Paylaş
Troya’nın efsaneleri yeni bir turizm anlayışıyla günümüze taşınıyor. Opet’in desteklediği projenin başrollerinde iki köy var. Antik kentin hemen bitişiğindeki Arkeoköy’e dönüşen Tevfikiye ve Etnoköy’e dönüşen Çıplak Köyü... Troya’yı anlamak isteyenlerin bu iki köyü de gezmesi, vakit geçirmesi gerekiyor. Yapılan çalışmalarla özüne dokunulmadan baştan aşağı elden geçirilen her iki köy de proje kapsamında adeta bir açık hava müzesine dönmüş durumda. Üstelik bu köylerde buğdayıyla, pişirme tekniğiyle Troya’nın kahramanı Hektor’un da yediği ekmeğin aynısını yiyebilir, dönemin tatlısı ‘globi’yi tadabilir, Troyalıların duyduğu sesleri duyup aynı yıldızların altında aynı havayı soluyarak konaklayabilirsiniz. Daha da önemlisi bugün yaşayan Troya’yı görebilirsiniz.
‘Biz Hektorcuyuz’
“Evet, Türkler Troyalı değil belki ama bir gerçek var ki Troyalılar Türk” diyor 1988’den bu yana Troya ören yerindeki kazılarda görev alan ve şu anda kazı başkanlığını yürüten Prof. Dr. Rüstem Aslan. Benim gibi Troya merakı, Hektor hayranlığı olanlar için can alıcı cümle ardından geliyor: “Toprağın belleği sürekli çalışıyor ve bu nedenle bugün halen yaşayan bir Troya var ve bunun izlerini sürmek mümkün.” Biz de Prof. Dr. Aslan rehberliğinde başlıyoruz bu izleri sürmeye. İlk durağımız Arkeoköy Tevfikiye. Troya Antik Kenti’ne içinden yürüyerek giriliyor. Troya 11 katmandan oluşuyor. Ancak bu köy için 12’nci katman deniyor. Bunun ne demek olduğunu köyde yürürken karşınıza bir duvarın ortasında, üzerinde antik kabartmalar ve yazılar olan bir taş çıktığında anlıyorsunuz. Köyün evlerinin büyük bir bölümünün yapımında antik kentten getirilen taşlar kullanılmış. Bugün 280 hanesinde 550 kişinin yaşadığı köyün sakinleri, arkeoloji tarihimizin başlangıç noktası olarak kabul edilen Troya’da kazıların başladığı 1870’ten bu yana çalışmış. Köydeki herkes Troya Savaşı’nı da savaşın kahramanlarını da biliyor.
Troya evinin nasıl olduğunu anlamak istiyorsanız Etnoköy Çıplak’taki eski taş, kerpiç, düz damlı evleri görmelisiniz. Evlerin yapı tekniği de içindeki yaşam alanları da çok benziyor
Hayriye Er, Arkeoköy Tevfikiye’de hediyelik eşya dükkânı işletiyor. Doğu’yla Batı’nın ilk büyük karşılaşması olarak da görülen Troya Savaşı’nı bir elinde Hektor’un, diğerinde Akhilleus’un heykelini tutarak özetliyor bize: “Kız yüzünden birbirlerine girmişler. Yıllarca savaştıktan sonra sıkılıp barış edelim demişler ama bunlar biraz daha kurnazmış. Atın içine savaşçıları koyarak hediye etmişler ve savaşı kazanmışlar.”
Dönemin kahramanları seyir terasında
Türkler, özellikle gençler arasında büyük bir Hektor hayranlığı, yabancılardaysa Akhilleus’un ön planda olduğunu anlatıyor Er.
