Paylaş
Büyük çölden önceki son çıkış: Tozeur
Vahaları hep küçük bir su birikintisi ve etrafında bir kaç palmiye ağacı olarak düşürdüm ama sanırım bunda izlediğim çizgi filmlerin etkisi büyükmüş. Etrafında Roadrunner’la çakalın, Bugs Bunny’le haydut Sam’in delice birbirini kovaladığı sahnelerin aksine, Sahra’dan önceki son çıkış, Tozeur isimli şehrin vahası, dev bir bahçeyi andırıyor; yüzbinlerce hurma ağacı, havaya tatlı kokular yayan meyve ağaçları, sebze bahçeleri ve kaynak suları, insana adeta çölden önce son bir görümlük 'tatlı hayat' sunuyor.
Şehirden kiraladığımız bisikletlerle vahanın içindeki göletlerde mola verip, yüzdükten sonra kayalıkların üzerine uzanıp, Sahra’nın güneşinde üzerimizin kurumasını beklerken, çevremizde yalnız kuşların ve arka yoldan geçen keçi sürülerinin sesleri vardı.
Dönüşte, dış cepheleri sarı briketlerden geometrik desenlerle kaplı 14. yy binalarıyla meşhur, şehrin 'Ouled el-Hadef'isimli eski meydanını gezdik. Buradaki yüzbinlerce brikete bakarken, tüm bunların bu çöl sıcağında, keyfi ve salt bir hoşluk olsun diye üretilmiş olabileceğine kimse beni inandıramaz diye düşündüm. Oturduğumuz kafenin sahibinden öğrendiğimize göre, briketlerle binalara kurgulanan bu küçük girinti ve çıkıntılar, meğer arka plandaki duvara gölge düşürerek, yapıların sıcak günlerde serin kalmasını sağlıyormuş. Bu güzelliğin aynı zamanda antik bir bina mantolama tekniği olduğunu öğrenmek hoşuma gitti doğrusu.
Biraz ilkel, biraz da vahşi “Dune buggy”lerle Chott el-Djerid tuz gölü
Daha önce develerin üzerinde çok seyahat ettiğimiz için, bu sefer Sahra’da farklı bir ulaşımı tercih ettik: “Dune buggy”. 4x4 ya da ATV’lerin aksine, buggy’ler fiber gövdeleriyle o kadar hafifler ki, kum tepeciklerinin üzerinden, adeta uçar gibi havada bir müddet süzülerek geçtik. Oturduğumuz koltuğu kaplayan metal kafes, ilkel görüntüsüyle insana çölde garip bir cesaret ve mutluluk veriyor; Sahra’da denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Tozeur’dan yarım saat sonra kırmızıya çalan zeminiyle adeta Mars’a benzeyen Chott el-Djerid isimli Sahra’nın en büyük tuz gölüne geldik. Zemindeki metallere göre yeşilden, mora ve pembeye kadar değişen alacalı, fantastik bir görünümü var bu çölün; çene hizama kadar yükselmiş tuz tepeciklerinin arasında yürürken 'çöl güllerini' gördüm. Bunlar bitki değil ama bu kuraklıkta bir umut romantik düşünmek isteyince, rüzgarların çeşitli şekillerde sıkıştırdığı tuz kristalleri açmış gül yapraklarını anımsatıyor.
Çölde bir iglo? (Luke Skywalker’s Igloo, Star Wars)
Fantastik filmlere kurgulanan ve insana tezat duygular yaşatan absürt mekanlar hep ilgimi çeker. “Uzun zaman önce, çok çok uzak bir galakside...” diye başlayan Yıldız Savaşları filminin birçok sahnesi, Tunus’daki bu Sahra’da çekilmiş. Bugün hala gezilebilen film setlerinden ilki, tuz gölünün ortasında tek başına duran Jedi ustası, Luke Skywalker’ın iglo’su; hemen yanında da film ekibinin daha sonra içine büyük bir ev kompleksi montajlamak için kazdığı krater var.
Sahra’da yıldızları seyretmek
Geceyi, kum tepelerinin arasında rehberlerimizin kurduğu kampta geçirdik. Sahra’da uzandığınız yerden gökteki uçsuz bucaksız siyah derinlikteki yıldızları seyretmek, başka hiçbir yerde yaşayamayacağınız apayrı bir keyif. Yanıp sönen yıldızlar açık hava sineması gibi ama macera bu sefer sizin hayal gücünüze kalmış.
Bir Bedevi atasözü öğrendim burada; “Düşünceleriniz, evin içinde yattığınızda en fazla o evin tavanına kadar yükselir ama açık havada yattığınızda göklere, yıldızlara ulaşır,” buradaki sınırsızlığın keyfine varım derim.
Star Wars, Mos Espa
Ertesi gün, çölün yavaş yavaş yutmaya başladığı, Yıldız Savaşları’nın bugün gezilebilen en büyük film seti, Mos Espa’ya geldik. Buraya uzay üssü havasını veren, yere dikilmiş dev roket tarzı cihazlar, filmde havadaki nemi toplayıp, gezegen halkına su biriktirmek için kullanılıyordu. Gerçek hayatta, bu cihazların nemli ve karanlık taraflarında, filmde gördüğümüz mantarları aramak elbette anlamsız ama yenilebilir mantarların çöldeki nem makinelerine yakıştırılmasının oldukça parlak bir fikir olduğu da kesin.
Yardangs: Bir benzerleri de Mars’ta görülmüş
Setten uzaklaşıp, filmdeki Jedi düellolarının çekildiği ve çölün içinden adeta havaya fışkırmış gibi duran, benzerlerinin Mars’ta da olduğu “Yardangs” şekillerini görmeye gittik. Uzaktan kaya parçalarını andıran bu tepelere ellediğimde, aslında yumuşacık olduklarını hissettim. Meğer, bunlar en az 5000 yıllık kum ve alçı tozlarıymış; Sahra’daki yumuşak kum, zamanla etrafa savrulunca, bir kısmı işte böyle kendi içinde sıkışıp çölün ortasında dikili kalmış.
Hotel Sidi Driss, Matmata: Yer altında yaşayan Berberiler
Film setlerinden bir diğeri, Matmata’da bugün Sidi Driss oteli olarak işletilen eski bir yeraltı Berberi ev kompleksi. Bu şehrin orijinal yapısında, Berberiler çöl sıcağından korunmak için toprağın içine geniş çukurlar kazar, evlerini de bu çukurların duvarlarına mağara şeklinde oyarmış. Tepedeki gün ışığını odaların içine çekmek için duvarların beyaz kirece boyanması, aynı zamanda çukurun içerideki tozlu havayı da temizliyormuş.
“Couscous aux Escargots”: Buradaki atmosferi tek bir tabakta toplayan tat
Geçmişinde Roma merkezi, Fransız kolonisi, korsan yatağı ve Osmanlı beyliği olmuş Tunus. Bugün “bonjour”la davet edildiğimiz sofradan, “şükran”la kalktığımız ülkenin, farklı kültürlerini, absürt coğrafyasını ve hatta hayal ürünü bir gezegene ait hikayelerini aklımıza kazımak için, ülkedeki iki baskın kültürü birleştiren spesiyalitesi, 'salyangozlu kuskus’u' yemeden ayrılmak istemedik. Bilim adamlarının da dediği gibi, hafızaya en baskın kazınan anılar koku ve tat duyularımızla geçermiş, öpücük ve yemek gibi.
Paylaş