Paylaş
En eski Anadolulu
Arap istilası sırasında Bizans kilisesi St. Thomas’ın yerine yapılan Ulu Cami, 1091 yılında Melik Şah tarafından genişletilmiş. Şehrin merkezindeki bu yapı, Müslümanlar tarafından 5. Harem-i Şerif (Mukaddes Mabet) olarak kabul ediliyor. Anadolu’nun en eski camileri arasında. Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Akkoyunlular ve Osmanlı’ya ait çok sayıda kitap ile ferman örnekleri, caminin farklı yerlerinde sergileniyor.
İlk üniversite
Anadolu’nun ilk üniversitelerinden sayılan Mesudiye Medresesi, bana kalırsa şehre damgasını vuran eserlerden. İçinde öğretim yapılan Anadolu’daki ilk üniversite olarak kabul ediliyor. Tıptan matematiğe, astronomiden fiziğe, biyolojiden kimyaya, ilahiyattan edebiyat ve felsefeye kadar çok yönlü bir eğitimin adresi olmuş. Medresenin inşasına 12. yüzyıl sonlarında başlanmış. İşçiliği ve süslemeleriyle sanat eseri gibi bir yapı!
Benzeri yok
Dört Ayaklı Minare olarak da geçen Şeyh Muattar Camii, 16. yüzyıl başında yapılmış. Siyah-beyaz sıralı kesme taşlarıyla dikkat çekse de esas önemi, camiden ayrı dört sütun üzerinde yükselen kare planlı minaresinden geliyor. Çünkü bu biçime sahip Anadolu’daki tek minare örneği.
30 bin eserlik tarih yolculuğu
Diyarbakır, kale kısmıyla bir açık hava müzesi gibi olsa da kapalı mekândaki müzeleri de görülmeye değer. Öncelikli duraksa Arkeoloji Müzesi. 30 bine yakın esere sahip olan müzede Prehistorik Çağ’dan başlayarak Eski Tunç, Urartu, Asur, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerine ait parçalar var.
Mühendislik harikası
Silvan ilçesi yakınlarında, dönemin ticaret yolu üzerinde inşa edilen Malabadi Köprüsü, 1147’de Artuklular tarafından yapılmış. Bir mühendislik ve mimarlık harikası kabul ediliyor. 40.86 metre açıklığındaki sivri ana kemeri ile müthiş bir görüntüye sahip. Kemerin iki yanında yolcuların konaklaması için odalar yapılmış.
İnsanlığın ortak mirası: Hevsel Bahçeleri
Hevsel Bahçeleri, tarih boyunca halkın kullanımına açık sivil bir alan olmuş. 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan bölgedeki bahçe varlığının sürdürülebilir şekilde korunmuş olması çok önemli. Zaten bu yüzden sadece toprağın verimliliğiyle değil, tarihi ve kültürel anlamda da büyük değer taşıyor. Diyarbakır’ı çevreleyen surların doğu kısmında, Dicle Nehri kıyısında yer alan bahçeler, yaklaşık 10 bin dönümlük alana yayılmış durumda. Şimdiye dek burada 200’e yakın kuş türü kayıtlara geçmiş.
Sadece Dicle’ye değil tarihe de köprü
Dicle manzarasına nazır görüntüsüyle hayran bırakan ‘10 Gözlü Köprü’ de mutlaka görülmesi gerekenlerden. Şehre 3 km. uzaklıkta yer alıyor. Tarihi, Malabadi Köprüsü’nden de eski. 1065’te Mervaniler döneminde yapılmış. Mimarının adı, Übeyd oğlu Yusuf olarak kitabesine yazılmış.
Çin Seddi’nden sonra ikinci büyük
Şehirlerin karakteri bazen tek bir malzeme etrafında şekillenir. Diyarbakır’ı da ne temsil eder derseniz taş derim. 6.43 kilometre uzunluktaki surlarıyla simgeleşen bir kent. Tarihi Diyarbakır’ı çevreleyen bu surlar öyle kıymetli ki... Dünyanın en uzun ve en sağlam surları arasında gösteriliyor. Hatta Çin Seddi’nden sonra 2. sırayı aldığı belirtiliyor. Yapımı kimi kaynaklarda 7 bin, kimi kaynaklarda 9 bin yıl önceye kadar götürülüyor. Dört ana kapısı ile 82 burcu var. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Sadece kale ve surlar değil, Hevsel Bahçeleri de listede...
TATMADAN DÖNMEYİN
Diğerlerinden ayrılan büyüklüğü ve tadıyla Diyarbakır karpuzu.
Saatlerce süren pişme işleminin ardından müthiş bir lezzete bürünen kaburga dolması.
Yöre halkının sabah kahvaltısında sevdiği ciğer şiş.
Bir tür badem ezmesi olan lebüzünye.
Başka yerde yediklerinizle kıyaslanamayacak kadar lezzetli olan burma kadayıf.
Yaz aylarının favori içeceklerinden olan meyankökü şerbeti.
Paylaş