigorta bilincinin gelişmemiş olması ve sigortası olmayan kesimin fazlalığı yabancı sermaye için fırsat oluşturmakta. Bu gerçeğin bir yansıması olarak sigorta sektörüne geçtiğimiz 10 yılda 30’a yakın yabancı şirket giriş yaptı. Önemli bir bölümünü dünya devlerinin oluşturduğu bu şirketler, sigorta sektörüne ciddi yatırım yapmaktalar. Bu, yabancı şirketlerin Türkiye pazarına bakışının uzun vadeli olduğunun en önemli göstergesidir.”
MAPFE GENEL SİGORTA- Serdar Gül
Sektörün güvenilirliği münferit olaylarla değerlendirilmemeli
Mapfre Genel Sigorta Genel Müdürü Serdar Gül, sigorta şirketlerinin her yıl on binlerce poliçe ile teminat verdiğini belirterek, “Bazı tazminatların ödenmesi aşamasında poliçe sahiplerinin memnuniyetsizliklerinin ortaya çıkması gayet doğaldır” dedi.
Mapfre Genel Sigorta Genel Müdürü Serdar Gül, sigorta sektörünün, 1999 yılındaki deprem felaketi ve geçen yıl yaşanan sel felaketleri gibi toplumu derinden etkileyen olaylar sonrasında yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirdiğini ve maddi yaraları sarmakta başarılı bir sınavdan geçtiğini söyledi.
Serdar Gül, sigorta şirketlerinin her yıl on binlerce poliçe ile teminat verdiğini belirterek, “Risklerin gerçekleştiği durumlarda da verdiği teminatın bir gereği olarak tazminat ödemektedir. Bu süreçte, bazı tazminatların ödenmesi aşamasında poliçe sahiplerinin memnuniyetsizliklerinin ortaya çıkması gayet doğaldır. Sektörün güvenilirliğini münferit olaylardaki uygulamalar ile değil yukarıda bahsettiğim ve toplumu derinden etkileyen olaylardaki uygulamaları ile ölçmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır” dedi.
Serdar Gül, sigorta sektörü açısından 2010 yılını de değerlendirerek, yılın sektör açısından pek de iyi geçmediğini kaydetti. Elementer sigorta şirketlerinin 2009 yılının ilk 9 aylık döneminde 240 milyon TL’lik net bilanço karına ulaşırken, 2010 yılının aynı dönemini 90 milyon TL’lik bilanço zararı ile kapattıklarını ifade eden Gül, “Ekonomik krizin etkilerinin azalmaya başlaması ve sektörde yaşanan aşırı fiyat rekabetinin makul seviyelerde gerçekleşmesi ile beraber 2011 yılında bu olumsuz tablonun değişeceğini umut ediyorum” dedi.
Karlılık artmıyor
Sektörde zarar eden branşlar hakkında da değerlendirme yapan Serdar Gül, bu konuda şu açıklamaları yaptı:
“Elemanter branşlar toplam prim üretiminin yüzde 46’sı kasko ve trafik branşlarından elde edilmektedir. Bu branşlar, prim üretimine katkıları açısından bakıldığında sektörün lokomotif branşları konumundadırlar. Ancak, bunu karlılık açısından ifade etmemiz ne yazık ki mümkün değildir. 2010 yılının 9. ayı sonu itibariyle bakıldığında, trafikteki zararın 359 milyon TL’ye, kaskodaki zararın 296 milyon TL’ye ulaştığı ve toplam zararın da 655 milyon TL olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bu zararın bir bölümü Hazine Müsteşarlığı tarafından teknik karşılıkların hesaplanmasında uygulanan yöntemin değiştirilmesinden kaynaklansa da büyük bir bölümü sigortacılık tekniğinden uzaklaşılarak uygulanan fiyat politikası ve rekabetin hizmetten ziyade fiyat odaklı hale gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Trafik sigortasında zarar
Trafik branşındaki olumsuz tablonun ortaya çıkmasındaki nedenlerden biri de 2008 yılının ortalarında yürürlüğe giren kaza tespit tutanağı uygulamasında yaşanan suistimaller olup sektör ve Hazine Müsteşarlığı bu sorunun çözümü yönünde çaba sarfetmeye ve buna yol açan kişilerin cezalandırılması konusunda gerekli girişimlerde bulunmaya devam etmektedirler. Kanımca bu noktadan sonra sürdürülebilir olmaktan çıkan zararın azaltılması konusunda adımlar atılması zorunluluk haline gelmiştir.”
Serdar Gül, oto sigortalarında yaşanan olumsuzluğu gören bir-iki şirket yöneticisinin, iş sonuçları daha iyi seyreden yangın sigortalarında her türlü teknik anlayıştan uzak bir rekabeti bu branş için başlattıklarını da vurgulayarak, “Bu aksiyon alınırken yangın sigortalarındaki yüksek reasürans maliyetleri göz ardı edildiğinden bu branşta da yıkıcı etkiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Radikal bir takım önlemler alınmaz ise bu trendin geriye dönmesi ihtimal dahilinde değildir” dedi.
Sigorta şirketleri kar amacıyla kurulmuş işletmelerdir
Mapfre Genel Sigorta Genel Müdürü Serdar Gül, sigorta şirketlerinin kar amacıyla kurulmuş olan ticari işletmeler olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hem sektörün işleyişi hem de rekabetin bir sonucu olarak bu kar rakamının makul ölçülerde oluşması, zarar oluşsa bile tekrar bir dengeye ulaşılarak sağlıklı bir yapı içerisinde şirketlerin ticari hayatlarına devam etmesi beklenmektedir. Belli durumlarda bazı branşlardan kar edilmesi, diğer bazılarından zarar edilmesi uygulanan şirket politikalarının bir gereği olabilir. Bazı durumlarda da şirket yönetimlerinin pozitif iş sonuçlarına ulaşılmasındaki başarısızlıkları zararın doğmasındaki bir faktördür. Ancak, sebebi ne olursa olsun uzun bir süre zarar veren sonuçlarla çalışmak ve bunun olağan bir hale gelmesi hem şirketin imajını kötü yönde etkileyecek hem de şirketlerin kuruluş amacına ters bir durum oluşturacaktır. Müdebbir bir tüccar olarak hareket etme zorunluluğu olan sigorta şirketlerinin, sigortalılara karşı olan yükümlülüklerinin bir gereği olarak da zararın olağan bir hal almasına izin vermemeleri ve sağlam bir mali yapı ile çalışmaları gerektiğini düşünmekteyim.”
AKSİGORTA- Uğur Gülen
Sigortalı poliçesini okusun, acentesine daha çok soru sorsun
Aksigorta Genel Müdürü Uğur Gülen, sigorta sektörünün kamuoyunda güven sorunu olmadığını belirterek, “Sigorta ürünlerinin içerik ve işleyiş iyi anlatılmalı, sigortalı bilgilendirilmeli” dedi.
Aksigorta Genel Müdürü Uğur Gülen, sigorta sektörünün kamuoyu nezdinde güven sorunu yaşamadığını belirterek, Türkiye’deki sigortacılık ürünlerinin başta kasko ve konut poliçeleri olmak üzere, gelişmiş ülkelerdeki ürünlerin teminat kapsamı ve sağlanan hizmet kalitesi açısından çok daha gelişmiş olduğunu söyledi.
Uğur Gülen, hasara maruz kalan sigortalılara verilen hizmetin kalitesi ve kapsamının sigorta şirketlerince hassasiyetle takip edildiğini ifade ederek, “7 gün 24 saat aralıksız her konuda hizmet verilmekte ve hasarlar çok kısa sürelerde ödenmektedir. Tüm şirketler için müşteri memnuniyet oranları çok önemli değerlendirme kriterleri haline gelmiş olup, ciddi maliyetlerle müşteri memnuniyetleri ölçülmekte ve takip edilmektedir. Ancak, sigortacılık ve kavramları toplum açısından yeni yeni bilinir hale gelmeye başladığından satılan sigorta ürünlerinin içerik ve işleyiş açısından sigortalıya iyi anlatılması ve bilgilendirilmesi gerekmekte ve sigortalıları poliçelerini okumaya ve acentelerine daha fazla soru sormaya teşvik etmek gerekmektedir” dedi.
Sert rekabet ortamı
Uğur Gülen, sektörün 2010 yılı değerlendirmesini de yaparak, 2010’da yaşanan yüksek oranlı ekonomik büyümenin sigorta sektörünü de olumlu yönde etkilediğini kaydetti. Gülen, “Hayat dışı sigorta sektörü 2010 yılı ilk 9 aylık veriler çerçevesinde prim üretimi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,4 artarken, teknik karlılık düşmüştür. Aynı dönemde mali karlılık ise beklentilere paralel olarak yüzde 44 azalmıştır” şeklinde konuştu.
Sektörde kasko, trafik ve sağlık sigortalarındaki yaşanan rekabete ve bu rekabet nedeniyle bu üç branşta zarar edilmesine de değinen Uğur Gülen, “Sektör olarak bu üç branşta yaşanan sert rekabet ortamına rağmen sigorta şirketlerinin portföylerini teknik olarak daha iyi yönetmeye başladıklarını söyledi. Gülen, bu branşlarda sigorta şirketlerinin her geçen dönem daha fazla teknoloji destekli analizleri yoğun olarak kullandıklarını da sözlerine ekledi.
Uğur Gülen, yangın sigortalarında ise şimdilik prim artışı yaşanmadığını, hasar-prim oranlarında yüzde 50’lere varan iyileşme sözkonusu olduğunu belirterek, “”Bu branşta karlılık devam ettiği sürece rekabetin artması kaçınılmazdır. Ancak, önümüzdeki yıllarda bu branştaki kar marjının azalacağını rahatlıkla söyleyebiliriz” dedi.
Kaza tutanağı sahte hasarı artırdı
Aksigorta Genel Müdürü Uğur Gülen, kaza tespit tutanağı uygulamasına değinerek, bu konuda şu açıklamaları yaptı:
“2008 yılı Nisan ayında başlayan uygulamanın Türkiye genelinde önemli ölçüde yaygınlaştığı ve bilinir hale geldiği görülmektedir. Bireyler ve toplum açısından uygulamanın sağladığı kolaylık ve faydalar tartışılmaz, ancak sigorta sektörüne önemli miktarda ek maliyet getirmiştir. Hasar frekanslarının uygulamanın başladığı dönemde bu yana yüzde 25 arttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hasar dosyalarındaki artış sigorta şirketlerinin hem hasar maliyetlerini hem de operasyon maliyetlerini önemli oranda arttırmıştır. Bunlara ilave olarak uygulamayı suistimal edenlerin yarattığı ek maliyet ve bunları önlemek için harcadığımız işgücü ve operasyon maliyetini de belirtmeden geçmemeliyiz. Sektörün aldığı bir takım önlem ve uygulamalarla bu tip suistimali azalttığını görüyoruz.”
IŞIK SİGORTA- Recep Koçak
Fiyatları gerçek değerine yükseltmeliyiz
Işık Sigorta Genel Müdürü Recep Koçak, 2010 yılında sektörün enflasyonun üzerinde büyüdüğünü ancak karlılık açısından son yılların en kötü yılı olarak hatırlanacağını söyledi.
