Paylaş
Sanırım tüm ömrümü harcasam istanbul’daki keşfedilecek yerleri bitiremem. Çünkü sınırsız bir şehir burası. Her yeri sürprizlerle dolu.
İstanbul tutkum daha üniversite yıllarımda başladı. Daha sonra adı İstanbul Tarihi olarak değişen Sanat Tarihi hocam ve müzisyen Haldun Hürel’in de bunda katkısı büyük. Sınıfta dersi anlatırken sanki hemen arkasında Ceneviz surlarından atlılar derse girecekmiş gibi hissederdik. Bugün de bu büyük kenti her gezdiğimde bir kez daha şaşırıyorum. Bu kez 7 yaşındaki kızım Zeynep Mira ve eşim Özlem’le birlikte bir grup çocuklu ailenin peşine takıldık. Keşfimizi çocuk gözüyle yaptık.
İfşa ediyorum...
Foto muhabir Ercan Arslan, bir süredir yakın çevresine çocuklarıyla birlikte Tarihi Yarımada’da fotoğraf turları yaptırıyor. Herhangi bir kazancı yok. Tek derdi çocuklara fotoğraf sevgisini aşılamak. Yılların deneyimli fotomuhabiri Arslan’ın kendi güzergahında çok gizli kalmış yerler var. Aslında konuyu yazmamı, en azından buraları belirtmemi istemiyordu. Ancak merak etmeyin ben hepsini açıklayacağım. Kızacak ama olsun... Bu kentin son kalan güzelliklerini görmek, üstelik bunu boynunda fotoğraf makineleriyle yapmak her isteyenin hakkı...
Soğuk bir hava. Yanımızdaki çocukların yaşları 7-12 arasında değişiyor. Hepsinde makine var. Çok heyecanlılar. Nereye gideceğimizden habersizler. Biz de öyle... İlk durağımız Eminönü’ndeki meşhur Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin bir üst sırasındaki Kuru Kahveci Han.
Küçük bir kapısı var köşede. Eğer önceden bilmezseniz geçer gidersiniz. Neyse ki yanımızda bir bilen var. İçeri girdik. Eminönü’nün her yerinde görmeye alıştığımız bir iş yoğunluğu var. Sürekli koliler taşınıyor. Ama hanın kendisi hiç de alışılmış değil. Muazzam bir yapı.
En ilginci ise bize küçük bir kahvaltı sofrası hazırlayan ve üç kuşaktır küçük çay ocağında çay yapıp satan Cebeci kardeşlerdi.
62 yaşındaki Necmi ve 64 yaşındaki Hasan Cebeci, demliklerin başında bulunan 3. Kuşaklar. 1912’den bu yana açık olan Cebeci Çay Ocağı’nın çayı bu övgüleri gerçekten hak ediyor. Normalde birkaç bardak çay içecekken Cebeci kardeşlerin çayından herkes en az beşer bardak içti...
Kahvaltının ardından Eminönü’ndeki Canon’un disribitörü Erkayalar’a gittik. Burada Arslan çocuklara ve bizlere fotoğrafı anlattı. Makineleri nasıl kullanacağımızı, iyi bir fotoğraf için nelerin olması gerektiğini söyledi. Dersimizi aldık şimdi sıra fotoğraf çekmeye geldi...
Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı’yı geçip Süleymaniye’ye doğru yol alıyorduk. Ancak çocuklarla turu hızlı yapmak mümkün değil. Çocuklar neredeyse gördüğü her şeyi çekmek istiyordu. Kedileri, esnafı, kıyafetleri, lokumları, baharatları...
Süleymaniye Külliyesi’ni gezdikten sonra öğle vakti gelmiş hepimiz acıkmıştık. Buraya kadar gelmişken de Erzincanlıların meşhur Süleymaniye kuru fasulyesini yemeden dönmek olmazdı. Ardından Karaköy’e doğru yolculuğumuz başladı. Karaköy İskelesi’ndeki balıkçıları ziyaret ettik. Ardından ara sokaklara doğru ilerledik. Buradaki Tarihi Karaköy Balıkçısı’nı fotoğrafladık. Küçücük penceresinden yıllardır aynı tebessümle müşterilerini selamlayan .... bizi de ihmal etmedi.
Ardından hemen yanındaki Rüstem Paşa Han’a girdik. İşte burası benim için turun en güzel durağıydı... Yıllardır İstanbul’da yaşamama rağmen buraya bir kez olsun girmemiş olmak benim suçum. Diğer adı Kurşunlu olan han bugün kabuk değiştirmeye başlamış. 1300’lü yıllarda yapılan han bir zamanlar gemilere götürülen yağcılar için bir depo olmuş. Atlar buraya bağlanıyormuş. 16. yüzyılda hanın üst katına Mimar Sinan el atmış ve bugünkü şaheser ortaya çıkmış. Hanın üst katlarında yavaş yavaş sanat atölyeleri açılmaya başlamış.
Onlardan biri de Gülen Kesova’ya atti. Anne kız iki öğrencisine seramik yapımı ve boyaması öğretiyordu. Turumuz bittiğinde tadı sadece çocukların değil biz anne-babaların da damağında kalmıştı. Bizim yaptığımız tura katılmanız pek mümkün olmasa da siz de çocuğunuzu alıp bu güzergahta harika bir gün geçirebilirsiniz.
Paylaş