Paylaş
Sene içinde dönüp dolaşıp, tekrarladığım bir alışkanlığım var; bir elime küçük bir hamburger, diğerine yüksek boy, koyu kıvamlı bir milkshake aldığımda ya da elma pürelerini cam kavanozlarından kaşıklamaya başladığımda, biliyorum ki aslında biraz yorgunum ve aklımda çözüm bekleyen birbirine karışmış onlarca soruyu, bir müddet sessize almak için, kendimi yediklerimin püre ve muhallebiye benzer kıvamlarıyla yatıştırmaya çalışıyorum.
Koyu akışkan kıvamı, pürüzsüz ve zahmetsiz içimiyle bozanın da, böyle her sene dönem dönem insanları kendine çeken bir yanı var. Bunu yerinde tecrübe etmek için senenin ilk haftasında, İstanbul’da taze boza satan, meşhur Vefa Bozacısı’na gittik.
İçerideki tezgâhın üzerinde, bardaklara dökülmüş, müşterilerini hazır bekleyen bozalar, birçok kişiye ilk düşüncede, ‘kuş yemini’ hatırlatan darı tohumundan yapılıyor. Tezgâhın arkasındaysa, bir tasarım projesi için, benim bir zamanlar satın almak istediğimde, satıcının bana, “O son istirahat yerlerinin başucu taşı, ne yapacaksın onu!” deyip, satmak istemediği, mermercilerin çok sıradan bulduğu ama Marmara Adası’ndan çıktığı için, benim severek sahiplendiğim, gri alacalı Marmara mermerinden yapılmış, serin küplerin içinde saklanıyor.
Birer bardak boza alıp, ayakta içmek için dayandığımız masanın ortasında, eski disko toplarının üzerindekilere benzer, küçük ayna parçacıklarıyla kaplı sütunlarla karşılaştık. Elimizde bu kadar basit reçeteli bir içecek ve burada geçireceğimiz en fazla 15-20 dakikaya, bu kadar parlak bir ışıltı ve gündüz vakti olmadık bir heyecan katan bu sürpriz detayın, bizi bu saatlerde oldukça keyiflendirdiğini itiraf etmeliyim!
Japon bir arkadaşım, yabancıların ‘Yin Yang’ kavramını pek anlayamadıklarından yakınırdı hep; oysa benim aklıma bu küçük dükkânda, ilginç bir şekilde, bana ‘farklılıkların yarattığı yeni bir uyumu’ simgeleyen bu kavram geldi. Bir yandan elimdeki bozaya bakarken, rengiyle saf tereyağını, taze samanı ya da bol yumurta sarısıyla çırpılmış kremayı andıran bu içecek, bana şehir içinde, insanı bir çiftlik hayatına en fazla yaklaştırabilecek içeceklerden biri olarak görünüyor. Diğer yandan karşımda duran ayna parçacıklarıyla kaplı, ışıl ışıl parlayan sütunlar, içeriye girip çıkanları yüzlerce küçük kesitlere ayırarak, hareketli açılar yansıtıp bizi eğlendiriyor. Zıtlıkların burada hayal gücümüzü çalıştırıp, sohbetimiz sırasında bize ilginç eşleştirmeler yaptırdığı kesin!
Sevdiğiniz tadı bulmak dikkatinize emanet!
Darı, su ve şeker... Bozanın, kolaylıkla bir çiftçinin elinden çıkabilecek kadar düz mantık reçetesi, yine aynı pratiklikte son derece besleyici! Lif, magnezyum ve potasyum bakımından zengin, kalp dostu, tansiyonu düşürüyor, midede hazmı kolaylaştırıyor ve işte en önemlisi; gün içerisinde sinirleri yumuşatıyor! Bu özelliğinde, yetişkinlere de zaman zaman ihtiyacı olan ‘beslendiği’ hissini veren, muhallebiye benzer kıvamının etkisi büyük olmalı diye düşündüm.
Taze boza, içindeki maya sayesinde, ne kadar dinlendirilirse, o kadar fermente olup, şeker tadının üzerine mayhoş bir derinlik kazanmaya başlıyor. Tabii, bu süreçte, bozayı hangi ekşimtırak kıvamda sevdiğinizi bulmak sizin dikkatinize emanet! O yüzden, fazla uzak kalmayın derim bu içecekten. Eskiden denemediğim halde, hep ekşimsi olduğunu duyduğum için merak edip içmek istemezdim ama birbirine benzer tatları monotonluktan kurtarıp, damak zevkini hafif bir dürten tatları keşfettiğimden beri, çok sevmeye başladım ‘hafif mayhoş’ bozayı.
Sizin için en uygun olan mayhoş tadı, daha önce bu tat sizi yakalamamışsa bile -doğru zamanlamayla- benim gibi birden sevebilirsiniz; boza farklı zamanlarda ve değişen ruh halinize göre farklı durumlarda ve değişik mekanlarda mutlaka denenmeli.
Paylaş