Işık Sigorta Genel Müdürü Recep Koçak, 2010 yılında sektörün enflasyonun üzerinde büyüdüğünü ancak karlılık açısından son yılların en kötü yılı olarak hatırlanacağını söyledi. Recep Koçak, sektörün teknik karlılık oranının 2008 yılında yüzde 4.4 iken, 2009 yılında yüzde 1.36 seviyelerine gerilediğini ve 2010 yılının alarm zillerinin o tarihte çalmaya başladığını belirterek, “Geldiğimiz bu noktada sektörün yüzleşmek zorunda kaldığı hakikat, 2010 yılının ilk dokuz ay sonuçlarına göre sektörün teknik karlılık yüzde 0,76 zarar ettimiş olması. 2010 yıl sonu karlılık oranının nasıl gerçekleşeceğini kestirmek zor olmasa gerek” dedi.
Recep Koçak, 2011 yılında ise karlılığın ilk planda olacağı ümidini taşıdığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kasko ve trafik branşlarında fiyatların gerçek değerine yükseltilmesinin gerekliliği yıllardan beri dile getirdiğimiz bir konu. Şirketimizin büyüme oranlarına dikkat edildiğinde görüleceği üzere şirketimiz ne olursa olsun üretim mantığı ile hareket etmiyor, etmeyecek. Bunun en önemli göstergelerinden birisi hiç kuşku yok ki 2010 yılının 9. ay sonu rasyolarında görülen kaskoda kar eden tek şirketin Işık Sigorta olduğu gerçeğidir. Artan zarar rakamları sermayedarların baskısını da artıracak. 2011 yılında gerek sigorta şirketleri ve gerekse de gerekli gördüğü taktirde sektör üst kurumları önlem alacak veya şirketleri önlem almaya zorlayacak. Ancak 2011 yılı kasko branşı için çok daha kötü sonuçların alınacağı bir yıl olacak. Çünkü 2010 yılında verilen düşük fiyatların sonuçlarının, 2011 yılı bilançolarında karşımıza zarar rakamı olarak çıkması yüksek ihtimal görünmektedir.”
Recep Koçak, sigorta sektörünün hiçbir branşta zarar etmeye artık tahammülü kalmadığını da vurgulayarak, “Dolayısıyla sigorta şirketlerinin, bu yıl izledikleri politikaların benzerini 2011 yılında izleyeceklerini ve 2011 yılında herhangi bir branşta zararı göze alacaklarını sanmıyorum. Aşırı fiyat rekabeti sonucu verilen düşük fiyatlar, sigorta şirketlerini kaza branşında öngöremedikleri zararlarla karşı karşıya bıraktı. Kaza branşındaki bu rekabet yangın branşına da sıçrayınca, zarar eden branşlara bu branş da eklendi” dedi.
Hizmette rekabet edelim
Işık Sigorta Genel Müdürü Recep Koçak, gerek kaza ve gerekse de yangın branşı zararlarının azalması için yapılacak eylemlerin başında sigorta şirketlerinin karlılığı üretimden daha öncelikli politikaları haline getirmelerinin geldiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Üretim artışı ve tercih edilebilir olmayı, aşırı fiyat rekabeti ile değil de, hizmet kalitelerini yükselterek sağlamanın yollarını aramalıdırlar. Yoksa bu gidişat, karlı müşterilerin de zarar görmesiyle sonuçlanacaktır. Özetle rekabetin fiyatla değil, hizmet kalitesiyle olması gerektiğini düşünüyoruz.”
AVİVASA- Meral Eredenk
2011’de 2,7 milyon kişi bireysel emekli olacak
Emeklilik Gözetim Merkezi Başkanı ve AvivaSa CEO’su Meral Eredenk, bireysel emeklilik sisteminin büyümeye devam edeceğini belirterek, “2011 sonunda 15 milyar TL’lik fon büyüklüğüne, katılımcı sayısında 2,7 milyon kişiye ulaşacak” dedi.
AvivaSa CEO’su Meral Eredenk, Türkiye’nin henüz 7 yaşında olan Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES), büyümesini 2010 yılında da sürdürdüğünü ve günümüzde 13 şirketin faaliyet gösterdiği Türkiye’nin en önemli sektörlerinden biri haline geldiğini söyledi.
Meral Eredenk, 2010 yılının son ayında 11,7 milyar TL’yi aşan fon büyüklüğü ve 2 milyonu aşan katılımcı sayısının, sistem başlarken çizilen projeksiyonların doğruluğunu ve BES’in hedefleri doğrultusunda büyümeye devam ettiğini gösterdiğini kaydetti. Eredenk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“BES, fon büyüklüğü anlamında 2010 yılında Türkiye’de yaklaşık yüzde 30 oranında büyüdü. BES’in yakaladığı büyüme ivmesinin hız kaybetmeden önümüzdeki dönemde de devam edeceğini ve 2011’in 2010 gibi büyüme kaydedilen bir yıl olacağını öngörüyoruz. Tabii ki bu büyümede; ülkemizdeki ekonomik gelişmelerin olumlu seyri, önümüzdeki dönemde çeşitlenen emeklilik fonları ve sisteme katılımı teşvik edici yasal düzenlemelerin yapılması önemli rol oynayacaktır. Bu doğrultuda çizdiğimiz projeksiyonlarla sistemin 2011 sonunda 15 milyar TL’lik fon büyüklüğüne ve katılımcı sayısında 2,7 milyon kişiye ulaşmasını bekliyoruz.
Meral Eredenk, “İşveren katkılı planlar gelişiminin istenilen seviyede gitmediği görülüyor. Bunun nedeni nedir?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
Kurumsal katılımlar
“Türkiye’de BES’in başladığı 2003 yılında, vesting (hak ediş) ile ilgili gerekli düzenlemeler o dönemin şartları doğrultusunda yapılamamıştı. Bu nedenle, BES’in başlarken yakaladığı büyüme rüzgarından kurumsal katılımlar yararlanamadı. 2008 yılında kanun yapıcıların vesting uygulamasını hayata geçirmesiyle birlikte kurumsal katılımda gerçek bir düzenleme yaşandı. Ancak aynı dönemde, tüm dünyayı derinden etkileyen küresel kriz başladı. Kriz nedeniyle şirketlerin öncelikleri değişirken BES’in kurumsal katılımlarıyla ilgili değerlendirmeler ertelendi. Bu dönemde katılımlar ağırlıklı olarak KOBİ düzeyinde artış gösterdi.”
Meral Eredenk, Türkiye’de, BES’in geleceğine bakıldığında büyümenin en önemli kaynaklarından biri olarak kurumsal katılımları gördüklerini de belirterek, “Dünyadaki örnekler de büyümenin lokomotiflerinden birinin kurumsal alanda gerçekleştiğini gösteriyor. Ülkemizde bugüne kadar BES’e dahil olan kurumsal katılımcıların daha çok yabancı ve çok uluslu şirketler olduğunu görüyoruz. Küresel kriz nedeniyle ara verilen kurumsal katılım hamlesinin 2010 yılı sonu itibarıyla gerçekleşmeye başladığının sinyallerini aldık. Bu olumlu ivmelenmenin 2011 yılında da süreceğini ve sistemin önümüzdeki dönemde kartopu etkisiyle büyümesinde kurumsal katılımların önemli bir yer tutacağını düşünüyoruz. AvivaSA Emeklilik ve Hayat olarak ise kurumsal katılımlarda 2010 yılını oldukça başarılı geçirdik. 2011 yılında da bu alandaki liderliğimizi sürdürmeyi hedefliyoruz” dedi.
Şirketler arasında rekabet
Bireysel emeklilik şirketleri arasındaki rekabete de değinen Meral Eredenk, bu konuda şunları söyledi:
“Bireysel emeklilikteki tüm şirketler sektördeki konumlarını korumak ve geliştirmek için yeni stratejiler, yeni ürünler ve yenilikçi yaklaşımlar geliştirmek durumundadır. Bu açıdan sektörümüzde rekabetin yoğun olması elbette kaçınılmaz. Özellikle yetişmiş eleman gücünün başka şirketlerce transfer edilmesi ve bu anlamda bir portföy değişimi yaşanması, sektördeki tüm şirketlerin şikayetçi olduğu konulardan. Bu değişim, sisteme doğrudan bir zararda bulunmasa da orta vadede sistemin yararına da değildir. Ancak diğer alanlarda yaşanan rekabet, elbette katılımcıların yararına sonuçlar doğurabilmektedir. Gelecek dönemde rekabetin yeni açılımlarla daha da büyüyeceğini söyleyebiliriz. Açılımların mahiyeti ne olursa olsun konu, şirketlerin müşterilerine sonuçta yarattıkları değere gelmektedir.”
Vergi avantajından faydalananların sayısı artacak
Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) Başkanı Meral Eredenk, bireysel emeklilik sisteminde kişilerin vergi teşvikinden yararlanmaması ve bu anlamda EGM olarak başlattıkları reklam kampanyası hakkında da şu bilgileri verdi:
“Şili’de neredeyse 20 yıldır bireysel emeklilik sistemi mevcut. Biz ise sadece 7 yaşında olan, dünyanın en genç bireysel emeklilik sistemlerinden birine sahibiz. Yine de bu kadar kısa bir süre içinde sektör büyük bir ivme kazandı. Bu zaman diliminde bireysel emeklilik şirketleri olarak sistemi tanıtma çalışmalarını aralıksız sürdürdük. Bugün artık sistemin temel öğelerinden vergi avantajı gibi yan faydalarına ulaşmış bulunuyoruz. Bu alandaki iletişim çalışmalarımız devam edecek. Böylece zaman içerisinde vergi avantajından faydalanan katılımcılarımızın sayısının artacağını düşünüyoruz.”
GARANTİ EMEKLİLİK- Erhan Adalı
Şirketler emeklilik planlarının sponsorluğuna soyunuyor
Garanti Emeklilik Genel Müdürü Erhan Adalı, işverenlerin kriz nedeniyle bireysel emekliliğe girmekte geciktiklerini belirterek, “Ekonomik şartlar kriz öncesine dönmeye başladığı için şirketler emeklilik planlarının sponsorluğuna soyunuyor” dedi.
Garanti Emeklilik Genel Müdürü Erhan Adalı, işveren katkılı emeklilik planlarına 2011 yılında ilgi olacağını söyledi.
Erhan Adalı, Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES), vesting uygulamasının ilk hayata geçirildiği dönemin krizle eş zamanlı olduğunu belirterek, işverenler tarafından vestingin (hak ediş süresi) beklenen bir gelişme olduğunu kaydetti. Adalı, “Ancak kriz baş gösterince herkes gibi kurumsal planları devreye almak isteyen işverenler de masrafları azaltmak amacıyla geçici bir süre için bu planlarını beklemeye aldılar. Yani, kriz kurumsal planlarda vesting uygulamasının önünü geçici olarak tıkayan en önemli neden oldu. Ancak yürürlüğe girmesini takiben bugüne kadar baktığımızda kurumsal planlarda vesting uygulamasının hiç katkısı olmadığını da söyleyemeyiz. Ertelenen kurumsal planların bu yıl içinde yürürlüğe alınmaya başladığını gördük. 2009 sonunda sektördeki işveren katkılı grup emeklilik sözleşmelerinin sayısı 73 bin civarında iken bu yıl bu sayı 93 bine yükseldi” dedi.
