Paylaş
1. TEKFUR SARAYI
Yeni bir saray, yeni bir müze
Edirnekapı’daki Tekfur Sarayı kısa süre önce restore edilerek ziyarete açıldı. Böylece İstanbul yeni bir saray, yeni bir Çini Müzesi kazandı. Görkemli bir yapı, çok zengin bir koleksiyon beklemeyin ama burası yine de çok önemli. Çünkü çatısıyla birlikte ayakta kalan tek Bizans sarayı. Tarihi 11. yüzyıla uzanıyor. Metruk halde yıllarca kaderine terk edildi, uzunca bir restorasyondan sonra kültür adresi oldu. Maalesef restorasyonunda içime sinmeyen detaylar var. Öncelikle pencereler için yapıya daha uygun seçim yapılabilirdi, yakıştıramadım. Bir de dışarıya yapılan asansör, yapının orijinalliğini bozmuş, aslına uygun kalmasını tercih ederdim. Ama konuştuğum yetkililer UNESCO’nun izniyle engellilerin de ziyaret edebilmesi için yapıldığını söylediler. Yapının erişilebilir olması açısından eklenmiş. Sergilemede teknolojinin kullanılmasını ve interaktif olmasını sevdim. Bence şehrimizdeki çok önemli noktalardan biri. Mutlaka görün; oradan da İvaz Efendi Camii’ne geçin.
2. İVAZ EFENDİ CAMİİ
Mimar Sinan’ın az bilinen harikası
İvaz Efendi, bence İstanbul’un en güzel camilerinden biri. Ama öyle az kişi biliyor ki... Mimar Sinan eseri ama İstanbul’daki diğer Mimar Sinan camileri kadar konuşulmaz. 1585 yılında yapılmış. İlk baktığınızda surların arkasında etrafını saran şekilsiz beton yığınları arasında boynu biraz bükük kalmış gibi gelebilir. Ama karşısına geçtiğinizde, hele de içine girdiğinizde yüzyıllardır asaletinden ödün vermeden ayakta kaldığını görürsünüz. Caminin en etkileyici kısmı içi. Mücevher değerinde el işçilikleriyle süslenmiş. Mihrap 16. yüzyıl sanatının tüm renklerini, motiflerini ve güzelliğini yansıtan İznik çinileriyle döşeli. Mermerden yapılan minberi ve ahşap vaaz kürsüsü ise daha sade. Hem beyaz rengin hâkimiyeti hem de pencere sayısının çokluğu ile ferahlık veriyor. Aydınlık ortama altın rengin asaleti ve yeşilin huzur veren tonları eklenince tüm dertleri dış dünyada bırakıyor insan. Şimdiye kadar görmediyseniz, büyük kayıp. Komşusu Anemas Zindanları’nı da görün diyeceğim ama şu sıralar restorasyonda.
3. ANEMAS ZİNDANLARI
Restorasyondaki zindan
Anemas Zindanları, Blachernae Saray Kompleksi’nin bir parçası aslında. Restorasyon çalışmalarının bu yılın sonunda ya da 2020’nin ilk aylarında bitirilmesi planlanıyor. Orijinal binada, zindanın üç kata dağılmış 42 hücresi varmış. İlginç ismini burada yatan tutsaklardan biri olan Michael Anemas’tan almış. Girit Adası’nın Arap emirinin soyundan gelen Michael Anemas, 12. yüzyılda İstanbul’a mahkûm olarak getirilmiş. Cesur davranışları sayesinde Bizans imparatorunun saygısını kazanmış. Anemas, Alexius Komnenus’a karşı bir ayaklanmaya karışmış. Sakalları yolunarak paçavra kıyafetler içinde, sokaklarda gezdirilme cezasına çarptırılmış. Şanslıymış, imparatoriçe ona acımış ve kör edilmemesi için kocasına yalvarmış. O da bugün bizim onun adıyla andığımız zindana atılmış. II. Isaac Angelus ve IV. Alexius Angelus, burada idam edilen imparatorlardan ikisi. Restorasyon bittiğinde ziyaret edin, bakalım duvarların sakladığı acılar size ne hissettirecek?
4. MİHRİMAH SULTAN CAMİİ
Altıncı tepenin en güzeli
İstanbul’un çok iyi bilinen, üzerine romantik bir masal bile yazılan camisi Mihrimah Sultan, Edirnekapı’nın mutlaka görülmesi gerekenlerinden. Aynı adı taşıyan diğer cami, şehrin karşı kıyısında Üsküdar’ı süslüyor. İstanbul’un 7 tepesinin 6’sında birbirinden güzel camiler vardır. İşte onlardan biridir altıncı tepedeki Mihrimah Sultan Camii. İçeri adım atıp başınızı yukarı doğru kaldırdığınızda bir süre hareketsiz kalabilirsiniz. Baş döndüren bir etkisi var; hem mimarisinin güzelliği hem de yerden 25 metre yükseklikten başlayan 20 metre çapındaki kubbesi nedeniyle. Aslında Mimar Sinan burada farklı bir tasarım anlayışı uygulamış. Alışıldık biçiminde sadece kasnağa oturtulan kubbeyi, kasnak ve onları taşıyan kemerlerle birlikte yapının ana gövdesinin üzerine oturtmuş. Bu sayede ana mekânla bütün halinde yükselen bir kubbe görüntüsü elde etmiş. Pencereler de görkemli atmosferi destekleyecek biçimde yerleştirilmiş. Camideki 204 pencereden 161 tanesi, kubbe ve kemer içlerinde yer alıyor. Galerileri taşıyan ve Bizans döneminden kaldığı öngörülen granit sütunlar özel dikkati hak ediyor. Zira bu ebatta başka sütun görme olasılığınız çok az. 1766 ve 1894 depremlerinde büyük hasar gören cami, 2009’da kapsamlı bir restorasyondan geçmişti.
5. KARİYE MÜZESİ
Kiliseden camiye, camiden müzeye
Bizans’tan günümüze ulaşan eşsiz miraslardan olan ve ibadethane değil müze kimliğiyle yaşayan Kariye, turistlerin Edirnekapı’ya geliş nedeni. Yapı, 1315-1321 yılları arasında yapılan yenileme ve genişleme çalışmalarından sonra fazla bir değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmış. Dışarıdan baktığınızda şehirde gördüğünüz diğer Bizans yapılarından pek farklı gelmeyen Kariye’nin esas etkisi içinde. Duvarlardaki mozaik ve freskler, Kariye’den katbekat büyük olan Ayasofya’dakilerden hem daha görkemli hem de sayıca daha fazla. Bu muhteşem işçilik, İmparator 2. Palaiologus’un zengin ve güçlü danışmanı Theodore Metochites sayesinde yapılmış. Hatta kendi resmini de Hz. İsa’nın bulunduğu bir mozaiğe ekletmiş. 1511 yılında kilise camiye dönüştürülmüş. 2. Beyazıd’ın sadrazamı Ali Atik Paşa tarafından mihrap ve minare eklenmesiyle Kariye Camii olmuş. İçindeki mozaik ve fresklerin üzeri ise alçıyla kaplanmış. Yapıya 1947 yılında müze statüsü kazandırılmasıyla kaderi de değişmiş. Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından 1948’de başlatılan ve 10 yıl süren çalışmayla da mozaik ve freskler yeniden ortaya çıkarılmış. Bu süreci merak edenler için Kariye restorasyonu çalışmalarında görev alan Paul A. Underwood tarafından yazılan 4 ciltlik ‘Kariye Camii’ eserini önerebilirim.
Paylaş