Paylaş
Müzik dışında seyahatin hayatınızdaki önemi nedir?
- Kıbrıs gibi ufacık bir adada doğup büyüdüğüm için küçüklükten beri içimde hep dünyayı gezip görme isteği vardı. Müziği yeni yerler görmek için bir araç olarak kullandım. Dünyanın neresine gidersem gideyim, gitarımla çalıp söyleyebileceğim, herkesin dinleyip keyif alabileceği İngilizce şarkı repertuvarımı sürekli geliştirdim.
Bugüne kadar kaç ülke ve şehir gezdiniz?
- Çok. Sayısını bilmiyorum. Bazı yerlerde konser için sadece bir-iki gün kaldım, o yüzden gezdim gördüm diyemeyeceğim. Ama uzun dönemli yerleşip yıllarımı harcadığım üç memleket oldu.
Nereler?
- İngiltere, İspanya ve Avustralya... İngiltere’de üç yıl kaldım. 2008’de İspanya Ibiza’da düzenli bir müzik işi için bir yıl geçirdim. İspanya’dan sonra Avustralya’ya konser vesilesiyle gittim. Gitmişken bir yıllık vize aldım. Fırsat bulmuşken biraz gezeyim dedim. İş buldum, tekrar üniversiteye yazıldım. İlk yıl bitti, bir-iki yıl daha geçti, bir bakmışım yedi yıl olmuş Melbourne’de yaşamaya başlayalı. Dört tane okul bitirmişim, rüya gibi geçip gitmiş yıllar. Son dört yıldır da albüm vesilesiyle İstanbul’a taşınmış oldum. Şimdilik keyfim yerinde.
Hindistan’a klip için gittiniz ama ülkeyi keşfetmek hep istediğiniz bir şey miydi?
- Özellikle Tac Mahal görmek istediğim yedi harikadan biriydi ve klip de vesile oldu. Başkalarını bilemem ama Tac Mahal’in benim için anlamı çok derin. Aşkın insana neler yaptıracağının en bonkör örneği olarak düşünebilirsiniz. Şah Cihan eşi Mümtaz Mahal için gerçekten özene bezene hazırlatmış bu yapıyı. Sadece Tac Mahal değil, belgesellerde gördüğüm Ganj Nehri ve tapınaklar şehri Varanasi’yi de işin içine kattık. Adeta zamansız, sihirli şehrin dokusu da klibimize ayrı boyut kattı.
Kaç gün kaldınız?
- Dolu dolu yedi gün geçirdik. Planlı programlı, zamanla yarışarak en verimli şekilde görüntü toplayabileceğimiz bir rota ve program belirledik. Delhi havalimanına indikten sonra sırasıyla Agra (Tac Mahal), Delhi, Varanasi olarak yola çıktık ve 40 saatten fazla görüntü topladık. Yalnız klip çekmek yasaktı, çok uğraştık.
Neden?
- Tripod ve benzeri video kayıt cihazlarını sıkı bir güvenlikle içeriye almayı engelliyorlar. Aklınıza gelebilecek her yolu denedik. Önce bütün yasal izinleri almaya çalıştık. Olmadı duvarlardan atladık, yakalandık, bizi dışarıya attılar ve tekrar girdik. Ağaçların arkasına saklandık, ceketlerin içine kameraları sakladık. En son tatlı dil ve gülümsemeyle güvenlikleri yıldırarak, kaç bin kilometre geldiğimizi anlatarak, bize kısa bir süre için izin vermelerini sağladık. İnsan iyi niyet ve azimle her şeyi yapabiliyor.
Hindistan dini inanışları, sosyolojik yapısı ve gündelik hayatıyla farklı, renkli bir ülke. Ayak bastığınız andan itibaren en çok dikkatinizi çeken şey neydi?
- Çok farklı bir boyutta yaşıyorlar. Memlekette 1.5 milyar insan olunca belediye, güvenlik, düzenli şehir planlama falan gibi sistemler çalışmıyor. Her şey kontrol dışı ve tamamıyla hayatta kalma çabası var. Halkın yaşam standartları ve hijyen durumu çok kötü. Ama ekosisteme öyle bir ayak uydurmuşlar ki, kimse hasta olmuyor, bakterilere yenik düşmüyor. Akıl almaz derecede yoğun bir trafik var. Bir saniye susmuyor korna sesleri.
Delhi’de bir gün nefes almak 50 sigara içmeye bedel deniyor. Dünyada havası en zehirli 30 şehirden en az 10’u Hindistan’da bulunuyor. Bu konuda sizin gözlemleriniz neler?