Erhan Adalı, 2011 yılında da bu tarafta katılımcı sayısının mutlaka hızlanarak artacağını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdiye kadar tek sorun krizin işverenlerin belirsizlik ortamında karar almaları zorlaştırması olmuştu. Nitekim ekonomik şartlar kriz öncesine dönmeye başladığı için şirketler artık birer birer emeklilik planlarının sponsorluğuna soyunuyor. Bu konuda önayak olan şirketlerin gerçekleştirdiği başarılı işleri takip eden diğer işverenler de onları takip etmeye başladılar. Zira işverenler işgücü piyasasında geride kalmak istemiyorlar.”
İşverene katkısı
Erhan Adalı, vestingle birlikte emeklilik planları aracılığı ile işverenlerin elinde çok önemli bir insan kaynağı aracı oluştuğuna da değinerek, bugün artık bir çalışan için kendi gelecekleri için yapılan bir emeklilik planına işverenlerinin katkıda bulunması, o işvereni tercih etmeleri bakımından çok önemli bir farklılık yarattığını söyledi. Adalı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şirketler bu şekilde artık kaliteli işgücünü işe almakta öne geçiyor. İşverenin çalışanına 200 TL’lik net bir maaş zammı yapmasının maliyeti yaklaşık 272 TL iken, çalışanı adına bireysel emeklilik sistemine ödediği 200 TL’lik katkı payının maliyeti ise vergi avantajı ve SSK prim muafiyeti ile 160 TL’ye geliyor. Yani bir işveren 200 TL maaş zammı yerine aynı tutarda emeklilik planı için katkı payı ödemesi yaparsa kasasından yüzde 41 daha az kaynak çıkarak çalışanında büyük bir motivasyon etkisi sağlamış oluyor.
Ayrıca, esas bu çalışanlar için çok daha önemli. Örneğin, 200 TL’lik net maaş zammı ile çalışanların ceplerine doğrudan giren para genelde tüketime dönüyor. Oysa, hem kendi 200 TL’lik payı, hem de işverenin 200 TL’lik katkısı ile emeklilik dönemleri için ayda 400 TL gibi önemli bir miktarda tasarruf yapmış oluyorlar. Zaten ülkemizde insanlarımızın tasarrufa ihtiyacı var. O nedenle 200 TL’yi bireysel emeklilik katkı payı olarak aldıklarında bu para birikime gidiyor ve kısa sürede çalışanlar hesaplarında kabaran meblağlar görüyorlar. Bu tutarların yatırıma dönerek ülke ekonomisine katkısı da işin diğer bir olumlu yüzü.”
İkinci basamak emeklilik
Erhan Adalı, kurumsal katılımları arttırmak için tüm bu avantajların iyi anlatılması gerektiğinin altını çizerek, ayrıca vergi avantajının artırılmasının da çok olumlu bir etken olacağını kaydetti. Adalı, mevcut mevzuat kapsamında gerçekleştirilecek olan bir yasal düzenleme ile hem çalışan hem de işverenin bu avantajdan azami faydalanmasının sağlanabileceğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Bir de kurumsal katılımlarda patlamaya sebep olacak olan ikinci basamak emeklilik sisteminin Türkiye’de hayata geçirilmesi konusu var. O zaman her çalışan işvereni tarafından anlaşmalı olduğu emeklilik şirketi aracılığıyla otomatik olarak bireysel emeklilik sistemine dahil olacak. Artık bir çok ülke ikinci basamak sistemi benimsemeye başladı. Çok önemli penetrasyon oranlarına ulaşılmasını sağlayan kamu emeklilik sisteminin tamamlayıcısı bir ayak zorunlu bireysel emeklilik. Örneğin, bu konuda dünyanın en iyi örneklerinden olan Hollanda’da zorunlu bireysel emekliliğin fon büyüklüğü 700 milyar Euro’ya ulaşmış durumda. Ülkemizde bireysel emekliliğin fon büyüklüğü ise 6 milyar Euro civarında. Hollanda’nın nüfusunun 16 milyon olduğu düşünülürse, bu rakam daha da çarpıcı olmaktadır. Tabii bu konuda yapılması gereken çalışmalar var; o nedenle ancak orta vadede bu sistemin hayata geçirilmesinden ve bireysel emeklilik sisteminin kurumsal tarafta yapacağı olumlu etkiden bahsedebiliriz.”
Pazara 4 yeni şirket daha girecek
Garanti Emeklilik Genel Müdürü Erhan Adalı, önümüzdeki yıllarda bireysel emeklilik sisteminde faaliyet gösteren 13 şirkete, 4 yeni şirket daha katılacağını belirterek, şunları söyledi:
“Sektör son derece büyük bir potansiyele sahip. Bunu değerlendirmek isteyen yatırımcılar her zaman olabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var; o da şirketlerin karlılığa ne kadar sürede geçebilecekleri. Bireysel emeklilik sektörü çok genç bir sektör olduğundan, bir çok şirket girmek istiyor. Yalnız kısa sürede önemli ölçeğe ulaşamamaları durumunda normalde 6-7 yıla kadar karlılığa geçebilecekken, bu süreç daha zorlu ve uzun olabilecektir. Hatta başladıkları faaliyetlerine son vermek durumunda bile kalabilirler. Yani pastadan pay almaya çalışmak, yerli veya yabancı yeni şirketler için her zaman sermayadarlarına kar getirici şekilde sonuçlanacak bir süreç olmayabilir. Bu durumda şimdi sektördeki şirket sayısı artsa bile ileride belki de konsolidasyonlar veya satın almalar yaşanabilecektir.”
ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK- Genel Müdürü Mete Uğurlu
Katılımcı BES’e erken yaşta girsin düzenli ödeme yapsın
Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü Mete Uğurlu, bireysel emeklilik sistemine girecek katılımcılara tavsiyelerde bulunarak, “En önemli unsurlar, sisteme olabildiğince erken yaşta girmek, bütçenin el verdiği en yüksek katkı payı tutarını düzenli olarak ödemek” dedi.
Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü Mete Uğurlu, Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES), kişilerin aktif çalışma yaşamları süresince yaptıkları düzenli tasarrufları uzun vadeli yatırıma yönlendirerek emeklilik dönemlerinde, yaşam standartlarını koruyabilecekleri bir gelir elde etmelerini sağlayan özel bir emeklilik sistemi olduğunu söyledi.
Mete Uğurlu, BES’de ulaşılacak emeklilik birikimini belirleyen en önemli unsurların süre, katkı payı tutarı ve yatırım yapılan fonların getirileri olduğunu belirterek, “Dolayısıyla, birikim tutarının katılımcının emeklilik beklentisi ile tutarlı olabilmesi için en önemli unsurlar, sisteme olabildiğince erken yaşta girmek, bütçenin el verdiği en yüksek katkı payı tutarını düzenli olarak ödemek ve fon seçimini uzun vadeli perspektifle doğru olarak yapabilmekten geçiyor. Katılımcıların hem şirket seçiminde hem plan seçiminde hem de fon seçiminde çok dikkatli olmalarını ve karşılaştırma yapmalarını öneriyoruz. Seçecekleri planın özelliklerini ve kesinti yapısını incelemelerini, plan kapsamında sunulan fonların performanslarını değerlendirmelerini, hak ettikleri hizmeti verebilecek yeterlilikte güçlü bir şirketi seçmelerini öneriyoruz” dedi.
2020’de 6 milyon katılımcı
Mete Uğurlu, BES’in gelişimine de değinerek, Aralık 2010 itibariyle, sene başına göre katılımcı sayısında yüzde 14, katılımcıların toplam fon tutarında ise yüzde 30 oranında büyüme kaydederek; 2 milyon 273 bin katılımcıya ve 11,7 milyar TL fon büyüklüğüne ulaştığını kaydetti. Yılın ilk on bir ayına ilişkin sonuçlara bakıldığında, gerek katılımcı sayısındaki artış gerekse fon büyüklüğündeki gelişme ile sektörün 2010 yılındaki istikrarlı büyümesinin devam ettiğini ve ulaşılan rakamların beklentilerimiz paralelinde gerçekleştiğini vurgulayan Uğurlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2010 yılı sonunda Bireysel Emeklilik Sistemi’nde net katılımcı sayısında 2 milyon 300 bin kişiye ulaşılacağını düşünüyoruz. Şu anda sektör 2 milyon 273 bin katılımcı sayısına sahip. Fon büyüklüğünde ise 12 milyar TL’nin aşılmasını bekliyoruz. Daha uzun vade bakıldığında örneğin 2020 yılında 5,5–6 milyon civarında bir katılımcı sayısına ulaşılacağı öngörülüyor. Aynı yıl itibariyle, 115 milyar TL fon büyüklüğünün elde edileceği ve GSMH içindeki payının yüzde 5–6 oranını bulacağı yönünde hesaplamalar yapılıyor. Sistem’in geleceğinin ülkemizin toplam ekonomik performansına bağlı olarak şekilleneceğini söyleyebiliriz.”
Ekonomik gelişim önemli
Mete Uğurlu, BES’de işveren katkılı planlara da değinerek, bu konuda şu açıklamaları yaptı:
“2008 yılında vesting uygulamasına ilişkin düzenlemelerin yapılmasından hemen sonra, ekonomik kriz ortamına girilmesi bireysel emeklilik sektörünün kurum tarafında büyümesinin önündeki en büyük engel oldu. Gelinen noktada; çok uluslu şirketlerin sisteme olan ilgisi artarak devam ediyor. Yerli şirketlerin ise en azından çok uluslu şirketlere benzer bir ivme yakalamaları için zamana ihtiyaçları olduğu görülüyor. Türkiye’nin ekonomik seviyesinin gelişmesine, şirketlerdeki kurumsallaşmanın artmasına ve insan kaynakları uygulamasının yaygınlaşmasına paralel önümüzdeki dönemde bireysel emeklilikte kurumsal katılımcıların artacağını öngörüyoruz.”
Şirket sayısı artacak
Anadolu Hayat Emeklilik Genel Müdürü Mete Uğurlu, emeklilik şirketleri arasındaki rekabete de değinerek, şunları söyledi:
“ Hali hazırda 13 şirketin faaliyet gösterdiği bireysel emeklilikte 2011 yılında 3 yeni şirketin daha faaliyete geçmesi bekleniyor. Türkiye’nin demografik yapısı, sigorta ve bireysel emeklilik alanlarındaki potansiyel sektörü cazip kılıyor. Emeklilik şirketlerinin sayısının artması hem yeni müşteriye ulaşmada, hem fiyatlamada hem iyi hizmet sunumunda özetle bütün alanlarda rekabeti gittikçe artırıyor. Bu rekabetten nihai olarak katılımcılar karlı çıkıyor. Önümüzdeki dönemde bu rekabete cevap verebilecek şirketlerin ayakta kalacağını söyleyebiliriz.”
