Paylaş
Diyarbakır uzak bölgeleri denizlere ve liman şehirlerine bağlayan ana yollar üzerinde kurulmuş. Akdeniz sahillerini Basra Körfezi’ne, Mezopotamya'yı Karadeniz sahillerine bağlaması sayesinde pek çok medeniyetin izlerinin olduğu bir merkez haline gelmiş. Kentin bulunduğu topraklara ilk yerleşenlerin MÖ 3.000’lerde Hurriler olduğu kabul ediliyor. Başkentleri büyük bir olasılıkla Diyarbakır’ın merkezindeymiş. Dolayısıyla MÖ 3.000’lerden günümüze kadar şehir merkezi değişmemiş bir yerleşim yeri Diyarbakır. Tabii o zaman Hurriler buraya 'Amidi' veya 'Amedi’ diyorlarmış. İslami döneme dek de adı hep bu iki isim çevresinde dönmüş dolaşmış. Adı 'Kara Amid', 'Kara Hamid', 'Diyar-ı Bekir' olmuş. Sonra da Cumhuriyetle birlikte 'Diyarbekir' son olarak da 'Diyarbakır' olmuş.
Dünyada insanoğlunun ilk yerleşik hayata geçişinin izlerine Diyarbakır’ın Ergani İlçesi’nde rastlanıyor. İlk üretime geçişin izleri de burada. İlk kez yabani bakla ve bir tür buğday tohumu ekmişler. Ürün ihtiyaçtan fazla olmaya başlayınca yaşam alanlarını genişletme ihtiyacı duymuşlar. Çanak çömlek, saklama kapları ve kendilerine ev yapmaya başlamışlar. Ve sonra da kendilerine köy inşa etmeye başlamışlar.
Hurrilerden sonra Mitaniler, Asurlular, Persler ev sahibi olmuş bu topraklarda. Bilinen dünyanın yüzde 90’ına sahip olan, önünde kimsenin duramadığı Büyük İskender’in önünde Persler de duramamış, Diyarbakır toprakları dahil tüm Mezopotamya İskender’in hakimiyetine girmiş. Onun ölümünden sonra elden ele dolaşmaya devam etmiş. Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma’ya yani Bizans’a ev sahipliği yapmış ama Müslüman Araplar tarafından fethedilene kadar defalarca kuşatılmış, el değiştirmiş. Elbette her egemenlik birtakım mimari yapılar bırakmış kente. Kimi saray yaptırmış, kimi cami, kimi surlarla donatmış, kimi kenti yenilemiş.
Osmanlı izleri 1500’lerden kalma
Yavuz Sultan Selim döneminde, 1515’te Osmanlı hakimiyetine girmiş kent ve eyalet merkezi olmuş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde şehre su kemerleri inşa edilmiş, Amid İç Kalesi genişletilmiş ve İç Kale’ye 16 burçlu iki kapı ekletmiş.
Osmanlı döneminde kent büyük bir gelişme göstermiş ve önemli bir ticaret merkezi haline getirilmiş.
Pek çok cami var ziyaret edilebilecek: Mesela Hz. Ömer zamanında Diyarbakır’ın fethinin başlatıldığı kabul edilen yerde bulunan Hazreti Süleyman Camisi.
Osmanlı’nın Diyarbakır’daki ilk mimari yapısı olan 500 yıllık UNESCO korumasındaki Kurşunlu Camisi, kentin en eski tarihi eserlerinden biri. Kubbesini örten kurşun nedeniyle bu ismi almış.Diyarbakır Ulu Camii
Diyarbakır’ın camileri içinde en ünlü ve en büyük olanı eski bir kilise olan Ulu Cami, Anadolu’nun en eski yapılarından birisi. Şehrin Müslümanların eline geçmesinden sonra ilk olarak ibadet ihtiyacının karşılanması için şehrin büyük kilisesi Ulu Cami’ye dönüştürülmüş. İslam dünyasının 5. Harem-i Şerifi olarak kabul ediliyor.
Dört Ayaklı Minare, bir cami değil, camiden geriye kalan bir minare. Minarenin her bir ayağının İslamiyet’in bir mezhebini temsil ettiği düşünülüyor. Dört ayak üzerine yükselen dünyadaki tek minare, 500 yıllık tarihiyle Diyarbakır’ın işlek caddelerinden birinde.
Sonra köprüler var…
Mesela türkülere konu olan Malabadi Köprüsü. Selçuklu Döneminin en önemli mühendislik ve mimarlık baş yapıtlarından biri. Sivri ana kemeriyle dünyanın en büyük kemer açıklığına sahip taş köprüsü kabul ediliyor. Köprü üzerinde insan, güneş ve aslan motifleri var, dönemin inançlarını yansıtan… Köprüdeki nöbetçi kulübelerinin dehlizlerle yolun diplerine ulaştığı ve böylece gelen kervanların seslerinin bu kanallar vasıtasıyla çok önceden duyulduğu söyleniyor.On Gözlü Köprü
Sonra On Gözlü Köprü var; yaklaşık 1.000 yıllık...
Aslen köprünün 11 gözlü olduğu ancak geçmişte birçok defa tadilattan geçtiği ve bu tadilatlardan birinde köprünün ortasındaki 4 kemerin 3 kemer olarak inşa edildiği söyleniyor.
