Paylaş
Yürürken sağınızı solunuzu izlemeniz gereken, “bu şehrin her yolundan özgürce yürürüm” dediğinizde üzerinize ya bisiklet ya da tramvayın çıkacağı bu nedenle araç trafiğinden çok bisikletlere dikkat etmeniz gereken bir şehir. Bazen bisikletlilere yol vermekten yorulabilirsiniz ama siz de o bisikletlilerden biri olduğunuz vakit o zaman anlıyorsunuz ki bisiklet bir sorun değil bir eğlence aracı.
Bisikletle, şehri bir masal havasına büründüren kanalların etrafında dolaştığınızda, perdeleri olmayan evlerde oturan insanları görüyorsunuz. Bir anda duygu dünyanızda bir yandan ürküten bir yandan dayanılmaz bir şekilde kendine çeken bir sessizlik, kocaman derin bir sessizlik içine bürünüyorsunuz. Sizi kendine çeken bu derin sessizlik, kanallarda gezen teknelerin hiç birinden motor sesi çıkmaması ve kuğu gibi süzülmesi, şehri masalımsı havasından bir an uzaklaştırıp gizemli bir hale sokuyor.
Amsterdam 12.yy da Amstel nehri çevresinde bir balıkçı köyü olarak kurulur. Deniz seviyesinin altında olduğu için evlerin temelsiz yapıldığı bu şehir ismini çevresinde kurulduğu nehirden alır. Dam, Felemenkçe'de su bendi anlamına gelir. Bu masal şehir 6 adet iç içe geçmiş toplamda 165 kanaldan oluşuyor.
Amsterdam bende daha çok Hansel ve Gretel masalının canlanmış halini anımsattı. Kanalların görsel bir şölen haline getirdiği Amsterdam’da, Dam şehrin mutlaka görülmesi gereken meydanlarından biri. Altında binlerce kütüğün yerleştirilmesiyle, küçük bir kanal kasabasından bugün Avrupa’nın en masalımsı şehri haline gelen Amsterdam. Ve bu şehrin en işlek meydanı Dam. Meydanın 13.yy da inşa edilmiş ilk barajın kurulduğu yer olduğunu duyunca açıkçası şaşkınlığımı gizleyemiyorum.
Hatta bir zamanlar balık pazarı olan meydan buradaki belediye sarayı ve borsa sayesinde siyasi ve ticaret merkez haline gelmiş. Kent, tabanındaki çamur ve yumuşak kumun üzerine kurulmuş. Binaların sabit kalması için toprağın altına binlerce kazık çakılmış. Kraliyet sarayı da 14.000 ahşap kazık üzerine inşa edilmiş.
Dam meydanındaki ulusal anıt ise 1956 yılında 2.dünya savaşında ölenlerin anısına dikilmiş. Amsterdam’da mutlaka görülmesi gereken diğer yerler arasında Rijksmuseum, Van Gogh Museum, Anne Frank Evi ve Madame Tussauds. Diğer bir mekan ülkenin ünlü bira firması olan Heineken Experience. Müze, sanal gerçeklik turları, reklam kampanyaları, bira yapımı aşamaları gibi Heineken’in tarihçesi üzerine sergilerin de düzenlendiği eğlenceli bir turistik merkez. Giriş ücreti biraz pahalı olsa da çok severek gezdiğim, gezerken keyif aldığım bir mekandı.
Benim damak tadımda tarifi mümkün olmayan bir yiyecek var ki o da peynir. Hollandalılar peyniri M.S 400 yıllarında yapmaya başlamış. Hollandalıların yaptığı zeytinli kayısılı peynirleri tatmadan gelmeyin. Bana göre Fransızlardan daha güzel peynir yapan bir millet varsa o da Hollandalılar.
Her bir evi, birer ustanın elinden çıkmış vitrinleri andıran Amsterdam’ı gezerken pek yorulacağınızı sanmıyorum ama diyelim ki yoruldunuz. O zaman yapraklarıyla adeta dans eden ağaçların bulunduğu Vondalpark’ta soluklanın.Kırmızı neon ışıkları altında kah dans eden bir peri kızı kah değirmenlerle savaşan zayıf bir kız çocuğu bedeninde, Hollanda yerlilerince yetişkinler için dizayn edilmiş bu masal şehri keşfetmeye çalıştım. Öyle ya “Tanrı dünyayı, Hollandalılar Hollandayı yarattı” cümlesinin ne anlama geldiğini anlamam için Amsterdam’a gelmem gerekiyordu öyle değil mi?...
Paylaş