Paylaş
İstanbul’u ziyaret edenlerin birçoğu 17’inci yüzyılın büyük Osmanlı mimarı Sinan’ın adını duyar. Ancak özellikle Boğaz’ı süsleyen birçok sembolik yapının mimarları olan Balyan ailesini pek kimse bilmez. Hatta İstanbul’da yaşayanlar her gün eserlerini görseler de adlarını belki hiç duymamışlardır. Oysa dört kuşak boyunca altı padişaha hizmet eden aile, fazlasıyla miktar ve çeşitte eseri İstanbul’a miras bırakmış. Eserlerinin en önemli özelliği, süsleme sanatının tüm inceliklerini iç alanlarda olduğu kadar dış cephede de bonkörce kullanarak Batı tarzı bir mimari uygulamaları. Böylece dışarıdan bakıldığında göze oldukça sade görünen, ancak süslemelerin daha çok içeride yoğunlaştığı eski Osmanlı tarzını tamamıyla tersyüz etmişler.
Öykü, Anadolu’da başladı
Aile, Orta Anadolu’dan, Karaman yakınlarındaki bir köyden gelmiş. Ailenin ilk bilinen üyesi Meremetçi Bali Kalfa. Sultan
IV. Mehmet’in sarayındaki Ermeni mimarların kulağına gitmiş Bali Kalfa’nın başarıları. O da İstanbul’a gelmiş ve kendisine sarayda daha sonraki yıllarda oğlu Magar’a devredeceği bir yer edinmeyi başarmış. Magar, Sultan I. Mahmut ile bir şekilde ters düşünce Bayburt’a sürgün edilmiş. Sürgün yerinde oğulları Krikor ve Senekerim’e mimarlık eğitimi vermiş. Krikor Amira Balyan (1764-1831) zamanında aile şirketinin başarısı ciddi olarak artmış. Ama maalesef eserlerinin bir kısmı zaman içinde kaybolup gitmiş. En önemli eseri 1826’da Sultan
II. Mahmut’un yeniçeri isyanını bastırması şerefine yaptırılan Tophane’deki Nusretiye (Zafer) Camisi. Eyüp’ün Haliç kıyısındaki ve bir zamanlar şehirdeki feslerin üretildiği Feshane ile Belgrad Ormanları’nda hâlâ ayakta olan Valide ve Topuzlu su bentleri yine Krikor Balyan’ın şehre kazandırdığı eserler arasında. Ayrıca Selimiye Kışlası’nın üç kanadının yapımını üstlenmiş. Krikor’un kardeşi Senekerim ise Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi avlusundaki Serasker Beyazıt Kulesi’ni inşa etmiş.
Şehrin belki de en bilinen eserlerinde Magar’ın en küçük oğlu Garabet Amira Balyan’ın (1800-1866) imzası var. Sultan Abdülmecit için 1843-1856 arasında oğlu Nigoğos ile beraber Dolmabahçe Sarayı’nı inşa etmişler. Yaptıkları öyle muazzam bir proje ki sarayda tam 285 oda var. Sadece küçük bir bölümü ziyarete açık olan odalardan belki de en çok ilgi çekeni Mustafa Kemal’in 10 Kasım 1938’de son nefesini verdiği oda. Turun en son durağı olan, 38 metre yükseklikteki tavanıyla Muayede Salonu gerçekten büyüleyici bir mekân. Salonun dışarıdan fark edilmeyen kubbesinin altında birçok padişah çeşitli bayramları kutlamış. 1876’da Sultan V. Murat’ın tahta çıkma töreni Topkapı yerine burada yapılmış. 1877’de ilk Osmanlı Parlamentosu salonda toplanmış. Atatürk 1927’de cumhurbaşkanı olarak İstanbul’daki ilk konuşmasını burada yapmış. Sarayda paha biçilemez bir resim koleksiyonu da var.
İçi kadar dışı da süslü
Dolmabahçe Camisi adıyla bilinen yapının da tasarımı Garabet Balyan’a ait. Sarayın girişinde Sultan II. Abdülhamit için inşa edilen 27 metre yüksekliğindeki, dört katlı saat kulesi 1890’da Sarkis Balyan tarafından neobarok ve ampir üsluplar bir arada kullanılarak yapılmış.
