Sıfırdan 100’e Bir Hayat

Güncelleme Tarihi:

Sıfırdan 100’e Bir Hayat
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 04, 2015 23:42

İlk hayali tamirci çırağı olmakmış, oradan başlayıp tüm hayallerini birer birer gerçeğe dönüştürmüş. 10 yaşında çırak, 14 yaşında usta, 40 yaşında tasarladığı kişiye özel otomobilleri 35 ülkeye ihraç eden bir işadamı. Yaptığı işlerle uluslararası ödüller alan tasarımcı Erbakan Malkoç başarılarını ekibiyle paylaşarak “İnsan kendi başına hiçbir şeydir” diyor.

Haberin Devamı

Erbakan Malkoç yaptığı işle fark yaratan, hayata fark katan büyük bir hayalperest. Bir o kadar da inatçı. Bu, belki de hayattaki en büyük şansı. Çünkü inatçılığı ve yenilgiyi kabul etmemesi sayesinde büyük başarıların altına imzasını atmış. Bu yüzden ‘İyi ki varsın’ denilecek insanlardan. Özellikle masallara inanmayan büyükler için, her satırını binbir emekle yazdığı kendi masalıyla tek başına bir hayat dersi gibi. Bu sıradışı hayatın kısa özeti böyle, gerisini kendisinden dinleyelim.

Ardahan’da yokluk içinde bir çocukluk ve gençlik geçirmişsiniz, hatta hiç oyuncağınız olmamış. Şimdiyse dünyanın sayılı zenginlerine ‘lüks oyuncaklar’ satıyorsunuz. O uçtan bu uca nasıl geldiniz?
- Evet, hiç oyuncağım olmadı. Hayalim de hiç olmadı oyuncakla ilgili. Çünkü bizim doğduğumuz memlekette şartlar çok ağırdı. Elektrik, su yoktu. Annem 12 çocuk doğurmuş, bir kere doktor yüzü görmemiş. Nerede doğduğumu bilmiyorum. Doğum günümü de bilmiyorum. Her zaman söylüyorum, köy çocukları çok çabuk büyürler. Ben de öyle bir çocuktum, çok çabuk büyüdüm.

İlkokulu üç yılda bitirmişsiniz, böyle parlak bir geleceğin sinyallerini sanki o daha o yaşlarda vermişsiniz...
- Camı çerçevesi, sobası olmayan bir okuldu. İkinci sınıfta öğretmenlerim yaşıtlarımla aynı seviyede olmadığını fark etti. Milli Eğitim sınavlarına sokarak sınıf atlattılar. Evet, orada sinyalleri vermiştim. Ama zaten benim hayatımda iyi diye bir şey yok, daha iyi diye bir şey var. O yüzden daha o yıllarda okulda en iyisi ben olacağım diye yola çıkmıştım. Çünkü siz daha iyi olduğunuz zaman, insanlar daha farklı davranıyor.

Dokuz yaşında anne ve babanızı kaybetmiş ve İstanbul’a gelmişsiniz. Kaderinizin değiştiği gün bu mu?
- İlkokul bitti, o yıl annem ve babam rahmetli oldu. Abimler İstanbul’da yaşıyordu. Onların yanına göç ettim. İstanbul’a geldiğimde inanılmaz bir yokluk. Abilerim otomobille hiç alakası olmayan işlerle uğraşıyorlar. Bende de otomobil sevdası var. Öyle bir hale gelmişim ki, sadece otomobillere yakın olayım diye tamirci olayım, çırak olayım istiyorum. Çünkü otomobilleri tanımak istiyorum. Şartlar elvermediği için okul hayatımın duracağı belliydi. “Ne yapmak istersin?” dedi abim. Dedim ki “Tamirci çırağı olmak istiyorum.” En büyük hayalim bu. Aldı beni bir tamirhaneye götürdü. Abim “Para pul vermeyecekler. Burası okul gibi. Meslek öğreneceksin, zanaat öğreneceksin” dedi. Beni oraya bıraktığında yol param dahi yoktu. Anne yok, baba yok, şehir hayatına dair hiçbir şey bilmiyorsunuz. Bir tek hayaliniz var; Tamirci çırağı olmak.

