Paylaş
Slovenya 1350’lerden 1918’e kadar Avusturya kontrolündeymiş. I. Dünya Savaşı’nın ardından ülkenin batı kısmı savaş tazminatı olarak İtalya’ya verilmiş, Kuzey Karintiya Avusturya’da kalmış. Slovenya’nın kalan kısmı da Yugoslavya’nın bir parçası haline gelmiş. II. Dünya Savaşı’nda Nazi işgaline karşı direnmişler, İtalya’ya verdiklerini geri almışlar ama bu sefer de Trieste ve Gorizia elden gitmiş. Tito döneminde Slovenyalılar küçük nüfuslarının ekonomiye yapabileceği katkının iki buçuk kat fazlasını yapmışlar. 25 Haziran 1991’de de Yugoslavya’dan ayrılmışlar.
Avrupa'nın en güzel doğası
İsviçre’nin yarısı kadar bir yüzölçüme sahip olan Slovenya bana göre Avrupa’daki doğası en güzel ülkelerden biri. Karlı dağlar, ormanlar, derin vadiler, mağaralar, üzüm bağlarından oluşan manzaralar Slovenya yollarında arabayla dolaşmayı çok keyifli hale getiriyor.
Başkent Lübliyana’dan bir saat uzaktaki Bled, göl, ada ve kalenin ideal bir kombinasyonu olan muhteşem bir yer, muhakkak görün. Kalede manzarayı seyrettikten ve yemek yedikten sonra adanın ortasındaki kiliseyi ziyaret edin. Bunu unutamayacaksınız. Bled’in bir benzeri de Bohinj ve o da çok güzel.
Adriyatik Denizi kıyısındaki Piran küçük bir Venedik gibi. Postojna ve Skocjan ise dünyanın en ilginç mağaralarından. Avrupa’nın en büyüğü olan Postojna Mağarası’nın 20 kilometresi açık ve trenle gezilebiliyor. Ben çok keyif aldım. Ülkenin başkenti Lübliyana. Bu şehir mimarisi, kalesi, yeşil alanları ve gece hayatıyla Avrupa’nın geçen yıllarda piyasaya sürdüğü yeni sürprizi, benim ise yeni gözdem. Adeta masallardan fırlamış gibi. Bütün nüfusu 280 bin kişi. Küçük ama çok sevimli. (O kadar küçük ki tüm şehri iki saatte dolaşabilirsiniz!) Fakat sıkılacağınızı sanmayın çünkü burası Avrupa’nın en sürprizli şehirlerinden. 1895 depreminde yıkılan binaların yerine Art Nouveau tarzında yenileri yapılmış. Şehrin merkezi Lübliyana Nehri kıyısındaki Presernov trg Meydanı, Tiple Köprüsü’nün diğer tarafında ise eski şehir var...
İşte bu şehirde keşfettiklerim arasında öne çıkanlar:
En kolay yoldan fünikülerle çıkabileceğiniz Lübliyana Kalesi (Ljubljanski Grad) şehre tepeden bakıyor. 15’inci yüzyılda askeri amaçlarla kullanılan kalenin avlusuna giriş ücretsiz. Ancak en iyi manzara kulesinde... Bence gitmişken kesinlikle çıkıp buradan şehri izleyin.
mPresernov trg Lübliyana’nın ana meydanı. Burada göreceğiniz 1660 yılında yapılmış somon renkli bina ise Fransisken mezhebine ait Müjde (Annunciation) Kilisesi. Slovenlerin çok sevdiği romantik şair France Preseren (1800-1849) ulusal bilincin yerleşmesine büyük katkıda bulunmuş. Adını taşıyan meydanda, şiirlerini aşkı Julija Primic için yazan Preseren’e adanmış bir anıt var.
Joze Plecnik (1872-1957) şehrin mimarisinde iz bırakmış bir isim. Bu mimar nehrin üzerindeki 1842’den kalma Tromostovje (Üçüz) Köprüsü’ne iki köprü daha ilave edip hoş bir görüntü yaratmış. Köprülerin üzerinde ve nehir boyunca pazar günleri antikaların da satıldığı bir pazar kuruluyor. Nehir üzerinde Plecnik’in yaptığı Merkez Çarşı’da mutlaka bir mola verin. Üçüz Köprü’nün diğer yanında ise 18’inci yüzyıldan kalma St. Nicholas Katedrali ve ejderhaları şehrin maskotu haline gelen Ejderha Köprüsü var. Efsaneye göre Jason ve Argonotların lideri Altın Post’u çalıp Lübliyana Nehri’ne gelmiş ve buradaki ejderhayı öldürmüş. Lübliyana’nın 1718'den kalma gotik belediye binasının önünde ise Roba Çeşmesi bulunuyor.
Prosernov trg’den Miklosiceva cesta’ya giderken çok şık Art Nouveau binalar göreceksiniz. Özellikle 1 numaradaki Grand Union Hotel’e bir bakın. Lübliyana Üniversitesi binası Habsburg döneminde bölge parlamentosuymuş. Filarmoni orkestrası binası ise 1898’den kalma. Cankarjev Dom şehrin kültürel merkezi olarak geçiyor. Keyifli bir yürüyüş içinse Tivoli Parkı’nı tercih edin.
Ne yenir?
Sloven mutfağında peynir ve domuz jambonuyla doldurulmuş zlikrofi denilen bir tür mantı var, mutlaka tadılmalı. Zrezek pirzola, golaz, gulaş ve riba balık denenmesi gereken diğer lezzetler. Balkan mutfağından burek (börek), cevapcici (köfte) ve raznjici (şiş kebap) gibi yemekler eminim size de tanıdık gelecek. Avusturya’da olduğu gibi bu ülkede de tatlı krepe 'palacinke' diyorlar. 'Cvicek' ve 'Teran' iyi kırmızı şaraplar, beyaz olarak Renksi, Rizling ve Sipon’u deneyebilirsiniz.
Paylaş