Saymakla bitmeyen eserler
UNESCO Listesi’ndeki Tarihi Surlar’ı ilk kimin yaptırdığı bilinmiyor ama yaklaşık 9 bin yıllık. Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun ve en geniş surları… 82 burç var üzerinde. 4 tane de önemli kapısı. İç Kale ve Dış Kale olarak ikiye ayrılıyor. İç Kale şehrin ilk yerleşim alanı. Hani şu Hurrilerin yaşadığı yer.Surlar
Genelde kaleler bulundukları yerin konumuna, ihtiyaçlarına ve en iyi nasıl savunulabileceğine göre yapılsa da genelde pek çok kalenin bir biçimi vardır.
Diyarbakır surları da tam bir kalkan balığı şeklinde. Yani bir plan sonucunda yapılmış. Birileri öyle tasarlamış. Eğer öyleyse ne anlatmak istemiş? Neden kalkan balığı?
Kalkan balığının ağız tarafının Dicle Nehri’ne tesadüf etmesi, Dicle Nehri’nden su içen bir balığın kompozisyonunu mu ifade ediyor?
Kalkan balığının ağız kısmına denk gelen yerde Hz. Yunus’un yaşadığı söylenen mağaranın olması ve Hz. Yunus’un burada 7 yıl yaşamış olması ne anlama geliyor?
Kalkan balığının karnının yaklaşık 700 hektarlık bereketli Hevsel Bahçeleri’nin üzerine denk gelmesi bir tesadüf mü?
İşte size bir sır, bin bir gizem…
Zerzevan Kalesi ve Mithras Tapınağı…
Sırlar demişken buyurun bir muamma daha. Zerzevan Kalesi ve kalenin içindeki Mithras Tapınağı…
Zerzevan Kalesi askeri yerleşimi, yer altı ve yerüstü yapılarıyla dünyanın en iyi korunmuş Roma garnizonlarından biri. Pagan ve Hıristiyan Roma’ya ait mimari yapılar döneminin bütün özelliklerini yansıtıyor.Zerzevan Avlu
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ndeki 3 bin yıllık tarihi Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğu'nun doğudaki sınır kalesi olmuş ve İslam ordularının fethine kadar kesintisiz kullanılmış. Bu tarihten sonra, burada adeta zaman donmuş…
1.200 metre uzunluğunda, 15 metre yüksekliğinde surlarla çevrelenmiş garnizonda, savaş olmadığı zamanlarda yaklaşık 1.200 asker ve 400 sivilin yaşadığı tahmin ediliyor.
Zerzevan Kalesi’nin dendiğine göre henüz yüzde 1’i kazılmış. Ama bu sınırlı kazı bile, büyük bir sırrı ortaya çıkarmaya yetmiş: Roma’nın doğu sınırındaki ilk Mithras Tapınağı.
Bu keşifle de dünyanın dört bir yanından insanları Diyarbakır’da buluşturmaya başlamış. Bilmeden bakıp geçenler için bir taş yığını. Oysa pek çokları için, burası ‘yüzyılın keşfi’. Çok zor girilebilen bir din olan Mitraizm’in bilinen 22 tapınağı içinde en iyi korunmuş olanı.
Peki, nedir Mithras dini? Mithras, Anadolu’da görülen en gizemli inanç. Anadolu, İran, Hindistan ve Mezopotamya’yı kapsayan çok geniş bir alana yayılmış. Mithras dininde, ışık-tanrı Mithra, bir kayadan doğmuş ve bir boğayı kurban ederek dünyayı yaratmış. Bütün canlılar boğanın kanından meydana gelmiş.
Dinin mantığı şu: Mithra, ışık-tanrı olarak kötülüklerle mücadele edecek ve onları yendikten sonra güneş-tanrıyla birleşip göğe çıkacak. Gizemli olması dinin detay bilgilerinin sadece o dini benimseyen mensuplarla paylaşılmış olması…
Öğretisi, dünyanın yaratılışı üzerine olduğundan evreni kontrol eden tanrı olarak da biliniyor Mithra. Dünyadaki gizemli inanışların kaynağı kabul edilen Mithras dini, MS 2’nci yüzyılda, Pers ordularının seferleriyle Roma İmparatorluğu'na girip askerler arasında yaygınlaşmış.
Mithra dini o dönem dünyasında büyüyen Hıristiyanlığın en büyük rakibi olmuş. İmparator Konstantin’in Hıristiyanlığı seçmesiyle Hristiyanlık öne çıkmış.
Uzay bilimci Mithras’çılar
1.800 yıl önce inşa edilen tapınağın yeri, rastgele seçilmemiş. Mithrasçılar astronom ve uzay bilimci olarak tanınıyor. Taş tapınak duvarlarında, Mithras’ın yedi aşamasının simgesi var; her biri Merkür’den Satürn’e bir gezegeni sembolize ediyor. Burası, Mithras’a ait sembollerin en iyi korunduğu yer. Belli bir yıldız ve gezegenin hareketine göre yapılmış olduğu düşünülen Mitras Tapınağı’nda, nedeni bilinmeyen manyetik bir gücün olduğu da iddia ediliyor. İşte bütün bunlar, ezoterik dünyanın dikkatinin Diyarbakır’a yönelmesinin de nedeni.
Tarih boyunca astronominin merkezi olan Mithras, bugün de Türkiye’de gökyüzü gözlemi yapılabilecek en iyi 10 noktadan biri olarak kabul ediliyor.
Paylaş