Paylaş
Şehirlerin karakteri bazen tek bir malzeme etrafında şekillenir. Diyarbakır’ı da ne temsil eder derseniz taş derim. 6 bin 43 kilometre uzunluktaki surlarıyla simgeleşen bir kent. Tarihi Diyarbakır’ı çevreleyen bu surlar öyle kıymetli ki… Yapısı ve günümüze kadar ulaşabilme başarısıyla dünyanın en uzun ve en sağlam surları arasında gösteriliyor. Hatta Çin Seddi’nden sonra ikinci sırayı aldığı belirtiliyor. Yapılış yılı kesin olarak bilinmese de kimi kaynaklarda 7 bin, kimi kaynaklarda 9 bin yıl önceye kadar tarihleniyor. En kapsamlı onarım ise MS. 349 yılında Roma İmparatoru 2. Constantinus zamanında yapılmış. Türkülere bile konu olan 4 ana kapısı ile 82 burcu var. Diyarbakır Kalesi, surları ve burçlarında, bölgeden geçen medeniyetlerin bıraktığı birçok izi görmek mümkün. Özgünlüğünü koruması nedeniyle, sadece bizim için değil dünya için önemli bir kültürel hazine. O yüzden de UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Sadece kale ve surlar değil, Hevsel Bahçeleri de yine bu listede… Bu bahçeler, tarih boyunca halkın kullanımına açık sivil bir alan olmuş. 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan bölgedeki bahçe varlığının sürdürülebilir şekilde korunmuş olması çok önemli. Zaten bu yüzden sadece toprağın verimliliğiyle değil, tarihi ve kültürel anlamda da büyük değer taşıyor. Diyarbakır’ı çevreleyen surların doğu kısmında, Dicle Nehri kıyısında yer alan bahçeler, yaklaşık 10 bin dönümlük alana yayılmış durumda. Bölge antik çağlardan beri tarımın beşiği olmuş. Başta tahıl çeşitleri olmak üzere birçok ürün yetiştirilmiş. Bu bölge aynı zamanda kuşların göç yolu üzerinde. Bazı türler yazın bazı türler kışın burada konaklamayı tercih ediyor. Şimdiye dek 200’e yakın kuş türü kayıtlara geçmiş.
Anadolu’nun en eskileri
Arap istilası sırasında Bizans kilisesi St. Thomas’ın yerine yapılan Ulu Cami, 1091 yılında Melik Şah tarafından genişletilmiş. Şehrin merkezindeki bu yapı, Müslümanlar tarafından 5. Harem-i Şerif (Mukaddes Mabed) olarak kabul ediliyor. Anadolu’nun en eski camileri arasında. Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Akkoyunlular ve Osmanlı’ya ait çok sayıda kitap ile ferman örnekleri, caminin farklı yerlerinde sergileniyor.
Kentin bir başka önemli camii de ‘Dört Ayaklı Minare’ olarak da anılan Şeyh Muattar Camii. 16. yüzyılda başında yapılmış. Siyah - beyaz sıralı kesme taşlarıyla dikkat çekse de esas önemi, camiden ayrı dört sütün üzerinde yükselen kare planlı minaresinden geliyor. Çünkü bu biçime sahip Anadolu’daki tek minare örneği!
Bir başka görülmesi gereken camii ise farklı planı, muhteşem çinileri ve taş süslemeleri ile dikkati çeken Safa Paşa Camii. Minaresinin inşasında birçok kokulu bitkinin karıştırılarak kullanıldığı söyleniyor. Bu nedenle ‘kokulu’ anlamına gelen ‘İpariye’ veya ‘Parlı’ adlarıyla da biliniyor. 15. yüzyıldan günümüze ulaşmış. Vali Behram Paşa tarafından 1564-1572 arasında yaptırılan Behram Paşa Camii ise tamamen kesme taştan inşa edilmiş. İslam sanatına meraklıysanız, bu yapıyı da görülecekler listenize alın.
Kozmopolit dokusunu korumayı yer yer başaran Diyarbakır’da, değişik mezheplere ait kiliseler de var. 1602 yılından kalma Keldani Kilisesi, Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve Meryamana Süryani Kilisesi cemaatleriyle anılmasa da şehri zenginleştiren eserler. Süryani kilisesindeki papazdan İncili Hz. İsa’nın dili Aramice’nin benzeri olan Süryanice dinlemiştim. Yaşadığımız topraklarda nelerin yaşandığını, nasıl bir zenginliğin mirasçısı olduğumuzu kim bilir kaçıncı kez fark ettiğim anlardan biriydi…
Müzeler şehri
Diyarbakır’ın tarihi evlerinden ikisi, edebiyatımızın iki önemli kaleminin adıyla müzeye dönüştürülmüş. Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğduğu ev, yazarın adının verildiği sokakta yer alıyor. Klasik Diyarbakır evlerinin tüm özelliklerini taşıyan yapının tarihi 1733. Yazar 1910 yılında burada doğmuş, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını da bu evde geçirmiş. Bir diğer yazar evi ise Ziya Gökalp’e ait. Soyadını taşıyan sokaktaki evde doğan yazar, çocukluğunu burada geçirmiş. Ev, Diyarbakır’daki sivil mimarinin en güzel örneklerinden biri!
Birbaşka duraksa Arkeoloji Müzesi. 30 bine yakın esere sahip olan müzede; Prehistorik Çağ’dan başlayarak Eski Tunç, Urartu, Asur, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerine ait parçalar var.
Mühendislik harikası tarihi köprüler
Silvan ilçesi yakınlarında, dönemin ticaret yolu üzerinde inşa edilen Malabadi Köprüsü, 1147’de Artuklular tarafından yapılmış. Bir mühendislik ve mimarlık harikası kabul edilen köprü, 40.86 metre açıklığındaki sivri ana kemeri ile müthiş bir görüntüye sahip. Dünyadaki tarihi taş kemerli köprüler içinde, en geniş kemere sahip olanı. Kemerin iki yanında yolcuların konaklaması için odalar yapılmış. Köprü üzerindeki kabartmalarsa ilgi çekici; insan, güneş, aslan figürleri göreceksiniz. Görür görmez, akla hemen Bosna Hersek’teki Mostar Köprüsü’nü getiriyor. Dicle manzarasına nazır görüntüsüyle hayran bırakan bir başka tarihi köprü ise On Gözlü Köprü. Şehre 3 km uzaklıkta yer alıyor. Tarihi, Malabadi Köprüsü’nden de eski. 1065’de Mervaniler döneminde yapılmış. Mimarının adı, Übeyd oğlu Yusuf olarak kitabesine yazılmış.
TATMADAN DÖNMEYİN
-Diğerlerinden ayrılan büyüklüğü ve tadıyla Diyarbakır karpuzu.
-Saatlerce süren pişme işleminin ardından müthiş bir lezzete bürünen kaburga dolması.
-Yöre halkının sabah kahvaltısında sevdiği ciğer şiş.
-Bir tür badem ezmesi olan lebüzünye.
-Başka yerde yediklerinizle kıyaslanamayacak kadar lezzetli olan burma kadayıf.
-Yaz aylarının favori içeceklerinden olan meyankökü şerbeti.
Paylaş