Paylaş
1970 ve 1980’lerin başında Uludağ cemiyet hayatının gözdesiydi. Kışın gelmesiyle beraber soluk dağda alınır, herkes önceki yıllardan birbirini tanır, kimse kendini kasmaz, bugüne kıyasla çok kısıtlı imkânlarda çok güzel tatiller yapılırdı. Sonra tablo değişti, Uludağ gene kalabalık, hatta daha çok turist çekiyor ama o eski halinden hiç eser yok.
Sene 1945, Uludağ’da ilk olarak Büyük Otel açılır, 1955’te de Fahri Kınav dağ yolu üzerinde bulunan Kirazlı Yayla’daki Kirazlı Hotel’de misafirlerini ağırlamaya başlar. Bu otelin tam 12 odası vardır, odalar sobayla ısınır, koridordaki ortak banyo kullanılır. İmkânlar kısıtlıdır ama tesiste Koç ailesi de kalır. Bazen kış koşullarından dolayı yollar kapanır, oteldeki misafirler yemek bile bulamaz ama insanlar aile sıcaklığındadır, mutludur. 1966’da Otel Fahri bugünkü yerinde hizmete girer, artık odalarda banyo vardır ve ilklere imza atılır. 70’lerde dağdaki ilk disko olan Scotch’u açarlar, buz pateni pisti Türkiye’de büyük bir yeniliktir, bugünlerin SPA’sı, Otel Fahri’de saunası ve fizyoterapistleriyle mütevazı bir sağlık kulübü olarak devreye girer. Bütün sosyete akınlar halinde gelir, herkes birbirini tanır, yılbaşılarda ve sömestr tatillerinde 66 odalı otelde yer kalmaz.
Önce salonun üst katında, sonra sinema salonunda yerlere yataklar açılır. 180 kişilik otelde 300 kişi konaklar. Bu arada herkesin odası bellidir, hep aynı odada kalınır, hep aynı masada yemek yenilir. Akşam yemeğinde herkes birbirini selamlar, “Afiyet olsun.” der. Kadınlar hep bakımlı, şık ve özenlidir. Dağ bir defile yeri gibidir. Otelin parası bir sene önceden nakit olarak ödenir. Türkiye’de çoğu şey bulunmaz, aileler yurt dışından getirdiklerini otellerde diğer misafirlerle paylaşır. Feyyaz Tokar, Toblerone çikolataları eliyle herkese ikram eder.
Sosyetenin gözbebeği
Sosyete kış davetlerini dağda verir, çoğu zaman da kendi getirdikleriyle mönüyü ve içecekler listesini zenginleştirirler. Oteller gelen misafirlerin evleriyle kıyaslandığında lüks değildir ama herkes çok eğlenir. 70’lerin sonunda seyahat özgürlüğü kısıtlıdır, yurt dışına iki yılda bir çıkılır, o yüzden kayak için soluk hep dağda alınır. Boynerler, Eczacıbaşılar, Demirörenler, Özbekler, Maçorolar ve Çiftkurtlar dağın müdavimleri arasındadırlar. Sabancılar, Uludağ’ı daha geç keşfederler, genelde Kervansaray Otel’de kalırlar. Zeynep Fadıllıoğlu’nun annesi Yüksel Behlil, arkadaşı Nükhet Erenyol ile Otel Fahri’nin sadık müşterilerindendir. Sezon uzundur, bazen nisan ayında bikinisiyle otellerin terasında güneşlenen bile olur.
Beceren Cafe’nin yerinde Odun Palas denilen bir tesis vardır, kayak pistinde de yazın kalınan barakalar. Beceren Hotel sonra yapılır, Fatma Beceren hep otelde, işin başındadır. Beş çayları çok meşhurdur, yanındaki ikramları da. Beta Disko önce Beceren’in altında açılır, Metin Fadıllıoğlu, Ahmet ve Celal Çapa gibi isimler burada DJ’lik yapar, sonra disko Büyük Hotel’e taşınır. Büyük Otel’in işletmecisi Bülent Garan’ın oğlu Mehmet (Memo) de DJ’liğe Beta’da adım atar. İzzet Otel de sosyetenin ilgi gösterdiği yerlerden biridir.
Kimler geldi kimler geçti
Hakkı Devrim bir yazısında “Uludağ’a değil Fahri’ye giderdik.” diyor. Fahri Bey gerçekten ilginç bir kişiliktir, zaman gelir harçlıkları biten çocukların cebine para koyar, aileler bunu çok sonra öğrenirler. Otelde sanayicisinden politikacısına, sanatçısına kadar farklı meslek guruplarından kalanlar olur. Mesut Yılmaz, Bal Mahmut (Baler), Vasfi Rıza Zobu ve Bedia Muvahhit dost sohbetlerine burada devam ederler. Akşam yemekleri bazen dört-beş saat sürer. Sinema salonunda 17.30-19.30 arası sessiz film gösterilir, 20.00-22.00 arası ise hep birlikte Türk filmlerine ağlanılır. Yemek sonrasında Taverna denilen bölüme geçilir, Fahri Bey’in çocukluk arkadaşı Zeki Müren veya Müzeyyen Senar sabahın ilk ışıklarına kadar şarkı söyler.
Kovboy Rahmi Koç
O günleri nostaljik bir çerçevede anlatan Fahri Bey’in kızı Serra Kınav “Büyük bir aile gibiydik.” diyor ve kıyafet balolarını anlatıyor: “Rahmi Koç kovboy, annem çingene kılığına girerdi, karnaval tarzı kıyafetlerle bazen pistlerde dolaşırdık.”Uludağ’a 1970’lerde krema tabakası gelirdi, dağ kültürleri vardı ama 1983’ten sonra yurt dışına çıkışın kolaylaşması, Özal devri zenginlerinin dağ kültürüyle tanışması, profili çok değiştirdi. Zamanla yurt dışındaki kayak merkezleri cemiyet hayatı mensuplarına daha cazip geldi, oteller bakımsızlaştı ve Uludağ efsanevi günlerini geride bıraktı. Buna karşın günümüzde yerel yönetimler sağlık, spor ve yaz turizmini önemsiyor, altyapı bu kalemlere göre yapılıyor. Dolayısıyla Uludağ gene gözde ve kalabalık olacak ama eski müdavimler sadece nostaljik sohbetlerin konusu kalacaklar.
Uludağ, Bursa’ya 2540 metre yüksekten bakıyor... Batı Anadolu’nun en yüksek dağı! Her mevsim başka güzel! 1961 yılında, Uludağ’ın neredeyse 13 bin hektarlık bölümü, “Milli Park” olarak kabul edilmiş. Antik çağlarda Olympos olarak adlandırılmış. O devrin insanları, kendilerini yüksek yerlerden izleyen tanrıların, bu dağda yaşadıklarına inanırlarmış. Bizans döneminde din adamlarının barınağı olmuş. Hatta o kadar çok keşiş Uludağ’da inzivaya çekilmiş ki, dağ bu kez de “Keşiş Dağı” adıyla anılmış. Cumhuriyet ile birlikte Uludağ adını almış.
Paylaş