Paylaş
Doğu ve Batı medeniyetleri tarih boyunca hep bir şekilde temas halinde olmuş. Göçler, ticaret, savaşlar, gezginler... İki taraf birbirini hep merak etmiş ve ulaşmanın yollarını aramış. Her buluşma, rekabetin yanında iki tarafı da zenginleştirmiş.
İpek ve Baharat yollarının önemli durak ve limanlarına ev sahipliği yapan Anadolu toprakları da bu ticaretin tam ortasında hem Doğu hem de Batı’dan beslenmiş. Doğu’nun lezzetleri, kumaşları, icatları önce Anadolu topraklarından geçip Batı’ya ulaşmış; Batı’nın Doğu’yu keşif yolculukları da hep bu topraklardan başlamış. Bu sebeple ülkemizde farklı dönemlere ve medeniyetlere ait sayısız eser var.
Zanaatkâr ve tüccar buluşması
Yerel zanaatkârları ve mallarını satmaya gelen tüccarları buluşturan hanlar da bu eserler arasında özel bir yere sahip. Sosyal ve ticari hayatın en önemli merkezleri olan hanlar genellikle iki katlı ve avlulu yapılmış, bazılarının alt katı binek hayvanlar için ahır olarak kullanılmış. Zaman içinde bazıları kaderlerine terk edilip ihmal edilmiş olsa da neyse ki günümüzde birer ikişer ayağa kaldırılmaya, yeniden ziyaretçilere açılmaya başladı.
Gelin Asya ve Avrupa’nın kavuşum noktası olan İstanbul’dan başlayarak Anadolu’ya doğru uzanalım ve bu hanlardan günümüze ulaşabilen birkaçını hatırlayalım. Belki bu satırları okurken Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Han Duvarları’ şiiri düşer aklınıza. Ve günün birinde yolunuz düşerse hanlardan birine, tarihe tanıklık eden bu duvarlar acı-tatlı hikâyelerini fısıldar size...
Panoramik İstanbul manzarası
Büyük Valide Han (İstanbul)
Kapalıçarşı ile Mısır Çarşısı’nın dolambaçlı arka sokaklarında hâlâ eski hanları keşfetmeniz mümkün. Bunlardan biri de ‘Kösem Sultan Hanı’ olarak da bilinen Büyük Valide Han. Bina, 4. Murat’ın annesi Kösem Sultan tarafından 1651’de inşa ettirilmiş. Hanın ortasına bir Şii camisi yapılmış. Üç avlusunun da harap hale geldiği hanın üst katına çıktığınızda göreceğiniz manzara gerçekten olağanüstü; Boğaz, Haliç ve eski şehrin büyük kısmını içine alan panoramik bir İstanbul manzarası...
Buradan ayrıca yandaki Bizans Eirene Kulesi’ni de görme imkânınız var. Kule, 1926 depreminde büyük ölçüde zarar görmüş ve üst bölümleri yıkılmış. Hanın üçüncü avlusuna Acemlerin yerleşmesinden ötürü Sair (Yabancı) Han adı verilmiş. İsmi bugüne bozularak gelmiş ve Sağır Han olmuş. İçerideki Bizans kilisesi ne yazık ki şimdi tamamıyla harap durumda.
James Bond’u da ağırladı
Zincirli Han (İstanbul)
Kapalıçarşı’nın Kuyumcular Caddesi’ni takip edin, Zincirli Han’a ulaşacaksınız. 18’inci yüzyıl sonunda yapıldığı düşünülen tek avlulu ve iki katlı handa kuyumcu atölyeleri var. Avluyu sokağa bağlayan beşik tonozlu bir geçitte ikinci kata çıkan merdivenleri göreceksiniz. Orijinal haliyle korunan merdivenler ve üst kattaki dükkânlar sizi adeta geçmişe davet ediyor.
Çarşının içi kadar kırmızı kiremitli çatısından da manzara gerçekten büyüleyici! Tarihi Yarımada ayaklarımızın altında... Burası James Bond’un ‘Skyfall’ filmindeki aksiyon sahnelerinin çekildiği yerlerden.