FİNANS EMEKLİLİK- Ajlan Sözütek
Katılımcıların yüzde 40’ı vergi teşvikinden yararlanıyor
Finans Emeklilik Genel Müdürü Ajlan Sözütek, bireysel emeklilikte en önemli avantajı vergi teşviki olduğunu belirterek, “Ancak kullanım oranlarına bakıldığında katılımcıların henüz yüzde 40’ın bu avantajdan yararlanıyor” dedi.
Finans Emeklilik Genel Müdürü Ajlan Sözütek, diğer yatırım araçlarında katılımcıların kullanma fırsatı olmayan vergi avantajının bireysel emeklilik sisteminde olmasının bu sistemin en önemli özelliklerinden biri olduğunu söyledi.
Ancak kullanım oranlarına bakıldığında, sektördeki katılımcıların henüz yüzde 40’ının bu avantajdan yararlandığını belirten Sözütek, “Bu da sistemimizin sunduğu bu denli önemli bir avantajı henüz kamuoyuna yeteri kadar tanıtamadığımızı gösteriyor. Bu sebeple, şirketler bazında sadece münferit olarak değil, ortak platformlarda çeşitli çalışmalar sürdürüyoruz” dedi.
Ajlan Sözütek, son olarak Emeklilik Gözetim Merkezi çatısı altında “100 TL ver 125 TL al” sloganlı ortak bir reklam kampanyası düzenlediklerini ve katılımcılara sistemin sunduğu vergi avantajını ve bu avantajı kullanmanın önemini anlatmaya çalıştıklarını ifade ederek, “Bu tür bilgilerin kamuoyu ile düzenli olarak paylaşılması, bilinci arttırmak anlamında son derece önemlidir” dedi.
Müşteri ihtiyaçları
Ajlan Sözütek, bireysel emeklilik şirketleri arasındaki rekabete ve bu rekabetin tüketiciye etkisine de değinerek, rekabetin kaliteyi artırıcı ve seviyeli bir rekabet olduğunu kaydetti. Öne çıkan en belirgin dinamiklerin, şirketlerin müşterilerine sunacakları ürünler, hizmet çeşitliliği ve hizmet kalitesi olduğunu belirten Sözütek, şunları söyledi:
“Hedef kitlesini doğru tanımlayan ve buna bağlı olarak müşteri ihtiyaçlarına yönelik uygun ürün yelpazesine sahip şirketler bu anlamda herzaman fark yaratmışlardır ve yaratmaya da devam edeceklerdir. Aynı şekilde müşterilere sunulan hizmet kalitesi de oldukça kritik öneme sahiptir. Güvenilir ve müşteri beklentilerini karşılayabilir nitelikte hizmet sunmak ve bunu istikrarlı bir şekilde devam ettirmek sektördeki tüm şirketlerin bu anlamda önceliğidir ve önemli bir rekabet eşiği oluşturmaktadır. En nihayetinde emeklilik şirketleri olarak amacımız, sistemimize daha çok katılımcı kazandırmak ve bu katılımcılarımızı korumaktır. Bahsettiğim kriterlerin sağlanması müşteri memnuniyetini arttıran temel faktörlerdir ve memnun müşterinin sisteme ve şirketlere olan güveninin tam olacağı da aşikardır.”
2010’da beklentinin üzerinde gelişme oldu
Finans Emeklilik Genel Müdürü Ajlan Sözütek, bireysel emeklilik sisteminin gelişimine değinerek, şunları söyledi:
“2010 yılında, katılımcı sayısında yıllık yüzde 13’lük bir artış, fon büyüklüğünde ise yıllık yüzde 28 oranında bir artış gözlemledik. Beklentilerimiz katılımcı sayısındaki oranın yüzde 11-12 civarında, fon büyüklüğünde ise yüzde 25’ler seviyesinde olacağı yönündeydi. Dolayısıyla sistemimiz 2010 yılında beklentilerimizle paralel bir performans gösterdi. 2011 yılında da beklentilerimiz bu yönde. Katılımcı sayısında yıllık yüzde13-14 oranında, fon büyüklüğünde ise yıllık yüzde 28 oranında bir büyüme olacağını ön görüyoruz.”
Kriz, işverenleri sisteme girmesini etkiledi
Ajlan Sözütek, bireysel emeklilik sistemine, işverenlerin katılımı hakkında da şu açıklamaları yaptı:
“Global kriz nedeniyle 2008-2009 yıllarında kurumsal katılımcı sayısına etkisini yeteri kadar görmek malesef mümkün olmadı. Ekonomik koşullardaki gelişmeler paralelinde 2010 yılında işveren katkılı grup emeklilik planlarının satışında kriz dönemine kıyasla kısmen bir ivmelenme olduysa da işveren katkılı kurumsal planlara katılım yine 17 bin 450 gibi sınırlı bir adette gerçekleşti. Katılımların sınırlı oranlarda gerçekleşmesinin bir diğer nedeninin de yasal uygulamalarımız olduğunu düşünüyorum. İlerleyen dönemde ikinci basamak emeklilik sistemi gibi işveren katılımına dayalı yeni yasal düzenlemelerin getirilmesi katılımları olumlu yönde etkileyecektir. Vergi teşviki de üzerinde durduğumuz bir diğer önemli husus. Vergi teşvikinin arttırılması ve daha fazla fayda sağlanması durumunda kurumsal katılımlar arzuladığımız seviyelere yaklaşacaktır.”
AEGON EMEKLİLİK- Uğur Tozşekerli
Bireysel emeklilikte vergi avantajı artmalı
Aegon Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Uğur Tozşekerli, bireysel emeklilik sisteminde vergi avantajının biraz daha artırılması halinde katılımcı sayısı ve fon büyüklüğünün daha da artacağını söyledi.
Aegon Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Uğur Tozşekerli, Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES) sağlıklı ve hızlı bir biçimde geliştiğini söyledi. Tozşekerli, sistemin öngörülenler doğrultusunda hızla büyüdüğünü belirterek, vergi avantajının mevcut katılımcılar ve genel kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılması için emeklilik şirketlerinin birlikte hareket ettiğini kaydetti. Tozşekerli, “Bu avantajın yetkili otoriteler tarafından biraz daha arttırılması halinde katılımcı sayısı ve fon büyüklüğü daha yüksek bir ivme ile artmaya devam edecektir” dedi.
Uğur Tozşekerli, bireysel emeklilik sisteminin 2010 yılında da beklentilerin biraz üzerinde bir performansla, emeklilik şirketlerini, dağıtım kanallarını ve katılımcıları memnun ettiğini belirterek, “Ekonomideki olumlu sinyaller ve siyasi gelişmelerin ülkemizin kısa ve orta vadede geleceği için istikrar olarak algılanması Bireysel Emeklilik performansını pozitif yönde etkiledi” dedi. Tozşekerli, sözlerini şöyle sürdürdü:
KOBİ’lerin sisteme ilgisi
“Türkiye’de yedinci yılını dolduran bireysel emeklilik sistemine duyulan ilginin ve güvenin gün geçtikçe arttığını söyleyebiliriz. Bireysel emeklilik sisteminde toplam fon büyüklüğü yaklaşık 11,8 milyar TL’ye, toplam katılımcı sayısı ise 2 milyon 269 bin 281kişiye ulaştı ve bugüne kadar 2 bin 566 kişi de sistemden emekli oldu. Türkiye’nin, bireysel emeklilik sistemine en geç başlayan ülkelerden biri olduğunu hatırlarsak, bu rakamlar son derece memnuniyet vericidir. Ülkemizin demografik yapısı, bireysel emeklilik sisteminin hızlı büyümesi için çok önemli bir potansiyel sağlamaktadır.”
Uğur Tozşekerli, kurumların BES’e ilgisine de değinerek, “Kurumsal katılımlara hız kazandıracak vesting uygulaması yürürlüğü girdiğinden bu yana şirketlerin BES’e olan ilgisi artsa da geçtiğimiz dönemde yaşanan ekonomik krizin etkileri ve istihdamın büyük kısmını taşıyan KOBİ’lerin temkinli duruşu nedeniyle beklenen etki yaratılamadı” dedi.
Ekonomik ortamın daha da iyileşmesi ve KOBİ niteliğindeki şirketlerin istihdam yapısına ilişkin problemlerin iyileştirilmesi yönündeki adımların, kurumsal katılımları arttıracağına dikkat çeken Tozşekerli, “Kriz tedirginliğini atlatan şirketler, vergi teşviklerinin de artmasıyla çalışan memnuniyetini ve sadakatini arttırmak için BES’e yöneleceklerdir. Burada beklentimiz, vesting’in yanı sıra işverenlere yönelik vergi teşvikinin daha da arttırılmasıdır” dedi.
Rekabet fonların getirisinde olacak
Aegon Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Uğur Tozşekerli, bireysel emeklilik şirketleri arasındaki rekabete de değinerek, şunları söyledi:
“Rekabetin, şirketlerin emeklilik fonlarının getiri performansında yaşanması beklenmektedir. Bu, yatırımcının lehine ve piyasaları geliştirici bir rekabettir. Bugün şirketlerin katılımcı sayısı ve fon büyüklüğünden memnun olduğunu düşünüyoruz. Bundan sonra rekabet daha çok hizmet kalitesinde ve BES Yatırım Fonlarının performansı üzerinde yoğunlaşacak. Müşterisinin finansal ihtiyaçlarını en iyi şekilde tespit eden, en uygun ürünleri tasarlayan ve müşterisine en hızlı ve kaliteli hizmeti sunan şirketler öne çıkacak. Ancak şirketler, pazarlama faaliyetlerinde kısa vadeli stratejik kararlar alırlarsa bu durum uzun vadede sadece kendi şirketlerinin değil tüm emeklilik şirketlerinin dinamiklerini olumsuz etkileyecek bir karar olacaktır. “
YAPI KREDİ EMEKLİLİK- Taylan Türkölmez
İşverenler, vergi avantajı kullanımını kolaylaştırmalı
Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Taylan Türkölmez, bireysel emeklilik sisteminin en önemli özelliklerinden birinin vergi avantajı olduğunu, kullanımının artması gerektiğini söyledi.
Yapı Kredi Emeklilik Genel Müdürü Taylan Türkölmez, vergi avantajının bireysel emeklilik sisteminin en önemli özelliklerinden biri olduğunu söyledi. Türkölmez, vergi avantajının kullanımının artması için katılımcılara bu konunun daha iyi anlatılması, farkındalık yaratılmasının yanı sıra işverenlerin çalışanlarının bu avantajdan faydalanmasını kolaylaştırmak üzere en üst çabayı göstermesi gerektiğini kaydetti.
Taylan Türkölmez, sistemi benzerlerinden ayıran bu özelliğin, doğal olarak emeklilik şirketleri olarak hep birlikte yürüttükleri ortak tanıtım çalışmalarının ana hedeflerinden biri olduğunu belirterek, “Bu düşünceyle de geçtiğimiz kasım ayında gerçekleşen kampanyamızda vergi avantajını vurguladık. Amacımızın sistemle ilgili bilinirliği artırmak, farkındalık yaratmak olduğunu göz önüne aldığınızda bize ulaşan tepkilerden oldukça başarılı bir kampanya geçirdiğimizi düşünüyoruz. Önümüzdeki dönemde gerçekleşecek devamı niteliğindeki çalışmalarla yakaladığımız bu bilinirlik düzeyini artıracağımızı umuyoruz. Şirketlerin her fırsatta altını çizmeye çalıştığı bu önemli avantajın mümkün olduğu ölçüde kitlesel iletişim araçları ile duyurulması elbette önemli bir katkı sağlamaktadır” dedi.
