Paylaş
Viyana gezimize Hundertwasser House ile başlıyoruz, Avusturyalı ressam ve mimar olan Hundertwasser Avusturya’nın en güzel ve en renkli binasını yaparak kentsel dönüşümün nasıl yapılması gerektiğini hepimize göstermiş. Savaştan sonra yıkık bir harabeye dönüşen apartmanı tasarımlarını kullanarak bir şahesere dönüştürmüş, ilk bakışta Gaudi’nin Casa Mila’sını andıran apartmanda 52 daire ve 4 ofis bulunuyor. Hundertwasser bu eseri için bolca ağaç kullanarak doğanın mimariyle uyumunu herkese göstermek istemiş, apartmanın tam karşısında Hundertwasser Village denilen hediyelik eşya ve cafelerden oluşan çarşı var. Buraya çok yakın olan Sanatçılar Evi’de yine Hundertwasser’ın eseri, gelmişken onu da görmenizi tavsiye ederim.
Yol bizleri acıktırmış olmalı, tam da karnımız zil çalmaya başlamışken Viyana’nın meşhur sosisleri imdadımıza koşuyor. Bitzinger Viyana’nın meşhur sosisçisi, her köşe başında bulunsa da biz en popüleri olan Opera Binası’nın yanındakini tercih ediyoruz. Neden derseniz gece yarısı operadan çıkan herkes buraya akın edip sosisli yermiş, bizde ki kokoreç misali yani burada kimler yemiş kimler. Viyana sosislerinin domuz ve dana olmak üzere iki çeşidi var, isteyen sadece dana yiyerek üzerine müthiş köri sosundan koydurtabilir isteyen ise erimiş peynirli domuz sosisinin tadına bakabilir. Patates ve bira sosisin olmazsa olmazı, ayak üstü Viyana sokak lezzetlerinden tadıyoruz ve yediklerimizi erittikten sonra Viyana’nın en güzel cafelerinden biri olan Gerstner K.u.K Hofzuckerbacker’e gidiyoruz.
Dışarıdan bakıldığında eski dönemlerin küçük, şirin pastanesini andırsa da içerisi kocaman. Her katında farklı bir konsept var, müzeyi andıran en üst kata bayıldım. Tatlılara gelirsek, gözünüzü vitrinden alamayacaksınız çünkü yüzlerce çeşit tatlı sergileniyor anlayacağınız önce gözümüz doyuyor sonra karnımız. Tatlılardan benim favorim haus torte. Viyana’nın meşhur tatlısı sacher torteyi de burada deniyebilirsiniz. Sacher Torteyi bu kadar meşhur yapan nedir diye sorarsanız, Franz Sacher henüz 18 yaşındayken kendine özgü tarif yapmak ister, kek katmanının arasına kayısı marmeladı koyar, üzerini yoğun çikolatayla kaplar ve yanında krem şantiyle üzerinde de ismi yazılı olan çikolatayla servis eder. Bu tatlıya Franz Joseph bayılır ve o günden sonra kralın en sevdiği tatlı olarak ünlenir. Tabi tarifini kimseyle paylaşmaz. Şu anki Sacher Cafe, Franz Sacher’in torunlarının ve birçok pastane bu tatlıyı taklit etse bile tek tarifin onlarda olduğu söyleniyor.
Viyana’nın Kahvesi
Bizlerden gelme alışkanlık olsa gerek her kahve yanında minik bir su bardağı ile servis ediliyor. Wiener Melange buralarda çok popüler, bardağın yarısı mocha geri kalanı ise sıcak süt ve süt köpüğünden oluşuyor, bence denemeye değer benim en sevdiğim kahve bu oldu. Bir başka çeşidi ise Franziskaner, üzerine krema koyarsanız ismi hoop değişiyor. Herkesin elinde görebileceğiniz bir başka kahve çeşidi ise Einspanner, espressonun seyreltilmiş daha hafif halini düşünün ve üzerinde bolca krem şanti. Double mochanın içine biraz vişne likörü birazda buz koyduk mu oldu sana mazagran, eğer double mochanın içine portakal likörü üstüne de krema Maria Theresia kahveniz hazır. Mocha, rum ile karıştırıp servis edilirse fiaker coffee oluşuyor. Viyana usulü soğuk kahve ise Wiener Eiskaffee, içinde vanilyalı dondurma üzerinde de krema olmalı, hepsini sırayla deneyin bakalım siz hangisini beğeneceksiniz.
