Zamanın unutulduğu yer: Sevilla
Moliere'den Dumas'a, Mozart’tan Byron'a hatta Puşkin'e kadar pek çok yazar ve sanatçıya esin kaynağı olmuş Sevilla. Hem yeşilliği hem de modern ve teknolojik alt yapısıyla oldukça büyüleyici. Bahçeleri, kafeleri ve avlularıyla da koca bir açık hava müzesi... İşte size Sevilla gezi rehberi...
Zamanla yarışmadan, hayatı aceleye getirmeden ve koşuşturmadan, sadece yaşama becerisinden ibaret Sevilla... Böylelikle zamanla işimizin olmadığı, zamanın unutulduğu topraklardan geçerek, tutkunun ve hazzın son deminde selamlıyor beni bu güzel şehir. Size Sevilla'yı anlatmadan önce kısaca birkaç cümleyle Endülüs'ten bahsetmek istiyorum. Köklü tarihinden ziyade çok daha farklı bir bakış açısını yazmalıyım. "Nedir o?" derseniz; Ruhu, yaşam tutkusu, barış ve kardeşçe yaşayabilen yaşama sanatı ve ilk emri 'Oku' olan Endülüs bilimi ve medeniyeti derim.
Şehrin iki önemli sembolü Müslümanlardan
Sevilla'nın en önemli sembolleri Altın ve Giralda Kuleleri... Önce Altın Kule’den bahsedeyim. Her iki yapıt Müslümanlar döneminden kalma. Guadalquivir’in (Arapların koyduğu isimle Vadi’ül Kebir) debisini kontrol etmek için yapılmış. Şehrin Hıristiyanlar tarafından işgali ve Amerika’nın keşfinden sonra Güney Amerika’dan gelen altınların ilk depolandığı yermiş. Gün batımında kulenin üzerine altınımsı bir yansıma oluşur ve kule masal diyarlarına ait şiirimsi bir kuleye dönüşür. Bu Tanrı'nın doğa yoluyla Altın Kule'ye, Sevilla'ya gönderdiği bir armağandır diyebilirim.
Mozart'ın operası, Rossi'nin Sevil Berberi ve Figaro’nun Düğünü'ne ilham kaynağı olan Kule 1300'lü yıllarda dillere destan aşk hikâyesine ev sahipliği yapmış. Sevillalı gönülleri fethedip, yürekleri yakan Carmen'in çalıştığı ve bir zamanlar 10 bin kadın işçinin Amerika'nın sömürge topraklarını göz nuru akıtıp, sigara sardıkları fabrika şu an Sevilla Üniversitesi...
Diğer önemli sembol ise tüm yolların oraya çıktığının söylendiği Giralda... 1755 Lizbon depreminde yıkılmayan ender yüksek binalardan. O yüzden İncil’in 'Proverb' 18’inci bölümü atfedilmiştir.
Aşkın yaşandığı sokaklar
Açık kafeleri ve avlulu evleriyle ünlü olan Sevilla'nın içerde kalan sokakları şehrin karakteristik yapısını temsil ediyor. Bu masalımsı şehir, park ve bahçelerle dolu açık hava müzesi gibi. Kentte dolaştıkça yaşadığını hissediyor insan... Size tarihten miras kalmış olan Maria Luisa Parkı'ndan da bahsetmek istiyorum. Mont Pensier düşesi Maria Luisa Fernanda, sahip olduğu bahçelerin yarısını 1893'te Sevilla'ya bağışlar. Bu bahçeler çok genç yaşta krallığa getirilmiş XII. Alfonso'nun Mersedesle yaşadığı aşka şahitlik yapmış San Telmo bahçelerinin devamıdır.
1929 Amerika Kıtası Fuarı'na ev sahipliği yapmıştır. O yıl gerçekten de tarihin en kötü evresinden geçiyordu İspanya. Dönemin kralı enteresan bir girişimde bulunur ve krallığın eski sömürgelerini bir araya getirmek amacıyla davette bulunur. Her yapı katılan ülkelerin gelenek, görenek ve kültürlerini yansıtan mimarî özelliklere sahiptir. Şuan elçilik, kültür sanat merkezi, müze olarak işlev gören pavillonların en görkemlisi tabii ki, İspanya Krallığını temsil etmiş olan 'Plaza de Espana' dev ikiz kuleleri ve fıskiyeli avlusuyla ihtişamlı bir şekilde göz kırpıyor.
Meydanın özgünlüğü alt cephelerinde ve tırabzanları da eski geleneksel Sevilla çini fayanslarının kullanılmasıdır. Sevilla'nın çini fayanslarını İspanya'nın tüm bölge ve kentleri sembol olarak kullanıyor. Bu arada Star Wars II’nin bazı sahneleri burada çekilmiş…
Görkemli saraylar
Hem saray hem de kale anlamına gelen 'Seville Alcazar'dan bahsetmeden olmaz. O zamanlarda Kraliyet Ailesi Sevilla'ya geldiği zaman burada kalırmış. Alcazar, birbirine hiç benzemeyen, üç farklı bölümden oluşuyor. İlk hali 12. yüzyılda dönemin Müslüman devleti 'Muhavvidler'den kalmadır. Hıristiyanlar şehri ele geçirince kendileri şekil vermek istemişler. Alcazar’ın en önemli özelliği Amerika'nın keşfini de dahil edersek, 'Yeni Dünya'nın İspanyollar tarafından ele geçirilmesinin tüm planlamalarının burada yapılmış olması.
Pedro’nun Sarayı ise neredeyse tamamen bir İslam Sarayı görünümünde. Pedro, İslam mimarisine hayran ve bu sarayın yapımında Müslüman ustalar çalıştırmış. Bu nedenle bilirsiniz 'Gaddar Pedro' olarak bilinir. Duvarlarda bulunan alçı işlerindeki Kuran Sureleri beni tam anlamıyla hayrete düşürdü. Son gezilen ama ilk inşa edilen Gotik Saray kısmında ise Osmanlı’nın izlerini takip etmek beni hem şaşırttı, hem de heyecanlandırdı. Her biri sanat eseri olan halıların üzerinde Tunus’un fethine dair sahnelerin de yer alması doğaüstü olayların ve güçlerin var olduğunu bir kez daha kanıtlar gibi...