Taylan Türkölmez, işveren katkılı emeklilik planlarının gelişimi konusuna da değinerek, bu konuda şunları söyledi:
İşveren katkılı planlar
“Bilindiği üzere işverenler çalışanlarına maaş ödemesinin yanı sıra sosyal güvenlik, işsizlik sigortası gibi yüzde 21.5 seviyesine ulaşan ek maliyetlerle karşı karşıyadır. Bu zorunlulara ek olarak yemek, ulaşım, özel sağlık ve hayat sigortası benzeri ek maliyetleri bulunmaktadır. İlk bakışta sadece yeni bir ek maliyet gibi görünmekle birlikte, uzun vadede çalışan bağlılığına çok olumlu etkisi olacak işveren katkılı bireysel emeklilik sözleşmelerine çalışanların işyeri seçim kriterleri arasında verdiği önem arttıkça, işverenler de doğal olarak yanıt vermek durumunda kalacak.
Ayrıca belli sınırlarda kalmak şartıyla çalışana ödemenin maaş yerine bireysel emeklilik katkı payı olarak yapılması işverenlere maliyet avantajı sağlamaktadır. Bununla birlikte işveren katkısından faydalanan katılımcı sayısı 7 yılda 90 bini geçmiş olup öncülüğünü çok uluslu firmaların yaptığı büyük firmaların ve son yıllarda ise KOBİ’lerin işveren katkılı grup emeklilik planlarına ilgisi gün geçtikçe artmaktadır. İşveren katkılarının artışında her alanda olduğu aslen talep ve ekonomik ortam belirgin etkenlerdir. Ayrıca işverenin SGK prim ödemelerinin bir kısmının BES’e yönlendirilmesi ve çalışanlar adına tasarrufu teşvik etmek amacıyla işveren ile çalışan katkı paylarına sağlanan toplam vergi avantajı sınırının ayrıştırılması bu alanın gelişimine katkı sağlayabilir düşüncesindeyiz.”
2011’de 15 milyar TL fon toplamına ulaşırız
Taylan Türkölmez, bireysel emeklilik sisteminde işlerin yolunda olduğunu ve beklentilere paralel geliştiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sona ermek üzere olan yılı şirketimiz açışından değerlendirdiğimizde ise performansımızın beklentilerimizden daha iyi gerçekleştiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. 2010 yılında fon büyüklüğü pazar payımızı 50 baz puan artırarak yüzde 15.5’lik bir büyüklüğe ulaştık. 2011 yılında ise sektörümüzün büyümesini sürdüreceğini, toplam fon büyüklüğünün 15 milyar TL mertebesine ulaşacağını öngörmekteyiz.”
YAPI KREDİ SİGORTA- Giray Velioğlu
Hastaneler, şirketleri iş ortağı olarak görmeli
Yapı Kredi Sigorta Genel Müdürü Giray Velioğlu, sağlık kurumlarının, sigorta şirketlerini iş ortağı olarak görmemeleri halinde orta vadede sigorta sektörünün ettiği zarardan etkilenmelerinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Yapı Kredi Sigorta Genel Müdürü Doç. Dr. S. Giray Velioğlu, sağlık sigortasında primlerin olması gerekenin altında seyrettiğini söyledi.
Giray Velioğlu, sağlık sigortaları hakkında değerlendirme yaparak, ekonomik krizin etkisinde geçen 2009 yılında şirketlerin, yükselen hasar oranlarını görmelerine rağmen sektörün genelinde yaşanan fiyat rekabetinin getirdiği pazar kaybetme korkusu ile yeterli fiyat düzenlemeleri yapamadıklarını kaydetti. Bu branşta geçtiğimiz yıl yaklaşık 116.9 milyon TL zarar edildiğini belirten Giray Velioğlu, “Sağlık branşı priminde bu yıl tüm sektör büyümesinin iki katına yakın bir büyüme gerçekleşti. Bunun en önemli sebebi geçtiğimiz yıl yaşanan zararın kapatılmaya çalışılması için primlerde yapılan artışlardır. Ancak aynı şekilde artan sağlık maliyetleri, 2010 yılında da bu branşın belki daha az ama yine önemli bir büyüklükte bir zararla sonuçlanmasına neden olacaktır” dedi.
Sağlıkta zarar ediliyor
Giray Velioğlu, sektörün zarar gündemine kasko ve trafikten sonra artık sağlık branşının da eklendiğini ifade ederek, ancak sağlık branşındaki farklı işleyiş göz ardı edilirse bu zararın sektöre etkilerinin büyük ve uzun vadeli olacağını bildirdi. Risk gerçekleştikten sonra artık sigortalının şirket değişikliğinin hemen hemen mümkün olmadığını vurgulayan Giray Velioğlu, “Poliçe primini arttırmak, poliçeyi yenilemek çözüm olmadığı gibi etik de değildir, sektöre olan güveni azaltacağı da açıktır. Sigorta şirketlerinin bu zarara tahammül edecekleri süre, tabi ki şirketin büyüklüğü, ortakların bakışları, diğer branşlardaki karlılığa bağlıdır. Son 10 yıldır, pek çok şirket bu branştaki stratejisini değiştirdi. Zarar edileceği çok açık fiyatlarla bir anda büyüyen şirketler, sonraki birkaç yıl içinde ya küçüldü, ya ürün yapısını değiştirdi. Hatta aynı yanılgıya birkaç kere kapılan şirketler oldu” dedi.
Fiyat rekabeti
Giray Velioğlu, bu branşın diğer branşlardaki stratejilerden çok farklı yönetilmesi gerektiğini sektörün görmesi gerektiğini de belirterek, “Mutlaka uzun vadeli planlamalar yapılmalı. Şirketler fiyatlarını, kar/zarar hesaplarını tabii ki serbestçe yapabilir, ancak bu sektöre olan güveni azaltacaksa, kalıcı sorunlar yaratacaksa Hazine’nin daha fazla yaptırım getirmesi düşünülmelidir. Diğer taraftan sağlık kurumları, sigorta şirketlerini iş ortağı olarak görmezse belki aynı anda değil, ama orta vadede onların da etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu konuda da en azından Sigorta Şirketleri Birliği kanalıyla çalışma yapılmasının önemli olduğu görüşündeyiz” şeklinde konuştu.
Giray Velioğlu, sağlık sigortasında şirketler arası rekabete de değinerek, bu konuda şunları söyledi:
“Özel sağlık sigortalarında şirketler arasında yaşanan fiyat rekabeti geçen yıla oranla, zararı azaltma çabaları doğrultusunda iyileşme gösterse de rekabetin tam anlamıyla fiyat dışına taşındığını söylemek için henüz erken. Yapılan fiyat iyileştirmelerine rağmen halen primler olması gerekenin çok altında seyretmekte, üstelik her yıl farklı bir iki şirket kalıcı olmayan fiyatlandırmayla hareket edip diğer şirketlerin de etkilenmesine neden olmaktadır.
Sigortalılar için fiyat rekabeti başta cazip görünse de rekabeti, bir iki sene içinde aşırı artan poliçe primleri, ağırlaşan poliçe şartları ile karşılaşmalarına neden olmaktadır. Bu önlemler ise çoğunlukla sağlık poliçesine daha az ihtiyaç duyan, sağlıklı kişileri sektör dışına itmektedir. Rekabetin daha sert olduğu grup poliçelerinde ise her yıl şirket değiştirerek yaratılan memnuniyetsizlikler, teminatlarda/şartlarda daralmalar, hatta sağlık sigortasından vazgeçen şirketler, üzülerek karşılaştığımız sonuçlardır.”
Ucuz sigorta her zaman avantajlı değil
Yapı Kredi Sigorta Genel Müdürü Doç. Dr. S. Giray Velioğlu, sektörde yaşanan fiyat rekabetine değinerek, şunları söyledi:
“Fiyat rekabeti, sigortalı açısından daha ucuza sigorta yaptırma fırsatı sağlamakla birlikte, orta ve uzun vadede kaliteli hizmet alınamaması ve mali yapısı güçlü olmayan şirketlerin faaliyetlerini sürdürememesi gibi olumsuz sonuçlara zemin hazırlamaktadır. Hazine Müsteşarlığı’nın sektördeki fiyat rekabetine karşı hayata geçirdiği önlemler doğrultusunda, ayrılması gereken karşılık oranları şirketleri yeni fiyat politikaları oluşturmaya teşvik etmiştir. Fiyat rekabetinin bu seviyede olmasa bile önümüzdeki dönemde de devam etmesi beklenmekle birlikte, dikkatlerin ürün ve hizmet farklılıklarında yoğunlaşmaya başlayacağı öngörülmektedir. Ekonomik kriz etkilerinin de ortadan kalkmasının beklendiği 2011 yılında, şirketlerin bu yönde politika değişikliğine gidecekleri ve böylelikle önümüzdeki dönemde bu branşlarda sektörün daha karlı bir hale geleceği düşünülmektedir.”
ERGO EMEKLİLİK- Recep Akkaya
Bireysel emekliliğe giren hayat sigortası da yapmalı
Ergo Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Recep Akkaya, bireysel emeklilikle birlikte risklere karşı teminat isteyenlerin çok cüzi primler karşılığında hayat sigortası yaptırabileceklerini söylüyor.
Ergo Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Recep Akkaya, bireysel emeklilik sigortası yaptıranların hayat sigortası ile de risklere karşı kendilerini güvence altına almaları gerektiğini söyledi.
Recep Akkaya, gerek bireysel emekliliğin, gerekse de hayat sigortacılığının özünde aynı olduğunu söylüyor ve her iki sistemin de güvenlik arayışı üzerine kurulduğunu belirtiyor. 80’li yıllarda güvenlik arayışının adının özel emeklilik sigortası olduğunu, içinde birikim tarafının bulunduğunu ifade eden Akkaya, paketin için de risk teminatı ve biraz da sağlık teminatları olduğunu vurguluyor. Akkaya, “Sistem sadece birikim üzerine kurulu değildi. Bir de bu kadar şeffaf değildi. Zaman içinde kişilerden birikimleri ayrı, risk teminatlarını ayrı görme talebi geldi. O zaman da bireysel emeklilik sistemi yürürlüğe girdi. Adından da anlaşılacağı üzere bu fon hesaplı bir sistem. Tasarruf haricinde herhangi bir sigorta teminatı bulunmuyor” diyor.
Yeni düzenleme yapılmalı
Recep Akkaya’ya, birikimli hayat sigortalarında birtakım düzenlemeler yapılması gerektiğine değiniyor ve bunun da kişinin tercihlerinin esnek olacağı düzenlemeler olması gerektiğini söylüyor. Akkaya, bu konu üzerinde çalışıldığının bilgisini vererek, “Bireysel emeklilik sisteminde kişiler, fonlarını kendi seçebiliyor. İsterse bunları değiştirebiliyor. Hatta şirketini bile değiştirebiliyor. Yani, her türlü esnek oynamayı yapabiliyor. O yüzden de kişiler, hayat sigortalarını değil de bireysel emekliliği tercih ediyor” şeklinde konuşuyor ve ardından da ekliyor: “Artık kişilerin yüzde 99’u bireysel emekliliği istiyor. Hayat sigortası ise sadece şirketlerin vitrininde duruyor. Durmasında da bir sakınca yok. Vitrini güzelleştiriyor.”