Meşhur Viyana Şnitzeli
Gelelim akşam yemeğine, buralara kadar gelip de şnitzel yememek olmaz. Nerede şnitzel yemeliyim diye sorduğunuzda turist olduğunuzdan herkesin cevabı Figmüller olacaktır ancak gerçek bir Viyanalı şnitzel için Plachuttas Gasthaus zur Oper’ı tercih eder. Figmüller, Viyana’nın turistik şnitzelcisi olduğu için maalesef servis ve kalite bakımından kendini bozmuş durumda, yine de tercih etmek isterseniz rezervasyonsuz kesinlikle kabul etmiyorlar aklınızda olsun.
Gittiğimiz Plachuttas Gasthaus zur Oper son derece şık bir restoran, içinde erişte parçacıkları bulunan et suyuna çorbayla (frittatensuppe) başlangıç yapıyoruz. Ana yemek olarak nefis çıtırlıktaki şnitzel ve yanında patates salatasıyla devam ediyoruz. Tatlı olarak ise kaiserschmarrn denilen erik püresi ve pancake parçacıklarının birleşiminden oluşan hafif bir son yapıyoruz. Daha yoğun, bol çikolatalı sufle benzeri tatlı isteyenler ise menüde ki Mohr im hemd i tercih edebilir.
İyi bir şnitzel nasıl olmalıdır? (Plachuttas Gasthaus zur Oper’ın özel tarifine göre)
2 yumurtayı çatalla çırpın, mikser yok. Sinirsiz ve ince olan dana etini iyice dövüp her iki tarafını da tuzlayın. Her iki tarafınıda önce una batırıyorsunuz sonra çırptığınız yumurtaya sonra ise galeta ununa iyice buluyorsunuz. Kızgın yağda 3-5 dakika kızarttıktan sonra garnitür olarak yanına patates salatasını unutmayın, afiyet olsun.
Şehir merkezinde yer alan otelimiz Grand Ferdinand’ın muhteşem manzaralı terasında kahvaltı yaptıktan sonra kısa bir şehir turuna başlıyoruz. Her cumartesi 6:30 itibariyle kurulan bit pazarı ilk durağımız, Nashmarket denilen yeme-içme pazarının biraz ilerisinde. Viyana’ya gelince mutlaka gelmeniz gereken yerlerden biri şehir merkezinde yer alan ve içinde İspanyol atlarının gösterilerini izleyebileceğiniz İspanyol Binicilik Okulu, Kelebekler Evi, Sisi Müzesi bulunan Hofburg Sarayı. Ayrıca sarayın etrafında faytonlarla gezinti yapmakta mümkün, kendinizi dönem filmlerinden birinde hissedeceksiniz.
Bir başka olmazsa olmaz ise Museum Quarter, benim gibi müze severler için burası tam anlamıyla bir cennet çünkü toplamda 17 müze bulunuyor. Fazla vaktim olmadığı için ben Modern Sanatlar Müzesi olan MUMOK’a girmeyi tercih ettim. Duyduğum üzere Sanat Tarihi ve Doğa Tarihi Müzesi de çok beğeniliyormuş. Şehrin tam göbeğinde konumlanan Aziz Stefan Katedrali ise sizi büyüleyecek, benim gibi şehri tepeden göreyim katedralin en üstüne çıkayım derseniz 343 basamak tırmanmanız gerekiyor. Kiliseyi gezdikten sonra en popüler alışveriş caddesi olan Graben’de yürümek pek keyifli.
Gelelim Viyana’nın en eski pastanelerinden olan Demel’e. Camekânlı bölümde şeflerin hünerlerini izleyebilirsiniz, eski tarihi dokusu aynı kalan Demel Cafe’de lezzet ön planda. Tatlı çeşitleri sonsuz.
Viyana’da bizim ülkemizin aksine yeşil alan çok fazla, öğle yemeği için hem güzel bir restoran hem de güzel bir müze olan yemyeşil bahçeli MAK- Austrian Museum of Applied Arts’ın içinde ki SalonPlafond’u tercih ediyoruz. İsterseniz hauptspeise denilen haşlanmış et yiyebilirsiniz isterseniz büyük porsiyonlu midyelerin tadına bakabilirsiniz. Yemekten sonra müzeyi gezmeyi unutmayın.
