Paylaş
Dokuz yıl sonra yeniden
Haliç kıyısına tamamen demirden inşa edilen ve bu özelliğe sahip dünyadaki 3 yapıdan biri olan (diğer ikisi Arjantin ve Avusturya’da) Aziz Stephen Bulgar Kilisesi, 9 yıl aradan sonra ziyarete açıldı. Ben de merakla soluğu bu özel yapıda aldım ve restorasyonu gerçekten beğendim. Haftanın her günü 09.00 – 17.00 arasında görmeye gidebilirsiniz. Gitmeden önce hikâyesini merak ederseniz; İstanbul’da yaşamını sürdüren Bulgar azınlık aslında 19. yüzyıla kadar Rum Ortodoks kilisesine bağlıymış.
18. yüzyıl sonlarında başlayan milliyetçilik akımının etkisi ve Rusların desteğiyle, Bulgarlar kendi dillerinde ibadet etme isteklerini Osmanlı sarayına iletmiş. Padişah talebi kabul etmiş ve ilk olarak Haliç kıyısında küçük ahşap bir kilise yapılmış. Ama meşhur İstanbul yangınlarından nasibini alarak harabeye dönmüş. Aynı yere bu kez daha büyük bir kilise yapılması gündeme gelmiş; planı da Ermeni mimar Hovsep Aznavur çizmiş.
Ve bulunduğu zeminin zayıf olması nedeniyle betonarme yerine demir iskelet tercih edilmiş. Gotik mimari özellikleri taşıyan kilise, 1871 yılında Viyana’da yapılmış ve parçalar halinde Tuna Nehri üzerinden gemilerle getirtilip Haliç kıyısındaki küçük bir bahçeye kurulmuş. 1870 yılında Sultan Abdülaziz’in fermanıyla patrikhaneden bağımsız statüye geçen kilisenin yönetimi için de bir de Eksarh (Bulgar Ortodoks Kilisesinde önder, başpapaz) görevlendirilmiş.
İstanbul’da bir dahi
UNIQ İstanbul’daki UNIQ Müze’de dünyanın en büyük ve en kapsamlı Da Vinci sergisi açıldı. 7 Nisan’a kadar ziyaret edilebilecek sergi, perşembe günleri saat 20.00’ye dek açık. Tüm maketler Leonardo da Vinci’nin günün koşullarına göre çizdiği biçimde yapılmış ve hiçbir mekanik sistem hatta vida dahi kullanılmamış. Sergide sadece maketler değil; bilim adamına ait orijinal el yazmaları, tabloları ve çizimleri de yer alıyor. 200’e yakın parça var.
En önemlisi ise Rönesans dâhisinin bundan 700 sene önce İstanbul Haliç’e yapılmak üzere tasarladığı köprünün 7 metrelik replikası. Leonardo Da Vinci, Haliç’e köprü yapma isteğini ve tasarımını 2. Bayezid’e mektupla göndermiş. Ama bu hayal maalesef gerçeğe dönüşememiş. Aradan geçen 7 asrın ardından maketi olsa da köprü İstanbul’a geldi. Bu arada sergi için verilen emek de takdire şayan! Belçika ve Lüksemburg’dan mühendis, tarihçi, grafik sanatçısı ve zanaatkârlardan oluşan 22 kişilik bir ekip, tam 10 yıl çalışarak hazırlamış.
Ankara’ya iki yeni hazine
Ülkemizden giden tarihi eserlerin dönüşüne geçtiğimiz günlerde bir yenisi eklendi. İskoçya’da bulunan M.Ö 4. yüzyıla ait altın taç ve Erzurum’dan kaçırılan M.Ö 2000’li yıllara ait dağ keçisi figürü Türkiye’ye getirildi. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilemeye açılan eserlerden altın tacın; bugün güneybatı Anadolu olarak geçen Karya bölgesine ait bir mezardan alındığı belirtiliyor. Benzerine az rastlanır türden, özellikle Ankaralılar mutlaka görmeye gitmeli.
Zaten Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni görmemek büyük kayıp. Sadece ülkemizin değil koleksiyonunun değeri itibariyle dünyanın sayılı müzelerinden biri. Anadolu Arkeolojisi ve Paleolitik Çağ’dan günümüze uzanan kronolojik sergilemesiyle tam bir hazine. 1997 yılında da Avrupa’da ‘Yılın Müzesi’ seçilmişti. Ulus’ta yer alan müzenin kurulu olduğu yapılar ise Osmanlı döneminden kalma Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’ın yeniden düzenlenmiş hali.
Çiçeği burnunda
Bu listenin belki de en yenisi, henüz 1 yıl önce açılan Trabzon Şehir Müzesi. 1963 yılında Merkez Bankası olarak yapılan sonraki yıllarda kültür merkezi olarak kullanılan binada, kentin tarihinden folklorik öğelere, kronolojik bilgilerden etnografik unsunlara kadar Trabzon’u anlatacak her detay var. Trabzon’un İpek Yolu bağlantısı da şehrin florasını yansıtan ve endemik bitkilerin özellikleri de karşınıza çıkacaklar arasında. Yemek kültürü ve yöresel lezzetlerin yapılış videoları, geleneksel mutfak eşyaları, sözlü tarih kioskları, Trabzon fıkraları, deyimleri ve daha pek çok şey var. Hatta şehrin ilk sinemasından kalan film makinesi bile koleksiyonda. Müze; Türkçe, İngilizce, Arapça, Gürcüce ve Rusça olmak üzere beş dilde sesli rehber eşliğinde gezilebiliyor. Müzenin en önemli özelliklerinden biri ise fotoğrafların ve dekoratif objelerin tümünün Trabzon halkı tarafından bağışlanmış olması; bu da yaşanmışlık duygusunun genel atmosfere etki etmesini sağlıyor.
200 klasik araç
İzmir-Akhisar Yolu üzerinde Keskinoğlu’na ait yem fabrikası vardır; oradan geçenler hemen hatırlayacaktır. İşte o fabrika kimselerin pek bilmediği harika bir koleksiyonun ev sahibi. Keskinoğlu Klasik Araç Müzesi’nde, hepsi çalışır durumdaki 200 araç sergileniyor. Bir ortak özellikleri daha var ki tamamının Türkiye’de kullanılmış araçlar olması; koleksiyon için başka bir ülkeden araç getirtilmemiş.
Müzede sadece binek otomobiller yok; minibüs, otobüs, kamyonet, itfaiye aracı, ambulans, motor, 3 tekerlekli bisiklet gibi geniş bir yelpazeye yayılmış nostaljik taşılar var. Girişin ücretsiz olduğu müzeyi ziyaret etmek için -özellikle de grup olarak gidecekseniz- öncesinde fabrikanın halkla ilişkiler birimi ile irtibat kurmanız gerekiyor. Size verilen randevu saatinde rehber eşliğinde tur yapıyorsunuz. Pazar günleri fabrika da müze de kapalı.
Paylaş