Size Paris'i vadeden şehir: Eskişehir

İstanbul’dan trenle ya da arabayla üç ila dört saat arası bir yolculuktan sonra bu şehre ulaşıyorsunuz. Bana sorarsanız Unesco Tarihi Miraslar Listesi’nde yer alan, şehrin ilk kurulduğu bölge olan renkli Osmanlı evleri ve dar sokakları ile süslü Odunpazarı’nda kalmalısınız. Otel içinse benim önerim Abacı Konak.

Otelinize yerleştikten sonra şehri keşfetmeye Odunpazarı’ndan başlayabilirsiniz. Burada gezebileceğiniz yerler arasında Cam Müzesi, Lületaşı Müzesi, Atlıhan Çarşı’sı yer alıyor. Bu keyifli gezinin ardından Odunpazarı’nda yer alan Kırım Tatar Kültür Evi’nde öğlen yemeği molası verebilir, incecik açılmış içi hafif sulu, tadı damağınızdan uzun süre silinmeyecek enfes bir çibörek ve mantı yiyebilirsiniz. Bu arada küçük bir bilgi vermek istiyorum çünkü hep bir ikilem vardır ‘Çiğ Börek’ mi ‘Çibörek’ mi? Bu sorunun cevabını da orada öğrendim. ‘Çi’ kelimesi Kırım dilinde güzel, lezzetli demekmiş yani böreğin esas adı güzel börek anlamına gelen ‘Çibörek’.

Bu muhteşem yemeğin ardından içerisinde Atatürk’ten İlber Ortaylı’ya, Adile Naşit’ten Tarık Akan’a, Aşık Veysel’den Yunus Emre’ye, Ahmet Hakan’dan Yılmaz Özdil’e birçok sanatçı, politikacı, yazar, gazetecinin heykelleri bulunan ‘Yılmaz Büyükerşen Balmumu Müzesi’ne doğru yola koyulabilirsiniz (Giriş ücretleri: İndirimli 6 TL, tam 12 TL). Ardından Eskişehir Kurtuluş Müzesi’nde Kurtuluş Savaşı yıllarında bir yolculuk yapabilirsiniz. (Giriş ücretleri: İndirimli 3 TL, tam 6 TL)

Siz de benim gibi yediklerinizi yakmayı tercih edenlerdenseniz şehrin popüler yerlerinden olan, trafiğe kapalı Doktorlar Caddesi ve Adalar hattına doğru yürüyüşe çıkabilirsiniz. Eğer yürümeyi sevmeyenlerdenseniz tramvaya binerek de bu bölgeye ulaşabilirsiniz. Akşam yemeği içinse tercihinizi şehrin en canlı noktalarından biri olan ve çoğunlukla gençlerin doldurduğu Porsuk Çayı kıyısındaki kafe ve restoranlardan yana kullanabilirsiniz.

İkinci gününüzde ise şehrin biraz dışında kalan, Türkiye’nin en büyük parklarından biri olan Sazova Parkı’na gidebilirsiniz. İçerisinde ‘Korsan Gemisi’nden ‘Masal Şatosu’na, ‘Uzay Evi’nden ‘Sualtı Müzesi’ne, ‘Japon Bahçesi’nden Hayvanat Bahçesi’ne gezebileceğiniz birçok yer olan bu konsept parkta hoşça vakit geçirebilir, parkın içinde mini bir tren gezisi de yapabilirsiniz.

Ardından şehir merkezine dönerek Haller Gençlik Merkezi’nin içinde yer alan ‘Mazlumlar Muhallebicisi’nde bir kahve ve tatlı molası verebilir ve benim gibi bir dondurma aşığıysanız tercihinizi keçi sütü ile hazırlanan enfes dondurmalardan yana kullanabilir hatta her çeşitten birer top yiyebilirsiniz. Dondurma ile aranız yoksa da başta kazandibi olmak üzere sütlü tatlılarının da oldukça lezzetli olduğunu söyleyebilirim.

Bu enerji ile Avrupa şehirlerinde olduğu gibi Porsuk Çayı üzerinde gondolla ya da gezi botlarıyla keyifli bir tur yapabilirsiniz. Dönüş yoluna koyulmadan önce ise yine Kırım Tatarlarının şehrin mutfağına kazandırdığı enfes lezzetlerden biri olan Balaban Kebabı’nın tadına bakmalısınız derim. Benim tercihim yerini bulması biraz zor olsa da Abdülsellam’dan yana oldu. Kemik suyuyla ıslatılmış pide üzerine tercihinize göre dizilen şiş veya köfte, domates sosu, yoğurt ve köpük köpük olmuş tereyağı ile taçlandırılan Balaban Kebabı biraz fazla yağlı olsa da bence muhteşem ve buraya kadar gelmişken mutlaka tadılması gereken bir lezzet.

Bu kısa ama keyifli tatili sonlandırmadan önce bir küçük lezzet önerim daha var. Tarihi Odunpazarı Fırını’na uğrayarak meşhur haşhaşlı cevizli ekmekten alıp Eskişehir’e muhteşem ekmek kokuları arasında veda edin ki şehrin tadı damağınızda kalsın en kısa zamanda tekrar gelme planları yapın.

Fotoğraflar: Sıla Uçan / www.ucanmutfak.com