Paylaş
Blog’unuzda “2015 yılından beri hiçliğin özgürlüğünü aramak için yürüyorum” yazmışsınız. Bu ne anlama geliyor?
Dünyanın her yerinde isimlerimizin önüne sıfatlar koyuluyor. Sanatçı, mühendis, doktor, vegan... Saymakla bitmez. Kendi adıma basit ve sıradan bir insan olmayı öğrenmek, doğayla uyumlu yaşamak için yürümeyi seçtim. Doğada kim olduğumun, nereli olduğumun hiçbir önemi yok. Böyle düşünmek beni özgürleştiriyor. Sade ve basit, tanımların içinde sınırlanmayan bir hayat. Bir ülkede nerede gezilir, ne yapılır falan pek bilmem, bu nedenle kendimi gezgin olarak tanımlamıyorum. Bu bir meditasyon benim için.
İlk tecrübeniz de bugün salgın nedeniyle zor günler geçiren İtalya olmuş. Ne kadar zamandır yollardasınız?
Evet, İtalya çok sevdiğim ve her zaman bir bağım olduğunu hissettiğim ülke. Bu yüzden maceraya oradan başladım. Biletimi aldığım gün, iş için Venedik’e davet edildim. Şans bu ya, İtalya resmen beni çağırdı. Orada ‘Via Francigena’ diye bir hac yolu olduğunu öğrendim. Sonra araştırınca dünyada birçok hac yolu olduğunu gördüm. Bu seyahatimde çantam 19 kiloydu. Yanıma gerekli gereksiz her şeyi aldığımı fark ettiğimde ihtiyacım olmayanları atmaya başladım. Başta çok korkaktım, acemiydim ve yürümeye dair hiçbir bilgim yoktu. Her şeyi yolda öğrendim. İtalya’dan sonra Norveç, İspanya, Avusturya veYunanistan derken bugüne kadar toplamda 2 bin 650 kilometre yürümüşüm. Şimdi de beş yıl hayalini kurduğum Japonya’dayım. Ülkenin coğrafyası ve kültürü tamamen farklı. Bilmediğim bir kültüre şahit olmak istedim.
Dünyada koronavirüs tehdidi varken Japonya’ya nasıl girdiniz? Ülkeye giriş-çıkışlarda sorun yok mu?
Japonya’ya geldiğimde ülkemizdeki korona vakası sayısı henüz beşti. Japonya bize kapılarını kapatmamıştı. Aslında müthiş bir kaos ortamıyla karşılaşacağımı düşünmüştüm. Çünkü korona ile iki aydır mücadele ediyorlardı. Ama tam tersi virüsle yaşamayı öğrenmiş bir ülkeyle karşılaştım.
Risk haritasında üst sıralarda olan bir ülkedesiniz. Bu sizi korkutmuyor mu, endişeli değil misiniz?
Artık dünyanın neresinde olursanız olun bu salgın ile iç içesiniz. Japonya’da olmak beni korkutmuyor. Günlerdir yürüyorum; gördüğüm, temas ettiğim kişi sayısı çok az. Burada insanlar daha sakin. Çadırımda uyuyorum, bağışıklık sistemimi güçlü tutmaya çalışıyorum. Buraya seyahat ettiğimde sosyal medyadan birtakım insanlar beni inanılmaz yargıladılar. Eğer bu kadar çabuk yayılan bir virüs ise zaten istesek bile kaçamayacağız. Ben böyle durumlarda daha çok doğaya sığınmamız gerektiğine inanıyorum.
Ülkede virüse karşı insanların tepkileri nasıl, ne gibi önlemler alıyorlar?
Çok iyi önlemler var mı, açıkçası bilemiyorum. Burada bir sokak festivaliyle karşılaştım mesela. Tokyo’da herkes dışarıda, çocuklar parklarda, seyahat edenler de çok. Yalnız herkes maskesini takıyor ve her yerde dezenfektan var. Zaten Japonlar temas seven bir kültüre sahip değiller. Mesafe algıları biz Akdeniz ülkelerinden çok farklı.
Japonya’da nasıl bir rotada yürüyorsunuz?
1200 kilometrelik bir yolculuk bu. Japonya’nın dördüncü en büyük adası olan Shikoku’da yürüyorum. Yürümeye başladığım yer olan Tokushima’da bitecek ve maksimum 50 gün süreceğini tahmin ediyorum. Umarım bu 50 günlük süreçte tüm dünyada hayat normal akışına döner.
Günde ortalama ne kadar yürüyorsunuz? Hiç bırakmayı düşündüğünüz oluyor mu?
Ortalama 30 kilometre yürüyorum. Yürüyerek seyahat etmek çok sancılı ve ağrılı bir süreç. Çok doğru bir hazırlık süreci istiyor. Aynı zamanda da yol boyunca konsantre olmanız gerekiyor. Dağlarda, ormanlarda bazen çok dik yollar yürüyebiliyorsunuz. Çok yürümekten ayaklar parçalanabiliyor. Haliyle arada bırakmayı düşündüğüm oluyor açıkçası ama vazgeçmiyorum.
Yollarda karşılaştığınız insanların size yaklaşımları nasıl?
Şaşkınlıkla bakıyorlar. Aslında çok fazla insanla da karşılaşmadım. Türk olduğumu öğrendiklerinde tek sordukları Müslüman olup olmadığım. Birini görünce hemen yüzümü kapatıyorum, onlar Müslüman olduğum için bunu yaptığımı düşünüyorlar. Halbuki amacım virüs sebebiyle önlem almak... Yalnız kırsal yerde olduğum için insanlar güler yüzlü ve yardım etmeye açık.
Tek sırt çantası ile geziyorsunuz, içinde neler var?
38 litrelik bir çantam var. Bu yürüyüş için gayet dayanıklı. İçinde çadır, uyku tulumu, üç günlük yiyecek, iki pantolon, iki tişört, polar, havlu ve yağmurluk var. Bunlar dışında pek bir şeyim yok. Bir de şarj aleti ve kafa lambası.
Japonya’da yürüyerek yolculuk yapmanın en büyük zorluğu nedir?
Yemek! Mutfak kültürü bizden çok farklı ve ben et yemiyorum. Hazır şeyler tüketmenin dışında udon (erişte) ve pirinçleri güzel... Bir de ülkede İngilizce bilen neredeyse yok. Bu beni çok zorluyor.
"Çok para gerekmiyor. Konaklama masrafım yok. Sadece yemek için günde 10 dolar (65 lira) harcıyorum."
Dicle Doğan maceralarını ‘@hareketamiri’ Instagram adresinden paylaşıyor.
Paylaş