Paylaş
İSTANBUL
Kapı çalana açılır
Pera Palas başta olmak üzere İstanbul’un en güzel binalarında imzası olan Osmanlı’nın İtalyan asıllı mimarı ‘Alexandre Vallaury’nin yaptığı bu müthiş yapıyı mutlaka görmelisiniz. Bienalin ana sponsoru Koç Holding. Abdülmecid Efendi Köşkü de Koç grubuna ait ve normalde ziyarete açık bir yapı değil. O yüzden hazır imkân varken mutlaka görün. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’un kişisel sanat koleksiyonundan yapılan seçkiyle çok etkileyici bir sergi hazırlanmış. Türkiye’den ve dünyadan 24 sanatçının 18. yüzyıldan günümüze uzanan 30 eseri var; bir kısmı Türkiye’de ilk kez sergileniyor.
Zaman ve değişim, hareket ve duraksama, insan ve hayvan, canavar ve melek gibi kavramlar irdeleniyor.Bienal’in teması ‘İyi Bir Komşu’ydu; bu serginin adı da ‘Kapı Çalana Açılır.’ Aslında haftanın üç günü ziyaret ediliyordu ama yoğun ilgi görünce altı güne çıkarmışlar. Pazartesi günleri hariç haftaiçi 14.00-19.00, haftasonları ise 11.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Bienalin tüm sergilerinde olduğu gibi burada da giriş ücretsiz.
Sanat ve edebiyat için köşk
Bağlarbaşı Korusu içindeki köşk 19. yüzyıl sonlarında Mısır Hıdivi İsmail Paşa tarafından av köşkü olarak yaptırılmış. İlk hali daha büyükmüş ama günümüze sadece selamlık binası ulaşmış. Girişinde kûfi yazıyla “Allah’tan başka galip yoktur” cümlesi yer alıyor.
Mimarı başta İstanbul Erkek Lisesi, Arkeoloji Müzesi, SALT Galeri ve eski Haydarpaşa Lisesi olmak üzere birbirinden güzel yapılara imza atan Alexandre Vallaury. İsmail Paşa’nın ölümünden sonra 2. Abdülhamid, köşkü amcasının oğlu olan son halife Abdülmecid Efendi için satın almış. Sanatçı kişiliği ile tanınan Abdülmecid Efendi de köşkü, sanat ve edebiyat toplantıları için kullanmış.
Fotoğraf: Murat Şaka
Sultan Abdülaziz’in oğlu olan Abdülmecid Efendi iyi yetişmiş, çok yönlü bir isim. Özellikle resim çalışmalarıyla tanınıyor, tabloları Avrupa’da dahi sergilenmiş. Hatta birkaç tablosunu nü olarak çalışıp, kendi devri için ezber bozan işler yapmış. Türkiye’nin ilk özel bankası olan Yapı ve Kredi Bankası’nın kurucusu Kâzım Taşkent zamanında, köşk koruma amacıyla satın alınmış. Yenileme çalışmalarında tüm orijinalliği korunmuş ve günümüze ulaşabilmiş. Giriş holü, duvarları süsleyen çiniler, şöminesi, çeşmesi kısacası her detayıyla ince bir zevkin ürünü.
Fotoğraf: Murat Şaka
Abdülmecid Efendi, 1909 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin fahrî başkanlığını yapıp Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’nin yayınlanması için de maddi destek vermiş. Türk ressamları tarafından Avrupa’da açılan ilk sergi olan 1918 Viyana Sergisi’nde de dört tablosuyla yer almış.
Saray halıları sarayda
Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, tutku olarak adlandırdığı sanat koleksiyonunu oluşturmaya yaklaşık 25 yıl önce başlamış. Kendi tarzında Türkiye’nin sayılı sanat koleksiyonları arasında sayılan Arkas Koleksiyonu’nda cam, mobilya, heykel, değerli kitaplar gibi farklı eser gruplarının yanında halılar da yer alıyor. İzmir’de Arkas Sanat Merkezi’nde açtığı sergilerin yanı sıra İstanbul’a da fırsat buldukça kolunu uzatan Arkas, Kumkapı halılarını İstanbul’da ilk defa Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sergiliyor.
19 Kasım’a kadar ücretsiz gezebileceğiniz sergi, 16. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan döneme ait sıradışı örnekler içeriyor ve dünyadaki önemli halı koleksiyonları arasında gösteriliyor. Saray halıcılığını tarihi bir yapı olan Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde, o atmosfer eşliğinde görmek paha biçilemez.