Artık daha çok huzurun adresi
Koza Han (Bursa)
Osmanlı döneminin önemli ticaret merkezlerinden olan Bursa’da en çok ziyaret edilen ve şehrin tarihi dokusunu en iyi görebileceğiniz yer. Uluğ ve Gazi Orhan Bey camileri arasında kalan hanlar bölgesindeki yapı, 15’inci yüzyıl sonlarında 2. Bayezit tarafından İstanbul’daki eserlerine gelir yaratsın diye bir vakıf olarak yaptırılmış.
Geçmişte ipek ticaretinin merkezlerinden olan han, bugün şehrin karmaşasında mola vermek isteyenlerin adresi. Sakince kahvenizi yudumlarken avlunun ortasında göreceğiniz yapı, hanın mescidi, altında da şadırvanı var. İçindeki dükkânlarda çeşit çeşit ipek kumaşların satıldığı han, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’i de ağırlamış. Koza Han’a gelmişken hemen yanındaki Kapalıçarşı’ya uğramayı da ihmal etmeyin.
Şehrin en hareketli yeri
Kızlarağası Han (İzmir)
Eski İzmir’de ticaretin kalbinin attığı, Konak Meydanı’nın hemen arkasındaki Kemeraltı Çarşısı, bugün restore edilen hanları, birçok ürünü bulabileceğiniz dükkânları ve kafeleriyle şehrin en hareketli noktaları arasında. İzmir’in en büyük hanı konumundaki, 1598’de yapılan Kızlarağası Han hem dükkânlar arasında gezinmek hem de biraz soluklanmak için en iyi tercihlerden. Handa dolaşırken, bir zamanlar bulunduğunuz yerin deniz kıyısı olduğunu ama asırlar içinde 200 metre kadar doldurulduğunu hatırınıza getirin.
Ticaretin kalbi hâlâ burada
Gümrük Han (Şanlıurfa)
Peygamberler şehri Urfa’yla tanışmak için kaleye çıkın ve şehri kuşbakışı izleyin. Sonra kaleden inip sokaklara karışın ve Doğu’nun gizemini hissedin. Şehirde neredeyse her meslek grubuna ait bir çarşı var. Adeta bir merkez olan Gümrük Han’da çay molası verin. Kulpsuz fincanlarda servis edilen, sert mırra kahvesi de burada denenebilecek lezzetler arasında. Yakınlardaki, adını yöresel bir baharat olan isottan alan ‘İsot Pazarı’nı da mutlaka ziyaret edin.
Kentin anılarını saklıyor
Taşhan (Erzurum)
Han, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa tarafından yaptırılmış. Bu sebeple Rüstem Paşa Hanı olarak da anılıyor. Oltutaşından yapılan tespih, yüzük ve kolye gibi aksesuarlara meraklıysanız veya Erzurum’dan bir anı götürmek isterseniz en güzel örneklerini Taşhan’da bulmanız mümkün. Hanın hemen yakınında, Anadolu’daki kapalı avlulu medreselerin son örneklerinden biri olan Yakutiye Medresesi’ni de ziyaret etmenizi öneririm.
Yolların kesişme noktası
Taşhan (Tokat)
Karadeniz ile Akdeniz arasında ve geçiş yolu üzerindeki kent, tarih sahnesine ilk olarak 7 bin yıl önce çıkmış. Hitit, Helen, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Tokat’ta yaşayan medeniyetlerden bazıları… Şehri gezerken
Gök Medrese’nin içindeki Tokat Müzesi’ni ziyaret edin. Sonra hemen yanındaki görkemli Taşhan’a uğrayın. Voyvoda Han diye de anılan yapı 1631’de inşa edilmiş. Geçirdiği restorasyon sonrasında yöresel el sanatlarının sunulduğu bir çarşıya dönüştürülen han, 20’nci yüzyılın başına kadar Ermeni tüccarlar tarafından kullanılmış.
