Paylaş
“Kuzeyin başkenti” Kiev’deyiz. İçinden Dinyeper Nehri’nin geçtiği Kiev, Ukrayna’nın başkenti ve en büyük şehri. Kiev, büyük göç yolları arasında bulunduğundan çok sayıda uygarlık tarafından istila edilmiş. Yaklaşık olarak 250 sene Hazarlar, 250 sene Altınordu, 500 sene Osmanlı egemenliğinde kalmış. Rus hakimiyeti sırasında büyük bir metro ağı yapılan Kiev, bu sayede ulaşımın oldukça rahat yapılabildiği bir Avrupa başkenti olmuş. Sovyetler Birliği’ne bağlıyken, Sovyetler’in 3. büyük şehri olan Kiev, 3 milyon civarı nüfusuyla, şu an Avrupa’nın en kalabalık on şehrinden biri.Kiev, sadece siyasi açıdan bir başkent değil, aynı zamanda Ukrayna’nın kültürel, bilimsel ve ekonomik açıdan da merkezi. Kiev’de Rus izleri her yerde görülüyor. Yer altındaki devasa metro ağında ve yer üstünde altın renkli kubbeleriyle göz alan kiliselerde, geniş caddelerde bu izleri takip etmek mümkün.
Kiev’i tanımak için en iyi yol, şehrin ortasından geçen Dinyeper Nehri’nde tekne turu yapmak. Bu tur size şehrin büyüklüğü ve tarihi yapıların çeşitliliği konusunda fikir verme imkânı tanıyacak. Şehirde görülmesi gereken hemen her yer birbirine yakın konum. Gezimize, Kiev’in sembollerinden St. Sophia Kilisesi ile başlıyoruz. Bu kilise İstanbul’da yer alan Ayasofya Kilisesi’nden etkilenerek yaptırılmış. 1037 yılında Prens Yaroslav tarafından yaptırılan şehrin en eski kilisesi olan St. Sophia Kilisesi, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Fresk ve mozaikleri ile dikkat çeken bu 11.yüzyıl yapısı, Ukrayna’nın 7 harikası arasında sayılıyor.
St. Sophia Kilisesi’nin karşısında ise St. Michael Katedrali yer alıyor. Her iki katedralin de kapıları karşılıklı birbirine bakıyor. Kiev’de zaten her şey birbirine çok yakın konumda olduğundan St. Sophia’dan çıkıp, St. Michael’i görmeye gidebilirsiniz. Barok stilde yapılmış mimarisi, altın kubbesi ve içinde yer alan freskleriyle St. Michael Katedrali, görülmeden Kiev’den ayrılınmaması gereken yapılardan. Bu katedralin içinde zaman zaman sergilerin düzenlendiğini de söyleyelim.
Kiev’in en hareketli caddesi Kreschatik Caddesi. Bu cadde, Bessarabskaya Meydanı ve Europeiskaya Meydanı arasında uzanıyor. 2. Dünya Savaşı sırasında tümüyle mayınlarla döşenen cadde, iki taraflı mağazaları ve geniş caddeleriyle şehrin ana gezinti alanı. Alışveriş merkezleri, kafeleri, restoranlarıyla Kreschatik’te epey vakit geçireceğinizi söyleyelim. Caddede yer alan Bağımsızlık Meydanı (Maidan Nezalezhnosti) ise şehrin kalbi. Kiev’in sembollerinden olan meşhur Özgürlük Heykeli de yine bu meydanda bulunuyor.
Kiev’e hâkim tepelerden birinde bulunan 102 metre yükseklikteki ve 560 ton ağırlığındaki Mother Motherland Heykeli, turistlerin Kiev’de en çok fotoğrafladığı anıtlardan. 1981’de tamamlanan “Kiev’in Annesi”, sağ elinde 16 metre uzunluğunda ve 9 ton ağırlığında bir kılıç, sol elinde kalkan tutuyor. Pechersk Lavra (Mağaralar Manastırı - Monastery of the Caves), Kiev’de bulunup, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan yapılardan bir başkası. 1015’te yapılmış bu büyük Manastır kompleksi içinde çok sayıda Ortodoks kilisesi bulunuyor. Kiliselerin 12’si yer üstünde, 6’sı yer altında bulunuyor. Bu sebeple bu manastır, “Mağaralar Manastırı” olarak adlandırılmış. Kiliseler geniş bir alana yayıldığından buraya geniş vakit ayırmalısınız. 1024’te inşa edilen ve şehrin ana giriş kapısı olarak kullanılan Altın Kapı (Zoloti Vorota-Golden Gate), şimdilerde müze olarak hizmet veriyor. Etrafı parkla çevrili olan tapının surları başta savunma amaçlı inşa edilmiş olsa da bu surlar günümüze kadar gelmeyi başaramamış.
Özgürlük Meydanı’na yakın konumuyla “Babi Yar”, 1941’de 60 binden fazla insanın katledildiği bir geçit. Nazi işgali esnasında yakınlarını kaybedenlerin gözyaşlarıyla sulanmış bu toplu mezar sadece yerel halk tarafından özel bulunan bir yer değil, aynı zamanda şehre gelen turistlerin de seyahat listesinde üst sıralarda.
Eski Kiev’i görmek istiyorsanız mutlaka Podol’a gitmelisiniz. Bu semt, yerel mimariyi görebileceğiniz evleri, dar sokakları, limanı, kuşaktan kuşağa uzun yılar boyunca kurulan pazarı ile şehrin görülmesi gereken önemli noktalarından. Başkanlık Sarayı’nın bir parçası olan Canavarlı Ev (House with Chimera) Kievli mimar Vladislav Gorodezhki tarafından 1903 yılında yapılmış. Mimar, bu binayı çok sevdiği kızının ölümü üzerine, akıl sağlığını kaybederek tasarlamış. Bina, dışında ve içinde çok sayıda canavar heykelini barındıran fantastik bir yapı.
1986 yılındaki Çernobil faciasından etkilenenlere adanmış olan Chernobly Museum (Çernobil Müzesi), faciaya ilişkin obje, fotoğraf ve belgeleri sergiliyor. Bu müze, nükleer gücün güvenli kullanmaması halinde nelere yol açabileceğini gösteriyor ve insanları bu konuda bilinçlendirmeye çalışıyor.
Yazın sıcak havada Kiev’i gezmek şüphesiz çok zevkli olur. Fakat biz çok soğuk olacağını göz önüne almamıza rağmen Kiev’e kış mevsiminde gittik. Evet, çok üşüdük ama hiç pişman olmadık. Karlı kaplı altın kubbeleri görmek; caddeleri ve tarihi yapıları gezmek oldukça keyifliydi. Bu komşu ülke başkentinin kışı ayrı, yazı ayrı güzel…
Fotoğraflar: Serhat SARISÖZEN
Paylaş