Müze, 1983 yılından beri bugün içinde bulunduğu İbrahim Paşa Sarayı’nda yer alıyor. Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Anadolu’nun çeşitli yörelerindeki cami, türbe ve diğer dini yapılardan toplanan ve zaman zaman da satın alınma yoluyla elde edilen ve sayısı 1700’ü bulan nadide halılarla dünyadaki en önemli koleksiyona sahip. ‘Arkas Koleksiyonu’ndan ‘Kumkapı Halıları Sergisi’ ile eş zamanlı olarak, restorasyonu tamamlanan bazı halılar da müzede ilk defa sergileniyor.
İZMİR
Müthiş araçlar
2013’te yapılan bir araştırmaya göre, dünyada yaşanabilecek kentler arasında altıncı sırada gösterilen İzmir, insanının samimiyeti, hoş sohbeti, aydınlığı ve kibarlığıyla ün salmış bir şehir... İstanbul kadar değil belki ancak İzmir de tiyatro, konser, sergi, etkinlik anlamında özellikle son dönemde büyük gelişme kaydetti. İzmirli Özgörkey Ailesi’nin Key’inden adını alan Key Müze son zamanlarda en hoşuma giden müzelerden biri oldu. Yeri çok kolay; İzmir Havalimanı’na 15 dakika mesafedeki Torbalı’da.
7 bin metrekare alana kurulu müzede 1880’li yıllardan bugüne dek uzanan bir süreçte üretilmiş 140 otomobil ve 50 motosiklet sergileniyor. Her şey gıcır gıcır, sanki araçlar dün fabrikadan çıkmış gibi. 2.550 adet model otomobil, otomobil temalı eşarp koleksiyonu, 2. Dünya Savaşı öncesinde otomobilleri süsleyen 300 adet kaput amblemi, 50’li yıllara ait Shell Benzin istasyonu ise müzeye gitmişken görecekleriniz arasında yer alıyor. Tüm bu eserler çok ciddi bir ekiple yenileniyor.
Müzenin sahibi Murat Özgörkey’in koleksiyonerliği çocukluk yıllarında başlamış. İlkokul yıllarında plastik modeller yaparmış. 1995 yılında model otomobil toplamaya başlamış. Borusan Otomotiv’in şubesini açmışlar o dönemde.
Kardeşiyle aklına oradaki showroom’da sergilemek üzere iki-üç klasik otomobili yenileme fikri gelmiş. 2001 yılından itibaren müzede yer alan araçları biriktirmeye başlamışlar. Ve her gün daha da büyüyen bir koleksiyona imza atmışlar. Ve Murat Özgörkey çocukluk hayalini gerçekleştirmiş. Özgerkey, bana satranç ve kalem koleksiyonlarını da gösterdi. Umarım onlar da bir gün halka açılır. Yolunuz İzmir’e düşerse Key Müze’yi muhakkak bir gidip görün derim…
Su, sanatla buluşuyor…
İzmir’e gitmişken Arkas Sanat Merkezi’nde açılan büyük bir kısmı ilk kez sergilenen ‘Su Manzaraları Seçkisi’ne de uğradım. Hayatın, varoluşun vazgeçilmezi su, ünlü ressamların elinde yeniden şekillenmiş. Sergi, Batı resim geleneğinin önemli bir bölümünü oluşturan peyzaj resmine ışık tutuyor. 19. yüzyılın ilk yarısından 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanan süreçte ortaya çıkan eserlerden oluşan bu seçki, Avrupa peyzaj resminin önemli temsilcilerini tek çatı altında topluyor.
Eugéne Boudin’den Jean-Baptiste Camille Corot’a, Maurice de Vlaminck’ten, Francis Picabia’ya, Henry Lebsque’ten Hippolyte Camille Delpy’e kadar 70 önemli ressamın 88 eseri 29 Aralık tarihine kadar Arkas Sanat Merkezi’nde sergilenecek. Sergi boyunca 150 senelik tarihi akışa tanıklık ederken Paris’in sanat dünyasının başkenti olduğu dönemin sanatsal hareketliliğini gözlemleyebiliyorsunuz. Sergide yer alan eserler, Seine Nehri’nin kıyılarından İskoçya ve Alpler’deki göllere, Akdeniz’in sıcak ışığına, Kuzey Denizi’nden Avrupa’nın ırmaklarına uzanan geniş bir coğrafyaya ait tasvirlerle izleyicileri masalsı bir gezintiye davet ediyor.
Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas ise “Neden su?”nun cevabını şöyle veriyor: “Çünkü odalardan çıkıp dışarıda tasvire başladığınız zaman su çekici bir şey; sudan, denizden, gölden, deniz kenarından, nehir kenarından, göl kenarından etkileniyoruz. Su, hayat ama aynı zamanda güzellik.”
ANKARA
Taş devrinden klasik çağa
Anadolu’nun zengin tarihini gözler önüne seren Anadolu Medeniyetleri Müzesi, taş devrinden klasik dönemlere kadar çok sayıda seçkin eseri göreceğiniz, dünyanın en önemli müzelerinden biri. 15. yüzyıldan kalma, eski bir bedestenin restore edilmesiyle ortaya çıkan yapıdaki eserler, dünyanın bilinen en eski Neolitik yerleşimi olan Çatalhöyük’le başlıyor. Çin Xian’daki Banpo ve Amerikan yerlilerinin ABD’nin güneybatısındaki köy evleriyle ciddi benzerlikler taşıyan Konya Çatalhöyük’te bulunan eserler birbirlerinden binlerce kilometre uzakta yaşayan insanların aslında çok ortak özelliklere sahip olduklarını gösteriyor.
Arizona’daki Havasu Gölü, insana Amerikan yerlilerinin de bizim gibi Orta Asya kökenli olup, Bering Boğazı’ndan geçerek, Amerika kıtasına gitmiş olabileceklerini düşündürtüyor. Müzedeki camekanlarda gördüğünüz bereket tanrıçası Kybele, aradan geçen onbin yıla rağmen hâlâ aramızda olduğunu fısıldayıp, Mavi Ay dizisindeki Amerikalı ünlü yıldız Cybill Shepherd ile Türkçedeki Sibel’in aslında kendi adının türevleri olduğunu söylüyor. Frigya ve Urartu dönemlerine ait eserleri de bulabileceğiniz bu müzenin alt katında, Ankara civarındaki kazılarda ele geçmiş ilginç eserler bulunuyor.
GAZİANTEP
Geçmişten geleceğe köprü
30 bin metrekarelik devasa bir alan üzerine kurulmuş Zeugma Mozaik Müzesi. Bir tarihi uyandırmak hem zor hem de iddialı bir iş. Gaziantep şehrini yönetenler de bunun farkında olduklarını yaptıkları işlere yansıtmışlar. Sadece bir müze olarak düşünmeyin burayı. Kendinizi mozaik müzesi, arkeoloji müzesi, açık eser sergileme alanı ile sergi ve konferans merkezini de kapsayan büyük bir bilim ve kültür kompleksinin içinde bulacaksınız. Burası aynı zamanda son teknolojinin kullanıldığı ‘akıllı bir bina’. Müzeye girerken Zeugma Antik Kenti’ndeki bir tapınağa ait olduğu düşünülen Athena heykeli karşılıyor sizi. Bu aynı zamanda içeride mozaikten daha fazlasının olduğunun da ilk habercisi.
İçeriye girişte Zeugma’nın anlatıldığı 3 boyutlu kısa filmi seyredebilirsiniz. Antik bir şehrin içinde yürümek isteyenlerin ve özellikle de ilk kez gelenlerin mutlaka izlemesini öneririm. Bir diğer sürpriz de sergilenen mozaiklerden beşinin yere yansıtılan hologramı. Üzerinde yürümek ve balıkları kaçırmak en çok çocukların hoşuna gidiyor. Sergilenen eserler bir zaman tüneli algısı oluşturacak şekilde düzenlenmiş. Gezerken, en alt kattaki Roma hamamlarından başlayıp tepedeki evlere doğru yavaşça tırmandığınızı hissediyorsunuz. Girişe yerleştirilen Kommagene stelleri de Zeugma’nın aslında bir Kommagene kenti olduğunu hatırlatma görevini üstlenmişler. Çingene kızı mozaiği ve Mark heykeli müzenin en önemli eserlerinden.
Fotoğraflar: Denemen Lazım, Sanatatak, ktsk, tarih mektebi (blogger), Gezilmesi Gereken Yerler, Seyahat Dergisi, Pulbiber Dergi, La Ankara, Nkfu, SecreTurkey, Vikipedi.
Paylaş