İsmini sultandan almış
Alara Han (Alanya)
Alanya’nın bugünkü isminin Anadolu Selçuklu Sultanı Keykubat’ın tahta çıktığında aldığı ‘Alâeddin’ unvanından geldiğini biliyor muydunuz? Bu unvandan esinlenerek ‘Ala’nın kenti’ anlamına gelen ‘Alaiye’ denmiş bu topraklara. Alara Han da Alara Çayı’nın hemen kenarına sultan tarafından 1231-1232 yıllarında yaptırılmış. Sıradışı bir plan düzenlemesine sahip olan hanın kitabesindeki betimlemelerden, sultanın ordusuyla Alanya, Antalya ya da Konya güzergâhlarındaki seyahatleri sırasında konaklaması için inşa edildiği düşünülüyor.
Çatısı altında yüzlerce yıl var
Hışvahan (Gaziantep)
Gaziantep’in tarihi merkezi olan Kültür Yolu üzerinde, kalenin eteklerindeki Hışvahan, çatısı altında yüzlerce yılı saklıyor. Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Gaziantep’in bu en eski hanının inşası, 1563-1577 yılları arasında tamamlanmış. Geçmişte bir ticaret merkezi olan han, adını da pamuk kozası anlamına gelen ‘hışva’ kelimesinden almış. Tarihi yapısına uygun olarak modern bir tarzda yeniden tasarlanan yapı, günümüzde 10 odalı bir butik otel olarak hizmet veriyor. Mutfak, Antep’te hayatın merkezi. O sebeple avlu, develik ve revak bölümlerinde farklı restoranlar bulunuyor. Hazırladıkları menülerde, çeyiz sandıklarından çıkan lezzetlerin modern sunumları var. Avludan muhteşem kale manzarasına karşı kahvenizi yudumlamanın tadına varın.
Başkentin ilk sanayi müzesi
Çengel Han (Ankara)
Ankara’nın hanlar bölgesinde, özgünlüğünü bugüne kadar koruyabilen ender yapılardan biri. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Mihrimah Sultan’ın eşi Damat Rüstem Paşa tarafından, 1522–1523 yıllarında yaptırılmış. Özellikle 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda uluslararası bir ticaret merkezine dönüşen Ankara’nın başlıca hanları arasında yer almış.
Bu değerli eser, yapılan restorasyon çalışmaları sonunda Nisan 2005’te Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı’na bağlı bir müze olarak ziyarete açıldı. Şehrin ilk sanayi müzesinde denizcilikten karayolu taşımacılığına, havacılıktan iletişime kadar 10 binden fazla obje sergileniyor. Atatürk ve Ankara Koleksiyonu, tarihin en eski oyuncakları ve balmumu canlandırmaları çocukların olduğu kadar büyüklerin de ilgisini çekiyor.
Unkapanı, Yağkapanı, Balkapanı...
İstanbul’a dışarıdan ticaret yoluyla gelen un, yağ, şeker gibi başlıca ihtiyaç maddeleri önce buradaki hanlarda depolanırmış. Sadece depolama da değil; bu hanlar gümrük noktası ya da bir nevi borsa gibi işlev görürmüş. Gerekli kontrollerden geçirilir, fiyatı belirlenir ve vergilendirmesi yapılırmış. Bu sebeple özellikle Eminönü bölgesine çok sayıda han yapılmış. Gelen malların tartılması için bu hanlarda Arapça ‘kabban’ denen büyük teraziler bulunur.
Hanlara da bu terazilerin söylenişine atıfla ‘kapan’ adı verilirmiş. İstanbul’a dışarıdan giren ürünler, kapanlardaki işlemlerin ardından bir kurul tarafından dağıtılırmış. Böylece halkın ihtiyacı olan temel maddelerde karaborsacılık önlenerek, herkesin aynı koşullarda erişimi sağlanırmış. Kapanlar genellikle getirilen ürünlerin adıyla anılırmış. İstanbul’daki en önemli hanlar; Unkapanı, Galata’daki Yağkapanı ve Balkapanı’ymış.
Paylaş