Ergo Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Recep Akkaya, bireysel emeklilik sistemine girenlere, hayat sigortasını da önererek, şunları söylüyor:
Yaşam standardı düşmesin
“Tasarruflarını bireysel emeklilik fonlarına yatırmayı düşünenlere, geleceğini bu şekilde şekillendirmeyi isteyenlere bireysel emeklilik sözleşmesi veriyoruz. Ayrıca risklere karşı teminat isteyene de çok cüzi primler karşılığında hayat sigortası veriyoruz. Elinizde iki dosya oluyor. Birisi, birikim için, yaşarsanız devam edeceksiniz. Diğeri ise, risklere karşı bir şey olursa geriye tazminat bırakacaksınız.”
Recep Akkaya, neden bireysel emekliliğe ihtiyaç olduğu hakkında da şunları söylüyor:
“Biz, kişilere şunu söylüyoruz: Geleceğiniz bugünden daha önemli. Gelecekte yaşam standardınızın aynı devam edebilmesi için bir şeyler yapmak gerekiyor. Aktif dönemde çalışırken elde ettiğiniz gelir ile emekli olduğunuz zaman elde edeceğiniz gelir arasında dağlar kadar uçurum var. O sarsıntıyı yaşamamak için aktif yerlere yatırım yapın.”
Tasarruf için en iyi yatırım aracı bireysel emeklilik
Ergo Emeklilik ve Hayat Genel Müdürü Recep Akkaya, günümüze baktığımızda, küçük tasarrufların gidebileceği en iyi yatırım aracının, bireysel emeklilik fonları olduğunu belirterek, şunları söylüyor:
“Çünkü, bu fonlara yatırılan katkı payları vergiden düşülebiliyor. Tasarruf açısından bakıldığında da bugün diğer yatırım enstrümanlarına göre bireysel emeklilik daha avantajlı. Türkiye’de enflasyon, yüzde 6-7 civarında. Mevduatının getirisi yüzde 8 civarında. Oysa bireysel emeklilik fonlarına yatırım yapıldığında zaten baştan yüzde 25 ile 35 vergiden dolayı kazanç sağlanıyor. Bir de bunun üzerine fonların getirisi var. Bunları üst üste koyduğunuzda en cazip yatırım aracı haline geliyor.”
ERGO SİGORTA- Mert Ekitmen
Büyümedeki gelişme karlılığa yansımadı
Ergo Sigorta Genel Müdürü Mert Ekitmen, 2010 yılında ekonomideki büyümenin sigorta sektörüne olumlu yansıdığını ve prim üretiminin arttığını belirterek, “Büyümedeki olumlu gelişim maalesef karlılığa yansımadı” dedi.
Ergo Sigorta Genel Müdürü Mert Ekitmen, yabancı yatırımcıların, Türkiye’nin ve sigorta sektörünün büyüme potansiyelini dikkate alarak yatırım yaptıklarını söyledi.
Mert Ekitmen, Türkiye ekonomisinin krizden başarı ile çıktığını ve uzunca bir süredir de hem büyüme hem diğer makroekonomik parametreler anlamında oldukça başarılı bir performans ortaya koyduğunu belirterek, öte yandan AB sürecinin de beraberinde getirdiği şeffaflık, güven ve istikrar unsurları ile birlikte yatırımcıların bu ülkeye uzun vadeli yatırımlar yapmasına destek olduğunu kaydetti. Ekitmen, “Ayrıca Türkiye sigorta sektörünün gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkeye göre sigortalılık oranının hala oldukça düşük olması da yatırımcıların sigorta sektörünün geleceğine yönelik güçlü büyüme beklentileri geliştirmesine neden oluyor. Kuşkusuz bazı yabancı yatırımcılar bu sektörden beklediklerini bulamamış olabilirler. Ancak en azından ana hissedarımız MunichRE ve Ergo tarafında herhangi bir pişmanlığın söz konusu olmadığını ve sektörün geleceğine dair beklentilerimizin yüksek olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim” dedi.
Ekonomideki iyileşme
Mert Ekitmen, sigorta sektörünün 2010 yılını nasıl geçirdiğine de değinerek, ekonomide görülen iyileşme sinyalleri ve genel ekonomik büyümenin, Türk sigorta sektöründe prim üretimi büyüme rakamlarını da olumlu yönde etkilediğini ve büyüme açısından sektörün gelecek vaadettiğini söyledi. Ekitmen, karlılık tarafında ise farklı bir durum ile karşı karşıya olunduğunu vurgulayarak, “Büyümedeki olumlu gelişimi malesef karlılıkta göremiyoruz. Aşırı fiyat odaklı rekabet ve yatırım gelirlerindeki önemli düşüş nedeniyle düşen karlılığın 2011’de de bir süre daha devam etmesini beklemekteyiz. Tabi sektörün gelişmesi için en önemli konulardan biri kamuoyu sigorta bilincinin artırılması, dolayısıyla talebin de bu paralelde artması. Kamuoyuna sigorta ihtiyacını en doğru şekilde anlatabilmek ve konunun hassasiyetinin altını çizmek için Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği ve sigorta şirketleri, uzun vadeli ve kapsamlı bir şekilde çalışıyoruz” dedi.
Kaza tespit tutanağı
Mert Ekitmen, kaza tespit tutanağı uygulamasının yol açtığı sonuçlara da değinerek, bu konuda şunları söyledi:
“Kaza tespit tutanağı, insanların kaza anında hayatlarını kolaylaştırmak ve trafik sıkışıklığını engellemek amacıyla yürürlüğe girdi. Ancak uygulamanın başlamasından bir süre sonra suistimal ve sahteciliklerin ortaya çıktığını gördük. Şurası açıktır ki, sigorta şirketlerinin tek başına mücadelesi, bu konuyu yeterince çözememektedir. Bu ifadeler, sahtekarlığın mücadele edilmesi gereken bir alan olduğu konusundaki bir kabullenmeyi ifade ettiği için çok önemlidir. Devamının gelmesi ve sahte hasarla mücadelede aynı kararlılığın ve yaptırımların uygulanması gerekmektedir. Bu noktada Hazine Müsteşarlığı’nın odaklandığı ve korumaya çalıştığı, sigorta şirketleri ile birlikte aynı zamanda sigortalılarının menfaatiydi, zira sahte tutanakların ve sahte hasarların en fazla etkileyeceği iki kesimden birisi ve en önemlisi sigortalılarımız. Sigorta neticelerinin kötüye gitmesinin etkisi haliyle gelecek yılın primlerine yansıyacak, bu da, dürüst sigortalılara dürüst olmayan kesimler tarafından ödetilen bir bedel olacaktır.”
Fiyat rekabeti 2011’de de sürecek
Ergo Sigorta Genel Müdürü Mert Ekitmen, kasko, yangın ve sağlık sigortalarındaki zarara de değinerek, bu konuda şu açıklamaları yaptı:
“Bu branşlarda ortaya çıkan tablonun en önemli sebebinin yaşanan yüksek fiyat rekabeti olduğu bir gerçektir. Öte yandan, bu durumun uzun vadede sürdürülebilir olmadığı da açıktır. Sigortacılığın en önemli kriterlerinden biri olan risk değerlendirme, risk iyileştirme ve önleme çalışmaları gittikçe önem kazanmaktadır. Pek çok şirket bu branşlarda karlılığı artırma yolunda çeşitli stratejiler uygulamaya başlamıştır. 2011’de fiyat rekabetinin devam edeceğini öngörmekle birlikte yavaş yavaş azalacağını umuyoruz.”
RAY SİGORTA- Levent Şişmanoğlu
Bizim için her risk sigortalanabilir
Ray Sigorta Genel Müdürü Levent Şişmanoğlu, mesleki faaliyet açısından kötü risk olmadığını belerterek, “İyi organize olmuş, riskini değerlendirmiş ve önlemlerini almış müşteriler, işletmeler vardır. Her risk sigortalanabilir” dedi.
Ray Sigorta Genel Müdürü Levent Şişmanoğlu, 2010 yılında sigorta sektörünün istediği sonuca ulaşamadığını, teknik zarar ürettiğini söyledi. Şişmanoğlu, rekabetin iş performansına endeksli olarak değil, sermaye gelirlerine bağlı olarak yapıldığı için, primlerin çok düştüğünü ve 2011-2012 yıllarını da etkileyecek düşük fiyatlar oluştuğunu belirterek, “Oysaki 2010’da sektör açısından çok önemli bir avantaj vardı, yıl boyunca oto yedek parça fiyatları hiç artmadı. Sektör rekabet nedeniyle bu avantajdan yararlanamadı” dedi.
Levent Şişmanoğlu, 2011’in sigorta sektörü için önemli bir yıl olacağını, şirketlerin teknik karlılıklarını artırması gerektiğini ifade ederek, sigorta sektörünün sıkıntılarından kurtulması için çoklu poliçe üretilmesi, müşterilere başka poliçeler satılabilmesi ve sigorta pastasını genişletilmesi gerektiğini kaydetti. Şişmanoğlu, “Ray Sigorta ve Vienna İnsurance Group (VIG) için yapısal olarak ya da mesleki faaliyet açısından kötü risk yoktur, iyi organize olmuş riskini değerlendirmiş ve önlemlerini almış müşteriler, işletmeler vardır. Her risk sigortalanabilir” dedi.
Levent Şişmanoğlu, sektörde kasko, yangın ve sağlık sigortalarında yaşanan zararın sürdürülemez hale geldiğine de değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
Zarar sürdürülemez
“Sigorta şirketleri bu zararları daha fazla sermayelerinden sübvanse edemez. Söylenenin aksine Türkiye’deki kasko penetrasyonunu düşük bulmuyorum, 10 yaşın altında araca sahip 7 milyon potansiyel kasko müşterisinin 3.5 milyonunun kaskosu var. Kendi riskini düşük algılayan kişiler, araçlarına kasko yaptırmıyor. Bu kişilerin muafiyetli ve uygun fiyatlı tarifelerle kasko havuzunun içerisine alınması gerekiyor. Böylece kasko poliçeleri mevcut fiyatlandırmaların bile altında daha karlı hale gelebilir.”
Levent Şişmanoğlu, şirket yönetim kurullarının zararı olumlu karşılayamayacağını da belirterek, “Sektörün karlılık için çalışması gerekiyor” dedi.
Levent Şişmanoğlu, “Son dönemde zarar eden branşlar içinde yangın sigortaları da eklendi. Sizce bunun nedeni nedir?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Sektörün son yıllarda yangın branşında zarar yazmasının nedeni rekabet nedeniyle düşen fiyatlardır. Yangın primlerinin eski haline gelmesini bekleyemeyiz, fiyatlar düşmeye devam edecek. Yangın sigortalarında zararı önlemek için düzgün seçimler yapılmalıdır, düzgün seçim yapıldığında kasko, sağlık ve yangın branşında zarar engellenir.”
