PaylaÅŸ
Bulunduğu volkanik coğrafya nedeniyle antik devirde 'Katakekaumene' yani yanık arazi adıyla anılan Kula günümüzde de çevrili olduğu volkanik siyah topraklar nedeniyle 'Yanık Ülke' sıfatıyla anılıyor. Divlit Yanardağı eteklerinde Gediz Vadisi üzerinde uzanan ilçe bozulmadan günümüze taşınmış dokusu ile ziyaretçilerine harika bir tecrübe sunuyor. Tarihi konaklarının rengarenk boyalı duvarları Yanık Ülke sıfatının tam tersine gökkuşağı havasında... Bir süre Germiyanoğlu Beyliği’ne de başkentlik yapmış olan ilçe Yunus Emre’nin yaşadığı ve Kenan Evren’in de doğduğu yer aynı zamanda...
Bir çoğu iki katlı olan tarihi konakların arasında yürürken turizmden yana hak ettiği değere henüz ulaşamadığını fark edeceksiniz. Belki de bu yüzden bu tenha sokakların sükûneti sizi derinden etkileyecek. Kapı önünde muhabbet eden teyzelere, çayını yudumlayan amcalara rastlayacaksınız. Hepsi de size kocaman bir gülümsemeyle "hoş geldin" diyecekler. Hem turist gelsin isteyen hem de hallerinden aslında çok memnun görünen bir halleri var. Belki onlarda birkaç sene sonra oluşacak kalabalıktan hemen önce ilçenin sessiz halinin tadını çıkarıyorlardır.
Kula için en az yarım gününüzü ayırmalı ve bir rota belirlemeden sokaklarda dolaşmalısınız. Bir ara kaybolmuş gibi hissedeceksiniz ama yollar sizi en sonunda meydana çıkaracak. Bu arada siz de dantel perdeli konakların renkli köşelerini keşfedecek, karşınıza çıkan fırınların güzel kokulu lezzetlerine vurulacaksınız.
Günübirlik olabilecek bu geziyi uzatmak isterseniz geceyi de yine bu konakların birinde geçirebilirsiniz. Birkaç tanesi konaklamalar için düzenlenmiş durumda. Kula ilçesi tarihi hakkında size daha derin bilgiler verebilecek Türk Evi ve Kestaneciler Konağı da mutlaka ziyaret etmeniz gereken yerlerden. İlçede yıllarca Türk ve Rum halk bir arada yaşamış. Rum evlerinin üzerindeki işlemeler günümüze kadar taşınmış. Yan yana dizili Türk ve Rum konaklarının birlikte oluşturdukları zengin görüntü her sokağa adeta işlemiş ve sizi tarihin sayfalarına götürür durumda.
-
Konakların mimarisinde de ince ayrıntılara dikkat edildiği de göze çarpıyor. Birbirine çok yakın olan evlerdeki özel hayata saygı gereği pencereler birbirini görmeyecek şekilde konumlandırılmış. Köşelere denk gelen konaklardan at arabaları rahat dönebilsin diye uçlar daha yuvarlak yapılmış.
Hemen her konağın bahçesinden sarkan nar ağaçlarını fark etmemek de mümkün değil. Bir rivayete göre eskiden erkekler evlenmek istedikleri kızlara bu narlardan verirlermiş. Yine eskiden cam önüne konulan çiçeklerin rengine göre de evde hasta kişi ya da cenaze var mesajı verilirmiş.
Bulunduğu volkanik coğrafyanın zenginliği sayesinde de Kula uluslararası platformda Türkiye’nin ilk ve tek tescilli jeoparkı olarak tanınmakta. Kula Volkanik Jeoparkı’nda Burgaz volkanitleri olarak adlandırılan karakteristik sütun bazaltlar oluşmuş. Yine bu bölgede Yurtbaşı Köyü yakınlarında Kapadokya’dakilere çok benzeyen peri bacaları bulunuyor. Oluşum süreci hala devam etmekte olan peribacalarına da mutlaka uğramalısınız. Jeopark içerinde 200 den fazla fosilleşmiş ayak izine de rastlanmış. Anadolu’da insan ve aktif volkanların en eski etkileşimlerinden birine tanıklık eden bu izler bilimsel ve eğitim açısından büyük önem taşıyor.
Tüm bu zenginliklere rağmen henüz hak ettiği değeri bulamadığını hissettiğim Kula’ya ilk fırsatta yolunuzu düşürün. Siz de benim gibi yıllardır adını bile duymadığınız ama hep yakınında geçtiğiniz bir güzelliği fark etmenin keyfine varacaksınız.
Fotoğraflar: Nadiye ÇAĞLAR
Â
19 yıl önce keşfedilmiş doğal cennet
PaylaÅŸ