Mucitlik günleriniz başlamış, yaramaz çocuklar için kullanılan ‘İcat çıkarma’ cümlesini sık sık duyar olmuşsunuz. Nasıl başladınız icat çıkarmaya?
- O dönemlerde otomobillerde sağ dikiz aynası bile yoktu. Teknoloji adına, donanım adına, aksesuvar, işlevsellik adına hemen hemen hiçbir şey yok. Bunları görünce, farklı şeyler düşünmeye başladım. Bir anımı anlatayım. Bir gün müşterimiz geliyor. Aracına radyo teyp monte ediyoruz. Sabah bakıyor radyo teybi yok, çalınmış. Adam bir geliyor morali bozuk. Ustalarımız bir teyp daha satalım mantığında. Böyle olmaması gerekiyor. Bunun bir önlemi olması gerekiyor. Bir kola kutusunu yarıdan kestim. Ortasına bir tane bilye, etrafına civalar, kablolar çıkartarak aracın kapılarına oraya buraya bağlayarak, kornayla birleştirdim. Alarm yaptım. Cıvayla alarm. Bunu sonradan geliştirerek otomobillere alarm montajı yapmaya başladım. Pinpon toplarıyla merkezi kilit. Silecek mekanizmasıyla otomatik cam. Bir gün dizdim sıralı röleleri peş peşe, ona uzaktan kumandalı bir sistem monte ettik. Bir araca taktım. Araç ağacın orada duruyor. Kumandaya bastım, yürümeye başladı. 91-92’den bahsediyorum.

İş dünyası disiplininden gelmediğiniz halde, o dünyanın insanları için konfor tasarlıyorsunuz. Ne istediklerini nereden biliyorsunuz?
- En büyük özelliğim, iş yapacağım müşterimi iyi tanıyabilme ve onu iyi analiz edebilmektir. Müşterimiz geliyor, bir şeyler var kafasında ama ifade edemiyor. Biraz onu dinlediğin zaman, biraz da üstüne kendi fikrini ve hayal gücünü koyarsan, yeteneğin ortaya çıkmış oluyor. Bir noktadan sonra artık size öyle bir feyz veriyor ki, onu yapıyorsunuz bu da gerekiyor, bunu yapıyorsunuz şu da gerekiyor diyor ve başka bir boyuta geliyorsunuz. Dünyanın neresinden misafirimiz gelirse gelsin, onunla zaman geçiririm. Onu tanırım.

Çıraklıktan ustalığa geçiş nasıl oldu?
- Ustalarımla çalıştığım dönem, hep ‘mucitlik çıkarma’ diye dayak yiyen ve istenilmeyen bir insandım. Özgür hareket etmek istiyordum ama hep kısıtlanıyordum. “Allahım bana kendi anahtarımla gireceğim bir atölye ver. İcatlarımı rahat rahat yapayım” derdim. Arkamdan böyle çok sopalar atılarak kovulduğum gün, daha önce iki-üç kere ‘Gel ortak çalışalım’ diyen bir abimizin yanına gittim. O atölyeye girdiğimde, ‘Ortağız artık’ dedi bana. 14-15 yaşımda 20 metrekarelik bir atölyem oldu. ‘Para kazanayım, patron olayım, büyük işlere imza atayım’ın ötesinde o günkü en büyük hayalim, mucitliklerimi rahat rahat yapabilmekti.

Altı yıl süren çıraklıkta hiç ücret almamışsınız, ilk kez o gün mü para kazandınız?
- İlk gün akşama kadar çalıştık. Bana bir para geldi, şaşırdım. “Bu ne abi?” dedim. “Bu senin paran” dedi. “Nasıl benim param?” dedim. “Bugünkü işlerden kazandığın para” dedi. “Herhalde şaka yapıyorsun abi” dedim. O günkü hissiyatımı hakikaten unutamam.

O parayla ne yaptınız?
- Beraber uyudum. Çünkü öyle bir param yok. İlk ne yaptım biliyor musunuz? Param olmadığı için trene kaçak biniyordum, çok dayak yiyordum trende. Bir tane iki tane değil, bayağı bir bilet aldım. Hani bu paranın gelişinde sıkıntı olursa en azından gidiş-gelişimi garanti altına alayım istedim.