Tahkim Komisyonu’nun olumlu katkıları olacak
Ray Sigorta Genel Müdürü Levent Şişmanoğlu, Sigorta Tahkim Komisyonu hakkında da görüş bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sigorta Tahkim Komisyonu’nu, sektör açısından son derece gerekli ve olumlu buluyorum. Sigorta içtihadı yaratmada çok önemli katkıları olacağını düşünüyorum. Sigorta Tahkim Komisyonu’nun yer yer sigortalı lehine karar vermesi de son derece normaldir, olması gereken budur.”
NEOVA SİGORTA- Özgür Koç
Kaskoda hasar oranı çok yüksek
Neova Sigorta CEO’su Özgür Koç, kasko ve trafik sigortalarındaki zararın temel sebebinin rekabet gibi gözükse de daha önemli yapısal problemler olduğunu söyledi.
Neova Sigorta CEO’su Özgür B. Koç, kasko sigortasında düşük prim sorunu olmadığını, asıl sorunun hasarda olduğunu söyledi.
Özgür Koç, kasko ve trafik sigortalarındaki zararın temel sebebi rekabet gibi gözükse de daha önemli yapısal problemler olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin, kaskoda bugün poliçe başına ortalama prim 800 TL’nin üzerinde ve ülkemiz şartlarında yıllık 800 TL az bir para değil. Dolayısıyla kasko branşında bence primde problem yok, problem hasarda. Bu branşta hasar frekansı aşırı yüksek. Bunun sebepleri de tespit tutanağı uygulaması ve poliçelerin muafiyetsiz olmasından ötürü en küçük hasarların bile ödenmesidir. Bizim artık sektör olarak en azından hasar frekansı yüksek müşterilere muafiyetli poliçe satmamız gerekiyor. Sonuç olarak kaskoda bence çözüm bir yandan tutanaklardaki sahte ve kaçakların üzerinde etkili gidecek merkezi bir otorite kurarak frekansı kontrol altına alırken, öte yandan hasar frekansı yüksek müşterilere muafiyet uygulamaları başlatmak olmalıdır.”
Trafik sigortası
Özgür Koç, trafik branşında ise tespit tutanağındaki sahtecilikle başa çıkılmasının en önemli problem olduğunu belirterek, “Bence şu anki tarife sisteminde hasar yapan müşteriyi sadece yüzde 300’lük sürprimle cezalandırmak yetmiyor, buna ek olarak da bir sonraki poliçesine maddi zarar muafiyeti uygulamak daha caydırıcı olacaktır. Buna ek olarak rezerv hesaplama yöntemlerindeki değişiklik de sonuçları olumsuz etkilemiştir” dedi.
Özgür Koç, sigorta sektörünün 2010 yılında hayat dışı branşlarda üretim tarafında bir önceki yıla göre krizin etkilerini atlattığını ve yangın hariç diğer büyük branşlarda reel büyüme ile tamamladığını kaydetti. Koç, “Toplam sonuca baktığımızda enflasyonun bir iki puan üzerinde bir büyüme görmekteyiz. 2011 yılında da buna benzer bir büyüme rakamıyla tamamlanır diye tahmin ediyoruz” dedi.
Özgür Koç, sigortacılığa yönelik kamuoyunda güvensizlik sorununa da değinerek, şunları söyledi:
“Sektörümüz tanıtıma ciddi bütçeler ayırmasına ve son yıllarda artarak devam eden hızlı hasar ödeme performansına rağmen hakettiği değeri göremiyor. Eskiden olsa tüketicinin ödenemeyen hasarları ciddi imaj kaybına yol açardı ama bugün böyle bir problem yok ve hatta çok hızlı bir hasar ödeme performansımız var. Temel problem tüketicinin hala kasko trafik dışında bir poliçe alma alışkanlığı olmaması ve bizim bunu alışkanlık haline getirtemememiz.”
MATFRE GENEL YAŞAM- Muhittin Yurt
Bankalar kredi verdikçe hayat sigortası satışı da artıyor
Mapfre Genel Yaşam Genel Müdürü Muhittin Yurt, bankaların hayat sigortası primindeki payının üç yıllık bir dönem içinde yüzde 46 dan, yüzde 68’e çıktığını söyledi.
Mapfre Genel Yaşam Genel Müdürü Muhittin Yurt, hayat sigortalarındaki büyümenin grup sigortalarından kaynaklandığını söyledi.
Muhittin Yurt, şirketler bazında değerlere bakıldığında hayat sigortalarındaki gelişimin kaynağının kredi hayat sigortaları olduğunu belirterek, “Sektörümüzdeki şirketlerin çalıştıkları ya da bağlı oldukları grubun bankalarının kredi portföyündeki etkinliğin, hayat sigortası primlerindeki artışın kaynağını oluşturduğu son derece açık olarak görülmektedir” dedi.
Muhittin Yurt, 2007-2010 yıllarında banka kaynaklı hayat sigortası prim hacmindeki değişimin de bunun en açık göstergesi olduğunu ifade ederek, bankaların hayat sigortası primindeki payının üç yıllık bir dönem içinde yüzde 46 dan, yüzde 68’e çıktığını bildirdi.
Muhittin Yurt, bireysel emeklilik tarafında etkin şirketlerin bireysel poliçe sayılarında çok nisbi artışlar olduğunu da vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu artışın kaynağının büyük bölümünün bireysel emeklilik sistemine paralel verilen risk teminatlı poliçeler olduğu kanaatindeyim. Diğer taraftan son 2-3 yılda işsizlik, gelir kaybı gibi ürünlerin yine banka portföyleri ağırlıklı olarak gerek kredi kartı ve gerekse diğer kredi ürünlerinde talep gördüğünü biliyoruz. Sigortalı sayılarında belli bir artış etkisi yaratan bu tür ürünlerin hayat sigortası prim hacimleri içindeki payı yüzde 5’in altındadır. Ancak tüketicilerin sigorta sektörüne dair görüş ve algılarını değiştirebilecek yenilikte, sigorta bilincinin gelişimine katkı sağlayabilecek genişlikte ve kitlelere erişmek için önemli ürünler olduğu kanaatindeyim.”
İrat teminatlı ürünler
Muhittin Yurt, hayat sigortacılığının yarınlarındaki diğer bir potansiyelin ise irat teminatlı ürünler olduğuna dikkat çekerek, bu konuda da şu açıklamaları yaptı:
“Toplu tasarruflarını veya küçük tasarrufları ile belli bir süre içinde oluşturdukları birikimlerinin belli bir süre veya hayatta kaldıkları sürece kendilerine veya yakınlarına aylık ya da belli bir periyodla maaş şeklinde ödenmesi şeklinde özetleyebileceğimiz bu ürünlere dair çalışmalar önemlidir. Bu tür ürünlerde teknik sonuçların çok uzun bir süre sonra ölçülebilmesi mümkündür. Yaşam sürelerinin arttığı bir çağda tüketiciye verilecek ömür boyu maaş ödemesi taahhütlerinin önemini daha açık ifade etmeye gerek yoktur sanırım. Bu nedenle de kamu otoritesinin yapacağı düzenlemeler ve devletin bu piyasanın gelişimini teşvik etmek adına bu tür ürünlere uzun vadeli özel yatırım enstrümanları yaratması gerektiği görüşündeyim. Tabii ki, bu enstrümanlarda sadece verimlilik taahhütlerinin güvencesi değil olası yaşam süresi değişikliklerinden kaynaklanacak teknik olumsuzlukları telafi edebilecek güvenlik marjlarına dair emniyet havuzlarının da oluşması imkanı düzenlenmelidir.”
Risk teminatlı ürünlere talep artmalı
Mapfre Genel Yaşam Genel Müdürü Muhittin Yurt, hayat sigortacılığının gelişiminde risk teminatlı ürünlere gösterilecek talep artışının oldukça önemli olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Tüketicilerimizin gerek kredi taahhütlerinden kaynaklanan yükümlülükleri ve gerekse bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerine dair sosyal sorumluluklarının en önemli güvencesini bu tür ürünler ile sağlayabilecekleri şeklinde bir soysal değişimin bu alandaki gelişimi ivmelendireceği kanaatindeyim. Ölüm her canlı için mutlak gerçek olduğuna göre ölüm riskine dair teminatın bireyler açısından sorumluluklarının yerine getirilmesinde öncelikli enstrüman olarak görülmesi gereklidir.”
ING EMEKLİLİK- Jetse de Vries
Fon çeşitliliği BES’e ilgiyi artıracak
ING Emeklilik Genel Müdür Jetse de Vries, 2011 yılında fon çeşitliliğinin artmasının bireysel emeklilik sistemine olan ilgiyi de artıracağını ve sisteme yeni katılımcıların gireceğini söyledi.
ING Emeklilik Genel Müdür Jetse de Vries, bireysel emekliliğin 13 şirket ve 2,2 milyon katılımcının yer aldığı çok küçük bir pazar olduğunu belirterek, emeklilik şirketleri arasında katılımcılara sunulan ürün ve hizmetler konusunda çok sert bir rekabet yaşandığını söyledi. Jetse de Vries, emeklilik şirketlerinin bir yandan yeni katılımcılar kazanmak için ürün ve hizmetlerini çeşitlendirirken, diğer yandan mevcut katılımcılarını ellerinde tutabilmek için müşteri memnuniyetini artırıcı aksiyonlara yatırım yaptıklarını ifade ederek, “Rekabetin bu kadar yoğun olması şirketleri inovatif olmaya iterek sektörün gelişmesine de büyük fayda sağlıyor. 7 yıl öncesiyle bugün arasındaki hizmet ve ürün çeşitliliği farkına bakarsanız özellikle katılımcılar için sistemin ne kadar cazip bir hale geldiğini görebilirsiniz. Şirketler arasındaki bu rekabetin, ilerleyen zamanlarda yeni müşteri kazanımı tarafında yoğunlaşacağını düşünüyoruz” dedi.
Referandum olumlu algılandı
Jetse de Vries, Türkiye’deki Bireysel Emeklilik Sistemi’nin (BES), ulusal finansal yatırım araçlarına yatırım yapan bir sistem olması sebebiyle, global krizin etkilerinin minimize edilmeye çalışıldığı 2010 yılında dünya piyasalarının dalgalı seyrinden etkilenerek, paralel bir ivme ile 2010 yılını tamamladığın vurguladı. 2010 yılında özellikle global yatırımcılar tarafından güven oyu olarak algılanan referandum sonucunun, Türkiye hisse senedi piyasasına oldukça olumlu yansıması sebebiyle sektördeki hisse senetlerine yatırım yapan emeklilik yatırım fonlarının, yatırımcısına sabit getirili menkul kıymetlere yatırım yapan emeklilik yatırım fonlarına kıyasla daha yüksek oranda getiri sağladığını söyleyen Jetse de Vries, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu noktada, sermaye akımlarının da etkisi yani sıcak paranın ağırlıklı oranda hisse senedi piyasasına yönlenmesi sebebiyle, agresif portföy yönetim stratejisine sahip sektör şirketlerinin ve yüksek risk iştahına sahip katılımcıların bu dönemden daha kârlı ayrıldıklarını yadsıyamayız. BES’deki katılımcıların sistemin bir tasarruf sistemi olduğunu ve gelecekleri için şimdiden yapacakları yatırımı BES sayesinde daha efektif değerlendirebileceklerinin her geçen yıl daha da çok farkına varmalarıyla, uzun dönemde oldukça büyüme vaadeden ulusal BES sektörü 11.861.321.861 TL fon büyüklüğüne ulaştı. Birikimlerini, daha fazla güvende hissetmek isteyen katılımcı sayısının ise 2011 yılında sistemde artacağına inanıyoruz. Bunun öncelikli sebebi, 2011 yılı itibarıyla değişen mevzuata göre çeşitlendirilen fonların yatırım yapabileceği finansal yatırım araçları, risk iştahı oldukça düşük katılımcı profillerine uygun olarak da fonlar sunulmasına imkan sağlıyor.”