Geniş Troya Ovası’na tepeden bakan köydeki Troya Meydanı aynı zamanda bir seyir terası. Meydanda dönemin kahramanlarının (Sarpedon, Priamos, Paris, Helen, Hektor, Homeros, Akhilleus, Agememnon, Aias, Patroklos, Odysseus) büstleri var. Burası ovanın üzerinde kızıllıklar içinde batan güneşi izlemek için de en iyi nokta. Terasın hemen altındaki köy kahvesinin bahçesine örnek bir Troya evi yapılmış. Bu evi gezip sonra etrafınızdaki evlere ve yapım tekniklerine baktığınızda birtakım malzemelerin modernleşmesi dışında günümüzde de değişen pek bir şey olmadığını göreceksiniz. Meydanın hemen karşısındaki Globi Kafe’de bir Troya tatlısı olan ve peynirle yapılan globiyi tadabilir, yöreye özgü yemekleri yiyebilirsiniz. Köyden ayrılmadan önce meydandaki müze ve kültür-sanat merkezine de uğrayın. Konaklamak için de köyde konsept odalar sunan pansiyonlar var.
Tevfikiye’deki seyir terası
“Troya evinin nasıl bir ev olduğunu anlamak istiyorsanız Çıplak Köyü’ndeki eski köy evlerini görmeniz gerekiyor. Bu köy evleri taş, kerpiç ve düz dam olarak şekilleniyor. Köydeki evlerin yapı tekniği de içindeki bölme ve yaşam alanları da çok benzer” diyor kazı başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan. Troya ile birlikte Türkiye’deki arkeolojinin doğuşunu, Osmanlı dönemini ve Cumhuriyet’in izlerini köydeki ‘Arkeoloji Evi’nde ve ‘Osmanlı’dan Günümüze Yerel Tarih Evi’nde sürebilirsiniz. Troya’yla ilgili daha da bilgilenmek istiyorsanız bakmanız gereken bir başka yer de Etnoköy Çıplak’taki evlerin bahçeleri. Hemen her bahçede göreceğiniz kubbeli fırınlar Troya’dan miras. Prof. Dr. Rüstem Aslan Troya’daki yemek pişirme tekniğiyle köydeki pişirme tekniğinin aynı olduğunu söylüyor. Troya döneminde ekilen buğdayın atalık buğday olarak köylü tarafından ekilmeye başladığını anlatan Aslan, “Ova Troyalılardan bu yana aynı amaçla kullanılıyor: Tarım. Aynı ürünler aynı teknikler kullanılarak yetiştiriliyor ve pişiriliyor. Çıplak Köyü’nde tohumundan pişirilme yöntemine kadar bir Troyalının yediği ekmeği yiyebilirsiniz” diyor.
Başladığından bu yana Troya kazılarında çalışan Arkeoköy Tevfikiye halkı için destan da onun karakterleri de hayatlarının ayrılmaz bir parçası.
Troyalının ekmeği, tarhanası, eriştesi
Geleneksel yöntemlerle köyde tarhanadan erişteye birçok ürün yapılıyor. Bu ürünleri ‘Yöresel Ürün Yapım Evi’nde ve köy meydanındaki stantlarda bulabilirsiniz. Köy meydanındaki çeşme de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. 19’uncu yüzyıl üslubunun tipik bir örneği olan çeşmenin yapımında Troya ören yerinden getirilen taşlar kullanılmış. Suyun hiç kesilmeden aktığı çeşme bölgedeki Osmanlı dönemi su yapıları arasında korunarak günümüze gelen en iyi örneklerden.
Troya kazı başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan
Türkiye’de bir ilk gerçekleştirildi
5 bin yıllık kültürel bir devamlılığın izlerini taşıyan Tevfikiye ‘2018 Uluslararası Troya Yılı’nda Arkeoköy unvanını aldı. Etnoköy Çıplak’ta yürütülen çalışmalarsa bu yıl tamamlandı. Unvanı, insan yapımı kültürel öğeleri ele alan bilim dalı olan etnografyadan geliyor.
Proje öncesi her iki köyde de anket çalışmaları yapıldı. Troya’ya ilişkin görüşleri, beklentileri, kurs talepleri ve destek verecekleri konularda görüşleri alınan köylülere İngilizce’den pansiyonculuğa kadar birçok konuda eğitim verildi. Her iki köydeki çalışmaları yürüten Opet’in Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi Nurten Öztürk, “Troya, Büyük İskender’den Julius Sezar’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e dünyaya yön veren, tarihin seyrini değiştiren liderlere ilham vermiş bir bölge. Bu kadar önemli bir noktadaki bu köylerin Troya kültür turizminden hakettikleri payı alması ve geçmişten bugüne getirdikleri yerel ve tarihi özelliklerinin ön plana çıkması için Arkeoköy ve Etnoköy konseptlerini oluşturduk” diyor.
