Paylaş
Akdeniz adalarını ve limanlarının hikayelerini oldukça iyi bildiğimi söyleyebilirim; geçmişte uzun bir süre Piri Reis’in 1513 tarihli dünya haritasını akademik kaynaklardan incelemiş, limanların o dönem ve antik çağlara ait kısa hikayelerini yazmıştım. Bugün hala “tatlı ve zarif” lakapları ile anılan Cerbe’yi, ozan Homeros, M.Ö. 7. yy’de, adadaki “narkotik bir çeşit” lotus çiçeğini yiyerek kendinden geçen ve günlerini sürekli mutlu bir sarhoşluk içinde geçiren insanların ülkesi olarak anlatır.
Konforlu oteller ve süslü jestler
Adadaki oteller, avluları, şadırvanları, kubbeli ve kemerli mimarileriyle konforlu birer sarayı andırıyor. Kumsaldan her gün otelimize döndüğümüzde, havludan origami şeklinde katlanıp yatağımızın üzerine bırakılan figürler günün sürpriziydi. Odada küçük bir ahtapot ya da nilüfer çiçeğini görünce insan gülümsüyor da, birden iki yana açtığı kanatlarıyla, yukarı dikilmiş iri bir kuğu figürünü görünce, ister istemez içimden bir sonraki iddialarının ne olabileceğini düşünüp irkildiğimi itiraf etmeliyim ama yine de hepsi çok hoş jestlerdi. Otelin bahçesindeki masa tenisini keşfettiğimde, seyahatim benim için neredeyse tamamlanmış oldu. Lise yıllarımı hatırlatan bu oyunu hiç bıkmadan gece yarılarına kadar büyük bir zevkle oynayabilirim; bu huzurlu adaya uygun kimseyi yormayacak bir eğlence.
Kumsallar
Zamanında “Lotus çiçeği” yiyenler gibi günümüzü gamsız, vurdum duymaz ve yüzümüzde sadece tatlı bir gülümsemeyle geçirmek için kumsala indik. Uzayıp giden, altın renkli kumlarla kaplı, müthiş ferah kumsalları var; hemen arkalarında da kum tepecikleri sıralanıyor. Kendinize biraz daha özel alan isterseniz, bu kum tepeciklerinin arasında da güneşlenebilirsiniz. İnsanın üstüne hafif bir esintiyle değip geçen ılık rüzgar keyif verici, tavsiye ederim.
“Eflatun” rengi tüm dünyaya ilk bu limandan pazarlanmış: Meninx
Adanın güneydoğusunda yer alan Meninx arkeoloji sitesine giriş ücretsiz; arabamızı yolun kenarına park ederek gezdik bu açık alanı. Yarı çöl bir düzlük üzerinde etrafa saçılmış yüzlerce mermer Roma sütunu, heykel parçaları, tepemizde açık mavi bir gökyüzü ve karşımızda koca bir liman; antik kalıntıların hudutlarını çizen bu çerçeve, onu ustaca kendi zamanına hapsediyor. Geçmişte Fenikeliler, bu kıyılarda buldukları menekşe salyangozu (murex shells) denilen bir çeşit kabuklu hayvanı ezerek elde ettikleri mor renkli bir salgı ve bununla boyadıkları kumaşları, bu limandan tüm dünyaya pazarlayarak çok zenginlemişler. Ancak çok böcek gerektiren bu renk, zahmetli ve pahalı olduğundan tarihte yalnız asillerin ve dini liderlerin kıyafetleri için kullanılmış. Burada durup, limana baktığımda sahil şeridini bu böceklerle dolu tepeciklerle hayal ettim; mutlaka muazzam bir işçilik ve istiflenmiş böceklerden ağır bir koku olmalı diye düşündüm. Filozof Platon’a İslam dünyasında “Eflatun” denilmesinin sebebi de, yine bu rengin tarihte sembolize ettiği “nadide ve değerli” anlamıymış.
Houmt El Souk: Sihirli deve bulmacası
Adadaki sosyal hayat ve alışverişin ana merkezi Houmt el Souk’a geldiğimizde, önce biraz dinlenip etrafı ve limanı izlemek için sokaktaki masalardan birine oturup, içine çam fıstığı ya da badem atarak servis ettikleri nane çayından içtik. Çarşıdan, yüzeyi geometrik desenlerle boşaltılmış seramik apliklerden aldım. Evde, 1001 gece masallarını anımsatan loş bir atmosfer yaratmak için içlerine mum koymayı denedim ama bunu tavsiye etmiyorum çünkü mum aktıkça duvara yapışıyor; en güzeli, içlerine elektrik bağlantılı küçük ampullerden koyun; bu size yine o istenilen Orta Doğu havasını veriyor. Bir de, “sihirli deve” (magic camel) ismiyle satılan seramik sürahiler var. Deve şeklindeki bu küçük sürahilerin sihri, içine su koyduğunuz ağızdan onu ters çevirseniz dahi suyu dışarıya akıtmaması; suyu sadece ucundaki emzikten dışarı boşaltıyor. Mekanizmasını sorduğumda, kırıp içine bakmam gerektiği gibi işe yaramaz bir cevap aldım. Küçükken evdeki elektronik eşyaları tornavidayla bir köşede açıp içlerini kurcalayan biri olarak, elbette çözdüm işleyişini. Nasıl çalıştığını söylemeyeyim; kırmanıza gerek yok ama bir tane alıp, dostlarınızla üzerine fikir yürütebilirsiniz, eğlenceli oluyor. Akşam yemeğimizi yedikten sonra, keyfimiz bir de bu kadar yerindeyken, yaz tatilinde biraz dans etmek istedik ama maalesef burada müzik çalan yer bulmak biraz zor, adanın tek eksiği bu diyebilirim.
Masum ahtapotlar: Ajim
Ajim’in sahil şeridine istiflenmiş binlerce seramik çömlek, gündüzleri dev bir çömlek mezarlığını andırıyor. İşaretlenip bir ipe dizilmiş bu seramiklerin ne işe yaradığını sorduğumuzda, ahtapot tuzakları olduklarını öğrendik. Akşam denize bıraktıkları bu çömleklere, gece “masum” ahtapotlar güvenli bir yer bulduk diye girip yerleşiyor; balıkçılar da sabah onları iplerden yukarı çekerek topluyormuş. 3000 yıllık bir Fenikeli metodu olan bu av, işte asırlardır bu kadar sakin ve basit yapılıyor.
Turgut Reis’in korsan kalesi: Borj el-Kebir (Borj Ghazi Mustapha)
16. yy’nin en usta korsanlardan biri olan Turgut Reis’in Houmt Souk sahilindeki kalesi bugün mükemmel denilecek bir konunda. Korsanı, ezeli rakibi Cenevizli kumandan Doria bu adada kıstırınca, kimseye hissettirmeden gemilerini karadan yağlı kütükler üzerinden adanın arkasındaki sulara indirip, kaçması, bu adanın her türlü nasıl onun hakimiyetinde olduğunu kanıtlıyor. Osmanlı denizcisine ait bu korsan kalesinin surları, birbirinize hala anlatmadığınız ilginç hikayeler varsa, başlamak için mükemmel bir yer.
Paylaş