Garabet 1865’te Beylerbeyi Sarayı’nı oğlu Sarkis ile beraber inşa etmiş. Çok daha kullanışlı olan bu sarayda yunuslarla süslenmiş fıskiyeli havuz var. Garabet’in bir diğer başyapıtı mükemmel güzelliğiyle Ortaköy sahilinde denize doğru uzanmış, İstanbul denince akla ilk gelen karelerden biri. Ortaköy veya az bilinen adıyla Büyük Mecidiye Camisi aynı zarafete sahip olan Dolmabahçe Camisi’nin ikizi gibi.
Sultanahmet’teki, Divan Yolu’ndan Beyazıt’a doğru giderken Sultan II. Mahmut, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamit’in naaşlarına ev sahipliği yapan türbeyi fark edersiniz. Türbe, Garabet tarafından 1840’ta yapılmış. Garabet’in daha az tanınan eserleri arasında 1848’de inşa ettiği Nusretiye Saat Kulesi ile Beşiktaş’taki devasa Surp Asdvadzadzin Kilisesi sayılabilir. Gümüşsuyu Caddesi’ndeki göz alıcı Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’nde de Garabet’in imzası var. Kandilli’de ‘Gümüş’ ile ‘Lale Devri’ dizilerinin seti olarak kullanılan Abud Efendi Yalısı’nı da o tasarlamış. Nigoğos Balyan’ın (1826-1858) trajik denecek kadar kısa bir ömrü olmuş ama yine de şehirdeki iki hazineyi tasarlama imkânı bulmuş; Küçüksu Kasrı ve Beşiktaş’taki Ihlamur Kasrı. Kalıcı bir evden ziyade, sultanların yolculukları sırasında dinlenmeleri için kullanacakları köşkler olarak tasarlanan her iki yapı da Balyan mimarisinin belirleyici unsuru olan zarif barok detaylar taşıyor. Çırağan Sarayı’nın karşısındaki zarif Küçük Mecidiye Camisi’ni de kardeşi Sarkis tasarlamış ve 1848’de Nigoğos tarafından inşa edilmiş. Ayrıca 1853’te Kandilli’de yapılan Adile Sultan Sarayı da onun eseri.
Balyanların son kuşağı
Sarkis Balyan’ın (1835-1899) şehirdeki en ünlü eserleriyse iki otele ev sahipliği yapıyor: İlki Çırağan Sarayı Kempinski Hotel, diğeri de 1870’lerde Dolmabahçe Sarayı çalışanları için yaptırılan Akaretler’deki W Hotel. 1871’de inşa edilen Aksaray’daki Valide Sultan Camisi de bazı kaynaklarda Sarkis ve kardeşi Agop’a mal ediliyor. 1889’da Sarkis, Yıldız Sarayı Parkı’ndaki şale konukevini Kaiser II. Wilhelm’in resmi ziyareti için genişletmiş. Ayrıca 1870’te parka muhteşem Malta Köşkü’nü de ilave etmiş. Burada tıpkı Beylerbeyi Sarayı’ndaki gibi içeriye bir havuz yapmış ve mermerden kuğularla süslemiş.
1870’te Emirgân Korusu’na ilave ettiği Sarı Köşk de bir İsviçre şalesini yansıtıyor. Agop Balyan (1838-1875) çeşitli projelerde kardeşleriyle beraber çalışmış ama bu büyük mimarlar hanedanının sonu Sarkis ile gelmiş. Balyanlar, İstanbul’un dışında da eserler yapmış: İzmit Hünkâr Kasrı, Hereke Kaiser Wilhelm Köşkü, Bandırma Ermeni Kilisesi ve Gaziantep’teki Kurtuluş Camisi gibi...
Aile üyelerinin mezarları İstanbul’da Üsküdar Bağlarbaşı Nuhkuyusu Caddesi’ndeki Ermeni mezarlığında.
Paylaş