Italian Eissalon am Schwedenplatz, buraların meşhur dondurmacısı. Spagetti görünümlü nefis dondurmayı yemeden dönmeyin, benden söylemesi.
Akşam yemeği için şehir merkezine yarım saat uzaklıkta olan şarap bağları bölgesi olan Grinzeng ‘e gidiyoruz. Adeta filmlerde ki renkli, tek katlı evlerden oluşan küçük bir kasaba burası. Şaraplarıyla ünlü olan bölgede, restoran açabilmenin bir kuralı var her restoranın mutlaka bir şarap bağı olmalı. Ev yapımı tazecik şaraplar, etrafta dolaşan müzisyenler, taverna tarzı restoranlar ve leziz yemekler.. Viyana gezim boyunca en keyif aldığım anlardan biri burası. Peki burada ne yediniz derseniz ne yemedik ki, kabak-mantar-patlıcan kızartmaları bir harikaydı, ekmek köftesi denilen ekmek içi, yumurta ve maydanozdan oluşan semmelknödel lahanayla beraber hoş bir tat bıraktı. Hep elmalı olarak bildiğim strudelın burada ıspanaklı-peynirlisini denedim, başta önyargıyla yaklaşsam da tadına doyamadım.
Viyana’ya gelip de Avrupa’nın en güzel saraylarından biri olan Schönbrunn Sarayı’nı görmemek olmaz çünkü yılda neredeyse 55 milyon ziyaretçi alıyormuş. Hofburg Hanedanlığı’nın yazlık ev olarak kullandığı güzel çeşmeleri ve bahçeleriyle ün salmış sarayın 1441 odası olmasına rağmen sadece 40 tanesi ziyaretçilere açık, en çok ilgi gören odalar Franz Joseph ve eşi Sisi’nin odaları.
Avrupa sen savaşadur, güzel Avusturyam sen evlenerek büyü diyen 16 çocuklu Maria Theresia’yı da yakından tanıyabilirsiniz. Sarayın içinde fotoğraf çekmek kesinlikle yasak, saray gezisi bittikten sonra elmalı strudel yapılışını izlemek için restoran kısmına geçiyoruz. Viyana’nın en eski strudel tarifi 1696’da olandır ve halen Viyana Halk Kütüphanesinde korunmaktadır. Franz Joseph, strudelsiz bir gün yıldızsız bir gökyüzünden farksızdır demiş ve strudel tatlısına olan sevgisini anlatmıştır.
Şimdi sizlerle orijinal Viyana strudelinin tarifini paylaşacağım : Öncelikle turta için 250g. Un, 1 yumurta,20g yağ,100g ılık suyu harmanlayıp top haline getirip 30 dakika yağda dinlendirin sonrasında ise bir kumaş üzerine dikdörtgen şeklinde bırakın. 50g. Tereyağını tavada ısıtın ve içine 100 g galeta ununu ekleyip hafif kararana kadar pişirin. 140g. Şekeri ve 10 g. tarçını karıştırın. Tereyağı ve galeta unu karışımına, şeker ve tarçın karışımını ekleyin daha sonra üzerine 170 g. kuru üzüm, 10 g. limon suyu, 1 kg kabuğu soyulmuş ve dilimlenmiş elma, bir shot bardağı rum ile iyice karıştırın. İnce açılmış hamuru, elmalı karışımı fazlaca koyup sarıp uçlarını birleştirin, fazla gelen uçları kesin. Yağladığınız fırın tepsisine strudeli koyun ve 190 derecede kızarana kadar pişirin ve fırından aldıktan sonra strudelin üzerini yağlayıp üzerine pudra şekeri döküyoruz ve Viyana usulü strudel hazır, afiyet olsun.
Saray gezisi ve strudel yapımından sonra Viyana’ya veda yemeğimiz için Meissl&Schadn’ı tercih ediyoruz. Hayatımda yediğim en güzel çorba diyebileceğim, içinde kocaman bir irmik olan griessnockerlsuppe ile tadıma başlıyoruz, sadece çorbası için bile bu restoran tercih edilebilir. Meissl&Schadn’ın önünden geçerken sokağa dönük cam bölmeden şnitzel yapımını izleyebilirsiniz, ee tabi bunu görünce dayanamayıp vedayı da şnitzel yiyerek yaptık.
Paylaş