İlklerden söz ederken, tamircilikten tasarımcılığa geçiş nasıl oldu? İlk yaptığınız araç neydi?
- Aslında onun hikâyesi çok enteresandır. Yeşilköy’de atölyemiz var. Çok lüks otomobiller geliyor, üzerlerinde inanılmaz değişiklikler yapıyoruz. İyi paralar kazanıyoruz. Bir gün dedim ki, “Kişiye özel otomobil üreteceğim”. Topladım abilerimi. Dedim ki, “Böyle bir hayalim var, araba üreteceğim”. Abim döndü “Ne üretecen ne üreteceeen?” dedi. Dedim ki “Araba üretecem Ya bu benim hayalim, yapacağız” dedim. Aldım buraya bir tane araç, kapalı kasa. Camı bile yok. Bildiğiniz kamyon. 4.5 ay içinde yattım. Ortaya çıkan aracı gördüklerinde hepsi şaşırmıştı, “Sen yapmış olamazsın” dediler. Aracı fuara götürdüğümüzde, parayı masaya bırakıp gidenlerin kim olduğunu bulamıyorduk sonradan. Sırf “Bizi sıraya yaz, bu araçtan biz de istiyoruz” diye.

Bu kadar büyük hayaller nasıl gerçek oluyor, bir sırrı var mı bu başarının?
- Ülkemizde çok iyi cevherler, çok yetenekli insanlar var. Ama çok çabuk demoralize oluyorlar, en ufak bir engelde tıkanıp kalıyorlar. Çıktığınız yolda taş olabilir, kaya olabilir, önünüz kapanmış olabilir. Dinlenme, duraklama, durma anları olabilir ama hiçbir zaman orada kalmamanız lazım. “Ben burada kalacağım artık” derseniz hedefe ulaşamazsınız.

Peki siz kimler için ‘İyi ki varsın’ diyorsunuz?
- İnsan kendi başına hiçbir şeydir. Benim ‘İyi ki varsın’ diyebileceklerim arasında ekibim vardır. İyi ki varlar. İyi ki dünya insanını şaşırtacak işleri beraber yapıyoruz.

110 KİŞİLİK EKİPLE ZİRVEDE
1975 Ardahan doğumlu. Yönetim kurulu başkanı olduğu şirket ‘Dizayn VIP’ adı altında otomobilden otobüse, yattan jete kadar kişiye özel tasarım ve imalat yapıyor. Müşterileri arasında Körfez ülkelerinden krallar, ünlü siyasetçiler, sporcular ve sanatçılar var. 110 kişilik bir ekiple çalışıyor. Geçen yıl ABD’nin teknoloji Oscar’ı olarak bilinen IMA IMPACT zirvesinde Google, Microsoft ve IBM gibi devlerin yanında ‘Dünyada Otomobil Tasarımında Teknolojiyi En İyi Kullanan Firma Ödu¨lu¨’nü kazandı.

SEVDANIN İLK VURUŞU
“Çarşıya arada bir babamla kağnı arabasıyla giderdik. Bazen yolda hızlı geçen otomobiller görürdüm, çok az da olsa denk gelirdik. Peşlerinden bakakalırdım. Çünkü saatlerce kat edemediğimiz yolu 3 dakikada giden bir otomobil var. Dokunamadığımız, yaklaşamadığımız için bambaşka bir dünya gibi geliyordu. Çok ilgimi çekerdi. Bunda ne var, nasıl gider, nasıl durur, nasıl hızlanır, nasıl çarpmazlar birbirlerine.”

EN BÜYÜK SERMAYEM İTİBARIM
“Her yerde ilkokul mezunu olduğumu söylüyorum. Genelde üst seviyelerde okuyan insanlar, şartları elvermemiş insanlara cahil gözüyle bakar. Cahillik başka, okuyamamak başka şey. Benim babam da okumamıştı, çiftçiydi ama çok aydın bir adamdı. Bana iki şey öğretti. Hayatın boyunca en büyük sermayen itibarın olsun. İkincisi, dostun olsun. Ve bunu çok samimi olarak söylüyorum, Erbakan Malkoç eşittir itibar. Bu şirket kişiye özel otomobil dönüşümü yapar. Daha bir tane müşterimle ihtilafım olmamıştır.”

Deta


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!