Arkeoköy Tevfikiye’de hediyelik eşya satan Hayriye Er (üstte, elinde heykeller tutan), Türklerin Hektor, yabancılarınsa Akhilleus hayranı olduğunu söyleyip “Biz Hektorcuyuz” diyor. Eğer başı kalabalık değilse Homeros’un destanını bir de Hayriye Er’den dinleyin.
Aynı ova, aynı bereket
Ovaya tepeden bakan Troya Antik Kenti’ni gezmeden önce savaşın da geçtiği ovayı uzun uzun izleyin. Burası Karamenderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlu topraklarla oluşmuş ve bu nedenle çok verimli. Arpa, buğday, mercimek gibi Anadolu’da ilk kültüre alınan bitkilerin yetiştirildiği ovada aynı tohumlarla halen tarım yapılıyor. Troya binlerce yılda değişmiş olsa ve etrafınızda antik bir harabe görüyor olsanız da o günden bu yana değişmeyen şeyler var. Ovayla birlikte Kaz Dağları’ndan esen rüzgârla gelen kokular ve kuşların sesi halen aynı. Antik kentin çevresindeki meşelerde baştankaraların ötüşleri yankılanıyor. Tıpkı zamanında Troya’da olduğu gibi...
Troya’dan günümüze uzanan efsaneler
1994’te Kızöldün tümülüsünde bulunan Polyksena Lahdi, müzenin en nadide parçalarından. MÖ 6’ncı yüzyıla ait lahdin uzun kenarlarından birinde, Troya Kralı Priamos ile Kraliçe Hekabe’nin küçük kızları Polyksena’nın kurban edilmesi olayı betimlenmiş. Bu nedenle eser, Polyksena Lahdi olarak anılıyor. Ayrıca Polyksena’nın kurban edilişinin bir mezar kabartması olarak işlenmesi, Troya Savaşı’nın halk üzerindeki etkisini ve halkın kendisini Troyalı olarak benimsediğini gösteriyor. İşin ilginç yanı kızın kurban edildiğini betimleyen lahdin yani mezarın bulunduğu yere daha lahit ortada dahi yokken Kızöldün Tepesi denmesi ve köylülerin Hıdrellez gibi günlerde burayı ziyaret yeri olarak kullanması. Kazı başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan bunun, coğrafi belleğin Troya’dan günümüze taşıdığı efsanelerden biri olarak görülebileceğini söylüyor.
Troya Müzesi’nin nadide eserlerinden olan Polyksena Lahdi’nde Troya Kralı’nın küçük kızı Polyksena’nın kurban edilmesi anlatılıyor. Lahdin bulunduğu tepeye lahit toprak altından çıkarılmadan önce de Kızöldün Tepesi diyen civar köyler Hıdrellez’de halen burayı
ziyaret ediyor.
11 medeniyete ev sahipliği yaptı
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Troya, her biri farklı bir medeniyete ev sahipliği yapan 11 katmandan oluşuyor. Kesintisiz olarak 3 bin yıldan fazla hayatın devam ettiği Troya’daki en erken yerleşim katı MÖ 3000-2500 ile Erken Bronz Çağı’na tarihleniyor, daha sonra sürekli yerleşim gören Troya katmanları MÖ 85 - MS 8’inci yüzyıla tarihlenen Roma Dönemi ile sona eriyor. İlk olarak 1871’de Heinrich Schliemann, daha sonra W. Dörpfeld, C. W. Blegen tarafından kazılmış olan bu görkemli arkeolojik şehirde kazılar halen sürüyor.
Varlığı kuşkulu olsa da Troya’nın düşmesine neden olan içi savaşçı dolu atın fotoğraftaki kapıdan şehre girdiği tahmin ediliyor.
Paylaş