Paylaş
Sovyetler Birliğinden ilk ayrılan Baltık ülkesi olan Estonya bağımsızlığını yüzbinlerce kişinin el ele tutuşup özgürlük şarkıları söylemesi ile ilan etmiş. Bu nedenle Şarkı Devrimi olarak tarih sayfalarında yerini almıştır, Estonların bağımsızlık hikayesi. Oldukça küçük bir başkent olan Tallinn huzurun ve sükunetin başkenti olmaya aday olabilir.
Eski kenti gezmeye şehrin en yüksek tepesi diyebileceğimiz Tompee tepesinden başlayabilirsiniz. Buradaki St. Mary Katedrali çevresinde yer alan seyir teraslarından kartpostal gibi duran şehri kuşbakışı izleyip, harika fotoğraflar çekebilirsiniz. Alexander Nevsky Katedrali’ni, tam onun karşında yer alan ve pembe rengiyle hemen dikkatinizi çeken parlamento binasını gezdikten sonra tarihi dokuyu içinize çeke çeke aşağı inebilirsiniz. Bu yürüyüş sırasında rengarenk çiçeklerle dolu kafelerin yer aldığı Long Leg (Uzun Bacak) sokakta bir kahve molası vererek bacaklarınızı uzatıp dinlendirebilirsiniz.
Kent merkezine geldiğinizde sizi sevimli bir meydan karşılayacak. Burada birçok kilise var. Uzun yıllar boyunca Avrupa’nın en yüksek kulesine sahip olan St. Olaf Kilisesi bunlardan biri. Bu kilisenin hemen yanında, alışkın olduğumuz kulelerle kıyasladığımızda çok daha farklı olan, tombul mu tombul bir kilise dikkatinizi çekecek: Fat Margaret (Tombul Margaret). Rivayete göre burada Margaret adında tombul bir aşçı yaşarmış. Margaret’in vefatından sonra bu kule onun adıyla anılmaya başlamış.
Kent meydanında yakında Orta Çağ’ın izleri fazlasıyla taşıyan Katarina Kaik (Katarina Geçidi)’da mutlaka dikkatinizi çekecektir. Buradan yürürseniz küçük evlerin arasında geçip, el yapımı ürünlerin yer aldığı sevimli dükkanları da gezebilir, hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Tallinn’den alabilecekleriniz arasında Baltık ülkelerine özgü amber taşından yapılmış takılar ve bu soğuk kış ülkesine özel has yün hırkalar, kazaklar, şapkalardan söz edebiliriz. Ayrıca buraya kadar gelmişken, vitrininde fincanlardan yapılmış bir nevi dönme muhteşem bir dolabın sizi karşıladığı, Tallinn’in en eski kafesi olan Maiasmokk Kohvik’de mutlaka bir kahve molası vermeli, lezzetli pastalarından tatmalısınız.
Bana göre eski kentin en enteresan yerlerinden biri de Old Hansa restoran. Normalde bu kadar turistik yerlerde yemek yemektense daha yerel yerler seçmeyi tercih etsem de burası mutlaka gidilmesi gereken bir yer diye düşünüyorum. Old Hansa şehrin Orta Çağ dokusuyla birebir uyumlu. İçeride elektrik yok, aydınlatma mumlarla sağlanıyor. Garsonların hepsi yöresel kıyafetler içerisinde, yemekler ve içeceklerse toprak kaplarda servis ediliyor. İçecekler dediysem aklınıza meşrubat gelmesin, çünkü garsonlara gazlı içecek siparişi verdiğinizde ‘Henüz keşfetmedik’ gibi nüktedan bir cevapla karşılaşıyorsunuz. Ev yapımı aromatik biralarını mutlaka tatmalısınız.
Benim favorim kesinlikle tarçınlı olandı. Eston Mutfağı’nı daha yakından tanımak isterseniz farklı tadım menülerinden sipariş edebilirsiniz. Bana göre ‘Old Hansa’da mutlaka tatmanız gerekenler arasında ilk sırada muhteşem geyik pastırması yer alıyor. Kendi kuruttukları bu şahane pastırma özel bir beze sarılı olarak geliyor ve açtığınız anda ilk olarak aromatik kokusu geliyor burnunuza. Ana yemek tercihinizi ördekten yana kullanabilirsiniz. Eğer ördek etini yağlı bulanlardansanız somon, tavuk veya et gibi farklı ana yemek seçenekleri de mevcut.
Bu kadar tarih bana yeter birazcık da şehrin modern yüzünü görelim derseniz surların dışına çıkmanız yeterli. Şehrin modern tarafındaki en güzel yerlerden biri de Kadriorg Park’a gidin ve gitmişken de etrafındaki güzel sokakları gezmeden dönmeyin. Eğer Tallinn’de iki günden fazla kalacaksanız Finlandiya’nın başkenti Helsinki’yi de gidebileceğinizi unutmamalısınız. Her gün Tallinn limanından belli aralıklarla cruiselar kalkıyor Helsinki’ye. Sabah erken saatlerde gidip günü doya doya yaşayabilirsiniz. Dönüşte ise bizim gibi günbatımı saatine denk gelirseniz çok şanslısınız. Alabildiğine kızıl bir gökyüzünden batan kıpkırmızı güneş, ister istemez manzarayı hafızanıza kazıyor.
Fotoğraflar: Sılan Uçan / www.ucanmutfak.com
Paylaş