Doğrudan teşvik katılımı artırır
Jetse de Vries, bireysel emeklilikteki vergi avantajı konusunda ne sisteme girecek adayların ne de sistemde yer alan katılımcıların yeterli bilince sahip olmadığını belirterek, şunları söyledi:
“Sistemde yer alan katılımcıları incelediğimizde bu avantajı kullananların oranının çok düşük olduğunu, çoğunluğun bu avantajdan ya haberi olmadığını, ya da kullanmadığını görüyoruz. Bu avantaja dikkat çekmek adına EGM’nin tüm emeklilik şirketlerinin katılımıyla yakın zaman önce gerçekleştirdiği kampanyasının amacına ulaştığına inanıyoruz. Emeklilik şirketlerinin bu kampanya ile yaratılan ilgiyi kullanarak vergi avantajı konusunun üzerine ısrarlı şekilde gitmeye devam etmesi gerekiyor. Ayrıca bildiğiniz gibi katılımcıların herhangi bir ek belgeyi ibraz etmeye ihtiyaç duymadan vergi avantajından faydalanabilmelerini sağlayacak olan doğrudan vergi teşviği konusunda çalışmalar devam ediyor. Eğer hayata geçirilebilirse, hem tüm katılımcıların vergi avantajından düzenli olarak faydalanabilmesi sağlanacak, hem de katılım adedinde önemli bir artış sağlanacaktır.
GENERALİ SİGORTA- Mine Ayhan
Daha çok kişiyi sigortalayıp, daha az gelir elde ediyoruz
Generali Sigorta Genel Müdürü Mine Ayhan, gerek kasko gerek trafik sigortalarında piyasada uygulanan fiyatların olması gereken çok altında kaldığını belirterek, “Önceki dönemlere göre daha çok kişiyi sigortalıyoruz, daha düşük prim geliri elde ediyoruz” dedi.
Generali Sigorta Genel Müdürü Mine Ayhan, gerek kasko gerek trafik sigortalarında piyasada uygulanan fiyatların olması gereken fiyatların altında olduğunu söyledi.
Mine Ayhan, trafik ve kasko sigortalarının sigorta şirketlerinin prim gelirlerinin yaklaşık yüzde 45’ini oluşturduğunu belirterek, sektörün her iki branşta da kazanç elde edemediğini kaydetti. Ayhan, “Kaskoda yazılan her 100 TL prim karşılığında 2010 yılında 18 TL zarar edilmiştir. Trafikte ise her 100 TL karşılığında 25 TL’lik bir zarar söz konusudur. Sektör her iki sigorta dalında da uzun yıllardır zararlı sonuçlar üretmektedir” dedi.
Mine Ayhan, kar getirmeyen bir büyümenin söz konusu olduğuna dikkat çekerek, “Önceki dönemlere göre daha çok kişiyi sigortalamamıza rağmen daha düşük prim geliri elde ediyoruz ve maalesef bu sadece oto sigortalarında değil oto-dışı sigortalarda da söz konusu” dedi.
Mine Ayhan, şirketlerin daha iyi masraf kontrolü ve verimlilik artışı sağlayarak daha düşük primlerle kasko ve trafik poliçelerini satmasının mümkün olduğunu ifade ederek, “Ancak, rakamlar böyle bir durumun Türkiye’de mevcut olmadığını gösteriyor. Zira her iki branşta tüm şirketler esasen zarar ediyor. Düşük fiyat uygulamak suretiyle pazar payını artırma politikasının sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. Bu ne kadar daha sürdürülebilir diye sorduğunuzda buna cevap vermek çok güç. Zira bunun yıllarca sürdürülebilir olması mümkün değil. Diğer taraftan bu süreçte yaşadığımız şirket elde değiştirmeleri, birleşmeler ve sermaye artırımlarını aslında bu sürecin zaten sürdürülememiş olduğunun da bir göstergesi olarak kabul etmek gerekir diye düşünüyorum” dedi.
Fiyata odaklıyız
Mine Ayhan, diğer taraftan, büyük sigorta şirketlerinin düşük fiyat politikası uygulamak suretiyle küçük ölçekli şirketleri piyasa dışına itmede mevcut sistemi bir araç olarak kullanabilmeleri riski de bulunduğunu vurguladı. Düzenleme otoritesinin bu riski bertaraf edici önlemler alması gerektiğini belirten Ayhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özet olarak, şu anda neredeyse tüm sigorta ürünlerinde sektörde fiyata odaklanmış bir rekabet söz konusu. Bir riski sigortacılık tekniği ve tarifenizi esas alarak fiyatlandırdığınızda belirlediğiniz bu fiyattan söz konusu ürünün satılması neredeyse mümkün değil. Her zaman için sizden daha ucuza satan bir sigorta şirketi bulunacağından piyasa yapısını bozucu nitelikte bir fiyat rekabetinin sürdürülebilir olmadığını ise hepimiz çok iyi biliyoruz. Şu anda pazar payımız dikkate alındığında, piyasada fiyatı belirlemek gibi bir gücümüz yok. Ama mümkün olduğunca rekabetin dışında kalmaya çalışıyoruz. Büyük şirketlerin piyasa yapısını bozucu uygulamalarını önleme konusunda mevcut sistemin yetersiz olduğunu düşünüyorum.”
Mine Ayhan, “Şirket yönetim kurulları her sene bu şekilde zarar edilmesini nasıl karşılıyor?” sorusunu ise, şöyle yanıtladı:
“Şunu ifade edeyim, sektörümüzün şu an içinde bulunduğu bu durumun geçici olduğunu ve kısa bir süre içerisinde sektörün sürdürülebilir bir büyüme stratejisini uygulamaya koyacağı beklentisi var. Bu beklenti çerçevesinde şirket yönetimlerinin bu zararların önümüzdeki dönemde telafi edilebileceği ümidini taşıdıklarını düşünüyorum. Özellikle 2011 yılında sektörün bu beklentiyi gerçekleştirebileceğini değerlendiriyoruz.”
Yabancı sermaye radikal karar alabilir
Generali Sigorta Genel Müdürü Mine Ayhan, Türk sigorta pazarını yabancı sermaye açısından değerlendirerek, şunları söyledi:
“Yabancı şirketlerin bir sigorta şirketi satın alma kararlarında etkin olan en önemli husus ülkemizdeki mevcut sigorta potansiyelinin çok küçük bir kısmının kullanılabiliyor olması. Sadece oto sigortalarına odaklı bir piyasada bu potansiyelin kullanılması ve yatırımcıların beklentilerinin kısa sürede gerçekleşmesi ihtimali düşük gözüküyor. Bu da sektöre yeni oyuncuların girmesini sınırlandırıyor. Diğer taraftan çok uluslu şirketlerin yaşanan son kriz sonrasında stratejilerini yeniden gözden geçirmeleri ve yatırım portföylerinin kriz nedeniyle büyük oranda değer kaybetmiş olması nedeniyle daha muhafazakar yaklaşımlar içerisinde bulunduklarını veya bulunabileceklerini değerlendiriyorum. Bu krizin çok uluslu şirketlerin Türkiye’deki yatırımlarını da olumsuz etkilendiğini düşünüyorum. Zira Türk sigortacılığının zararlı sonuçlarına daha uzun bir süre bu gruplardan katlanmalarını beklemek yanıltıcı olabilir. Yaşanan krizin de etkisiyle söz konusu gruplar, Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili radikal kararlar alabilir”
TARSIM SİGORTA- Bülent Bora
100 bin çiftçi sigortalandı
Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) Genel Müdürü Bülent Bora, 100 binin üzerinde çiftçinin devlet destekli tarım sigortası yaptırdığını söyledi.
Bülent Bora, 2010 yılının 11 ayında poliçe sayısının 366 bini geçtiğini belirterek, toplam 1 milyon dekar alanın da sigortalandığını kaydetti. Bora, “Sigortaladığımız alan geçen sene 5.5 milyon dekardı, bu sene 6.5 milyon dekara çıktı. Aynı şekilde sigortaladığımız değer de 3.6 milyar TL’yi aştı. Orda da %30 a yakın bir artışımız var. Geçen yılı 112 bin süt sığırını sigortalayarak, kapatmıştık. Bu yıl 11 ay itibariyle 152 bin süt sığırını sigortalamış durumdayız. Dolayısıyla çiftçilerimizin sisteme olan inancı ve katılımı giderek kuvvetleniyor” dedi.
Bülent Bora, ödenen hasara da değinerek, bu konuda da 2010 yılında rekor kırdıklarını vurguladı. Bitkisel üretimde 100 binin üzerinde, hayvancılıkta da 25 bin hasar ihbarı aldıklarını belirterek, “bu yılın 11 ayında 125 bine yakın hasar ihbarı geldi. Ödediğimiz hasar miktarı ise, 100 milyon TL civarlarında. Toplam 4 yıl boyunca da 200 milyon TL tazminat ödedik” dedi. Bülent Bora, sözlerini şöyle sürdürdü:
Sele 2 milyon TL hasar
“Şuana kadar 2 milyon TL civarında sel hasarı ödedik. Ciddi bir sel hasarı sigortalı alanlarda gerçekleşmedi. Hasarın geri kalanına baktığımızda ise 20 milyon TL dolu hasarına ödeme yaptık. Süt sığırları için de 25 milyon TL ödedik.”
Bülent Bora, devlet destekli tarım sigortası uygulamaya girdiğinden bu yana çiftçilerin 130 milyon TL prim ödediğini, 130 milyon TL’de Tarım Bakanlığı’nın prim desteği verdiğini söyledi.
Bülent Bora, çiftçilerin tarım sigortasına bakışı hakkında da şu açıklamaları yaptı:
“Bu sene hasar ödemelerini hem duyuralım hem de çiftçinin yanında olalım diye hasar ödemelerinde bazı organizasyonlar yaptık. Çiftçiler çok sıcak karşılıyor. Sigorta yaptırmayanlar, hasar alanları gördüklerinde mutlaka sigorta yaptıracaklarını söylüyor. Mesela, Ege bölgesinde beş yıldır don hasarı yaşanıyor ve üzüm üreticileri ciddi zarar görüyor. O bölgede sigortalanma oranı da düşük. Sigortalı olanlar zararlarını karşıladı ve bu da örnek teşkil etti. Önümüzdeki yıl o bölgede ciddi sigorta artışı bekliyoruz.”