- Hintli olmayan biri için evet, çok pis. Hava kapkara ve dumanlı. Her adımda bir inek dışkısı görebilirsiniz. Ama orada yaşayanlar için bu normal. Çoğu insan yalınayak geziyor. İnekler açlıktan çöp poşetlerini yiyor. Varanasi’de Ganj kıyısındaki tapınaklarda yakılmış ölülerin küllerini nehre atıyorlar. Tekne turunda suyun üstünde yüzen ölü inekler gördük. Ertesi sabah köylülerin aynı suda yıkandıklarına da şahit olduk. Çok ilginç... Zengin muhitlerde olay bambaşka tabii. Daha elit kesimin yaşadığı bir site alanına girdiğimizde aşırı uçların olduğunu fark ettik. Cennetten bir köşe gibi tertemiz yerler de varmış. Yani zengin en zengin, fakir en fakir. Ortası yok.
Holi Festivali’ne denk geldiniz mi?
- Evet, harikaydı. Bizi yönlendiren bir Türk ağabeyimizin önerisiyle güzel bir sitenin bahçesindeki kutlama etkinliğine katıldık. Konsolosluk çalışanlarının da katıldığı şölende belki de hayatımın en çılgın boya savaşını yaşadım. Bahçedeki yangın hortumunu söken bir arkadaş sayesinde hunharca ıslanıp müzik eşliğinde yüzümüzden boyalar akarak dans ettik. Unutulmaz bir deneyimdi.
En şaşırdığınız an neydi?
- Sadular ilginçti. Sadu, Hinduizm’de mistik, yoga uygulayan avare münzeviler için kullanılan genel bir deyim. ‘Dreadlock’ denilen odun dalı gibi saçları olan, yakılan cenazelerin külleriyle vücutlarını beyaza boyayan, çırılçıplak gezen astroloji ve din adamları... Ama bizim gördüklerimiz, Varanasi gibi turistik bir bölgede, din olayını bir kenara bırakmış, gelenlerle fotoğraf çektirmek için bahşiş alan model adamlardı.
Türklerin Hindistan’a karşı ilgisi büyük, sizce Hintlilerin Türklere ilgisi nasıl?
- Instagram’dan beni takip eden binlerce Hindistanlı fan var. Her gün bir sürü sevgi mesajı geliyor. Türkçe müzik dinliyorlar. Sanırım makamlarımızı ve duygularımızı yakın buluyorlar. Ama yemeklerimizi pek beğenmiyorlar. Dünyanın her yerinde lezzet şovu yapan kebapçı ve dönercilerimiz orada pek bir işlev görmüyor. Memleketin genelinde dana ve kuzu yenmediği için, herkes tavuğa yöneliyor. Tavuk döner yapan çok sevdiğim bir Türk ağabeyimizin bizi gururla temsil ettiğine şahit oldum.
Peki siz Hint mutfağını beğendiniz mi?
- Hiç bana göre değil. Baharatlı yemekleri yedikten sonra bir hafta koku teninizden çıkmıyor. Elimden geldiğince değişik şeyler denemeye çalıştım ama bir Akdeniz çocuğunun her şeye limon sıkma arzusuyla, onların acı ve baharatlı damak zevki bir türlü ortada buluşamadı. Sokakta yemek yemenizi zaten kimse tavsiye etmiyor. Bir turist olarak zehirlenme ihtimaliniz çok yüksek. Bavulumuzda kutular dolusu mide florası koruyucu, zehirlenme önleyici ilaçlar götürmemize rağmen, rahatsız olduğumuz günler oldu. 15 kutu tonbalığı ve Kıbrıs peksimeti bitirdim. Avrupa yemekleri yapan restoranlarda karnımızı doyurmaya çalıştık.
‘Vitamin haplarım ve hijyen çantam olmadan asla’
En sevdiğiniz beş yer?
- İstanbul, Kıbrıs’ta Karpaz Yarımadası, İtalya’da Amalfi/Positano, Avustralya Büyük Okyanus Yolu’ndaki balıkçı kasabaları ve Tayland’da Krabi.
Sizin için tatili tatil yapan şeyler nelerdir?
- Deniz kokusu, sahil, kumsal ve güzel dostlar.
Kamp insanı mısınız yoksa otelde mi zaman geçirirsiniz?
- Kamp ve doğal yaşamı her zaman tercih ederim. Ayak uydurabilecek, keyfini çıkarabilecek dostlarım varsa tabii.
Seyahate çıkınca almadan dönmeyeceğiniz şeyler var mı?
- Gezdiğim gördüğüm anılar ve maceralar bana yeter. Aileme ve dostlarıma anlatacak ilginç hikâyelerim olduğu sürece maddi şeyler benim için pek bir şey ifade etmiyor.
Bavulunuzun olmazsa olmazları nelerdir?
- Vitamin haplarım, hijyen çantam, goPro kamera ve mayo.
Paylaş